Bölge halklarının yüreği Filistin halkıyla birlikte atmaktadır. Emperyalizmin uşağı bölge egemenlerinin Trump’ın nüfus transferi teklifinin üzerine hemen atlamamalarının temel nedeni bu gerçekliktir. Bölge egemenleri kendi halklarından duydukları korku nedeniyle sessiz kalmakta, Prens Türki mektubunda Filistin gerçeğini bu korku nedeniyle ortaya koymaktadır.
Ortadoğu’da emperyalist kontrolün pekiştirilmesi için İsrail’i tüm yönleriyle destekleme politikası Trump yönetimindeki ABD’nin temel önceliklerinden. Trump’ın Ortadoğu danışmanı Steve Witkoff, dün İsrail’e “Nükleer olmayan bombaların en büyüğü” olarak kabul edilen 10 tonluk MOAB’ları göndereceklerini duyurdu. ABD’nin 2017 yılında Afganistan’da kullandığı MOAB bombasının imha kapasitesi, haklı olarak akıllara İran’a yönelik bir operasyon hazırlığı mı başladı sorusunu getirdi. ABD’nin Afganistan’da MOAB’ı toplam 1000 militanı bulunan bir örgüte karşı kullanması o günlerde yoğun olarak tartışılmış, bombanın esas olarak tahrip gücünü test etme ve başka devletlere mesaj verme amacıyla kullanıldığı üzerinde bir mutabakat oluşmuştu. MOAB’ın Afganistan’da kullanılmasının ardından Amerikan basınına konuşan emperyalist düşünce kuruluşu Council on Foreign Relations yöneticisi Max Boot, “Ön raporlar 36 militanın ölmüş olabileceğini ve kullandıkları tünellerin yok edildiğini gösteriyor. Bunlar kutlanması gereken güzel sonuçlar ve bu şaşırtıcı ateş gücü gösterisi İran ve Kuzey Kore’nin gözünü korkutursa çok daha iyi olacak.” demişti.
Bu “şaşırtıcı ateş gücüne” sahip bombalar şimdi İsrail yolunda. İsrail’e gönderilecek bombalarla ilgili haberin ajanslara düşmesinden kısa bir süre önce sosyal medyada dolaşıma giren bir videonun, yine İsrail’in gerçekleştirdiği bir bombalama eylemiyle ilgili olduğu iddia edildi. İddiaya göre, yarattığı yıkım video kaydıyla gösterilen eylem Hizbullah önderi Hasan Nasrallah’ın öldürüldüğü bombalamaya ilişkindi. Hasan Nasrallah bulunduğu yer altı karargahında öldürülmüştü. MOAB’ların İsrail’e gönderilmesi kararının açıklanmasıyla, bu videonun dolaşıma girmesinin zamanlaması oldukça manidardı. İsrail’in soykırımcı başbakanı Netanyahu’nun ABD ziyareti esnasında art arda yaşanan bu gelişmeler kuşkusuz Ortadoğu’nun geleceği üzerine yoğunlaşan tartışmalara yeni boyutlar kazandıracaktır. Netanyahu’nun ABD ziyareti, Trump’ın Gazze projelerini açıklaması nedeniyle büyük bir ilgi gördü. Trump Netanyahu’yla birlikte gerçekleştirdiği basın toplantısında, “Gazze’yi devralmaktan”, orada yeni bir hayat kurmaktan söz etti ancak bu yeni hayatta Gazze’nin Filistin halkının olmayacağını, onların Mısır ve Ürdün’e ya da başka bir ülkeye gidebileceklerini söyledi. Gazze’yi Filistin halkından “temizlemek” Siyonist İsrail’in temel hedefidir kuşkusuz ancak bunun doğrudan bir ABD başkanı tarafından dile getirilmesi bir ilkti. Gazze halkına enkaza dönüşmüş topraklarında yaşamayı dahi çok gören bu anlayış Amerikan emperyalizminin temel karakteristiklerini, dünyanın ezilen ve sömürülen halklarına bakışını açık biçimde göstermektedir.
