Seçimin galibi Alman Finans-kapitalidir. Merz BlackRock’a sunduğu hizmetler karşılığında büyük bir servetin sahibi olmuştur. Malikaneleri, iki özel uçağı servetinin önemli göstergeleridir.
Almanya’da erken seçimler sonuçlandı. Seçimin galibi muhafazakar CDU/CSU oldu. CDU/CSU seçimi kazandı ancak beklenen düzeyde oy alamadı. Oyları 25.8’de kaldı. Faşist AFD oylarını 20.8’e yükseltti ve ikinci parti konuma geldi. Faşist AFD oylarını en fazla yükselten parti oldu. Hükümet ortağı Sosyal Demokrat SPD 16.4’te kalırken, hükümet ortağı Yeşiller 11.6’ya geriledi. Sol Parti oylarını yüzde 8.77’ye yükseltti. Sol Parti’den ayrılan Sahra Wagenknecht İttifakı yüzde 4.97’de kaldı ve çok küçük bir oy farkıyla meclise giremedi. Hükümet ortağı Hür Demokrat Parti 4.33 oy oranıyla baraj altında kaldı. Seçim sonuçlarıyla ortaya çıkan tablo, Almanya’da politik krizin derinliğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir çünkü Avrupa’da uzun yıllar “istikrar” ve “güven” sembolü olarak kabul edilen ülke ağır sarsıntılarla yüz yüze.
Almanya ekonomisi son yıllarda sanayi temelinde yaşadığı gerilemenin sonuçlarıyla daha sert koşullarda yüzleşmek zorunda. Trump yönetimi diğer NATO ülkelerinden olduğu gibi, Almanya’dan da savunmaya daha fazla para harcamasını istiyor. Ukrayna savaşının başlamasından itibaren Ukrayna’nın arkasında duran Alman hükümeti savaşa askeri ve mali destek sundu. Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlar nedeniyle enerji ihtiyacını daha yüksek fiyatlı kaynaklardan karşılamak zorunda kaldı. Alman sanayisinin rekabet gücünün gerilemesinde bu faktör önem kazandı. Amerika’da değişen yönetim ve değişme eğilimindeki Ukrayna politikası Almanya’nın burjuva politik düzleminde sarsıcı etkiler yaratıyor ve yaratmaya devam edecek. Almanya’da burjuva politik düzlem çok daha ağır koşullarla karşı karşıya. Nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun, savunma harcamalarındaki yükselişin hangi kalemlerden karşılanacağı belirleyici bir konu olacak. Hükümet kurma şansına sahip burjuva partilerin ortaklaşacakları ana nokta, kesintilerin sosyal harcamalardan yapılması, emekçilere saldırı olacaktır.
Seçimlerden birinci parti olarak çıkan CDU/CSU’nun lideri Friedrich Merz BlackRock adlı Amerika merkezli büyük Finans-kapital oluşumunun Almanya’daki yetkilisiydi. 2016 ile 2020 yılları arasında BlackRock Asset Management Deutschland Aktiengesellschaft’ın denetim başkanıydı. BlackRock dünyanın en büyük varlık yönetimi kuruluşu. 11 trilyon dolarlık bir varlığı yöneten BlackRock Amerikan Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’nun yatırım danışmanı. Trump’ın ilk başkanlık döneminde, kapatma önlemleri sırasında Beyaz Saray’da Amerikan şirketlerine dağıtılan devlet yardımlarını organize eden ekibin başında bizzat BlackRock’ın bir numaralı yöneticisi Larry Fink bulunuyordu. Larry Fink hiçbir devlet görevi olmamasına rağmen Amerika’da hangi şirketin ne kadar devlet yardımı alacağına karar vermişti. BlackRock Almanya’da 270 milyar euro’luk bir serveti yönetiyor. Almanya’da hükümeti kuracak olan Merz başbakanlık koltuğuna BlackRock’tan geliyor. Bunun açık anlamı, seçimin galibi Alman Finans-kapitalidir. Merz BlackRock’a sunduğu hizmetler karşılığında büyük bir servetin sahibi olmuştur. Malikaneleri, iki özel uçağı servetinin önemli göstergeleridir.
Almanya’da emekçi halk sınıfları yeni saldırılarla karşı karşıya kalacaktır. Merz sonuçların belli olmasından sonra yaptığı açıklamalarda, Sosyal Demokrat SPD ile birlikte hükümet kurabileceğine işaret etti. Ocak ayında sığınmacıların aile birleşimini sonlandırmayı ve polisin sınır dışı kararlarında yetkilerini artırmayı öngören bir yasa tasarısı hazırlayan Merz’in tasarısına parlamentoda destek faşist AFD’den gelmişti. Bu durum Almanya’da önemli tartışmalar yaratmıştı. Merz Eylül 2023’te yaptığı bir konuşmada, “Normal Alman hastalar randevu alamazken mültecilerin dişlerinin vergi mükelleflerinin paralarıyla yapıldığını” iddia etti. Bu sözleri büyük bir tepki topladı ve Alman Diş Hekimleri Birliği bu sözlerin gerçekleri yansıtmadığını açıkladı. Merz’in partisinin Bavyeralı ortağı CSU’nun lideri Markus Söder sonuçların belli olmasından sonra yaptığı açıklamada, ülkeyi yönetmek için açık bir yetki aldıklarını belirtti. Söder, Almanya’nın göç politikalarında acil bir reform yapılması gerektiğini vurguladı ve göç konusunda “yeni bir sayfa açılması” gerektiğini söyledi. AFD’nin yükselişinin doğal sonuçlarından biri AFD’nin içinden çıktığı parti CDU ve CSU gibi partiler üzerinde belirli konularda ciddi baskı yaratması. Bu baskının yeni kurulacak hükümet üzerinde ciddi etkileri olacaktır.
