Türkiye’de politik tutsaklar açısından hapishanelerin tarihi, esasen hak ve özgürlükler mücadelesinin tarihiyle ilişkili bir şekilde gelişmiştir. Egemen sınıflar, ezilen sınıflara dönük zulümlerini en çok da zindanlarda göstermişlerdir. Bu yönüyle rejimin devrimci tutsaklara yaklaşımı, toplumda var olan ezilenlere yaklaşımından bağımsız değildir.
Son olarak “Kuyu tipi hapishaneler” olarak ortaya çıkan yapı, esasen devrimci tutsakları teslim almaya dönük kapsamlı bir saldırı konseptidir. Faşist rejim, Kuyu tipi hapishanelerle devrimci tutsaklar üzerindeki tecridi iyice derinleştirerek, onlarda var olan iradeyi kırmak istemektedir.
Bu yönüyle faşist iktidar, işçiye, emekçiye, Kürde, kadına ve gence nasıl bir gelecek sunuyorsa, hapishanedeki devrimci tutsağa da öyle bir gelecek sunmaktadır. Bu gelecek, esasen baskı, zulüm ve yok sayma üzerinden ilerlemektedir.
Faşist iktidarın bu saldırı konsepti karşısında, Kuyu tipi hapishanelere karşı devrimci tutsaklar açlık grevi direnişine başladılar. Hüseyin Süngü, Ayberk Demirdöğen, Ümit Çobanoğlu, Gürkan Türkoğlu, Tahsin Sağaltıcı, Ali Dilmén, Hüseyin Özen, Ulaş İnci, Doğan Karataştan ve Nazım Şafak Korkmaz’ın Kuyu Tipi hapishanelere dönük direnişi devam ediyor. Son olarak Çorlu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde bulunan Komünar tutsaklar Fergil Fırat ve Celal Punar da 5 Aralık 2025 tarihinde açlık grevine başlayarak, Kuyu tipi hapishanelerin kapatılması ve Kuyu tipi hapishane dışında bir yere sevk taleplerini ilan ettiler.
Öncelikle bu iki devrimcinin ve daha önce direnişe başlayan diğer devrimci tutsakların talepleri, esasen insanlık onurunu koruma yönünde direniş iradesini ifade etmektedir. Bugün “devrimciyim, demokratım ve insan haklarından yanayım” diyen herkes bu mücadeleye omuz vermelidir.
Bugün sınıf mücadelesi yaşamın her alanında devam ediyor. Ezen ile ezilen arasındaki mücadele, yaşamın bütün alanlarında devam ediyor. Hapishaneler, bu mücadelenin yürütüldüğü ve sınandığı önemli mevzilerden biridir.
Faşist iktidar, tarih boyunca işçi sınıfı ve ezilenlere dönük hiçbir hakkı rızasıyla vermemiştir. Bu ancak ezilenlerin direnişi ve mücadelesiyle kazanılmıştır. Bugün Kuyu tipi hapishanelere karşı direniş de yine devrimci tutsakların ve onları destekleyen halkımızın mücadelesiyle zafere ulaşacaktır.
Bugün genel olarak devrimci tutsakların direnişi ve özel olarak da iki devrimcinin Çorlu hapishanesinde başlattığı direniş, yaşamın her alanında devrimci siyaset tarafından en güçlü şekilde sahiplenilmelidir. Onların mücadelesine güç verecek olan, Çorlu zindanından yükselen özgürlük çığlığının önce binlere, sonra on binlere, yüz binlere ve milyonlara ulaşmasıdır.
Faşist iktidar, devrimci mücadeleye ve genel olarak toplumsal muhalefete karşı kapsamlı bir tasfiye saldırısı yürütmektedir. Bu saldırı ancak bütün anti-faşist güçlerin ortak mücadelesiyle geriletilebilecektir.
Şimdi devrimci siyaset olarak, tutsak Komünarların özgürlüğünün sesi olmak ve onların çığlığını büyütmek sorumluluğunu en güçlü şekilde kendi omuzlarımızda hissetmeliyiz.
Faşist iktidarın Kuyu tipi hapishanelerde uyguladığı tecrit ve tasfiye politikası, genel olarak bu yönde topluma empoze edilmeye çalışılan teslim alma politikasının doğrudan yansımasıdır.
Devrimciliğin zorlu şartlarda ve kararlılıkla yürütüldüğü bir tarihsel dönem içerisindeyiz. Bu dönemde düşmanın çokluğuna, sayımızın azlığına bakmadan, devrimciliği ve devrim mücadelesini en güçlü şekilde büyütmeye devam edeceğiz.
Bu mücadelede herkes üzerine düşeni yerine getirmelidir. Birilerinden bir şey yapmak için talimat almaya gerek yoktur. İki devrimci açlık grevine başlayarak gerekli talimatı vermiştir. Şimdi bizlere düşen, onların direnişini güçlü bir şekilde sahiplenmektir.
Türkiye zindanlarının tarihi aynı zamanda direnişin tarihidir. Bu mücadele içerisinde direniş her zaman zafere götürmüştür. Bu bilinçle hareket etmeli, yaşamın her alanında komünar tutsakları ve bütün devrimci tutsakları en güçlü şekilde sahiplenmeliyiz.
Devrim ve sosyalizm mücadelesinin tarihi boyunca, mücadelenin sınandığı zorlu anlar yaşanmıştır. Bugün de böylesi bir dönem içerisindeyiz. Bu dönemin çözüm anahtarı, devrimci siyasetin kendi örgütlü zemini tahkim etmesi, bu yönde yaşamın bütün alanlarında direniş bayrağını yükseltmesidir. Bu yönüyle Çorlu direnişinin yaktığı çoban ateşi, devrimci savaş mevzilerinden işçi sınıfı saflarına, gecekondu sokaklarından üniversite kampüslerine uzanan bir mücadele alanları içerisinde gerekli tepkimeye girmelidir. Devrimci tutsaklar üzerlerine düşeni yapmışlar, şimdi bizlerin üzerine düşeni yapma zamanıdır.
İşçi sınıfı ve ezilenlerin mücadele tarihinde büyük bir öneme sahip olan zindan direnişi tarihinde, yeni bir süreci başlatan devrimcilerin özgürlük ateşini en güçlü şekilde harlayarak büyütme zamanı içerisindeyiz.
