Cenk Ağcabay

Venezüella’dan Ortadoğu’ya sarsıcı bir dönemin kapıları açılıyor – Cenk Ağcabay

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Vershinin, bugün düzenlediği basın toplantısında sorulan bir soru üzerine,“Son İsrail saldırılarıyla ilgili olarak, Suriye’nin devletinin egemenliği altında bulunan alanlara yapılan keyfi saldırıların durdurulması ve bundan sakınılması gerektiğini” söylediklerini ifade etti. Vershinin konuşmasında, Suriye’ye yapılacak herhangi bir saldırının ülkede sadece istikrarsızlığı arttıracağını belirtti.

Vershinin İsrail’in Şam’a yönelik son hava saldırılarının ardından Rusya hükümetinin yapmış olduğu açıklamayı bir kez daha tekrarlamış oldu. Vershinin’in açıklamasının bugün İsrail’in Channel 12 adlı kanalının yaptığı bir haberle aynı zaman dilimine yerleşmesi soru işaretlerini artırdı.

Channel 12 bugün, Suriye, İran ve Hizbullah’ın Suriye’nin Tartus kenti çevresinde gizli bir füze üretim merkezi kurmak için çalışmalar yürütmekte olduğu yönünde bir haber yaptı. Channel 12 haberinde, yapılacak füzelerin yüksek kapasiteli olacağını ve İsrail içini vurma kabiliyetine sahip olacağını belirtiyordu.

Channel 12’nin haberi, İsrail İstihbarat Örgütleri’nin askeri saldırılarına meşruiyet kazandırmak amacıyla bölgede sıkça başvurdukları bir yöntem olan psikolojik savaşın bir parçasıymış gibi görünüyordu. Tartus’a yönelik bir saldırının hazırlık aşaması olarak değerlendirilebilir.

Lübnan’da seçimin sonuçlanmasından aylar sonra ancak kurulabilen yeni hükümette Hizbullah’ın ve müttefiklerinin yer almasının engellenememesi bu tip saldırıların artma olasılığını yükseltti. ABD yönetimi yaptığı resmi açıklamayla, Lübnan hükümetinden Hizbullah ve müttefiklerinin aldığı bakanlıklar üzerinde güçlü bir kontrol oluşturmasını istedi.

Konuyla ilgili bir başka açıklamayı ABD Dışişleri Bakanı Pompeo yaptı; geçtiğimiz çarşamba günü Fox Business’e konuşan Pompeo, “Hizbullah’ın Venezüella’da aktif hücreleri bulunduğunu” söyledi. İran’ın Venezüella halkına etki etmeye çalıştığını ifade eden Pompeo, İran’ın bunu tüm Güney Amerika’da yapmaya çalıştığını ve bunu engellemenin ABD’nin önemli bir sorumluluğu olduğunu dile getirdi.

ABD’nin Venezüella’daki operasyonunun en önemli ayaklarından biri olan ekonomik yaptırımların geçen hafta genişletilmesi ve ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrol şirketini de kapsamasıyla birlikte, ülkenin petrol gelirinde bir hafta içinde yüzde 40’lık bir düşüş yaşandı. Zaten büyük ölçüde çökertilmiş olan Venezüella ekonomisine vurulan bu yeni darbe ağır etkilerini kısa sürede gösterecek.

Ekonomik yaptırımlar adı altında uygulanan ekonomik savaşın dozu geçtiğimiz hafta yükseltildi ve şimdi Batı basını Batı kamuoyuna “diktatör Maduro”nun ülkeyi düşürdüğü berbat durumun fotoğraf ve videolarını göstermekle meşgul.

Washington’da faaliyet gösteren Center for Economic and Policy Research Başkanı Mark Weisbrot, ne bir devrimci ne de Maduro sempatizanı; sadece yaşananları yakından izliyor ve gelişmeler hakkında şu yorumu yapıyor: “Trump’ın yaptırım politikaları çok ahlaksızca. İnsanları öldürüyor ve yasadışı. Birleşmiş Milletler Şartı’na ve Amerikalar Örgütü Şartı’na aykırı yani yasal değil.” Weisbrot uygulanan yaptırımların gerekçesinin ABD yasalarına da aykırı olduğunu belirtiyor. Dürüst bir gözlemci olan Weisbrot, ABD’nin uygulamakta olduğu politikanın ülkede kaosu büyütmekten başka hiç bir sonuç yaratmayacağı kanısında.

