Umut Yazıları

Vedat Yıldız yazdı: Kriz ama kimin?

Artık her yeni yıl, egemen kampın kaygılarını ve bunun yanında ezilenlerin umudunu büyütüyor. Gerek dünya gerek bölgemiz gerekse de Türkiye, 2018 yılına bir dizi siyasi ve ekonomik krizle ve daha derin krizlerin eşiğinde girdi. Yeni dünya düzeni safsatasından artık eser kalmamış zamanlardayız. Emperyalist–kapitalist kamp giderek stokları tüketiyor. Reel sosyalizmin çökmesi ile birlikte tazelediği makyajı çok zaman geçmeden döküldü. Artık sürekli kriz halinde ve bu sürekli kriz durumu giderek derinleşiyor. İstikrar sözcüğü şimdilerde eski zamanlara ait bir efsane artık.

ABD emperyalizminin mutlak hâkimiyeti giderek zayıflıyor, başını Rusya’nın çektiği yeni bir emperyalist kamp şekilleniyor. Bu da beraberinde yeni krizleri ve yeni emperyalist paylaşım hamlelerini getiriyor. Bu yeni paylaşım hamleleri şimdilik ağırlıklı olarak Ortadoğu’da ve vekâlet savaşları biçiminde yürütülüyor; fakat yakın zamanda hem doğrudan savaşlar halini alması hem de daha geniş alanlara yayılması çok olası görünüyor.

Ortadoğu, emperyalistlerin mezhep çatışmalarını körüklediği ve her geçen gün daha derin istikrarsızlıklara sürüklediği bir bölüşüm sahası durumunda. Suriye’de iç savaş 6 yılını geride bıraktı. Başını İran ve Suudilerin çektiği mezhep çatışmaları Yemen, Lübnan, Irak, Suriye vb. ülkelerde derinleşerek devam ediyor. Diğer taraftan ABD’nin Kudüs’ü Siyonist İsrail’in başkenti olarak tanıması Filistin sorununun daha da içinden çıkılmaz bir hale gelmesine sebep oldu.

AKP hükümetinin ise Türkiye’yi emperyal heveslerle bölgedeki bu gerici mezhepçi siyasete ve çatışmalara dâhil etmesi Türkiye’deki ekonomik ve siyasi krizin de iyice burjuvazi açısından içinden çıkılamaz bir hale gelmesine sebep oldu.

AKP iktidarı eski iktidar ortağı çete ile girdiği güç savaşını da bahane ederek 2016 Temmuz’undan beridir ülkeyi OHAL üzerinden bir korku imparatorluğu ile yönetmeye çalışıyor. Çünkü gelinen noktada AKP iktidarı açısından artık ülke yönetilebilir değil. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de neoliberal politikalar tam gaz devam ediyor. Son KHK tam bir yanılsama ve taşeronlaşmayı gidermeyecek ya da azaltmayacak. Satacak hiçbir kamu teşekkülü kalmadı. Ülke 15 yılda yağmalandı ve büyük bir istikrarsızlık bataklığına dönüştü.

Kriz bize yeter mi?

Emperyalist–kapitalist kampın bu krizlerine bağlı olarak, dünyada, bölgede ve ülkemizde zaman zaman ve giderek artan bir şekilde büyük kitle hareketleri oluşuyor. Ancak bu hareketler homojen değil, kalıcı değil ve sınıfsal karekteri yok gibi. Bunun önemli sebeplerinden biri, kapitalizmin krizinin giderek derinleştiği ve sınıf mücadelelerinin önünün açıldığı bu dönemde Marksizmin kendi krizini aşamaması ve kitlelere yeniden güçlü ideolojik, politik ve örgütsel bir seçenek sunamamasından kaynaklanıyor. Marksizm özelikle batıda salt kapitalizmin eleştirisi pozisyonuna indirgenerek, devrimci özünden kopartılıyor ve düzene entegre ediliyorken, kendi devrimci özünü muhafaza etmeye çalıştığı sınırlı coğrafyalarda ise yerelleşememe ya da aşırı yerelleşerek ulusal vb. soslara bulanarak deforme edilme problemi yaşıyor. Daha özelde de Marksist devrimci örgütler ülkemizde olduğu gibi politik – pratik yeniden üretim sürecine giremiyorlar ve pratik yaşamı öremiyorlar.

