Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları

Filistin halkına ölüm yağdıran teknoloji tekelleri – Cenk Ağcabay

ABD’nin yeni başkanı Trump’ın koltuğu teslim alma törenlerinde en fazla dikkat çeken ve konuşulanlardan biri, büyük teknoloji tekellerinin hissedar ve yöneticilerinin Trump’ın yanında kümelenmesiydi. Yeni başkanla uyumlu ve birlikte olduklarını göstermek için yarışıyorlardı. Elon Musk ayrıcalıklıydı, Trump yemin töreninde onu kürsüye çağırdı. Musk bu jeste bir Nazi selamıyla karşılık verdi. Leninist Finans-Kapital kavramının ekonomik ve siyasal derinliğinin kavranamaması ve yaygınlaşan liberal yanılsamalar nedeniyle, özellikle ABD’nin Afganistan ve Irak savaşları döneminde sıkça ifade edilirdi; ABD’nin silah ve enerji tekelleri savaşların arkasında dururken, yeni gelişen teknoloji şirketleri barış ve demokrasi istiyor. Marksizmin son derece mekanik ve ekonomist yorumlarından beslenen bu yanılsamalar gerçeklerin inatçılığı karşısında tuzla buz oluyor.
Yeni teknoloji şirketlerinin barış ve demokrasi istekleri en net karşılığını Musk’ın Nazi selamı ve teknoloji şirketlerinin “harika çocuklarının” Trump’ın arkasında kapı gibi durmasıyla almış oldu. Guardian gazetesi, İsrail-Filistin ortak yayını +972 Magazine ve İbranice yayın yapan Local Call gerçekleştirdikleri ortak bir araştırmayla, İsrail ordusunun “savaşın teknolojik gereksinimlerini karşılamak için” ABD teknoloji şirketleriyle ne denli yakın bir çalışma içinde olduğunu ortaya koydu. İsrail ordusu Gazze’ye yönelik soykırım saldırılarını başlattığında, “depolama ve bilgi işlem gücü talebinde ani bir artışla” karşılaşmış ve “Gazze’ye yönelik bombardımanın en yoğun olduğu dönemde Microsoft’un bulut teknolojisi ve yapay zeka sistemlerine olan” ihtiyacını gidermek için şirketle milyonlarca dolarlık yeni anlaşmalar imzalamaya başlamış.
İsrail ordusunun Gazze’deki soykırım savaşı ilerledikçe, “daha büyük hacimli veri ve istihbarat bilgilerini daha uzun süre depolamak ve analiz etmek için Microsoft, Amazon ve Google gibi şirketlere” bağımlılığı giderek daha fazla artmış. Araştırmanın bulgularına göre, “İsrail Savunma Bakanlığı’nın güvenilir bir ortağı olan Microsoft, sık sık hassas ve son derece gizli projeler üzerinde çalışmakla görevlendiriliyordu. Çalışanları aynı zamanda IDF’nin seçkin gözetleme bölümü Birim 8200 de dahil olmak üzere istihbarat müdürlüğü ile yakın bir şekilde çalışmıştır.” Araştırmayı gerçekleştiren gazeteciler Microsoft’a ve İsrail Silahlı Kuvvetleri makamlarına yanıtlamaları için bu konudaki sorularını göndermiş. Her iki taraf soruları yanıtlamayı reddetmiş. Araştırmayı yapan gazetecilere göre, “Microsoft’un IDF ile derin bağları ve sistemlerinin savaş çabalarına entegrasyonu hakkındaki ifşaatlar, özel sektörün yüksek teknolojili savaşa katılımının büyümesini ve sivil ve askeri dijital altyapı arasındaki ayrımların giderek bulanıklaştığını göstermektedir.”
İsrail Ordusu istihbaratının önemli bir unsuru olan Birim 8200’in başı 2021 yılında yaptığı bir konuşmada, IDF’nin bulut bilişime olan talebinin, Lockheed Martin gibi büyük silah üreticileriyle mevcut ilişkilerine benzer şekillerde Microsoft ve Amazon gibi şirketlerle de ortaklık kurulmasına yol açacağını belirtmişti. İsrail ordusunun Gazze’deki soykırım saldırıları sırasında Microsoft’un ürünlerine talebi 64 kat artmış. Mayıs 2024’te bir açıklama yapan Microsoft, “Microsoft, OpenAI araçlarının Azure platformuna entegrasyonunun savunma ve istihbarat kuruluşları için bir paradigma değişimi sunarak insan yeteneklerini artırma ve daha yüksek hız, doğruluk ve verimlilik elde etme yollarını arttırdığını” belirtmişti. Bu duyurunun, Gazze’de Filistin halkına yönelik soykırım saldırılarından elde edilen sonuçlara dayanılarak yapılmış olması kuvvetle muhtemel. Teknoloji tekellerinin hissedar ve yöneticilerinin “en Siyonist” ABD hükümetinin arkasında kapı gibi durmasına bu araştırmanın bulguları çerçevesinde bakmak verimli olacaktır.
