Amerikan emperyalizminin İran’a yönelik maksimum baskı politikası Umman Körfezi provokasyonuyla yeni bir düzey kazandı. Pentagon İran tehdidi nedeniyle yeni bir karar alındığını ve bölgedeki askerlere ek olarak 1000 yeni askerin sevk edileceğini açıkladı.
Kararın açıklanmasını takip eden günlerde, ABD’nin en üst düzey yetkilileri Umman Körfezindeki saldırılardan İran’ı sorumlu tutan açıklamalar yaptı. ABD Donanması’nın 5. Filosunun patlayıcı madde uzmanı komutanlarından Sean Kido bugün 5. Filo üssünde basına yaptığı açıklamada, Umman Körfezindeki saldırıda kullanılan mayınların İran ordusunun askeri geçit töreninde kullanılan mayınlarla benzerlik gösterdiğini söyledi.
Son birkaç haftada gerilimin tırmanmasıyla birlikte, Irak’taki Amerikan askeri üslerine yönelik saldırı haberleri de gelmeye başladı. Bu saldırılar henüz ciddi bir kayba yol açmadı, bu durum, saldırıların esas olarak mesaj verme amacı taşıdığına işaret ediyor.
Bugün gerçekleşen bir roket saldırısı da Irak’ta Basra şehri yakınında bulunan Batılı petrol tekellerinin merkezlerinin ve çalışanlarının konutlarının çevresini hedef aldı. Irak Ordusu saldırı sonucunda ikisi Iraklı olmak üzere üç işçinin yaralandığını açıkladı. Saldırının düzenlendiği alanda faaliyet gösteren Batılı enerji tekelleri ABD’nin Exxon Mobil’i, Hollanda’nın Royal Dutch Shell’i ve İtalya’nın ENİ’si idi.
Saldırı haberinin duyurulmasının ardından açıklama yapan bir Exxon Mobil güvenlik kaynağı, şirketin 21 çalışanını Basra’dan tahliye edip, Dubai’ye yollayacağını ifade etti. Yemen’de Husilerin son birkaç haftada Suudi Arabistan içindeki hedeflere yoğunlaştırdığı saldırılarla aynı kare içine yerleştirilmesi gereken Irak’taki bu son saldırılar, İran’ın üzerindeki savaş baskısına savaşı geniş bir alana yayarak yanıt verme seçeneği göstererek karşılık verdiğini gösteriyor.
Amerikan Savaş Partisi’nin merkezi Pentagon’un başında vekaleten bulunan Savunma Bakanı Patrick Shanahan aniden “savunma bakanı adaylığından” çekildi. Trump paylaştığı bir mesajla bu gelişmeyi duyurdu ve Shanahan’ın yerine Ordu Genel Sekreterliği görevini yürütmekte olan Mark Esper’in görevi devralacağını bildirdi.
Mark Esper Birinci Körfez Savaşı’nda savaşmış eski bir asker, daha sonra Pentagon’da çeşitli sorumluklar almış bir yönetici. Trump yönetiminde yeniden ordudaki görevine dönmezden önceki yedi yılını dünyanın en büyük silah tekellerinden biri olan Raytheon’da başkan yardımcısı olarak geçirmiş. Görevi devraldığı Shanahan’da bu görevinden önce bir başka silah tekeli Boeing’in en üst düzey yöneticiliğini yapıyordu.
Amerikan Savaş Partisi’nin çekirdeğini oluşturan beş silah tekelinin Pentagon ve Amerikan yönetim aygıtıyla ne derece iç içe geçmiş olduğunu en iyi gösteren unsur artık neredeyse süreklileşmiş olan bu kadro paylaşım modelidir. Amerikan Savaş Partisinin kadroları az sayıda şirket, ordu birimleri, bazı “düşünce kuruluşları”, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon arasında sürekli yolculuk yapıyorlar.
Bu kadrolardan biri olan Brian Hook ABD’nin Özel İran temsilcisi, yani İran dosyasının özel sorumluluğuna sahip. ABD Dışişleri Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin bölgeye 1000 yeni asker sevk etme kararının ardından, Hook’un bölge ülkelerine İran tehdidinin büyüklüğünü ve bu tehdide ilişkin elde bulunan kanıtları anlatmak için bir ziyaret gerçekleştireceğini duyurdu.
Hook bu kapsam içinde, Suudi Arabistan, BAE, Umman, Kuveyt ve Bahreyn’i ziyaret edecek. Onun buradan sonraki durağı Avrupa olacak, İngiltere, Fransa ve Almanya duraklarında da “İran rejimiyle alakalı bir dizi konuyu ele alacakmış”. Bu seyahatlerinin duyurulmasından bir gün önce o Amerikan Senatosu’nda senatörleri “İran tehdidi” konusunda bilgilendiriyordu.
Hook başlarında ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun bulunduğu ABD Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon’dan yetkililerden oluşan bir ekiple birlikte Amerikan Senatosunda bir İran Savaşı’nın çalışmalarını yürütüyordu. Amerikan basınına yansıyan haberlere göre, bu üst düzey ekip senatörleri İran’a karşı bir savaş için yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığına ikna etmeye çalışıyordu.
