2025 yılını geride bırakmaya saatler kaldı. Geride bıraktığımız yıl, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesi açısından zorlu bir yıl oldu. Emperyalizm, faşizm ve siyonizm, bütün dünya planında işçi sınıfı ve ezilen halklara dönük saldırı politikalarını hayata geçirdiler.
2025 yılında damgasını vuran, egemen sınıfların ve sermaye odaklarının bu saldırıları karşısında işçi sınıfı ve ezilenlerin direnişi olmuştur.
Bugün Latin Amerika’dan Donbas’a, Basra’dan Rojava’ya, Türkiye’den Kuzey Kürdistanı’na uzanan bir hatta, ezilenler emperyalist, siyonist ve faşist politikalar karşısında direniş dinamikleri var olmaya devam ediyor.
AKP-MHP iktidarı, 2025 yılı boyunca ezilenlere dönük tasfiye ve sömürü politikalarına devam ettiler. Bu politikaların bir tarafı işçi sınıfı üzerinde neoliberal sömürü politikalarını derinleştirmek olurken, diğer tarafı Kürt özgürlük mücadelesini tasfiye etme politikaları oldu.
Geçtiğimiz yıl boyunca neoliberal emek düşmanı politikalar, AKP-MHP iktidarı tarafından tereddütsüzce uygulandı. Mehmet Şimşek ekonomi politikaları, esasen işçi sınıfının emeğinin maksimum sömürüsü ve sosyal haklar konusunda minimal tavizler şeklinde yürüdü.
Yine bu süreçte iktidar, Kürt özgürlük hareketine dönük savaş ve sömürü politikalarını terk etmedi. Özellikle içine girilen çözüm sürecinde, Kürt özgürlük hareketi tek taraflı adımlar atarken, iktidar cephesinden daha çok oyalama politikaları ön plana çıktı.
Kürt özgürlük hareketinin aldığı yeni kararlar sonrasında, iktidar cephesinde “ipe un serme” politikalarıyla süreci tavsatma çabası, esasen faşist iktidarın Kürt sorununda çözümsüzlüğü devam ettirmek istediğinin ispatıdır.
Bütün bu tablo içerisinde her şey emperyalizmin ve faşizmin istediği gibi gitmedi. Emperyalizmin ve faşizmin saldırı politikaları karşısında direniş ve devrimci kararlılık temelinde mücadele yürüten devrimci iradenin varlığı, her zaman işçi sınıfı ve ezilenlere güven verirken, emperyalizme ve faşizme korku salmıştır.
AKP-MHP iktidarı son olarak Rojava’ya dönük işgal tehditlerini daha yüksek sesle dillendirmeye başladılar. Kürt halkının Rojava’da elde ettiği kazanımları tehdit olarak gören faşist iktidar, Türkiye’de yaşanan süreci de biraz Rojava’ya endekslemiş durumdadır.
Türkiye iktidarı, kendisine boy aynasında bakıp aslan olarak gören kedi misali, kendi boyundan büyük planlar peşinde koşmaktadır. Son olarak İsrail ile arasında yaşanan gerilim süreçlerinde de aynı durum tekrarlanmıştır. Somali ve Somaliland arasında yaşanan çatışma durumunda yine İsrail ile Türkiye karşı karşıya gelmiştir. İsrail’in başını çektiği Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti ve İsrail arasında Doğu Akdeniz’de ortak bir askeri ittifak kurulmuş durumdadır.
AKP-MHP iktidarı, Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlere kendisini bölgesel bir güç olarak tanıtmaktadır. Ancak daha birkaç ay önceki Trump görüşmesinde ortaya çıkan gerçek, AKP-MHP iktidarının iplerinin ABD ve Batı emperyalizminin ellerinde olduğudur.
Yaşanan gelişmeler gösteriyor ki, Türkiye iktidarı Batı emperyalizminin çizdiği sınırlar içerisinde kendine bölgesel bir güç merkezi olarak konumlandırmak istemektedir. Yine, özellikle İran ve onun ekseninde var olan Şii milis güçlerinin tasfiye edildiği alanlarda hegemonya alanı yaratmak istemektedir.
Türkiye egemenlerinin bu süreçte alacağı rol, ancak emperyalizmin ona vereceği hareket alanı kadar olacaktır. Erdoğan iktidarının son açıklamaları, Batı emperyalist bloğuyla daha uyumlu bir politik faaliyet içerisinde olma çabasında olacağını göstermektedir.
“İç cephe tahkimatı” olarak adlandırılan süreç, esasen bu temelde dışarıda var olan Üçüncü Dünya Savaşı konjonktürüne göre pozisyon alma çabasıdır. Bu durumun işçi sınıfı ve ezilenlerin yaşamında karşılığı, daha fazla savaş, sömürü ve baskı olacaktır.
Bizler, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin yürütücüsü olan devrimcilere 2026 yılında daha büyük sorumluluk düşmektedir. 2025 yılında emperyalizmin ve faşizmin saldırıları karşısında her türlü baskıya karşı direndik. Ancak 2026 yılı, devrimciler açısından mücadelenin ihtiyaçlarının daha da farklılaşacağı bir yıl olacaktır. Burada özellikle, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin gelişmesi için devrimcilerin daha güçlü bir şekilde örgütlenmesinin ve yaşama müdahale etmesinin önemi büyüktür.
Türkiye işçi sınıfı ile Kürt halkının stratejik mücadele ittifakı zemini devam etmektedir. Bu stratejik mücadele hattı zemininde sokaklarda özgürlük, eşitlik, barış, demokrasi ve sosyalizm şiarlarını daha da yükseltmek ve bu temelde mücadeleyi yoğunlaştırmak tarihsel sorumluluğumuz olmalıdır. Bu sorumluluğun gereklerini yerine getirerek, 2026 yılında emperyalizme, faşizme ve siyonizme karşı mücadelenin büyütüldüğü, dünya halkları nezdinde 2025 yılında oluşan tasfiyeci, sağ ve reformist eğilimlerin geriletildiği bir devrimci gelecek yaratmak bizlerin elindedir.
Bu politik bilinçle herkesin yeni yılı kutlu olsun. Bulunduğumuz bütün alanlarda devrimciliğin bayrağını daha yukarılara yükseltelim. Bütün zorlu koşullar altında devrimci savaş mevzilerinde, işçi sınıfı saflarında, zindanlarda, sokaklarda ve okullarda devrimciliğin bayrağını yükseltenlere selam olsun.
2026 yılı, kavga ve mücadele dolu bir yıl olarak bizleri zafere taşısın..
