Cenk Ağcabay, Gündem

Bağdadi’nin ölümü ve anımsattıkları – Cenk Ağcabay

Trump, IŞİD lideri El Bağdadi’nin ABD Özel Kuvvetleri tarafından öldürülmesini gürültülü bir basın toplantısında açıkladı, onun ifadeleriyle Bağdadi, “ağlayarak, çağırarak, bir köpek ve korkak gibi” ölmüştü. Trump, Bağdadi’nin ölüm haberini vermezden saatler önce paylaştığı bir mesajda, “büyük bir şey oldu” ifadesini kullanarak çıkacak büyük gürültü için sahneyi önceden hazırlamıştı.

Trump’ın ABD iç politikasında azil baskısı nedeniyle yaşadığı sıkışmışlık ve Suriye’de Rojava’nın Türk Ordusu ve bağlı Cihatçı çeteler tarafından işgaline giden yolu açması nedeniyle aldığı eleştiriler, yüksek olasılıkla, Bağdadi’nin öldürülme emrinin verilmesindeki etkili unsurlar oldular. Trump’ın bu süreçte gürültü çıkaracak “büyük bir şey”e gerçekten ihtiyacı vardı.

Bağdadi’nin ölüm haberi, şaşırtıcı bir tablonun ortaya çıkmasına neden oldu. Trump konuşmasında operasyonun detaylarına çok fazla girmedi, “Rusya’ya, Suriye’ye, Türkiye’ye, Irak’a teşekkür ediyorum, Suriyeli Kürtlere teşekkür ediyorum. ABD hükümeti için çalışanlara teşekkür ediyorum. Dün akşam ABD için harika bir akşamdı. Bağdadi öldürüldü. Ve hiçbir zaman başka masum, kadına, çocuğa, insan zarar veremeyecek. Dünya çok daha güvenli bir yer haline geldi.” sözleriyle, operasyonun planlanması ve hayata geçirilmesi sürecinde ismi anılan aktörlerle işbirliği yapıldığına işaret etti.

New York Times gazetesine Bağdadi’ye yönelik operasyon hakkında bilgiler veren ABD güvenlik yetkilileri, operasyona katılan Delta Gücü Komandolarının Erbil’deki Amerikan Askeri Üssünden helikopterlerle operasyon bölgesine sevk edildiklerini söylediler. Bağdadi’nin bulunduğu noktanın nasıl saptandığına ilişkin açıklamalar ise ortaya son derece tuhaf bir tablonun çıkmasına neden oldu.

Reuters’e açıklama yapan bir Irak İstihbarat yetkilisine göre, Irak’ın batısında ele geçirdikleri Bağdadi’nin yakın çevresinden bir unsurdan edindikleri bilgileri CİA’ya aktarmışlardı ve operasyon bu sağlam bilgiler üzerinden gerçekleştirilmişti. Suriye Demokratik Güçleri adına yapılan açıklamada ise, ABD ile “ortak istihbarat çabası” sayesinde “tarihi bir operasyonun” gerçekleştirildiği vurgulanıyordu. Reuters’in aktardığı bir başka açıklamaya göre, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından yakalanıp Irak güvenlik güçlerine teslim edilen Bağdadi’nin yakın çevresinden İsmail el-Etawi’nin verdiği bilgiler, Bağdadi’nin konumunun saptanmasında belirleyici olmuştu.

Trump, ABD askerlerini Suriye’den çekme kararı üzerine gelişen baskılar sonucunda kararını revize edip, Suriye petrol yataklarını korumaya devam edeceklerini açıklamış; Trump’ın bu açıklamasından kısa bir süre sonra Pentagon “Suriye’nin doğusundaki petrol yataklarını korumak üzere bölgeye askeri takviyede bulunacaklarını” duyurmuştu.