Trump henüz koltuğa oturmadan Gazze’de ateşkes anlaşması için ağırlığını koydu ve anlaşma imzalandı. Anlaşmanın duyurulmasıyla beraber, İsrail ordusunun özel kuvvetleri Batı Şeria’da yeni operasyon başlattı. Batı Şeria’daki operasyonlar da Trump iktidarının başlamasıyla ilişkiliydi. Batı Şeria’da Filistin halkına sürekli saldıran faşist yerleşimciler, Trump iktidarında önlerinin sonuna kadar açılacağına inanıyordu. Trump’ın açıkladığı bakan ve yönetici isimleri adeta bir Siyonist koleksiyonuydu. Trump’a yakın isimlerle Batı Şeria’da bulunan yerleşimci faşistlerin liderleri arasında derin ilişkiler vardı. Henüz yemin töreni gerçekleşmeden, görüşmeler yapılmış ve yerleşimci faşistlere belirli güvenceler sunulmuştu. Trump’ın ilk imzaladığı kararnamelerden biri, Batı Şeria’daki yerleşimci liderlere uygulanan yaptırımların kaldırılması oldu. Batı Şeria’daki yerleşimci faşistlerin Filistin halkına yönelik saldırıları henüz Trump yemin törenindeyken başladı. Maskeli ve silahlı yerleşimciler Filistin halkının evlerini, araçlarını yakmaya ve halka ateş etmeye başladı. Trump’ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi adayı Elise Stefanik, Senato’da onay oturumunda yaptığı konuşmada, İsrail’in Batı Şeria’nın tamamı üzerindeki hakkının İncil’e dayandığını söyledi. Siyonist ideolojinin temel kabullerini savunan Stefanik, bu noktada yalnız değil. Trump’ın İsrail Büyükelçisi olacak Mike Huckabee, “Filistinli diye bir şey yoktur. Batı Şeria diye bir şey yoktur. İsrail’in egemenliği vardır.” sözleriyle tanınıyor.
Elise Stefanik Senato’daki konuşmasında, ABD’nin Büyükelçisi olacağı Birleşmiş Milletler hakkında “anti-semitizmin lağım çukuru” ifadesini kullandı. Bu ifadesini Birleşmiş Milletler’de hakim olan duygu ve düşüncelere dayandıran Stefanik’in bu makama gelmeyi Birleşmiş Milletler’e darbeler vurmak için istemiş olması kuvvetle muhtemel. Stefanik konuşmasında, “Vergilerimiz, Amerikan çıkarlarına karşı olan, antisemit ya da dolandırıcılık, yolsuzluk veya terörizmle iştigal eden kuruluşların desteklenmesi için kullanılmamalıdır.” dedi. Stefanik’in şiddetle karşı çıktığı, Birleşmiş Milletler oturumlarında bazı temsilcilerin İsrail’in soykırım saldırılarını eleştirmesiydi. O da diğer Siyonist liderler gibi, İsrail’in soykırım saldırılarının “güvenliğini sağlama” operasyonları olarak kabul edilmesini istiyordu.
İsrail’in Haaretz gazetesinde Batı Şeria’da yaşanan faşist saldırılarla ilgili bir haberde şu ifadeler yer alıyordu: “Maskeli ve tüfekli İsrailli yerleşimciler Filistin köylerine saldırıp evleri ve arazileri yakarken, bir İsrail polisi iki yerleşimciye ateş açtı. Biri öldü, diğeri ise ağır yaralandı. Polis ne olduğunu öğrendiğinde özür diledi ve yerleşimcileri yanlışlıkla Kalkilya Tugayları’ndan Filistinliler sandıklarını söyledi.” Filistinli sandıkları için özür dilemişler. Geçtiğimiz aylarda, faşist yerleşimci örgütleri dümdüz edilen Gazze’ye yeni yerleşim yeri bakma gezileri düzenliyordu. Bu geziler İsrail basınında yer alıyordu. İsrail hükümetinin faşist Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in oğluyla ilgili yeni bir haberde Haaretz’de yayınlandı. Haberde şunlar vurgulanıyor: “Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in oğlu Bnaya Smotrich, İsrail’in güneyindeki Umm al-Hiran adlı Arap köyünün eski yerinde inşa edilen yeni bir toplulukta arsa çekilişini kazananlar arasında yer alıyor. 1950’lerde devlet tarafından bölgeye yerleştirilen Umm al-Hiran sakinleri, burada yaşamalarına izin verildiğine dair mahkeme kararına rağmen geçen yıl köyden çıkarıldı ve köy yıkıldı. Şimdi bölgede Dror adında yeni bir Yahudi yerleşimi kuruluyor.” İşgal, toprağından söküp atma ve yeni yerleşimler kurma Filistin’de kesintisiz devam ediyor. Haberde vurgulanan bir başka nokta Filistin’de olan bitenin temellerine işaret ediyor, buna göre, bu yerleşimde yer alması için “askeri akademi üyelerine” öncelik varilmiş. Tepeden tırnağa silahlanmış faşist yerleşimciler bile yeterli görülmemiş, askeri akademi üyeleriyle yerleşim tahkim edilmiş.
