NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Brüksel’de NATO Savunma Bakanları toplantısında yaptığı konuşmada, üye ülkelerden savunma harcamalarını arttırmalarını istedi ve sonrasında çokça tartışılan şu ifadeleri kullandı: “NATO dünya tarihindeki en güçlü savunma ittifakıdır. Roma İmparatorluğundan bile daha güçlüdür ve Napolyon’un imparatorluğundan daha güçlüdür.”
Rutte’nin sözleri tartışma yarattı çünkü NATO’nun bir “savunma ittifakı” olduğunu söylemiş ve ardından, iki yayılmacı imparatorluğa işaret etmişti. Bir “savunma ittifakı” hakkında konuşurken, yayılmacı imparatorluklara işaret ederek aslında gerçekliğe dokunmuştu Rutte. İrlandalı gazeteci Chay Bowes bu nedenle, Rutte’nin konuşmasını yorumlarken, “NATO Şefi 1939’daki Adolf Amca’ya benziyor.” ifadesini kullandı.
Rutte’nin söyledikleri gerçekten de Adolf amcanın 1939’daki sözleriyle büyük benzerlikler taşıyordu. Adolf amca da tıpkı Napolyon gibi, bir dünya imparatorluğu kurabilmek için dev ordusuyla Rusya’yı istila etmiş, Rusya’nın derinliklerindeki hızlı ilerleyişinden sonra Napolyon’un başına gelen gibi, Rusya’da sonunu getiren ağır bir yenilgiye uğramıştı.
Nato Genel Sekreteri muhtemelen “biz çok güçlüyüz, bu kez Rusya’ya diz çöktüreceğiz” demek istiyordu. Bunların Ukrayna savaşının büyüdüğü günlerde söylenmesi tesadüf olmasa gerektir. Ukrayna’nın Rusya’nın askeri hava alanlarına yönelik saldırısının hemen ardından söylenen bu sözler, aynı zamanda bu saldırıların gerçek sahibine de işaret etmektedir.
NATO Genel Sekreteri’nin tarihsel örnekleri yerindedir. Ne Roma egemenleri ne de Napolyon, yayılmacı askeri seferlerini yayılma ve egemenlik kurma hedefleriyle savunuyordu. Onlar da yayılma ve egemenlik hedefli askeri seferlerini bugünkü “savunma” anlamına gelen; Romalılarda “barbarlara medeniyet götürme”, Napolyon’da “Cumhuriyetin özgürlük perisini yeni coğrafyalara taşıma” gibi sloganlarla süslenerek savunuluyordu.
Yeni Alman hükümetinin Şansölyesi Friedrich Merz Vaşington’a beklenen ziyaretini gerçekleştirdi ve ABD Başkanı Donald Trump’la birlikte Oval Ofis’te basının karşısına çıktı. Almanya’yı yeniden Avrupa’nın en büyük askeri gücü haline getirme programıyla iktidara gelen ve bu doğrultuda önemli adımlar atmaya başlayan Merz’in Trump’ın karşısındaki zavallı hali Amerikan vassallığının ne anlama geldiğinin çarpıcı görünümlerini sunuyordu.
Alman heyeti, Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy ve Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa’nın Oval Ofis’te daha önce uğradığı hakaret ve saldırıları dikkate alarak, bu buluşmada Merz’in son derece dikkatli olmasını istemiş. Merz çok dikkatliymiş ve bu dikkat kameralara şöyle yansımış. New York Times gazetesine göre, “Bay Merz çoğunlukla Bay Trump’ın egosuna ve ulusal gururuna hitap etmek için konuştu.” Guardian gazetesi, Trump’ın basın toplantısında, eski Alman Şansölyesi Angela Merkel’e yönelik eleştirileri karşısında Merz’in “söz almakta zorlandığını”nın altını çiziyor.
Guardian gazetesine göre, “Merz toplantıda kelime etmekte zorlanıyordu.” Bunun nedeni, “muhtemelen Trump’ın savunma harcamalarından göç konusuna kadar kendisini yerden yere vurabileceğinden” duyduğu korkuymuş. Alman haber kanalı Tagesschau’nun canlı yayındaki yorumunda, Merz’in “Oval Ofis’te tek kelime bile edemediği” vurgulanmış. Süddeutsche Zeitung gazetesine göre, “Bay Merz Bay Trump’ı pohpohladı çoğunlukla sadece onun konuşmasına izin verdi.” Almanya’nın etkili Der Spiegel dergisi, Merz’in Oval Ofis’teki durumunu “bir film figüranına” benzetti.
En doğru benzetmeyi Der Spiegel yapmış. Avrupa egemenleri ABD başkanı karşısında en fazla bir filmdeki figüranın konumuna sahip olabilmektedir. Trump Almanya’nın yeni silahlanma hamlelerini övmüş, bu isteğinin yerine gelmesinden duyduğu memnuniyeti belirtmiş. Almanya’nın yeni silahlanma hamlesi, ABD silah tekelleri için yeni siparişler anlamına geliyor. Sosyal harcamalardan yapılacak kesintiler ABD silah tekellerinin kasalarına akacak. Merz Trump’a, Amerika’nın 81 yıl önce Nazi ordusunu yenip Avrupa’yı özgürleştirdiği için teşekkür etmiş. ABD’nin bugün de Ukrayna’ya destek olup Rusya’nın yenilgisini sağlayarak önemini gösterebileceğini söylemiş.
