“1 Ocak 1959’dan bu yana 60 yıl geçti. Ne var ki Devrim yaşlanmadı, Devrim hâlâ genç ve bu sadece belagat değil, tarihi bir doğrulama, çünkü Devrimin ilk anlarından itibaren baş kahramanları genç insanlardı ve bu altmış yıl boyunca da böyle oldu.” (Raul Castro)
Amerikan emperyalizminin yanı başında her tür ablukaya, ekonomik baskıya, savaş çığırtkanlığına direngenlikle kafa tutan Küba Devrimi 60. onur ve mücadele yaşında… 1 Ocak 1959’da bir avuc gerillayla başlayan mücadele Fidel’in, Che’nin ve yılmaz bir halkın durup dinlenmek bilmeyen fedakârlıklarıyla tüm emperyalist dünyaya altmış yıldır boyun eğmedi.
Raul Castro, üzerinde üniformasıyla devrimin 60. yıldönümü nedeniyle yaptığı konuşmasında bu zorlu mücadeleyi şöyle anlatıyor: “Yeni oluşmaya başlayan Devrim her tür saldırı ve tehditlere maruz kaldı: ABD hükümetinin finanse ettiği silahlı çetelerin eylemleri; Fidel’e ve öteki liderlere karşı suikast planları, okuma yazma öğreten, birçoğu henüz ergenlik çağında genç öğretmenlerin öldürülmesi, 3478 ölü ve 2099 sakat bırakan sabotaj ve terör eylemleri, ekonomik, ticari ve mali abluka ve bizi izole etmek için siyasi ve diplomatik önlemler, Devrimi ve liderleri kötülemek için yalan kampanyalari, Nisan 1961’de Playa Girón’da paralı asker saldırısı, 1962’de ABD’de Küba’nın askeri işgalinin hazırlandığı Ekim Krizi ve anayurdumuza karşı sonsuz düşmanca eylemler listesi.
1 Ocak’ta doğan Devrimin 60 yıl boyunca tek bir sakin anı olmadığını kimse inkâr edemez. Şu ya da bu şekilde farklı saldırganlık dereceleriyle Küba’da rejim değişikliğini zorlama çabasından vazgeçmeyen on iki ABD yönetimi gördük.
Ulusal tarih ve kültüründen gurur duyan, Devrimin ideallerine ve yaptığı işlere kendini adamış, dört kuşak Kübalılar, dünün ve günümüzün kahraman insanları direnmeyi başardı ve Partinin ve Fidel’in çevresinde en yakın birlik oluşa dayanan sosyalizm savunmasında 60 yıllık kesintisiz mücadeleyi kazandı.”
60 yıl sonra Küba bir kez daha bir yol ayrımında. Raul Castro’nun aynı konuşmada yine ifade ettiği gibi: “Şimdi ABD hükümeti bir kez daha Küba’yla çatışma yoluna girmiş ve barışcıl ve yalnız ülkemizi bölgeye bir tehdit olarak sunuyor gibi duruyor. Tarihi, kul köle olmuş hükümetlerin ve askeri diktatörlüklerin Küba’yı yalnızlaştırmak için bir araya geldiği utanç verici döneme döndürmeye çalışmak amacıyla uğursuz Monroe Doktrinine başvuruyor.
Sanki bunlar yoksulluk, açlık, eşitsizlik, organize suç, uyuşturucu trafiği, siyasal yozluk, istismar ve işçilerin haklarının elinden alınması, yerlerinden edilmiş insanlar, campesino’ların evlerinden tahliye edilmesi, öğrencilerin baskı altına alınması ve büyük çoğunluk için bozulan sağlık, eğitim ve konut koşullarına neden olan acımasız neoliberal politikaların sonucu değilmiş gibi, şimdiki yönetimin üst düzey yöneticileri bölgenin tüm sorunları için Küba’yı suçlamaya çalışıyor ve yeni yalanlar yayıyor.”
Emperyalist tahakküm sadece Küba’yı değil, Venezuela ve Nikaragua başta olmak üzere tüm bölgeyi kuşatmaya hazırlanırken Küba’da geçtiğimiz pazar günü anayasa oylaması yapıldı. Yukarıda yaptığım alıntıların da gösterdiği gibi, uzun hazırlık süreci sonrası yapılan bu halk oylaması küresel konjonktürün can alıcı bir zamanında gerçekleşti. Asıl olarak özellikle 1990’lardan itibaren yaşanan ekonomik küçülmenin (1990’da %2.9, 93’de %14.9 ) de zorlamasıyla Castro’nun yarı açık pazar ekonomisine geçme kararı alması neticesinde, sadece bölgesel değil, Küba sosyalizminin iç dinamiklerinin de sorgulandığı bu dönemde, bu halk oylaması Küba halkı, bölgedeki tüm halklar ve dünya üzerindeki devrimci demokrat tüm güçler açısından hayati bir önem taşıyor.
Anayasa oylaması öncesi, Haziran 2018’de hazırlanan taslak aylar boyunca Küba’daki tüm işyerleri, kitle örgütleri, okullar ve mahaller dahil olmak üzere toplantılarda halkın görüşüne sunuldu ve yaklaşık 9 milyon Kübalı yeni anayasa metni üzerinde görüşlerini belirtti. Küba’nın nüfusunun 11 milyondan biraz daha fazla olduğunu göz önüne alırsak bu sosyalist demokrasinin etkileyiciliğini daha iyi anlamış oluruz.
Bu toplantılarda getirilen öneriler arasında üzerinde en fazla durulan konular eşcinsel evliliklerin yasallaşması, yerel yönetim yetkilerinin artırılması, yurtdışında yaşayan Kübalıların ülkeye yapacakları katkının hukuksal çerçevesi, özel sektörün durumu, maaşlar ve anayasada komünizme atıfta bulunup bulunmayacağı şeklindeydi.
Halk toplantıları neticesinde önerilerin yaklaşık yüzde ellisini kapsayacak şekilde taslakta değişiklikler yapıldı. Buna göre Küba’da devlet başkanlığının yanı sıra başbakanlık olacak ve yetki dağılımı genişletilecek; yerel yönetimlerin yetkileri artırılacak; kişisel ve özel mülkiyet, kooperatif mülkiyetine anayasal meşruiyet getirilecek; ancak devlet mülkiyeti asıl yerini koruyacak.
Geçici sonuçlara göre Küba halkı yaklaşık 7,5 milyon oyla yeni anayasayı %86,85 ile kabul etti.
Bu oylama bir halkın dünyaya örnek gösterilecek zaferidir: Sadece çok büyük bir çoğunlukla kendi yönetim kurallarını işyerlerinde, okullarda, mahallelerde, bulundukları her yerde kendileri tartıştıkları, değiştirdikleri, doğrudan demokrasinin somut örneğini sundukları için değil; sosyalizmin Küba halkı tarafından özümsenmiş, sırf hayali bir ideal değil elle tutulur bir yaşam biçimi olduğunu gösterdiği için de… Küba halkı taslakta var olmadığı halde komünizm hedefini kendi dinamikleriyle tekrar taslağa soktuğu, ideolojik kararlılığını gösterdiği için de…
Gençlerin yaptığı ve gençlerin sürdürdüğü Küba devrimi tüm emperyalist kuşatmalara, baskılara rağmen dimdik ayakta emperyalizme kafa tutmaya devam ediyor.