Erdoğan’ın BM kürsüsünden , “Kuzey Suriye’yi işgal edeceğim” diyerek TOKİ projesini sunması karşısında o gün susan devletler, bugün Erdoğan’a karşı yaptırım yarışına girdiler. Akıllarına aniden tüm halklar için tehdit olan IŞİD’i kimlerin yenmiş olduğu mu geldi bilinmez ancak Erdoğan’ın işgali başlatmasına yeşil ışık yaktıkları bilinmektedir. Bunun adı Erdoğan’ın “savaşa başlamasına göz yumalım ardından da çökertelim” değil, 3.5 milyon mülteci “bizim ülkemizden uzak dursun da mazlum halklara ne olursa olsun” anlayışının göstergesidir. Faşist Erdoğan rejimi zaten çökmekte olan iktidarını ayakta tutmanın yolunu savaşta, işgalde, sömürgecilikte görmektedir. Buna seyirci kalmak Erdoğan iktidarının ömrünü uzatmasına yol vermektir.
Bir bütün Kuzey Suriye şu an sömürgeci Türk devletinin işgal saldırısı altındadır. Kobane’den, Derik’e sınır hattı boyunca saldırılar gerçekleşmekte ve bu saldırılara karşı Rojava ve Kuzey Suriye halkları, elinde tüm imkanları seferber ederek, savaşçısıyla, genci ve yaşlısıyla büyük mücadele vermektedir.
Faşist Erdoğan rejimi bu işgal harekatı ile sıkışmışlığını aşmak, iktidarını ayakta tutmak derdindedir. Tüm hesaplar buna göre yapılmıştır. Millet ittifakının parçalanması, AKP içindeki çözülmeler sonucu kurulacak yeni parti girişimlerinin engellenmesi, devrimci-demokrat muhalefeti bir bütün susturmak, ekonomik krizi unutturmak ve her türden iç sorunlardan aldığı yaraları pansumanlamak bu savaş ve işgal harekatına bağlıdır.
AKP-MHP faşizminin planı açık ve nettir. İşgal ettiği alanlarda yapmak istediği bellidir. “Kobane düştü, düşecek” dediği günlerde, yenilgisini durduramadığı IŞİD’e can suyu olmaktır. IŞİD, yayıldığı cografya ve eylem yöntemleri olarak, halen Erdoğan’ ın iç ve dış politikalarına hizmet edecek kullanışlı bir aktördür. Erdoğan iktidarının gücü demokrasiden, özgürlüklerden değil IŞİD ve yöntemlerinden geçmektedir. İşgalin 5.gününde tüm dünya görüyor, Erdoğan’ ın en çok bombayı attığı ve en hızlı işgal etmeye çalıştığı yer IŞİD’li tutukluların bulunduğu alanlardır. Daha bugün Kobane hapishanesinden 800 IŞİD’linin kaçtığı haberlere yansımıştır. Erdoğan IŞİD emiri gibi çalışmakta, IŞİD’in hamiliğini yapmaktadır.
Erdoğan rejiminin işgaline karşı Rojava hattında eşine az rastlanır, tarihsel bir direniş ortaya konulmaktadır. Yine tüm yandaş medyanın, TSK tarafından kendilerine servis edilen, bir çok merkezin “ele geçirildiği” haberleri yalandır. Serekaniye, Tel Abyad ve diğer kentler halkıyla, savaşçısıyla ayaktadır. Burada bir onur savaşı, insanlık savaşı yürütülmektedir. Nüfusu 100 bini geçmeyen, yüzölçümü kasaba kadar olan kentlerde, NATO’nun ileri tekniklerle donatılmış, sayıca üstün askeri gücüne ve besleme çetelerine karşı tarihi bir direniş sürmektedir.
Bölge halkları, Kürt, Arap, Aşuri, Süryani savaşçılar, Türkiye’li enternasyonalist devrimciler, işgal harekatını kırmak, faşist Erdoğan rejimini bu topraklardan defetmek adına, en önde savaşa girmek için birbiriyle yarışıyor, savaşı yüksek bir moral ile sürdürüyor. Her cephede marşlar, türküler ve zılgıtlarla direniş sürüyor.
AKP-MHP faşizminin durumu bölgede yenilgi, Türkiye’de ise yıkım olacaktır. Bu savaş sadece Kürdün savaşı değildir. Bugün Rojava’yı anlatmaya, Rojava Devrim’i ile ne kazanıldığını söylemeye gerek yoktur. Burada IŞİD’e karşı insanlık savaşı verildi şimdi de IŞİD’in hamisi Erdoğan’a karşı insanlık savaşı verilmektedir. Türkiye işçi sınıfı ve ezilen halkları, işgalci ülkenin sosyalistleri bunu böyle kavramalı ve atağa geçmelidir. Faşist Erdoğan rejimi yürüttüğü savaşta ve işgalde fetih suresi okuturken bu kelimeleri dahi yasaklamıştır. Baskının en üst düzeyini kurmaya çalışmaktadır. Bu baskı ancak karşı bir atak ile kırılabilir. Basın ve salon açıklamalarının dışına çıkan, işgalciliği ve sömürgeciliği etkili şekilde hedef alan, caydırıcı bir eylem niteliği ortaya konulmalıdır. İşgalciliği besleyen tüm medya, tüm AKP ve MHP il-ilçe binaları, işgale mali destek sunan kurumlar, işgale destek sunan “sanatçılar” vb. bu eylemlerin hedefi olmalıdır. Rojava’ya atılan her bomba İstanbul, Ankara, İzmir sokaklarında birer direniş ateşine dönüşmelidir. Ateş taşıyıcılığı sırası Türkiye ve Kürdistan devrimcilerindedir. Her kurum, örgütlü yapı ya da tek tek devrimci özneler tarihi sonuçları olacak bu süreçte ancak rollerini şimdi oynarlarsa tarihin seyrini değiştirebilirler. Yoksa tarihin seyri onları kendi egemenlerine yedekleyecektir.
Türkiye devrim mücadelesinin içerisine sızmış olan liberalizmle de ancak bu yolla mücadele edilebilir, her kim ki ateş taşıyıcılığını engellemeye çalışıyor, eylemsizliği örgütlüyor, enerjiyi tali gündemlere yöneltiyor, cüret kırmaya kalkıyorsa artık o liberalizm batağında, faşizmin dolaylı da olsa yanındadır. Her devrimci bu liberal bataklığa karşı uyanık olmalı, zaferin devrimcilerin olacağını, işçi sınıfı ve ezilen halkların kazanacağını görmelidir.
Faşizm mutlaka yenilecek, devrimciler kazanacak.
