Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları, YAZARLAR

Suriye’de Alevi halkına yönelik saldırılar ve gelişen direniş – Cenk Ağcabay

Alevi halkı Suriye’de yeni bir katliam tehlikesiyle karşı karşıya. Cihatçı çetelerin ağırlıklı olarak Suriye’nin sahil kesiminde yaşayan Alevilere yönelik saldırıları Lazkiye ve Tartus’ta yoğunlaşıyor. İktidarın Cihatçı çetelere teslim edildiği Suriye’de, üniformasını çıkarıp kravat takan Colani’ye yapılmaya çalışılan makyaj kısa sürede dökülmeye başladı. Mezhepçi katiller “ezeli ve ebedi düşman” saydıkları Alevi halkının evlerine, işyerlerine hedef gözetmeksizin ateş ediyor. Suriye’de işgalini her gün biraz daha da genişleten, stratejik noktaları kontrol altına alan “Suriye’de ilelebet kalacağız, çıkmayacağız” diyen İsrail’e dönük tek bir ciddi hamlesi olmayan katiller silahsız sivil halka terör estiriyor.

Cihatçı çeteler emperyalist basın tarafından artık “Suriye askerleri” olarak adlandırılırken, toplu katliamlara uğrayan Alevi halkı “rejim artıkları” olarak sunuluyor. Lazkiye ve Tartus’ta ilan edilen sıkıyönetimlerin temel amacı, sokağa çıkmaya ve gösteriler düzenlemeye başlayan Alevi halkını evlere kapatmak ve direniş için hazırlanan gruplara yönelik baskınlar için ortamı hazırlamak. Amerika’nın New York Times gazetesi konuyla ilgili haberinde, “Sokağa çıkma yasakları güvenlik güçleri Esad hükümeti kalıntılarına karşı tarama operasyonları yaparken” ilan edildi diyor. Görüldüğü gibi, Cihatçı katiller “güvenlik güçleri” olarak sunulurken, Alevi halkı “Esad hükümeti kalıntısı” ilan ediliyor. İngiltere’nin sahte solcu Guardian gazetesine göre, “Suriye güvenlik güçleri Suriye sahilinde Esad rejimine sadık kişilerle ikinci gün de çatıştı.” Alevi halkına yönelik Cihatçı saldırılar böyle karakterize ediliyor. Almanya’dan Deutsche Welle’ye göre, “Suriye’de yeni yönetime bağlı güçlerle Beşar Esad’a sadık gruplar arasında çatışma yaşanıyor. Can kaybı iki günde 120’yi aştı.” Görüldüğü gibi, bunlar için bir tarafta piru pak Cihatçılar ve diğer tarafta “Esad’a sadık gruplar” var.
Kendi ülkelerinde en büyük “terör tehdidi” olarak kabul ettikleri cihatçı grupları “Suriye güvenlik güçleri” olarak sunmak ve Alevi halkına yönelik mezhepçi nefretin propagandasını yapmak kuşkusuz emperyalist medya tekellerinin 2012 yılından beri kesintisiz sürdürdüğü kampanyaların yeni koşullarda aldığı biçim. Ortadoğu’nun Cihatçı destekçisi devletleri de emperyalist propagandaya paralel konumlanmakta gecikmedi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Yasadışı grupların işlediği suçlar kınandı ve yeni hükümete destek teyit edildi.” Cihatçı destekçisi Türk Dışişleri Bakanlığı açıklamasındaysa, “Bu kritik noktada, Lazkiye ve çevresinde yaşanan gerginlik ve güvenlik güçlerinin hedef alınması, Suriye’yi birlik ve beraberlik içinde geleceğe taşıma çabalarını baltalayabilir.” denildi. Katar Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada, yeni Suriye yönetimine sunduğu desteği teyit etti. Cihatçı katillerin mezhepçi destekçileri bu açıklamalarıyla, Alevi halkına yönelik katliamların arkasında kapı gibi durduklarını deklere ettiler.
Cihatçı çeteler Alevi halkına yönelik katliamlarını sosyal medya hesaplarından pervasızca paylaşıyor. Katliamlar doğrudan faillerinin sosyal medya paylaşımlarıyla tüm dünyanın gözleri önünde ancak emperyalist basın-yayın kuruluşları tüm bu gerçekleri görmezden gelmeye devam ediyor. Emperyalizm Ortadoğu ve Afrika’da en değerli politik varlığa dönüştürdüğü Cihatçı çeteleri kendi jeo-stratejik çıkarları doğrultusunda kullanmaya devam ediyor. Kravatlandırılmış Colani bu bağlamda parlıyor. Ortadoğu’da İsrail’in güvenliği çerçevesinde oluşturulan emperyalist politikanın taşıyıcı sütunlarından Colani’nin iktidara geliş öyküsü çok şey anlatıyor. Heyet Tahrir Şam adlı Cihatçı çetenin emperyalistler tarafından sonuna dek desteklenmesi ve iktidara taşınması kimilerinde şaşkınlık yaratmıştı. Oysa şaşırılacak hiçbir şey yoktu. Şimdi Suriye sahnesinden yansıyan görüntüler esas olarak neyin hedeflendiğini açık bir biçimde, hiçbir gören gözün reddedemeyeceği bir netlikte ortaya seriyor.