Haaretz gazetesi editoryası Batı-Şeria’da yaşanan olaylar hakkındaki yazısında, İsrail Savunma Bakanı Israel Katz’ı manipülasyon yapmakla suçladı ve şunları yazdı: “Ayaklanmanın” ne anlama geldiğini anlamak isteyen herkes video klipleri izlemelidir. Düzinelerce maskeli yerleşimcinin önlerine çıkan her şeyi -araçlar, binalar, evler- ateşe verdiğini ve her yöne taş attığını gösteriyor. İki kişiye ateş eden polis memuru, silahını yasadışı kullandığı şüphesiyle polis iç işleri birimi tarafından soruşturuluyor. Polis memuru, gençlerin kendisine çok yakın mesafeden biber gazıyla saldıran maskeli bir gruba ait olduğunu söyledi. “Beni linç edeceklerinden korktum” dedi. Yerleşimci aktivistler ise, bir IDF askeriyle birlikte onları kovaladığı için Yahudi olduklarını bilmesi gerektiğini savundu.” Haaretz editoryası yazısında, faşist yerleşimcilerle İsrail güvenlik birimleri arasındaki ilişkilerin gerçek doğasını açığa çıkarıyor ve bu politikanın sürdürülemezliğini vurguluyor. Batı Şeria’nın “patlamaya hazır” olduğu uyarısını yapıyor.
Cenin mülteci kampına yoğunlaşan İsrail saldırıları sonucunda on üç Filistinli katledildi, kırk Filistinli yaralandı. Cenin’de kuşatılan Halil Süleyman devlet hastanesinin müdürü Wissam Bakr şunları söyledi: “Şu anki durum korkunç. İsrail güçleri hastanenin önündeki yolları tahrip etti. Ambulansların girip çıkmasını engellemek için tahrip edilen sokakların molozlarını hastane çıkışlarının önüne koydular.” Saldırılar esnasında 600 sağlık personeli ve hasta hastanenin içinde mahsur kalmıştı. Batı Şeria’daki yeni İsrail operasyonu sırasında, Beytüllahim’in kuzeyi ve Tulkarim’deki Aida mülteci kampı da hedefler arasındaydı. Bölge kaynakları, operasyonlar sırasında İsrail ordusu kontrol noktası sayısının 900’e ulaştığını bildirdi.
Bezalel Smotrich Batı Şeria’daki operasyonlarla ilgili açıklamasında, “Gazze ve Lübnan’dan sonra, bugün, Tanrı’nın yardımıyla, Judea ve Samaria’daki güvenlik konseptini ve bölgedeki terörizmi yok etme kampanyasını değiştirmeye başladık.” dedi. Smotrich’in Batı Şeria yerine “Judea ve Samaria” sözcüklerini kullanmasının nedeni, Stefanik’in sözünü ettiği İncil’deki kullanımdır. Bunun kullanılması gerçek hedefe işaret etmektedir. Bölgenin Filistin halkından arındırılması…
Gazze anlaşması uygulanmaya başladı ancak İsrail Başbakanı Netanyahu yaptığı açıklamalarda, taraftarlarına savaşa daha güçlü dönmenin mesajlarını veriyor. Trump anlaşmanın sürdürüleceğinden emin olmadığını söyledi. Gazze halkı enkazın altındaki kayıplarını bulmaya çalışıyor. Batı Şeria’daki operasyonların genişlemesi, çatışmanın bu bölgede yoğunlaşmasını getirebilir. Faşist yerleşimciler geçtiğimiz pazar günü yaptıkları gösterilerde, bölgedeki Filistin dükkanlarının hükümet tarafından yıkılması ve terörizme karşı savaşı büyütme çağrıları yaptı.
Elon Musk’ın Trump’ın koltuğa oturma töreninde Nazi selamı yapması dünyada geniş ölçüde eleştirildi. Musk’ın faşizm yanlılığı belki bu açıklıkta ilk kez gözler önüne serildi ancak onun Avrupa’da gelişen faşist hareketlere sunduğu destek iyi biliniyor. Musk’a yönelik eleştirilerin yoğunlaşması üzerine sosyal medya hesabından bir açıklama yapan İsrail Başbakanı Netanyahu, “Elon İsrail’in büyük bir dostudur.” dedi ve Musk’ın İsrail dostluğuna övgüler yağdırdı. Musk Almanya’daki faşist parti Almanya İçin Alternatif’in en önemli destekçilerinden. Siyonist şeflerin Avrupa’daki faşist partilerle ortaklıkları ve yakınlığı düşünüldüğünde bu durumda şaşırtıcı bir yan yok. Amerikan Kongresindeki en kıdemli Yahudi Demokratlardan biri olan Jerry Nadler konuyla ilgili olarak, “Başkanlık mührünün arkasında Heil Hitler selamı gibi görünen bir selamın verileceği günü göreceğimizi hiç hayal etmemiştim” dedi. Belli ki Nadler, İsrail’in Avrupa’nın faşist partileriyle kurduğu güçlü ilişkilerden de haberdar değil. Trump’ın yeni kabinesi, Filistin halkı için çok daha zorlu mücadele günlerinin habercisidir.

Paylaşın