ABD Başkanı Trump Fox News’e anlatıyor: “(Suriye’den) Askerlerimizi geri getirmek istiyorum diyorum, insanlar çılgına dönüyor. Şu Washington’da öyle insanlar var ki hiçbir yerden çıkmak istemiyorlar. Tamam geride birkaç yüz asker bırakacağım diyorum artık. Ama onlara kalmış olsaydı binlerce asker daha gönderirlerdi.”
Fox News habercisi Trump’a soruyor: “İran ile bir çatışmanın peşinde olmadığınıza dair halka güvence verebilir misiniz?” Trump yanıtlıyor: “19 yıldır devam eden bu savaşlarla ilgili konuşan benim. İnsanlar (ABD’nin savaştıkları) halen oradalar. Kendinizi kandırmayın, Bir grup var, ‘asker-endüstri kompleksi’ deniliyor, sürekli savaş istiyorlar. Hayır ben savaş istemiyorum. Ama İran gibi durumlar oluyor, onların nükleer silah elde etmelerine müsaade edemeyiz.”
Amerikan yönetici elitinin Trump karşıtı gruplarının en fazla rahatsız olduğu konulardan birisi herhalde onun bu tür patavatsızlıkları olsa gerektir. Bilindiği gibi, yeminli Trump düşmanı bu gruplar bugüne dek onu sadece bir kez ayakta alkışladılar, bu istisna halinin nedeni onun Suriye Ordusuna ait bir hava üssüne saldırı emri vermesiydi.
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan haberlerde, Trump’ın Fox News’te sözünü ettiği Washington’daki “hiçbir yerden çıkmak istemeyen”, “sürekli savaş isteyen” “öyle insanlardan” birisiyle faşist senatör Lindsay Graham’la yaptığı bir görüşme gündeme geldi.
Lindsay Graham uzun zamandır ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komitesi üyesi ve Amerika’da Trump’ın sözünü ettiği “asker-endüstri kompleksinin” etkili olduğu kurumlardan birisi de bu komitedir. Bu yıl başında bir araya gelen Trump ve Graham Venezüela’ya yönelik bir askeri müdahale üzerine konuşmuşlar.
Trump Graham’a, Venezüela’ya bir askeri müdahale konusunda ne düşündüğünü sormuş. Graham soruyu, “Bu konuda yavaş olmalısınız, bu seçenek problem yaratabilir” şeklinde yanıtlamış. Trump bunun üzerine, “sen her yeri işgal etmek istersin, benim istediğim yer hariç” demiş.
Graham hemen klasik yanıtı yapıştırmış: “Ben kimseyi işgal etmek istemiyorum. Askeri gücü sadece ulusal çıkarlarımız tehdit edildiğinde kullanmak istiyorum.”
Lenin 1902 yılında, sömürgecilerin “yağma savaşlarının serbest ticaret bayrağı altında verilmesi” olgusuna dikkat çekmişti. Aynı mekanizma işlemeye devam ediyor ve uzun zamandır Amerikan emperyalizminin “yağma savaşları” da “demokrasi” ve “ulusal çıkarlara tehdit” bayrakları altında veriliyor.
Amerikan “asker-endüstri kompleksinin” uzun kolları Ortadoğu’da “ulusal çıkarlara ciddi tehditler” olduğu iddiasıyla bölgeye yığdığı öldürücü silahlarıyla İran’a “askeri gücünü kullanma” tehditleri savururken, Venezüela’da “Latin Amerika’ya demokrasi programı” çerçevesinde Venezüela halkına yönelik saldırılarını yoğunlaştırıyor.
Trump’ın sözünü ettiği Amerikan “asker-endüstri kompleksi” sadece askeri kurumlar ve kapitalist şirketlerin bir araya gelmesinden ibaret değil, çok daha geniş kapsama sahip bir bileşimi var. Latin Amerika ve Karayipler’de İnsan Hakları ve Sosyal Adalet konusunda çalışmalar yürüten Task Force on the Americas adlı oluşumun yöneticilerinden Roger Harris son yazısında “asker-endüstri kompleksinin” kollarının nerelere uzandığını Venezüela örneği üzerinden ortaya koydu.
Roger Harris son yazısında, Amnesty International adlı insan hakları örgütünün mayıs ayında yayınladığı Venezüela raporunu ele alıyor ve bu raporun Venezüela’da kendi emperyalist hedefleri doğrultusunda “yasadışı bir rejim değişikliği operasyonu yürüten ABD emperyalizminin yardımına koştuğunu” belirtiyor. Harris, raporda ülkedeki “ilaç ve yiyecek yokluğundan, “artan şiddetten” Venezüela hükümetinin sorumlu tutulduğunu, Venezüela’ya uygulanan ve Birleşmiş Milletler ve ABD mevzuatına göre bile yasadışı olan ekonomik yaptırımların sözünün bile edilmediğini vurguluyor.
