En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları, YAZARLAR

Sokağın muhalefeti faşizmin panzehiri – Umut Keçer

AKP-MHP iktidarı 19 Mart tarihinden itibaren gelişen halk muhalefeti karşısında büyük bir zorlanma yaşamaktadır. 2015 yılından bugüne, gelişen süreçte faşist iktidar toplumsal muhalefeti sindirme ve sokaktan uzak tutma politikasını temel almıştı. Bu yönüyle Gezi direnişinden bugüne faşist iktidarının en büyük korkusu sokakta meşru bir halk muhalefetinin gelişmesi ve bu muhalefetin AKP-MHP iktidarının çizdiği düzen sınırlarının dışına çıkmasıdır.

Son yaşanan gelişmeler düşünüldüğünde, özellikle üniversite öğrencilerinin öncülüğüyle gelişen, sonrasında lise öğrencilerinin de katılımıyla büyük bir gençlik muhalefetinin geliştiğini görmek gerekiyor. AKP-MHP iktidarının gözaltı ve tutuklama tehditlerine rağmen geniş gençlik kitleleri sokağa çıkarak iktidarının kurduğu korku barikatlarının üzerine yürümektedir.

Sokakta gelişen eylemler başlangıçta Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve sonrasında tutuklanmasıyla başlamış olsa da şimdiden CHP’nin düzen içi muhalefeti sınırlarını çoktan aşmış bulunmaktadır.

Sokağa çıkan geniş halk kitleleri, Türkiye devrimci hareketi açısından da büyük bir moral kaynağı olmuştur. Uzun yıllardan sonra sokaklarda barikatlar kurulmuş ve polis barikatları aşılmıştır. Üniversite gençliğinin ve lise gençliğinin eylemlere katılımı oldukça önemli ve moral vericidir. Özellikle bu gençlik kesimlerinin doğdukları tarihten bugüne AKP iktidarıyla yönetildiği düşünüldüğünde bu kesimlerin politik mücadele içerisinde var olmaları oldukça kıymet bir yerde duruyor.

Gelişen halk muhalefeti ve bunun sokakta sürekli eylemlilik hali CHP sözcülerini daha sol söylemlere yöneltmektedir. İktidarın karşısında sokak çağrısı yapan ana muhalefet partisi, 1 Mayıs için de Taksim meydanını adres göstermiş durumdadır. Öte yandan eylemlere katılanların en büyük sorunlarından biri aslında neo-liberal politikaların yarattığı geleceksizlik durumudur. Üniversite gençliği ve lise gençliği Türkiye eğitim sisteminin içerisinde ve sonrasında kendine bir gelecek görememektedir. AKP iktidarının uyguladığı neo-liberal politikaların sonucu olarak en büyük belirginlik kazanan durum yoksulluk ve geleceksizlik gerçeğidir.

AKP iktidarı toplumsal meşruiyetinin ciddi boyutlarda sorgulandığı bir dönem içerisine girmiş bulunuyor. Uzun yıllardır devam eden tek parti ya da lider diktatörlüğü Türkiye halklarının hiç bir temel sorununa çözüm üretememiş durumdadır. İşçi sınıfının yaşam koşullarında ciddi bir gerileme ve yoksullaşma durumu kendini güçlü bir şekilde hissettirmektedir. Birbirinden bağımsız bir şekilde gelişen işçi direnişleri var. Bu direnişlerin genelinde ekonomik talepler kendini güçlü bir şekilde hissettirmektedir.

Elbette devrimci örgütlerin genel olarak durumu ve özel olarak devrimci siyasetin durumuna dair de bir şeyler söylemek gerekmektedir. 2015 yılından itibaren, Kürdistan’da, yoğun bir şekilde devam eden savaş politikaları Türkiye devrimci hareketinin geneline dönük faşist baskıların yoğunlaşması şeklinde iç politikada kendini göstermiştir. Kürt özgürlük hareketiyle yan yana duran güçler faşist iktidarın baskılarını daha yoğun bir şekilde hissetmektedir. Faşist iktidar Kürt halkıyla yan yana duran devrimcilere karşı özel olarak daha düşman politikalar izlemektedir.