Merz, Trump’a 1885 yılında Almanya’dan göç eden büyükbabası Friedrich Trump’ın altın çerçeveli doğum belgesinin yanı sıra ABD’deki Alman göçmenlerin Almanya’daki ailelerine yazdıkları mektuplardan oluşan Özgürlük Ülkesinden Haberler – Alman Göçmenler Evlerini Yazıyor başlıklı bir kitap hediye etmiş. Büyükbabasının köyünü ziyaret etmek için Trump’ı ABD’ye davet etmiş.
Alman yetkililerin Guardian’a verdiği bilgilere göre, ABD Başkan Yardımcısı Vance ve Dışişleri Bakanı Rubio’nun daha önce kameralar önünde eleştirdikleri faşist Almanya İçin Alternatif Partisi’nin yasaklanması yönündeki hamleler heyetlerin buluştuğu öğle yemeğinde gündeme gelmiş. Trump Merz’e bu konuyu sormuş. Merz Trump’a, bu partinin geçmişte Amerika’yı eleştirdiğini, Rusya ve Çin’e sempatiyle yaklaştığını belirterek onu ikna etmeye çalışmış. Merz bu yalakalıkları sayesinde Oval Ofis’ten hakaret görmeden kurtulmayı başarmış.
Merz hakaret görmeden kurtulmayı başardı ancak Trump’tan Ukrayna konusundaki istekleri Avrupa egemenlerinin düştüğü ABD tuzağını gözler önüne seriyor. Ukrayna NATO eliyle bu savaşın içine çekildi. Avrupa egemenleri NATO saldırganlığına güçlü bir destek verdi. Avrupa’nın ortasında büyük bir savaş ateşini yakan ABD, şimdi Avrupalı vassallarından ödedikleri haracı büyütmelerini talep ediyor. Sürekli el yükselterek, NATO bütçesine katkıdan, ticaret anlaşmalarında yeni avantajlara bir dizi alanda vassallarını sıkıştırıyor. ABD olmadan bu savaşı sürdüremeyeceklerini iyi bilen Avrupalı vassalları sürekli yeni taleplerle karşılaşıyor.
Merz’in Trump karşısındaki zavallı durumu esas olarak bu gerçeklerden kaynaklanıyordu. Haziran sonunda Hague’de gerçekleşecek NATO Zirvesi öncesinde üye ülkelerin savunma harcamalarını gayri safi milli hasılalarının yüzde beşine yükseltme hedefi yönünde çabalar arttırıldı. ABD Savunma Bakanı Hegseth konuyla ilgili açıklamasında, “Askeri harcamaların her ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 2’sinden yüzde 5’ine çıkarılması konusunda ittifak içinde ‘neredeyse fikir birliği’ olduğunu” söyledi. Hegseth, “Henüz tam olarak o noktada olmayan birkaç ülke var. Ama onları da oraya getireceğiz.” dedi.
Hegseth geçtiğimiz günlerde bir ilke imza attı ve Brüksel’de toplanan Ukrayna Savunma Kontak Grubu toplantısına katılmadı. Bu grup savaşın başından beri Ukrayna’ya sağlanan askeri yardımın merkezinde yer alıyor. Bir ABD Savunma Bakanı bu toplantıya ilk kez katılmamış oldu ve bu durumun Avrupalı müttefikler üzerinde ciddi bir olumsuz etki yarattığı belirtiliyor. ABD Ukrayna savaşıyla elde etmiş olduğu avantajı müttefiklerine karşı kullanma ve Avrupalı egemenleri daha fazla teslim almakta kararlı. ABD’nin yokluğunda, Kontak Grubu toplantısı İngiltere ve Almanya başkanlığında gerçekleşti.
Müttefiki ABD’nin Ukrayna tuzağına düşen Avrupalı egemenler, çıkışı savaşı büyütmekte ve Avrupa’yı daha fazla militarize etmekte görüyor. Silahlanma ve savaş hazırlıkları Avrupa halkları ve emekçileri için sadece kan, gözyaşı ve yoksullaşma anlamını taşıyor. Avrupa egemenleri sahip oldukları ideolojik aygıtlarla savaş ve militarizm yönelimli propagandayı esas olarak Rusya ve Çin üzerinden halklarının üzerine boca ediyor. Benzer yönelimlerin Avrupa’ya iki büyük savaş felaketi getirdiği ve tüm Avrupa’yı nasıl korkunç bir yıkıma sürüklediğiyse henüz belleklerde taze.
Almanya’dan sonra İngiliz hükümetinin yeni bir büyük silahlanma paketini gündemine alması ve resmi ağızlardan Rusya ile savaşı dillendirmeye başlaması, Avrupa’nın egemen sınıflar eliyle nasıl bir bataklığa doğru çekildiğini gösteriyor. Büyük savaş Avrupa egemen sınıflarının politikasıdır ve ancak onun nesnel karşıtı mezar kazıcısı Avrupa proletaryasının eylemiyle engellenebilir. Avrupa proletaryası tüm Avrupa’yı büyük yıkımdan kurtaracak yegane toplumsal güçtür.