Cenk Ağcabay, Gündem

Jared Kushner: Filistin Sömürge Valisi işbaşında – Cenk Ağcabay

ABD Başkanı Donald Trump’ın kendisi gibi inşaatçı bir milyarder kapitalist olan damadı Jared Kushner ABD’nin tanınmış Siyonist ailelerinden birinin üyesi. Aile vurgunculuğu, İsrail Ordusu ve Filistin’deki işgalci Siyonist yerleşimler için yaptığı yüz milyonlarca dolarlık bağışlarla nam yapmış.

Trump Kushner’i Ortadoğu danışmanı olarak görevlendirdi ve iki yıldır pişirilmekte olan “asrın anlaşması” olarak adlandırılan sözde “İsrail-Filistin Barış” dosyasının sorumluluğunu da ona verdi. Adeta bir sır gibi saklanan “asrın anlaşması” hakkında kimi bilgiler son bir kaç hafta da sızmaya başladı. Sözkonusu anlaşmayla ilgili olarak daha önce burada defalarca vurguladığımız kimi olasılıklar, sızan bilgiler tarafından tam olarak doğrulanıyor ve adına “anlaşma” denilen belge esas olarak İsrail için Filistin halkını köleleştirme yolunda önemli adımlar atılmasını içeriyor.

Bu o kadar öyle ki..

Sözde anlaşmanın sorumlularından ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Washington Post gazetesine sızdırılan konuyla ilgili bir konuşmasında, “insanların neden bu planın sadece İsrail’in hoşuna gidecek bir plan olduğunu düşündüklerini anlıyorum. Bu algıyı anlıyorum.” diyor.  

Pompeo’nun konuşmasında, açıklanması bir kaç kez ertelenen planın İsrail ile Filistin arasında ‘donmuş çatışmaları’ yeniden başlatabileceğini ima ettiği de aktarılıyor. Pompeo’nun bu beklentisi onun plan hakkındaki düşünceleriyle uyumludur, “Asrın anlaşmasının”, Filistin halkının yeni bir mücadele süreci başlatmasına vesilesi olması muhtemeldir.

Muhtemeldir, çünkü “anlaşmanın” mimarı Kushner geçtiğimiz günlerde katıldığı bir programda, “Filistin’in kendi kaderini tayin hakkı olduğunu, ancak öz yönetim konusunda kesin bir şey söyleyemediğini” belirtiyordu. Kendini Filistin’in sömürge valisi olarak gördüğü anlaşılan Kushner Filistin halkının “zamanla bağımsız bir yönetim becerisine sahip olabileceklerini” umuyormuş. Ona göre, “Filistin’in düzgün işleyen bir adalet sistemine, basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne, tüm dinlere saygı göstermeye ihtiyacı” varmış.

İsrail seçimleri sonrası yaşanan politik krizin derinleşmesi ve Netanyahu’nun yeni hükümeti kuramaması üzerine sonbaharda erken seçim kararı alındı. İsrail’de yaşanan politik kriz doğal olarak “asrın anlaşması” sürecini doğrudan etkiliyor. Daha önce alınan bir karar doğrultusunda bu ay Bahreyn’de düzenlenmesi öngörülen “Filistin ekonomisini destekleme” amaçlı Maname Konferansı yapılacak ama “asrın anlaşmasının” ABD yönetimi tarafından kamuoyuna açıklanmasının yeniden ertelenmesi bekleniyor.

Bahreyn’de düzenlenecek konferans Filistin halkına yönelik yeni emperyalist saldırının ekonomik ayaklarından birini oluşturuyor. Filistin’e dış kaynaklı yatırım çekmeyi amaçladığı iddiasıyla düzenlenen konferans, “asrın anlaşmasında” emperyalizmin işbirlikçisi Körfez Şeyhlerine yüklenen işbirlikçi rolü gözler önüne seriyor.