Devrimci siyasette Kürt halkıyla yan yana duran mücadelesi ve özel olarak Kasım Atılımı sonrası izlediği mücadele anlayışı nedeniyle faşist iktidarın politikalarının doğrudan hedefi olmuştur. Gelinen aşamada oluşan halk muhalefetiyle faşist iktidarın saldırı gücünün kırılmaya başladığını görmek gerekmektedir. Oluşan geniş halk muhalefeti faşist iktidarın saldırıları karşısında daha güçlü bir karşı koyuş zemininin meşruiyetini daha da güçlendirmektedir.

Geniş halk kitlelerinde faşizmi meşru görmeme ona karşı direnme ve sokaklarda olma pratiği iktidarın bütün baskılarına karşı devam etmektedir. Bu koşullar altında devrimci siyaset başta olmak üzere devrimci örgütlenmeler daha geniş politika yapma ve siyaseti örgütleme olanakları kazanacaktır. Yine Kürt özgürlük hareketinin içinde bulunduğu mücadele süreci faşist iktidarın yürüttüğü savaş politikalarının yarattığı şoven atmosferi geriletmiş durumdadır. Kürt özgürlük mücadelesinin son 10 yıllık süreçte faşist iktidar tarafından tasfiye edilememesi ve son dönem de gelişen fiili ateşkes durumu sokaklara çıkan toplumsal muhalefet hareketinin hareket alanını arttırmış bulunmaktadır.

Türkiye kapitalizminin büyük bir kriz içerisinde olduğu önemli bir gerçektir. Aynı zamanda bu kriz durumu dünya emperyalist sistemin içinde bulunduğu kriz durumundan bağımsız bir durum değildir. Bu koşullar altında özellikle ABD ve İsrail ekseninin Ortadoğu’da başlatmış olduğu yeniden şekillendirme süreci AKP-MHP iktidarında büyük bir kaygı yaratmış durumdadır. Bölgede var olan iktidarların değişmesi ve sınırların değişeceğine dair yaygın propaganda, AKP-MHP iktidarını birçok açıdan sıkıştırmaktadır.

AKP-MHP iktidarı iç politikada savaş politikalarını tahkim ederken dış politikada da bölgesel bir güç olma siyasetini daha da etkinleştirme çabası içerisindedir. Ülke içerisinde yaşanan ekonomik kriz ve bunun yansıması olarak rejimin yaşadığı meşruiyet krizleri düşünüldüğünde faşist iktidarın bölgesel bir savaş sürecine dahil olmak için çok istekli olduğunu görmek gerekiyor.

Faşist iktidar bölgesel anlamda İsrail ile bir takım gerilimler yaşıyor gibi görünse de büyük bir değişiklik olmazsa, olası bir bölgesel savaş durumu olursa, İran’ın karşısında Batı bloğuyla hareket edecek gibi görünmektedir. Bu yönüyle ülke içerisinde yaşanan ekonomik kriz ve siyasi gelişmeler düşünüldüğünde bölgesel anlamda yaşanacak bir savaş sürecinde iktidarın yıpranarak çıkması bizlerin en önemli beklentisi olacaktır. Bölgede yaşanacak bir çatışma bu gün olmazsa yarın kaçınılmaz  gibi görünmektedir.

Faşist iktidar bu süreçte özellikle yaşayacağı bir askeri yenilgi ve başarısızlık durumu Türkiye devriminin gelişim dinamikleri açısından önemli olanaklar sunacaktır. Bu yönüyle önümüzdeki dönem için sokakta gelişecek muhalefet faşizmin panzehiri olacaktır.

Paylaşın