Kadın - LGBTİQ+

Türkiye Sosyalist Hareketi ve LGBTİ+ mücadelesi üzerine – Mustafa Sazcı

Türkiye Sosyalist Hareketi’nin (TSH), 1980 faşist cuntasından sonra toplumsal muhalefetin her alanında deyimi yerindeyse “Çorbada tuzu bulunmaktadır”. Darbeden sonra Türkiye Sosyalist Hareketi’nin, 1983-1984 yıllarında baskılar sonucu baş gösteren ve daha sonrasında 1987 yılında Trans bireylerin sürgün edilmesiyle alevlenen LGBTİ+ mücadelesine destek vermekle birlikte, pratik yoksunluktan kaynaklı yetersiz kaldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Günümüzde ise faşist AKP iktidarının sürekli saldırısına uğrayan, nefret cinayetlerine ve aile içi şiddete kurban giden, örnek vermek gerekirse 2016’da aklımıza tomaya karşı direnişiyle kazınan Hande Kader’in katledilişi, çok uzağa gitmeden geçtiğimiz günlerde polis tarafından kurşunlanarak katledilen Trans Kadın Hande Şeker’in, LGBTİ+ bireylerinin mücadelesine tamamen destek vermek ve ortak mücadele ağını örmek TSH’nin üzerine düşen bir görevdir.

Bu konuyu daha ayrıntılı incelemek ve LGBTİ+ hareketini yakından tanımak için Türkiye LGBTİ+ mücadele tarihine kısaca bakalım.

Türkiye LGBTİ+ Mücadelesinin Kısa Bir Tarihi

Türkiye’de 80’lerin ortalarında kendini var etmeye çalışan ve gittikçe kitleselleşmeye başlayan yeni toplumsal hareketlerden biri de LGBTİ+ Hareketidir. Bu hareketin eylemsel başlangıcı olarak dünyada Stonewall ayaklanması, Türkiye’de ise 1980 faşist cuntasından sonra gerçekleşen 27 Nisan 1987’de Trans bireylere yönelik işkenceleri protesto amacıyla Taksim Gezi Parkı’nda yapılmış ‘Açlık Grevidir’. Bu grev LGBTİ+ Hareketinin kamusal alandaki ilk eylemidir. Bu eylem Türkiye’de pek ses getirmese de, dünya kamuoyunda büyük bir etki yaratmıştır. Daha sonra ise LGBTİ+ bireylerinin, ateistlerin, feministlerin, çevrecilerin içinde olduğu Radikal Sol Yeşil Parti kurulmuştur. Bu parti ile LGBTİ+ Hareketi siyaseten kendini var etmiştir. 1993 yılında ise ilk Onur Yürüyüşü yapılmaya çalışılmış fakat sert polis müdahalesi ile engellenmiştir. Bu yılda bir ilk olarak LGBTİ+ bireylerine yönelik ilk dernek “Lambdaistanbul Derneği” kurulmuştur. Bunlar yaşanırken aynı zamanda devlet eliyle LGBTİ+ bireylere yönelik işkenceler ve baskılar devam ettirilmektedir. Fakat 2001 yılına kadar sosyalistlerle sıcak ilişkiler kuramayan LGBTİ+ Hareketi 2001 yılı 1 Mayıs’ında işçiler ve sosyalist hareketle dayanışarak bu algıyı yıkmıştır. 2003 yılında ise ilk Onur Yürüyüşü çok az kişi ile yapılmıştır ama 2012 yılına kadar yapılan en kitlesel Onur Yürüyüşü 2007 yılında yapılmıştır. Daha önce de Sosyalist Hareketle dayanışma içerisinde olan LGBTİ+ Hareketi bunu Gezi Direnişi’nde büyütmüştür. Gezi Direnişi’nden sonra ise Doğu Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu’nun en kitlesel Onur Yürüyüşünü yapmışlardır. 2015 yılında ise izin alınmış olmasına rağmen Onur Yürüyüşü ‘Onursuzlar’ tarafından tazyikli su ve biber gazı ile engellenmeye çalışılmıştır.