Basında ismi yer almaya başlayan bazı Filistinli “iş adamlarının” Körfez Şeyhlerinin fonlarıyla anlaşmaya ikna edildikleri ifade edilyor. Filistin hareketinin tüm politik kanatları Maname Konferansı’nı boykot ediyor ve “asrın anlaşmasına” karşı çıkıyor. Filistin’in bu tutumu doğal olarak en fazla Körfez Şeyhlerinin tepkisini çekiyor.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin en büyük iş adamı olduğu belitilen Khalaf al Habtoor herhalde ülke yöneticilerinin verdiği görev gereği İsrail gazetesi Haaretz’e yazdığı yazıda, “Filistin otoritesi ve tüm Filistinli gruplar ABD ve Bahreyn tarafından düzenlenen ‘ekonomk barış konferansına’ katılmayı reddetti. Filistin’in ekonomik desteğe ihtiyacı var.” diyordu. Filistin halkının ekonomik sıkıntılarını uzun uzun anlatan Habtoor, Suudi Arabistan ve BAE’nin ekonomik destek için hazır olduğunu, Maname Konferansı’nın da ekonomik işbirliğinden başlayıp politik bir barışa uzanacak yolun başlangıç noktası olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtiyordu.

Körfez ülkelerinin Mısır ve Ürdün gibi İsrail’le ilişkilerini normalleştirme yolunda önemli adımlar attığını belirten Habtoor, bunun başta gelen nedeninin ortak düşmanları İran olduğunu belirtirken; Filistinlilerin çektiği acıları çok iyi bildiklerini ama “gerçekçi” olmak gerektiğini ve Suudi Arabistan ve BAE’nin gerçekçi bir tutum belirlediğini savunuyordu.

Filistin halkının yaşadığı ekonomik sıkıntıların uzun uzun ortaya konulmasının hemen ardından “gerçekçi” olma çağrısının yapılması ve “uzlaşma” adımları atılması daveti, bu süreçte Körfez ülkelerine ABD ve İsrail tarafından yüklenen rolün niteliğini biraz daha belirginleştiriyordu.

Habtoor, Körfez ülkeleriyle İsrail arasında resmi olmayan görüşmelerin devam ettiği bilgisini veriyor, Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki “normalleşmenin”, “Filistin İsrail çatışmasında tatmin edici bir çözüm ya da en azından gerginliklerin azalmasını” gerektirdiğini belirtiyor yani “asrın anlaşmasının” Körfez egemenleri açısından taşıdığı gerçek anlamı ortaya koyuyordu.

BAE’nin bu “en büyük iş adamı” yazısını Mahmud Abbas’a “Boykotu yeniden düşün. Filistin halkının sana ihtiyacı var. Filistin halkının  hatırı için Bahreyn’e git. İran’ı durdurmak için bize yardım et.” diyerek bitirirken, esasen “ABD ve İsrail’e karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek için sana ihtiyacımız var”, “ne olur doğru hareket et ve bizim safımıza gel” demek istiyordu.

İşbirlikçi Körfez egemenlerine yüklenen rol Filistinlileri para ve şantaj araçlarını kullanarak köleleştirilecekleri masaya çekmek. Şu ana dek bunu başaramadılar. Filistin halkından istenenlerin boyutları Körfez egemenlerinin başarısız olmasının en önemli nedeni.

Son aylarda İran üzerinde ağırlaşan askeri ve politik baskılar ve Suriye’ye yönelik yoğunlaşan İsrail saldırıları, “asrın anlaşmasını” yaşama geçirme stratejisinin değişik parçalarını oluşturuyor. İsveç’te yaşayan Filistili akademisyen Muhammed Şehada Haaretz’de, Kushner’in Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkı ve özyönetim yetenekleri hakkındaki küçümseyen sözlerinin “Filistin barış kampını öldürdüğünü” ve “Filistin’de şiddeti savunan aşırılıkçıları güçlendirdiğini” yazdı. Filistin halkının ABD ve İsrail’e duyduğu güvensizlik nedeniyle “asrın anlaşmasına” zaten mesafeli yaklaştığını dile getiren Şehada, geçtiğimiz günlerde sonuçları açıklanan bir araştırmaya göre, Filistin halkının % 80’inin anlaşmaya karşı çıktığını aktardı.