Trump’ın bu kararı, içeride üzerindeki baskıyı biraz olsun hafifletmeyi ve petrolü Suriye yönetimine karşı bir silah olarak kullanmayı hedefliyordu. ABD askerleri, Türk Ordusu ve bağlı çetelerin girdiği alanlardan çekilirken, petrol kaynaklarının bulunduğu alanlarda takviye ediliyordu. Bağdadi’nin ölümü, asker çekme kararının revizyona uğradığı, petrol yataklarının bulunduğu bölgelerin takviye edildiği günlere denk geldi.

ABD’nin Suriye’deki askeri varlığının ilk gerekçesi “IŞİD’le savaş” olmuştu, bu gerekçe daha sonra, Suriye’deki İran varlığının Suriye dışına çıkarılmasına dönüştü, Türk Ordusunun Rojava’nın bir kısmına yerleştirilmesinden sonra, “petrolün korunması” açıktan ifade edilmeye başladı.

Trump Bağdadi’nin ölümünü duyurduğu konuşmasında, asker çekme kararının revize edilmesi ve Suriye petrolüne ilişkin projelerinden de söz etmişti. Şunları söylemişti: “Petrolü güvence altına almak için asker bırakıyoruz. Ve bu petrol için savaşmamız gerekebilir. Petrolü almak isteyen de sıkı bir savaş vermek zorunda. Petrol pek çok açıdan değerli. IŞİD’in cebini doldurdu, bu birincisi. İkincisi, Kürtlere yardım ediyor. Esasen petrol Kürtlerden alınmıştır. Ve üçüncüsü, bize faydası olabilir, biz de bir miktar alabilmeliyiz. Ve planladığım şey belki de, Exxon Mobil veya harika şirketlerimizden biriyle bir anlaşma yapıp, oraya gidip, bu işi düzgünce yapmak.”

Trump Suriye petrolüne ilişkin bu planlara sahip ve planlarını açıklamazdan önce paylaştığı bir başka mesajda, “Belki Kürtlerin ‘petrol bölgesi’ne yönelmesinin zamanıdır” demişti. Bu mesaj bir bakıma, Kürtlere bir çağrıydı. ABD’de temaslarda bulunan Suriye Demokratik Meclisi Eş Başkanı İlham Ahmed Trump’ın bu çağrısını şöyle yorumluyor: “(Trump’ın) neyi kast ettiğini anlamadım. ABD petrol sahalarının korunmasından bahsediyor. Fakat bu, Kürtlerin kendi tarihi topraklarından ayrılmaları hesabıyla olmamalıdır. Kürtlerin kendi topraklarından başka yerlere taşınması uygun değil. Nüfusu değiştirmek etnik temizliktir.”

ABD’nin Suriye’deki hamlelerinin stratejik derinlikten yoksun olduğu iddiaları, söz konusu hamlelerin Trump’ın cehaletinden kaynaklandığı son zamanlarda sık ifade edilen görüşler ancak bu görüşler, neredeyse hiçbir açıklayıcı değere sahip değil. Trump, Suriye petrolünün “savaş gerekçesi” olduğunu açıktan dile getiriyor, Kürtlere “petrol bölgesine yönelmeleri” çağrısını yapıyor. Çok iyi biliniyor ki, Suriye devletinin petrol gelirlerine ihtiyacı var. Bazı kaynaklarda belirtildiği gibi, Suriye petrol zengini bir ülke değil ancak etine göre budu, petrol gelirleri Suriye için yaşamsal öneme sahip.

İlhan Ahmed’in belirttiği gibi, yapılan çağrı esas olarak, Kürtlerin kendi tarihsel coğrafyasından kopmasını ve petrol kaynaklarını koruyan bir konuma savrulmalarını içeriyor. Bunun ülkeye getireceği, yeni bir “sürekli savaş” sürecidir ve bu savaş doğası gereği tam da Rojava’da uygulanmaya çalışılan politik ve toplumsal modelin reddine hizmet edecektir.

Bağdadi’nin öldürülmesi bu genel bağlam içinde sadece sembolik bir anlama sahiptir. