Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları, YAZARLAR

Emperyalizmin kirli işleri ve İran – Cenk Ağcabay

Emperyalizmin G7 Zirvesi Kanada’da toplandı. Zirve sonrasında bir gazetecinin sorusunu yanıtlayan Alman Şansölyesi Merz, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları hakkında “Bu, İsrail’in hepimiz için yaptığı kirli iş.” ifadesini kullandı. Merz’in kullandığı bu ifade gerçekten de çok isabetliydi. İsrail 1948’de emperyalist devletlerin Ortadoğu’daki kirli işlerini gerçekleştirmesi için kuruldu. İsrail’in ilk kadın başbakanı olan Golda Meir bir konuşmasında, İsrail’in 1948’de bir savaşla kurulmasının ardından 1956’da girdiği ilk Mısır savaşı hakkında bilgiler verdi.

Mısır devlet başkanı Cemal Abdülnasır Temmuz 1956’da Süveyş Kanalı’nın ulusallaştırılması kararını açıkladı. Nasır’ın açıkladığı bu karar, Batı-Avrupa’nın petrol yolunun Mısır denetimine geçmesi ve İngiltere ve Fransa’nın Süveyş Kanalı üzerindeki denetiminin sona ermesi anlamına geliyordu. Emperyalist çıkarlarının bu kararla tehlike altına girdiğini düşünen İngiltere ve Fransa hemen harekete geçti. Mısır’a saldırı için düzenlenen toplantılarda emperyalist güçlerin yanında artık yeni ortakları Siyonist devlet yetkilileri de vardı.

Bu toplantılara İsrail Dışişleri Bakanı olarak katılan Golda Meir, saldırı için hazırlanan işbölümünü şöyle anlattı: “Fransız-İngiliz-İsrail eyleminin nihai planları Paris’te Ben-Gurion, Fransa Başbakanı Mollet ve İngiliz Dışişleri Bakanı Anthony Eden arasında Dayan ve Peres’in danışman olarak katıldığı bir toplantıda yapıldı. Geliştirdikleri senaryo, İngiliz ve Fransızlara diplomatik bir ‘kılıf’ sağlarken kanalı ele geçirmeyi amaçlayan, hayal ürünü derecede eksantrik bir plandı. İsrail paraşütçü birliklerini Sina Çölü’ndeki Mısır hatlarının gerisine bırakacak ve fedai saldırılarına karşı uydurulmuş bir ‘misilleme’ baskınıyla kanala doğru ilerleyecekti. Su yoluna yönelik tehdit karşısında şok ve dehşet içindeymiş gibi davranan İngiltere ve Fransa, her iki tarafın da kanaldan çekilmesi ve uluslararası bir gücün kanalı güvence altına almasına izin vermesi için bir ültimatom yayınlayacaktı. Mısır bunu reddedince, İngiliz-Fransız gücü Nasır’ın askeri havaalanlarını bombalayacaktı. Başka bir deyişle İsrail saldırgan rolü oynayacak, Fransa ve İngiltere’yi barış melekleri rolünde bırakacaktı.” (Elinor Burkett, Golda, sf. 188-189, Harper Collins e-books) İsrail 29 Ekim 1956’da bu plan doğrultusunda saldırıyı başlattı. Barış melekleri bu saldırıyı takiben kutsal görevleri için harekete geçecekti.

İsrail’in kirli işler için kurulacağı henüz başlangıçta hem emperyalistler hem de Siyonistler için son derece açıktı. Siyonist hareket emperyalist devlet yöneticilerine sürekli olarak bunu anlatıyordu. İsrail’in ilk devlet başkanı Heim Weizmann 1914 yılında emperyalist savaş henüz başlamadan önce İngiliz devlet yetkililerine şöyle sesleniyordu: “Filistin, Mısır’ın doğal devamıdır ve Süveyş Kanalı ile Karadeniz arasında bir tampon görevi görür. Bu ikinci tarafta herhangi bir düşmanca faaliyet olması durumunda, özellikle Yahudiler tarafından geliştirilirse bir Asya Belçika’sı görevi görecektir. Bize az çok iyi koşullar sağlanırsa, önümüzdeki elli ya da altmış yıl içinde bir milyon Yahudi’yi Filistin’e kolayca nakledebiliriz. İngiltere bir tampon bölgeye, biz de bir ülkeye sahip oluruz.”

Siyonist hareket başlangıçtan itibaren büyük bir askeri üs olma hedefiyle hareket ediyordu. 1897’de Basel’de toplanan Birinci Siyonist Kongre’de konuşan kurucu lider Herzl, “Asya’ya giden en kısa yol üzerinde bir kültür istasyonunun kurulması, uygar ulusların ve genel olarak uygarlığın çıkarlarına her geçen gün daha fazla hizmet edecektir. Filistin bu istasyondur ve biz Yahudiler bu istasyonun kurulması için malımızı ve canımızı vermeye hazır olan kültür taşıyıcılarıyız.” Herzl’in “kültür istasyonu” dediği gerçekte büyük bir askeri üs anlamına geliyordu. Uygarlık da emperyalizm anlamına geliyordu. İsrail dışındaki tüm Ortadoğu halkları “barbar sürüleri” olarak görülüyordu. Dayakla uygarlaştırılmaları gerekiyordu. Siyonist devlet bu işi görecekti, bunun için yaratılmıştı.