Gazze’deki soykırımı girişimi sürecinde 15 ay boyunca MOAB kullanılmadı. Elbette İsrail çok güçlü silahlar kullandı ancak MOAB henüz verilmemişti. Gazze’deki korkunç katliamlar ve büyük yıkım MOAB kullanılmadan gerçekleştirildi. MOAB’ların İsrail’e verileceği, Trump’ın Gazze projesini desteklemek için de açıklanmış olabilir. Gazze halkına, MOAB olmadan yaşanan katliamlar ve yıkım ortada, bir de bunların MOAB’lısını düşünün demek istiyor olabilirler. Tıpkı MOAB’ın hiç gereği yokken Afganistan’da kullanılmasının taşıdığı sembolizmin emperyalizmin sözcüleri tarafından karakterize edilişinde olduğu gibi. Belli ki emperyalizm Gazze halkının bütün yaşam alanları yıkılmış, yok edilmiş olsa da topraklarını terk etmeme kararlılığını, İsrail faşizmine karşı direnme iradesini gördüğünde MOAB’lara sarılıyor. Gazze halkını MOAB’larla tehdit ediyor. Gazze’yi artık unutun, kendinize yeni bir ülke seçin diyor. Trump konuşmasında, Gazze halkına başka bir ülkede “daha mutlu ve iyi bir yaşam” satmaya çalıştı. Siyonist hareket 19. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren Doğu Avrupa’da zulüm altında bulunan Yahudilere Filistin’i “halksız bir toprak” olarak satmıştı. Zulüm altındaki Yahudiler de “topraksız bir halktı”, “halksız toprakları” yani Filistin’i nüfuslandırmalıydılar. Doğu Avrupa’dan gelen Siyonist yerleşimcilerin çoğu Filistin’e ulaştıklarında, bu toprakların bir halkı olduğunu gördü, şaşırdı. Bu nedenle, Nazi katliamları başlayana dek Filistin topraklarını nüfuslandırmakta son derece başarısız oldular. 1881 ile 1912 arasında 26.000 Yahudi Filistin’e gelirken, ABD’ye 2,258,146 Yahudi göç etti. Filistin’e gelen ancak toprakların boş olmadığını görenlerin pek çoğu da yeniden Amerika’nın yolunu tuttu.
İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Trump’ın Gazze projesi hakkındaki açıklamalarının ardından İsrail Silahlı Kuvvetleri’ne Gazze nüfusunun gönüllü olarak ülkeyi terk etmesini sağlayacak bir plan hazırlama talimatı verdi. Katz yaptığı açıklamada, “Gazze halkının tüm dünyada olduğu gibi hareket özgürlüğünden ve göç etme özgürlüğünden yararlanmasına izin verilmelidir. Hamas sonrası dönemde İsrail’e yönelik tehditlerden arındırılmış, askerlerden arındırılmış bir Gazze’nin inşası gerçekleşecektir.” dedi. Hamas’ın Gazze halkını “sivil kalkan olarak” kullandığını iddia eden Katz, İsrail’in “Gazze nüfusunun gidecekleri yere mümkün olan en iyi biçimde yerleşmelerine yardım edeceğini” dile getirdi. Katz, İspanya, Norveç, İrlanda gibi ülkelerin İsrail’in askeri faaliyetlerine yönelik yanlış suçlamalar yaptığını söyledi ve bu ülkeler “Yasalar uyarınca Gazze sakinlerinin egemenlik alanlarına girişine izin vermekle yükümlüdür. Bunu yapmayı reddettikleri takdirde ikiyüzlülükleri ortaya çıkacaktır.” dedi. İsrail Savunma Bakanı Gazze halkına “yerleşecek ülke” seçiyordu. Siyonist İsrail’in soykırım girişimine “amasız, fakatsız” destek vermiyorsanız olacak buydu.
Suudi Arabistan Kraliyet ailesinden Prens Türki el-Faysal uzun yıllar Suudi Arabistan istihbarat örgütlerini yönetti. Daha sonra Suudi Arabistan’ın İngiltere ve ABD elçiliği görevini yürüttü. Prens Türki Amerikan emperyalizminin bölgedeki esaslı hizmetkarlarından biri olarak tanınır. Gazze’deki soykırım girişimi ve Trump’ın Gazze projesi bu kararlı emperyalizm uşağının dahi bazı gerçekleri anımsamasını sağlamış gibi görünüyor. Prens Türki ABD’nin National adlı bir yayın organında ABD Başkanı Trump’a bir mektup yayınladı. Prens Türki mektubunda, “Filistin halkı başka topraklara sürülmesi gereken yasadışı göçmenler değildir. Gazze halkının çoğu, 1948 ve 1967 savaşlarında İsrail’in soykırıma varan saldırıları sonucu bugünkü İsrail ve Batı Şeria’daki evlerinden sürülmüş mültecilerdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’dan ve diğer yerlerden Filistin’e gelen on binlerce göçmenin birçoğu Filistinlilerin evlerini ve topraklarını çalmış, bölge sakinlerini terörize etmiş ve etnik temizlik kampanyasına girişmiştir. ABD ve İngiltere savaşın galipleri olarak, Filistinlilerin evlerinden ve topraklarından canice tahliye edilmesine seyirci kaldı ve hatta kolaylaştırdı.” Prens Türki’nin yazdıkları, Filistin gerçeğinin temellerini ortaya koyuyor ve fakat bunları yazan adam uzun yıllar bölgede İsrail’e dikensiz bir gül bahçesi oluşturulması projesinin en kararlı hizmetkarlarındandı.