Filistin halkı arasında artan hoşnutsuzluğa dikkat çeken yazar, bu tutum ve davranışlar devam eder, “asrın anlaşması” İsrail için çalışmaya devam ederse kazananın sadece şiddet yanlısı aşırılıkçılar olacağının altını çiziyordu.

Şehada’nın dikkat çektği nokta son derece önemlidir. Filistin halkının biriken öfkesi mutlaka politik ve askeri bir karşılık bulacaktır…

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda emperyalist İngiliz askeri birlikleri tarafından işgal edilen Filistin, tam yüzyıl önce imzalanan Versay Anlaşması ile İngiliz Mandası olarak kabul edilmişti. Filistin halkına o zaman da “kendi kaderini tayin hakkı” konusunda ne düşündüğü sorulmamıştı. Manda yönetimleri kurulması karar metni de dönemin emperyalist şefleri tarafından yazılmıştı ve Kushner’in sözlerine ilham veren ifadelerle bezeliydi.

Şöyle denilmişti:

“Modern dünyanın çok zorlu koşulları altında henüz kendi ayakları üzerinde duramayan Osmanlı Ortadoğu’sunun ve eski Alman sömürgelerinin halkları, refah ve bu insanların uygarlığa kutsal güvenini biçimlendirme ilkeleri çerçevesinde ‘gelişmiş uluslar’ tarafından yönetilecekler.”

Bir emperyalizm savunucusu tarihçinin “sömürgenin yumuşatılmış biçimi” dediği Manda Yönetimleri hakkında bir parlamento oturumunda konuşan İngiliz emperyalizmi sözcüsü Lord Curzon olanca gerçekçiliğiyle, karar metnini kuşatan süslü ve sahte ifadeleri çıkarıp atıyor, “mandalar hediye değildir” onlar “bu alanları süngüleriyle fethedenlerindir” diyordu.

Lord Curzon haklıydı; Filistin’de Manda yönetimi de diğerleri gibi emperyalist orduların süngüleriyle kurulmuştu, Filistin’deManda yönetimi İngiliz süngüleriyle de devam etti. Filistin halkının işgale karşı direnişi de hep devam etti. Halen de devam ediyor. “Asrın anlaşması” ölü doğmaya mahkumdu ve gelinen nokta belki de kısa vadede hiç ilan edilemeyeceğine işaret ediyor. Amerika’nın etkili Siyonist çevrelerinin yaptıkları son değerlendirmelerde, “asrın anlaşması” girişimini büyük bir başarısızlık olarak niteledikleri, çok daha kapsamlı bir planlamayla daha ciddi bir organizsyona ve zamana ihtiyaç olduğunu dile getirdikleri belirtiliyor.

Bu saldırıların Filistin halkında direnme eğilimini güçlendirmesi ve Irak, İran, Lübnan, Yemen ve Suriye’de halkın ABD ve İsrail karşıtı sloganlarla sokaklara çıkmasının asıl tedirginlik yaratan unsurlar olduğu son derece açıktır. ABD emperyalizminin pervasız İsrail yanlısı tutumu, Ortadoğu halklarına yönelik süreklileşen tehditleri, Kushner’in sözlerinde ifadesini bulan emperyalist kibir nedeniyle Ortadoğu halklarında büyüyen öfke Filistinli işbirlikçilere bile yeterli hareket alanı bırakmamıştır. Muhtemel ki işbirlikçilere daha geniş bir alan açmayı hedefleyecek yeni hamlelerle “asrın anlaşması” zorlaması farklı yllardan devam ettirilmeye çalışılacaktır. Her durumda son sözü binlerce kilometre öteden gelip bölge halkları adına karar veren emperyalist efendiler değil, anti-emperyalizm, anti-şovenizm, işçilerin birliği, halkların kardeşliği temelinde birleşecek bölge devrimci halkları söyleyecek.

Paylaşın