Bu eylemlerde son yıllarda Sosyalist Hareket geçmişe nazaran bu mücadeleye daha çok omuz vermeye ve sahiplenmeye başlamıştır.

***

Toplumun ve TSH’nin LGBTİ+ mücadelesine bakış açısı ne olmalıdır?

Türkiye toplumunun bir kısmının (kastımızın kimlere olduğu açıktır) LGBTİ+ Hareketine algısı iktidar tarafından şekillendirilmektedir. Öyle ki sürekli olarak yapılan din ile korkutmalar, bu kişilerin hastalıklı olduğu, toplumun ahlakını bozduğu iddiaları bizzat iktidar ve yandaş medya ve tarikat liderleri tarafından dillendirilmektedir.

Aydın kesim dediğimiz sol ve sosyalist kesimin genel tutumunu ise üç başlığa ayırabiliriz: Dayanışmacılık, homofobik tutum ve son olarak kayıtsızlık.

Dayanışmacı dediğimiz tutum Liberal Sol düşüncede görülebilir. Bu tutumda temel eksiklik dayanışmada değil, dayanışmayı yanlış anlamaktan kaynaklanıyor. Bu tutuma göre sol, LGBTİ+ mücadelesini sadece desteklemeli, bu mücadeleye yön vermeye kalkışmamalı.

İkinci tutumda LGBTİ+ mücadelesinin kapitalizmin insan doğası üzerinde bir oyun olduğu düşünülüyor. Bu tutumun temel argümanı: “Eşcinsellik bir sapkınlıktır, hastalıktır. Kapitalizmin cinselliği aşkı sadece bir haz duygusuna indirgenmiş ve buna teşvik ederek sapkınlığı kanıksattırıp, yaygınlaştırmaktadır. Bu sorun, kapitalizmin insanı kendisine, doğasına ve değerlerine yabancılaştırılmasının ürünüdür.” Elbette ki bu tutumu sadece sosyalist harekete mal edemeyiz ama zaman zaman bu konuda kırılmalar olduğunu kabul etmek gerekir. Bununla birlikte Gezi dönemindeki dayanışma ortamında aşıldığını, son zamanlarda Sosyalist Hareketin büyük oranda LGBTİ+ mücadelesine olan desteğinden de gözlemleyebiliyoruz.

Son tutumda ise LGBTİ+ hareketi bir fazlalık olarak görülmekte. Bu tutuma göre sol/sosyalist hareket zamanını sadece işçi sınıfının yanında direnerek harcamalı.

Bu sorunlu düşüncenin temel sebebi de Ebru Pektaş’ın “Marksizm,Feminizm ve Türkiye solu: Kavram ve yöntem sorunları” yazısında belirttiği gibi bu çevrelerin Marksizmi “ekonomi” den ibaret görmeleridir.

Bu tutumların hiçbiri biz sosyalistlere göre doğru değildir. Yukarıda sözü edilen tutumlardan sosyalist hareketin bu alanda pratiğinin olmadığı ya da sürekli olarak geriye gittiği/çağ dışı kaldığı algısına kapılmak yanlış olacaktır. Tersine bu alanı güçlendirmektedir.

LGBTİ+ Hareketi hakkında Sosyalist Hareketi ilgilendiren asıl şey LGBTİ+ hareketinin yükselttiği eşitlik talebidir. Cinsel kimlikleri nedeni ile nefret cinayetlerine kurban giden, üretim sürecinden uzaklaştırılan ve eşit yurttaşlık talebi olan LGBTİ+ Hareketi ile  ortak mücadele ağını örmek Sosyalist Hareketin görevidir. Sosyalist Hareket bu konuyu böyle algılarsa ancak ortak bir mücadele ağı örüp mücadeleyi büyütür.

    Kızıllaşmış LGBTİ+ Hareketi neden olmasın?