11 Eylül saldırıları ardından 2001 yılında ABD Senatosu’ndan geçen bir “savaş yetkisi” Amerikan yönetimine “terör gruplarına karşı savaşma” için gerekli yasal zemini oluşturmuş; Afganistan ve Irak işgalleri bu yasal zemine dayanmıştı. ABD’nin son yıllarda Suriye’de oluşturduğu askeri varlığın yasal zemini de bu 2001 “savaş yetkisi”ne dayanıyor.
Pompeo önderliğindeki ABD yetkilileri senatodaki oturumlarda yaptıkları basına kapalı konuşmalarda, “İran’ın derin El Kaide bağlarına dair istihbarat bilgilerini” gerekçe olarak gösterip, bir İran Savaşı için yasal zeminin mevcut olduğunu savunmuşlar. Yapılan konuşmalar hakkında bilgi veren Demokrat Parti’den Senato Silahlı Hizmetler Komitesi üyesi Tim Kaine, yetkililerin senatörlere İran’ın “El Kaide’ye nasıl güvenli alan sunduğunu” anlattıklarını ifade ediyor. Kaine bu oturumlarda yapılmak istenenin, başkanın İran’a savaş açma konusunda Kongre’ye gelmeden 2001 yetkisine dayanarak istediği gibi hareket etme serbestliği elde etmesi olduğunu dile getiriyor.
13 Haziran günü basının karşısına geçen Pompeo, Kabil’de düzenlenen bir intihar saldırısında 4 Amerikan askerinin yaralandığını, 4 sivilin öldüğünü söylemiş ve saldırıyı İran’ın teşvik ettiğini ileri sürmüştü. Taliban bu saldırıyı düzenlediğini yaptığı açıklamayla kabul etmişti. El Kaide bağlantılı oluşumların katı mezhepçi yaklaşımları ve İran’a duydukları mezhepçi düşmanlık iyi biliniyor. Amerikan yetkililerinin bir süredir gündem getirdiği “İran El Kaide derin bağı” söylemi, İran üzerindeki savaş baskısı artarken daha fazla görünür oldu ve bu söylemin ne tür bir işlev yükleneceği netleşiyor.
Amerikalı yetkililer senatoda “İran tehdidi” ve “İran El Kaide derin bağı” hakkında konuşurken İsrail basınına düşen bir haber, İsrail ve Batı istihbarat yetkililerinin, İran’ın üzerinde sıkılaşan baskıdan kurtulmak için İsrail sınırlarında bulunan müttefikleri aracılığıyla yeni provokasyonlar yaratabileceğini belirttiklerini duyuruyordu. İsrail Güvenlik Konseyi’nin arka arkaya iki kez aniden toplanması da, istihbarat örgütlerinden akan bu bilgilere bağlanıyordu.
İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin’de yaptığı açıklamalarda, “Hizbullah’ı uyarıyorum. İran’ın ajandasının peşinden gitmeyin. Lübnan’ı uyarıyorum, ülkenizi İsrail’e roket atılan bir üs haline getirmeyin. Savaş istemiyoruz ama bize yönelecek her tehdidi yok edecek, çok iyi hazırlanmış bir ordumuz var.” diyordu.
Bugün yapılan yeni bir Pentagon açıklamasında vurgu yine “İran tehdidine” yapılmıştı, bu kez “tehdit“ nedeniyle bölgeye sadece ek 1000 asker değil yanı sıra Patriot bataryaları, drone ve başka savaş malzemeleri de gönderileceği belirtiliyordu.
Amerikan emperyalizminin en üst düzey isimlerinin kamuoyunu İran’a yönelik bir saldırıya hazırlamak amacıyla yoğunlaştırdığı psikolojik savaş operasyonları ve İran’a yönelik bir saldırının yasal zeminine dair Senato düzeyinde yürütülen bu faaliyetler, bölgede bir haksız savaş tehlikesinin büyüdüğünün en önemli göstergeleridir. Dünyada silahlanmanın boyutları hakkında düzenli raporlar yayınlayan Stokholm merkezli SİPRİ yayınladığı raporda, konu hakkında hiçbir bilgi vermemesine rağmen İsrail’in 80-90 adet nükleer başlığa sahip olduğu bilgisini veriyordu.
İran’a yönelik bir saldırının başlangıç noktasının İsrail sınırında gerçekleşecek bir provokasyon olması ihtimali giderek yükseliyor, İsrail ve Batının istihbarat örgütlerinin bu yöndeki uyarıları, esas olarak böylesi bir hazırlık içinde olduklarına işaret ediyor. Ortadoğu yaz sıcaklarına, İran’a odaklanmış bir emperyalist saldırganlık eğilimi ile birlikte giriyor ve olası bir saldırı çok kıs bir süre içinde tüm bölgeyi cayır cayı yakma potansiyeli taşıyor.
Bu nedenle, tüm bölge halklarının “Bölgemizde emperyalist müdahaleye hayır”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği” sloganlarını atarak, emperyalist ve bölgesel gericiliğe karşı emekçilerin cephesinde birleşmesi vazgeçilmez bir zorunluluğa dönüşüyor. Emperyalizmi ve bölgesel gericiliği ezecek yegane güç, bölgenin emekçiler cephesinin maddileşmesi, toplumsal ve siyasal bir varlık haline gelmesidir.