Hal böyle olunca emperyalist–Kkapitalist kampın krizle yönetme şansı ve becerisi yüksek oluyor ve kapitalizmin mezar kazıcıları tarih sahnesine çıkamıyor. Örgütlü ve homojen bir form kazanmayan kitle hareketlerini bastırmak ya da yeterince olgunlaşmadan açığa çıkararak peşinen yenilgiye mahkûm etmek, egemenler için nerdeyse bir oyun basitliğinde oluyor. Devrimci bir perspektiften ve öncülükten mahrum kalan kitlesel kalkışmalar devamında gelen karşı saldırılar ile dağılıp gidiyor.

Ya da Mısır vb. örneklerde olduğu gibi kitlesel kalkışmanın iktidarı alaşağı etmesinin kaçınılmaz sonu olarak da, kapitalist üretim ilişkilerinin tahkim edildiği ve ülkenin emperyalist yağmaya açıldığı daha kötü yeni bir iktidar oluyor.

Tabi ki yeterince örgütlü ve homojen olmasa da ve yeterince sınıfsal karakterli olmasa da bu türden büyük ve sert kitlesel kalkışmaların olmasını umut etmeli ve desteklemeliyiz. Ancak bu bizlerde kitlelerin harekete geçmesini beklemek türünden bir kendiliğindenciliğe sebep oluyorsa, ya da kapitalizmin kendi krizinin oluşmasını/derinleşmesini beklemek türünden bir kendiliğindenciliğe sebep oluyorsa, ya da salt Egemenler arasındaki bir takım güç savaşlarından (örneğin Erdoğan-ABD çatışması, Erdoğan-FETÖ çatışması, ya da AKP’nin kendi iç çatışmaları) büyük krizler çıkmasını beklemek türünden bir kendiliğindenciliğe sebep oluyorsa bu devrimci bir tutum olmayacaktır.

Ya da ülkemizdeki gibi baskı ve örgütsüzlük koşullarında (Ahmet ŞIK/Veli SAÇILIK gibi) kıymetli ama tekil direnişlerin gereğinden fazla öncelenmesi ve kendi başına kitlelerde bir başkaldırıya/örgütlülüğe sebep olacağını beklemek türünden bir kendiliğindenciliğe sebep oluyorsa bu devrimci bir tutum olmayacaktır.

Bu kendiliğindencilikler asla ve kata biz devrimcilerin özne olamaması anlamına gelecektir ki; bu da dün olduğu gibi bugün ve yarın da bir dizi kitlesel kalkışmaya daha öncülük edemememize, seyirci kalmamıza sebep olacaktır.

Maalesef solun önemi bir kısmı gizli ya da açık bir şekilde yukarıda saydığım kendiliğindenciliklere düşüyor. Bununda temel sebebi öz gücüne inanmamak ve yaslandığı toplumsal sınıfa ve toplumsal dinamiklere güvenmektir.

Devrimcilerin bir kendiliğinden harekete müdahil olması kaçınılmaz ve tartışılmazdır. Ancak başat görevi bir devrimci durum yaratması ve devrim yapmaktır.

Devrimcilerin meseleyi sürekli örgütlülükten ve öncelikle sınıfsal temelli örgütlülükten kurması, örgütsüzlüğü dolaylı ya da doğrudan olumlayan anlayışlarla savaşması ve kendini bir özne olma iddiasıyla var etmesi bir tercih değil tarihsel-siyasal bir zorunluluktur.

Devrimciler kriz duasına çıkmazlar. Kitle hareketleri treni istasyonunda oturup tren beklemezler. Tersinden Devrimciler için kapitalizm varsa krizde vardır ve devrimciler trenin lokomotifidir.

Bu bağlamdan bakılınca başarısızlığa uğramış her kitlesel kalkışma son kertede devrimcilerin hanesine yazılmış bir eksi olacaktır.

Paylaşın