Toplumsal Muhalefetin bir parçası olan LGBTİ+ mücadelesi, ezilen cinsel kimliklerin siyaset sahnesine çıkmasıyla başlar. LGBTİ+ cinsel kimliği insanlık tarihi kadar eski de olsa, modern LGBTİ+ kimliğinin ve hareketinin miladı Sanayi Devriminin hemen sonrasında gelen döneme dayanmaktadır. Sanayi Devrimi ve Kapitalist sistemin gelişmesi, yok sayılan cinsel kimliklerin modern ifadesini bulmasına olanak sağlamıştır. Bunun nedeni ise Sanayi Devrimi sonrasında iş için köyden kente göçler, aileden ayrılmalar heteroseksüellik dışında cinsel pratiklerin de oluşmasına ortam sağlamıştır. Kısacası, modern LGBTİ+ kimliğinin kapitalizm döneminde ortaya çıkması bir rastlantı değil; kentleşmenin ve modern sınıfların çıkmasının eseridir.

Kapitalist sistemde LGBTİ+’ların eşit ve özgür yaşayabileceği düşüncesi, buna örnek verecek olursak gelişmiş kapitalist ülkelerde hakların verilmesi, burjuva toplumdaki eşitlik anlayışı gibi ikiyüzlüdür. Doğası gereği kapitalist sistem ‘heteronormatiftir’ ; üremeye, mülkiyete dayalı çekirdek aile sistemin yapıtaşıdır.

Sanayi Devriminden sonra bir yanda modern eşcinsel kimliğin oluşmasının sağlanması, diğer taraftan eşcinselliğin baskı altına alınması ve ‘Sodomizm’ çevresinde cezalar gündeme gelmiştir. Eşcinseller, cinsel normların dışına çıktıkları için sapkın olarak yaftalanmaktadır. Kapitalist sistemin ikiyüzlülüklerinin bir göstergesi de gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan ‘Pembe Ekonomi’ sistemidir. Bu sistem ile kapitalizm LGBTİ+’ları gettolara sürmekte ve tüketim üzerinden özgürlük yanılsaması yaratmaktadır. Bununla birlikte LGBTİ+’ları çocuk sahibi olmayan, eğlence düşkünü, para harcamayı seven, lümpen bir kitle olarak resmeden bu sistem, meta ekonomisinin doğal bir sonucudur.

Yani anlaşıldığı üzere; kapitalist sistemin LGBTİ+ bireyleri piyasa ekonomisinin belirlenimi dışında özgür ve eşit yurttaş olarak kabul etmesi imkânsızdır. Bunun tek çözüm yolu olan sistem insanların cinsel açıdan özgürlüğünü sağlayan sosyalist sistemdir. Aynı zamanda sınıfsal perspektifte bakarsak toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi LGBTİ+ bireylerin içinde de yaşamak için emek gücünden başka dayanağı olmayan işçiler vardır. LGBTİ+ bireylerin çoğunluğunu işçiler oluşturuyor desek yanılmış olmayız. Beyaz veya mavi yakalı da olsalar, tam veya kısmi zamanlı da olsalar hatta ve hatta işsiz de olsalar onlarda sınıfın bir parçasıdır. İşçi sınıfının da tek kurtuluşu sosyalizmdir.

Sonuç olarak Gezi Direnişi’nden de anlaşıldığı üzere Türkiye’de LGBTİ+ Hareketinin politik-örgütsel bağlamda yaşadığı derinleşme ve ulaştığı düzey ve bunun merkez kapitalist ülkelerdeki ana akım LGBTİ+ Hareketlerinden farkları göz önünde tutulduğunda; LGBTİ+ mücadelesine TSH açısından sadece destek ve dayanışma içerisinde olunabilecek bir alan değildir. Ortak mücadele hatlarının oluşturulmasıyla birlikte iktidar karşısında güçlü olacağımız unutulmamalıdır.

Kadın Mücadelesi gibi LGBTİ+ mücadelesi de sadece kadınların ya da LGBTİ+ bireylerinin ilgilenmesi gereken bir alan değil, herkesin ilgilenmesi gereken bir alan olmalıdır.

Kaynak: Devrimci Dergi

Paylaşın