İsrail’in bu temel kuruluş gerekçesi nedeniyle, bu savaş makinası sadece İran’a saldırmıyor. İran’a yönelik saldırılarıyla birlikte Gazze, Lübnan ve Suriye’yi de vuruyor. İsrail bu temel işlevi nedeniyle ayrıcalıklara sahiptir. Bölge ülkelerine dilediği gibi saldırabilir. Gazze’de yaptığı gibi, Filistin halkına soykırım uygulayabilir. Gıda yardımı alabilmek için bekleyen aç Filistinlileri bombalayabilir. İsrail şu anda Lübnan ve Suriye’de işgalcidir. İşgallerini genişletmeye çalışmaktadır.

İran’a yönelik İsrail saldırısına yanıtlar veren İran, İsrail içlerini vurdu. Karşılıklı saldırılar devam ediyor ve İsrail’in Haaretz gazetesi yazarı Aluf Benn ABD İsrail ilişkilerini ele aldığı yazısında şunları ifade ediyor: “Başbakan Binyamin Netanyahu, on binlerce Filistinliyi öldürerek, Gazze’yi harap ederek, sakinlerini sınır dışı etmekle tehdit ederek ve Suriye ve Lübnan’daki toprakları işgal ederek, BM Güvenlik Konseyi’nde İsrail’e ateşkes ya da geri çekilme dayatmaya yönelik her türlü girişimi engelleyen ABD vetosunun koruyucu şemsiyesi altında savaşı 21. ayına kadar sürdürebildi.”

Benn yazısında şu bilgileri de paylaşıyor: “İsrail Silahlı Kuvvetleri, sürekli artan ABD yardım bütçeleriyle finanse edilen Amerikan yapımı silahlarla dolu stoklarıyla savaşmaya devam edebilir. İsrail’in roket, füze ve insansız hava araçlarına karşı savunması, ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) tarafından yönetilen tespit, uyarı ve operasyonel koordinasyon sistemlerine dayanıyor.” (For the First Time Ever, Israel Is Asking America to Fight Alongside It – or for It, Haaretz, 17 June 2025)

İsrailli yazarın belirttiği gibi, İsrail ordusunun belirli birimleri ABD Merkez Komutanlığı tarafından yönetiliyor. Yani ortada bir İsrail İran savaşı yok. İran’a yönelik emperyalist bir saldırı var. Askerlerin İsrail ordusu üniforması giyiyor olması yanılgıya yol açmamalı. Aluf Benn, İsrail’in ABD’nin savaşa doğrudan katılmasını istediğini ve bunun için girişimlerde bulunduğu bilgisini de paylaşıyor. İsrail, ABD’nin B-2 ağır bombardıman uçaklarının harekete geçmesini istemiş. Trump birkaç gündür savurduğu tehditleri arttırıyor. ABD’nin yönetici seçkinleri arasında, ABD’nin savaşa doğrudan katılımı ve Netanyahu’nun başlattığı işi tamamlaması yönünde bir eğilim güç kazanıyor.

Aluf Benn yazısında 1956 savaşına gönderme yapıyor. 1956’da İsrail’in semalarını doğrudan Fransa’nın savaş uçaklarının koruduğunu anımsatıyor. ABD’nin de bu süreçte benzer bir rol oynayabileceğini belirtiyor. Aluf Benn senelerdir İsrail’e akan muazzam Amerikan askeri ve mali yardımının genel olarak, “İsrail Silahlı Kuvvetlerinin Amerika’nın Orta Doğu’daki ‘karada konuşlu uçak gemisi’ olduğu” söylemiyle meşrulaştırıldığını vurguluyor. Yaşanan gelişmeleri değerlendiren Benn yazısını şu cümleyle bitiriyor: “Bazı görevler tek başına İsrail Silahlı Kuvvetleri için çok büyüktür.”

Amerika’nın sahip olduğu istihbarat örgütlerinin çatısını oluşturan Ulusal İstihbarat Örgütünün başında bulunan Tulsi Gabbard mart ayında kongrede yaptığı konuşmada, ABD istihbarat topluluğunun Tahran’ın nükleer silah programını yeniden canlandırmadığını düşündüğünü söylemişti. Gabbard’ın bu sözleri dün Trump’a anımsatıldı. Trump Gabbard’ın değerlendirmesine katılmadığını söyledi ve “Ne dediği umurumda değil. Bence İran nükleer silaha sahip olmaya çok yakındı” dedi. Trump’ın bu tutumu, ABD’nin savaşa doğrudan katılmak için hazırlık yaptığının bir işareti olarak görüldü. Trump daha önceki açıklamasında, İran hükümetine “Tam Teslimiyet” çağrısı yapmıştı. Trump’ın bu çağrısı, gerçek saldırganın kim olduğuna işaret ediyordu.

Netanyahu İran’a yönelik saldırıların ardından kameralar karşısına geçti ve “Ortadoğu’nun yüzünü değiştiriyoruz. Bu İran’ın kendi içinde geniş kapsamlı değişikliklere yol açabilir.” dedi. Netanyahu bu sözleriyle, İran’a yönelik saldırının asıl hedefini ortaya koydu. Karşılıklı saldırılar devam ederken, İran’ın dinilideri Ali Hamaney’in sığınağının vurulduğu yönünde haberler düştü. Trump dün yağtığı açıklamada, Hamaney’in yerini tespit ettiklerini ancak henüz öldürmediklerini söylemişti. Trump’ın kullandığı ifadeler gerçekliği olanca çıplak ortaya koymaktadır. Bu savaş Amerikan emperyalizminin Ortadoğu’yu yeniden inşa etme savaşıdır.

Paylaşın