Cihatçı çetelerin Suriye’nin tarihsel ve toplumsal birikimiyle mutlak karşıtlığı ve bu toplumsal, siyasal ve kültürel birikimi içerme olanağının bulunmaması başlangıçtan itibaren emperyalist güçler tarafından iyi biliniyordu. Cihatçı çetelere sunulacak iktidarın onun temel nitelikleri nedeniyle Suriye’de iç çatışmaları büyütme ve derinleştirme; bir bakıma Suriye’yi “Balkanlaştırma” yolunda hızla yol alacağı bekleniyordu. Temel mesele, İsrail’in güvenliğiydi ve bunun temel unsurlarından biri zayıf bir Suriye’ydi. Cihatçı çeteler bölgede yürüttükleri faaliyetlerle başlangıçtan itibaren İsrail’in “objektif” ittifakı konumuna gelmişti. Colani iktidara geldikten sonra yaptığı bir açıklamada bunu, “Suriye İsrail’e yönelik saldırıların sıçrama tahtası olmayacak” sözleriyle açıkça ortaya koymuştu. Colani tutarlıydı, bu nedenle ülkesini daha doğrusu kendisinin iktidarda olduğu ülkenin topraklarını adım adım işgal eden İsrail’e bırakalım bir taş atmayı herhangi bir söz söylemeyi bile kendine yasakladı. Görevini iyi biliyordu tıpkı sürekli danıştığı Hakan Fidan ve Tayyip Erdoğan gibi.
Son günlerde Suriye’den gelen haberlerde, Colani iktidarına karşı yeni direniş gruplarının oluştuğu ve harekete geçtiği bildiriliyordu. Cihatçı çetelere karşı direniş gruplarının oluşması ve Alevi halkının öz savunma temelinde harekete geçmesi kaçınılmazdı. Görüldüğü gibi, Cihatçı çeteler bu gelişmeye karşı son derece sert operasyonlarla harekete geçti. Cihatçı çeteler temellerinin ne derece zayıf ve tabanlarının ne derece küçük olduğunu iyi biliyor. Alevi halkına karşı sergiledikleri dizginsiz şiddeti ve katliamları sosyal medya hesaplarından pervasızca paylaşmalarının temel nedeni bu. Ancak korku salarak, gözdağı ve katliam korkusuyla ayakta kalabileceklerini çok iyi biliyorlar. Başka türlü hiç şansları yok, emperyalizm ve bölgedeki gerici iktidarlar ne kadar destek verirse versin, iktidara gelenler ülkede son derece zayıf bir tabana sahipler ve ne kadar kravat takarlarsa taksınlar hiçbir inandırıcılıkları yok. Suriye sahil kesiminde katliamlara başlamalarının temel nedeni budur, ancak zor ve şiddetle konumlarını koruyabilirler.
Oluşan direniş gruplarına karşı hızla harekete geçip, Alevi halkına karşı kitlesel katliamlar gerçekleştirmeye başlamaları da esas olarak bu korkularının ürünüdür. Hayat Tahrir Şam’ın bu niteliklerinin onları iktidara taşıyan emperyalistler tarafından çok iyi bilindiğinin altını kalınca çizmek gerekiyor. Suriye’nin İsrail’in güvenliği noktasında zayıflatılmasının ana aracı, Suriye’nin tüm farklılıklarının birbiriyle ölümcül çatışmalara girmesidir. Bu çatışmalar hem her farklı grubu hem de toplamda Suriye’yi zayıflatacak, hem de bu grupları emperyalizmin oyun planları içine kolayca yerleşecek zayıf aktörler konumuna getirecektir. Suriye’de emperyalist politikanın temeli bu perspektife dayanmaktadır. Herkesin herkesle savaşı yaşanacak ve bunun yarattığı zayıflıklardan yararlanacak emperyalizm bölgesel hegemonyayı daha zahmetsiz kuracaktır.
Suriye’de eline iktidar verilen Hayat Tahrir Şam’ın mevcut kapasitesiyle ülke üzerinde kontrol sağlamasının ve ülkenin ulusal ve dinsel çeşitliliğiyle bir diyalog sağlamasının olanaksızlığı baştan itibaren iktidarı ona sunan güçler tarafından iyi biliniyordu. Suriye’de çelişkilerin derinleşmesi ve çatışmaların artması emperyalist güçler tarafından istenen gelişmelerdi. İsrail’in Suriye’deki Dürzi ve Kürt halkı üzerinden bu süreçte geliştirdiği “duyarlılık” bu politikanın somut bir karşılığıdır. Halkların karşı kaşıya kaldığı tehdit farklı unsurlar tarafından kendi siyasal ve jeo-stratejik çıkarlarının ilerletilmesinin aracına dönüştürülmeye çalışılıyor. Kısa bir süre önce Filistin halkını çocuk, kadın demeden acımasızca soykırıma uğratan İsrail’in “derin Kürt ve Dürzi” insani duyarlılığı bu bağlamda tarihin gördüğü en büyük ikiyüzlülüklerdendir.
Suriye’deki Alevi katliamını engelleyecek asıl unsur ülkenin tüm halklarının ortak mücadelesi olacaktır. Suriye’de yok sayılan tüm halkların ortak mücadelesi ülkenin eşit ve özgür geleceğinin güvencesidir. Suriye’de Hayat Tahriri Şam iktidarının ülkenin ne toplumsal ve siyasal dinamikleri ne de ülkenin kültürel çeşitliliğiyle bir arada yaşaması mümkün değildir. Suriye’de harekete geçen direniş dinamiklerinin hızla örgütsel birlik sağlaması, mücadelelerini bütünleştirmesi kurtuluşa giden yolu açacak kilit unsurdur. Suriye’de sahil kesiminde yükselen kitlesel hareket ve eyleme geçen direniş grupları ülkenin kurtuluşa nasıl gideceğine dair çok önemli veriler sunmaktadır. Bölge halkları bu unsurların mücadelesiyle dayanışmayı yükseltmeli, bu mücadele dinamikleriyle ilişkilerini geliştirerek bölgesel bir hareketin yaratılması için çaba harcamalıdır.

Paylaşın