Dünya Bankası’nda 30 yıl çalışmış, Dünya Sağlık Örgütü’nde yöneticilik yapmış Amerikalı yazar Peter Koenig’de Weisbrot’la aynı kanıda. Koenig, Basra Körfezi’nden Teksas’a gelen petrol yüklü tankerlerin İran’ın kontrolündeki Hürmüz Boğazı’ndan geçtiklerini ve yolculuklarının 40 ile 45 gün arası sürdüğünü belirtiyor. Venezüella’dan Teksas’a petrolün taşınmasının sadece 2 ile 4 gün arası sürdüğü bilgisini veren Koenig, Ortadoğu ile Latin Amerika’da yaşananların bağlantılı olgular olduğuna işaret ediyor.

Venezüella’nın Kolombiya sınırında yer alan bir köprü birkaç gündür Batı basınının öncelikli gündemlerinden birisi. Konu, sınırda bulunan bu köprü üzerinden Venezüella’ya “insani yardım” malzemeleri göndermek isteyen ABD ve Kanada’ya Venezüella hükümetinin engel olması. ABD, Venezüella hükümetinin ABD bankalarında bulunan paralarına el koyduktan, yaptırımlarla ülke ekonomisini yıkıma uğrattıktan sonra, açlık ve ilaçsızlıkla boğuşan insanlara “insani yardım” tırları hazırlamış ama işte diktatör halkı aç sefil kalsın diye sınırı kapatmış…

Venezüella’ya yönelik operasyonun merkez üssünün ABD’nin bölgedeki baş uşaklarından Kolombiya hükümeti olduğunu; tıpkı Suriye operasyonunda sınır komşusu AKP hükümetinin yüklendiği rol gibi bir rol yüklendiğini sağır sultan bile duymuşken, yine aynı taktik aynı düzenekler, artık yerseniz…

Düzenek çalışıyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü ABD’de resmi temaslarda bulunan Kolombiya Dışişleri Bakanı Carlos Turijillo “köprü krizinin” haberini vermişti. Amerikan basınına açıklamalar yapan Turijillo, “Venezüella halkının yaşadığı yokluklardan çok kaygı duyduklarını” söylemiş, Venezüella hükümeti yardımları engellerse bunun “büyük bir suç” olacağını iddia etmişti. Turijillo böylesi bir durumda, bu suçun Maduro’ya karşı birleşmiş olan ülkelere, Maduro’nun “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması için başvuru hakkı doğuracağını” ileri sürmüştü.

Kolombiya ve Venezüella 2200 km’lik bir sınıra sahip. Kolombiya halkına ve devrimci güçlerine karşı ABD merkezli yürütülen kirli savaş 40 yıl devam etti. Bölgenin en gerici-faşist yönetimlerinden birine sahip olan Kolombiya karşı-devrimci kontra çetelerin uzun yıllardır yoğun etkinlik gösterdiği bir ülke. CİA beslemesi Kontra çetelerin ABD Özel Kuvvetleri ile olan derin ilişkileri de hayli köklü bir geçmişe sahip.

Venezüella’ya “insani yardımları” götürmek için sınırda bekleyen bazı “yardım gönüllüleri” sınırda bulunan ABD gazetecilerine dün konuştu. Gönüllüler genel olarak Venezüella hükümetine yönelik nefretlerini kusarken, bir “gönüllü” “yardımları sınırdan geçirmenin mutlaka bir yolunun bulunacağını” söylüyordu. Belli ki, eğitimlerini almış derslerine çalışmışlardı.

Nereden mi çıkarıyoruz?

Her şey gözlerimizin önünde olup bitiyor ve Trump’ın Venezüella dosyasını teslim ettiği Elliott Abrahams, 1980’lerde bölgedeki devrimci halk hareketlerine karşı yürütülen kirli savaşlar için gerekli kaynağı yasa dışı silah satışından sağlayıp karşı-devrimci çetelere aktardıklarını yürütülen soruşturmada ilk ağızdan itiraf etmiş bir faşist. Bu soruşturma nedeniyle devletteki görevinden ayrılmak zorunda kalan bu yeminli faşist daha sonra Afganistan ve Irak işgallerinde ihtiyaç duyulduğu için Bush tarafından affedilmiş ve yeniden göreve dönmüştü.