Prens Türki’ye bunları yazdıran, bölge halklarının yaşanan gelişmelerden duyduğu hoşnutsuzluktur. İsrail katliam makinasına karşı öfke yükselmektedir, Amerikan emperyalizminin şeflerinin Filistin halkı ve topraklarına karşı pervasız tutumları öfkeyi daha da yükseltmektedir. Trump basın toplantısındaki konuşmalarına yönelik tepkilerin ardından sosyal medyada konuyla ilgili yeni bir mesaj paylaştı. Mesajında, “Gazze Şeridi, çatışmalar sona erdiğinde İsrail tarafından ABD’ye teslim edilecek. Burada türünün en görkemli gelişmeleri yaşanacak. Gazzeliler bölgede yeni ve modern evleri olan çok daha güvenli ve güzel topluluklara yerleştirilmiş olacak. Bunun için ABD’nin askerlerine ihtiyaç duyulmayacak.” Trump’ın bu mesajı, onun Gazze halkını topraklarından sürme konusunda kararlı olduğuna işaret ediyordu. Yeni olansa, Gazze’nin ABD’ye devredilmesiydi. İsrail’deki Siyonist yerleşimciler aylardır Gazze’de yeni yerleşimler oluşturma projelerine sahipti ancak Trump başka bir telden çalıyordu.
Konu tüm dünyada tartışılıyordu ve konuya dair doğru değerlendirmelerden biri İsrail’in Haaretz gazetesi yazarı Carolina Landsmann’dan geldi. Netanyahu Trump buluşmasının ardından Netanyahu’nun önemli kazanımlar elde ettiği yönündeki yorumları eleştiren Landsmann, Netanyahu’nun, “Kendisine emanet edilen bölgeyi kontrol etmekten aciz olduğunu kanıtlayan ve imparatorluğun liderine dizginleri -ve bölgeyi- kendi ellerine almaktan başka seçenek bırakmayan” bir lider olduğunu belirtti. Trump tüm dünyaya “ABD Gazze şeridini ele geçirecek” dediğinde, Netanyahu’nun sessizliğine dikkat çeken Landsmann, ABD’nin “bölgenin en stratejik limanına Amerikan askerlerinin botları Gazze’de kirlenmeden” sahip olmak istediğini vurguladı. Dikkat çektiği nokta, bölgedeki stratejik ABD çıkarlarının İsrail askerleri tarafından korunacak olmasıydı.
Konu Filistin halkı olduğunda, onlara yaşayacak ülke bulmak için herkes hareket halinde. Trump’ın gerçekleştirmek istediği İsrail Suudi Arabistan normalleşmesi için yapılan görüşmelerde Suudi tarafının Filistin devletinin kurulmasını normalleşme için bir önkoşul olarak ortaya koyduğu çeşitli kaynaklara yansıdı. Basına açıklamalar yapan İsrail’in katliamcı başbakanı Netanyahu’ya bu konuda bir soru soruldu. Yanıtı şöyleydi: “Filistin devleti istiyorlarsa Suudi Arabistan’da kurabilirler. Geniş topraklara sahipler.” Yani birçok seçenek var, Filistin halkı kendine ülke seçecek ancak kendi toprakları dışında. Netanyahu Filistin devletinin kurulmasının İsrail için yenilgi, Hamas için zafer anlamına geleceğini, bunu kesinlikle kabul etmeyeceklerini söyledi.
Emperyalizm ve Siyonizm Filistin halkını topraklarından sürmekte kararlı olduğu MOAB’la ve yeni projelerle biraz daha belirginleşti. Tarih tanıktır, Filistin halkı var oluş mücadelesini en zorlu koşullar altında sürdürecektir. Bölge halklarının yüreği Filistin halkıyla birlikte atmaktadır. Emperyalizmin uşağı bölge egemenlerinin Trump’ın nüfus transferi teklifinin üzerine hemen atlamamalarının temel nedeni bu gerçekliktir. Bölge egemenleri kendi halklarından duydukları korku nedeniyle sessiz kalmakta, Prens Türki mektubunda Filistin gerçeğini bu korku nedeniyle ortaya koymaktadır. Filistin halkıyla dayanışma, dayanışmayı yaygın eylemlerle ortaya koyma büyük bir önem kazanmıştır. Filistin halkı bir kez daha bu kez MOAB’larla gerçekleşecek bir tehdit altındadır. Bu tehlikeyi aşmanın tek yolu Her Yeri Gazze yapmaktır.