Harris’in bu vurguları ve yazısında atıf yaptığı başka bir rapor bu konuda önem taşıyor. Harris’in de atıf yaptığı bu rapor 25 Nisan’da açıklandı. Raporu hazırlayan Venezüela hükümetine bağlı bir kurum değil Amerikalı iktisatçı Mark Weisbrot ve tanınmış Amerikalı İktisat Profesörü Jeffrey Sachs.
Weisbrot, “ABD’nin 2017 yılından beri uyguladığı yasadışı yaptırımlar Venezüelalıların yaşamlarını kurtaracak ilaçlardan, tıbbi cihazlardan, gıdadan ve diğer önemli ithal ürünlerden mahrum olmalarına neden oldu, Kongre bunu durdurmak için hemen harekete geçmeli” diyor.
Jeffrey Sachs, Venezüela ekonomisindeki sıkıntılardan rutin olarak Venezüela hükümetinin sorumlu tutulduğunu belirtiyor ve ancak diyor: “Amerikan yaptırımları, rejim değişikliğini gerçekleştirmek için kasıtlı olarak ülkenin ekonomisini harabeye çevirmeyi hedefledi. Bu Venezüela halkına felaketler getiren sonuçsuz, acımasız, yasadışı ve başarısız bir politikadır.”
Rapora göre, yaptırımlar nedeniyle 2017 yılından bu yana kırk binden fazla Venezüelalı yaşamını yitirdi. Raporda yaptırımların devam etmesi durumunda, önümüzdeki yıllarda tedavi olanaklarını yitiren on binlerce Venezüelalının daha yaşamını kaybedeceği öngörülüyor.
Amnesty International raporunda, Amerikalı bağımsız uzmanlar tarafından hazırlanmış rapora başvurmak yerine, ABD emperyalizminin “asker-endüstri kompleksinin” aparatları tarafından üretilmiş söylemleri yineliyor. Amnesty International’in Latin Amerika yöneticisi “uluslararası topluma” Venezüela hükümetinin insanlığa karşı işlediği suçlar nedeniyle cezasız kalmaması gerektiği çağrısını yapıyor. Roger Harris’in verdiği bilgilere göre, yıllık bütçesi 300 milyon dolar olan Amnesty International ABD Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Komisyonu ve Rockefeller Foundation tarafından fonlanıyor.
Çağrı yapılan “uluslararası toplum” esas olarak, son iki yılda sadece Venezüela’da kırk binden fazla insanın ölümüne neden olan “kitle imha yaptırımlarını” uygulayan Amerikan emperyalizmi. İran’da, Küba’da, Kuzey Kore’de, Nikaragua’da “kitle imha yaptırımları” nedeniyle yitip giden canlar bu hesabın dışında ve Amnesty International emperyalizmin bir “varlığı” olarak rolünü oynuyor; gerçek katilleri dünyaya adaletin sağlayacısı olarak sunuyor.
Trump’ın sözünü ettiği “asker-endüstri kompleksinin” Suudi Arabistan ve BAE’den sağdığı milyarlarca dolar karşılığında marifetlerini gösterdiği, on binlerce çocuğun, sivilin ölümüne neden olduğu bir başka yer Yemen. Yemen’deki marifetler sadece Amerikan emperyalizmi tarafından icra edilmiyor. Almanya, Fransa ve İngiltere’nin silah üreticileri de Suudi ve BAE’ye sattıkları silahlarla bu ölüm tarlasına-ın genişlemesine epeyce “katkı” sunuyorlar.
Kapitalist-emperyalizmin “öldürme ve yıkım metaları” üreten sermayedarları daha fazla kar elde etmek için dünyayı kana ve ateşe boğarken, İtalyan liman işçileri bu kan deryasından nasıl çıkılacağının yolunu tüm dünyaya gösteriyor.
Nasıl mı?
Belçika’nın Anvers kentinden yüklediği silahlarla yola çıkan Suudi Arabistan gemisi Bahri Yanbu ilave yük almak için İtalya’nın liman şehri Cenova’ya geldi. Buradan alacağı yükle Cidde’ye gitmek için yola çıkacaktı. 20 Mayıs sabahı gemiyi ellerinde “Savaşa Hayır”, “Limanlar insanlara açık silahlara kapalı” yazılı pankartlar taşıyan Cenova liman işçileri karşıladı.
Liman işçileri burada yüklenecek jeneratörlerin Yemen’de kullanılması olasılığı nedeniyle Suudi gemisine yükleme yapılmasını reddederken, sendika liderleri “Yemen’de suça ortak olmayacağız” açıklamasını yaptı. Cenova’daki bu eylem kendi dar hacmini çok aşan güçlü bir mesaja sahipti ve gerçek barış mücadelesinin temel öznesinin enternasyonal işçi sınıfı olduğuna işaret ediyordu. “Her yeri işgal etmek isteyenler”, “sürekli savaş isteyenler” güçlü ve kendi sınıf çıkarları söz konusu olduğunda son derece kararlı. Onları durdurabilecek, onlarla mücadele edebilecek yegane güç ise enternasyonal işçi sınıfı. Cenova eylemi bu bağlamda bir işaret fişeğidir ve devrimcilerin yürümesi gereken doğrultuyu göstermektedir.