Aktörlerin niteliği, ABD ve AB’nin açık tutumu, Batı’da yükseltilen propaganda kampanyaları yeterli verileri sunuyor. ABD’nin Venezüella’ya sömürge valisi olarak atadığı Guaido bugün bir konuşma yaptı. Konuşmasında “Maduro rejiminin çökmüş olduğunu, ihtiyaç duydukları tek şeyin kuşkudan ve korkudan kurtulmak olduğunu” söyledi ve salı günü ülke çapında büyük gösteriler düzenlenmesi için çağrı yaptı.

Kolombiya sınırında olası bir provokasyon ya da salı günü şehirlerde düzenlenebilecek provokasyonlar, Venezüella’nın çok kanlı bir hesaplaşmaya sahne olmasına yol açabilir. Geçtiğimiz hafta sokakları dolduran Venezüella halkı ABD’ye bu konuda gerekli yanıtı verdi. Kolay teslim olmayacağını gösterdi. Amerikan basınına yansıyan araştırma sonuçlarına göre dahi, Venezüella halkının % 82’si ABD’nin ülkeden elini çekmesini, Venezüella’nın sorunlarını kendi içinde çözmesini istiyor. Ekonomik yaptırımların, Batı’da yükseltilen propaganda kampanyalarının asıl nedeni de bu yalın gerçeklik. ABD’nin atadığı sömürge valisinin asıl rolü, ABD’nin müdahalesine zemin hazırlayacak bir ortamın yaratılması. Olası provokasyonlar, esas olarak ABD’nin fiili müdahalesinin yolunu düzlemeyi hedefleyecek. Her durumda, Venezüella emekçileri direnecek. Latin Amerika halkları ve tüm dünya halkları, dünya emekçileri Amerikan emperyalizminin değil Venezüella halkının yanında. Venezüella halkının direnişini besleyen en önemli kaynaklardan birisi bu gerçeklik. Amerikalı uzmanlar dahi, Maduro hükümetinin bir miktar zayıflamış olmasına rağmen asıl olarak ülkenin yoksullarından destek gördüğünü itiraf ediyorlar. Venezüella’nın kolay teslim olmayacağının en güçlü göstergesi de bu yalın gerçekte gizli.

Amerikan emperyalizmi önümüzdeki hafta Varşova’da düzenleyeceği İran karşıtı “Ortadoğu Konferansı” için hazırlanıyor. Konferansa İsrail, Mısır, Suudi Arabistan, BAE katılıyor. ABD’nin oluşturmaya çalıştığı “Ortadoğu NATO’su”nun geleceği açısından zirve önem taşıyor. Bugün dünya basınına düşen haberlerde, zirveye Filistin hükümetinin de katılacağı iddia edildi. Bu haberler üzerine açıklama yapan Filistin hükümeti, “konferansa katılmayacağını, konferansın hedefinin Filistin halkının haklarını almasını engellemek olduğunu, bu konudaki tutumlarının açık ve net olduğunu ifade etti.

Trump’ın damadı ve Ortadoğu Özel Temsilcisi Kushner’in Varşova Konferansı’nın ardından Suudi Arabistan Katar ve BAE’yi ziyaret edeceği ve Filistin sorununun kalıcı bir çözüme kavuşması için çabalarını arttıracağı açıklandı. Filistin’in işbirlikçi yöneticilerinin dahi kendilerine karşı düzenlendiğini söylediği ve katılmadığı konferanslarla “Filistin sorununu çözüyorlar”. Filistin hükümetinin tespiti doğru. Konferans herhangi bir sorunun çözümü için değil, İsrail ve işbirlikçi Arap devletlerini aynı masa etrafında bir araya getirmek ve “Ortadoğu NATO’su” konusunda ilerleme sağlamak için düzenleniyor. Latin Amerika ve Ortadoğu’da eşzamanlı akan süreçler, son derece sarsıcı politik ve askeri gelişmelere gebe bir dönemin içine girildiğinin güçlü işaretlerine sahip.

Paylaşın