Kararlı bir Transatlantik ittifakı savunucusu olarak tanınan Merz’in seçimden üstünlükle çıkması, ittifakın zorlu günlerden geçtiği bir döneme denk geldi. Trump’ın Ukrayna savaşı üzerine geliştirdiği yeni hamleler karşısında Avrupa’nın birliğine ve Ukrayna’nın savunulmasının önemine dikkat çeken açıklamalar yapan Merz, Trump’la olan sorunların çözümüne katkı sunabileceğini söyledi. Paylaştığı bir sosyal medya mesajında Ukrayna savaşı konusundaki tutumunu belirten Merz: “Avrupa tereddütsüz bir şekilde Ukrayna’nın yanındadır. Şimdi bu her zamankinden daha fazla geçerlidir: Ukrayna’yı güçlü bir konuma getirmeliyiz.” dedi. Transatlantik ittifakının sıkıntılı günlerden geçtiğini belirten Merz, Avrupa’nın hızla kendi savunmasını güçlendirme için ortak adımlar atması gerektiğine işaret etti. Transatlantik ittifakının geleceğinin nasıl yön alacağından bağımsız olarak Avrupa’nın askerileşmesi eğilimi giderek ağırlık kazanıyor. Savunma harcamalarının NATO kapsamında mı Avrupa çerçevesinde mi arttırılacağı belirsizliğini korurken, harcamaların arttırılması ve askerileşme netleşen tercihtir. Bu Avrupa’da emekçi halk sınıflarının ekmeklerinin daha da küçülmesi militarizmin ve faşizmin yeni dayanak noktaları bulması anlamına gelmektedir.
Merz’in seçimi kazanmasının ardından İsrail başbakanı faşist Netanyahu’yla bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamaya göre, Merz, Netanyahu’ya görüşme için teşekkür etmiş ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu’yu savaş suçlusu olarak nitelendiren skandal kararına açıkça meydan okuyarak kendisini Almanya’ya resmi bir ziyarette bulunmaya davet edeceğini söylemiş. Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesi hakkında konuşan Merz, “Bir İsrail başbakanının Federal Almanya Cumhuriyeti’ni ziyaret edemeyeceği fikrinin tamamen saçma olduğunu düşünüyorum.” dedi ve Netanyahu’ya Almanya’yı ziyaret etmesi ve tutuklanmadan tekrar ayrılması için yollar ve araçlar bulunacağını söylediğini ekledi. Merz seçim kampanyasında yaptığı konuşmalarda, sık sık Almanya’nın İsrail’e silah satışında hiçbir sınırlamanın kabul edilemeyeceğini söylemişti. Ekim 2023’te Gazze’den gelen Filistinlilere Almanya’ya sığınma hakkı verilmesi konusunda düşüncesi sorulduğunda, yanıtı: “Ülkede zaten yeterince anti-semit genç var.” olmuştu. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar Almanya seçim sonuçlarıyla ilgili açıklamasında, “İsrail’in bir dostu olarak, Almanya halkı ile İsrail halkı arasındaki ilişkileri güçlendirip derinleştireceğinize inanıyorum.” dedi.
Alman Finans-kapitali ülkede derinleşen ekonomik ve politik krize geçici bir çözüm bulma yolunda hamleler yapıyor ancak krizlerin temeli sağlam ve bu geçici çözümlerin mevcut koşullarda kalıcı sonuçlar üretmesi mümkün değil. Transatlantik ittifakındaki derin bölünmelerin giderek daha görünür hale geldiği günlerde, Avrupa zor kararlarla yüz yüzedir. İngiltere başbakanı ve Fransa devlet başkanı bu hafta Vaşington’da olacak. Çok muhtemel ki yeni hükümet kurma çalışmaları içinde olacak Merz’de ABD’li muhataplarıyla görüşmelere başlayacak. ABD’nin Avrupa’ya daha fazla haraç ödemesini dayattığı bir atmosferde, Avrupa’nın yönetici seçkinlerinin hareket alanı daralmaktadır. Avrupa’nın yönetici seçkinleri de kendi emekçi halk sınıflarına yeni haraçları dayatmak zorundadır. Bütün bu gelişmelerden çıkan yalın sonuç, Avrupa’da sınıf mücadelesinin keskinleşmesidir.
Hiç kuşku yok ki, göçmen karşıtlığı, işçi sınıfının bölünmesi ve mücadele birliğinin sağlanamaması noktasında burjuvazinin kullanışlı araçlarındandır. Almanya gibi bir göçmen ülkesi düşünüldüğündeyse, ağırlaşan sömürü ve baskı karşısında emekçi halk sınıflarının farklılıklarını aşarak ortak bir sınıf tutumu ve mücadele cephesi geliştirmesinin olanakları da giderek büyümektedir. Günün yaşamsal ve vazgeçilmez görevi, bu koşullar altında Avrupa’da emekçi halk sınıflarının ortak sınıf tutumunu ve mücadele cephesini geliştirecek ve örecek politik inisiyatiflerin hayata geçirilebilmesi için öne çıkmaktır. Devrimci-demokratik güçler bu görevle karşı karşıyadır.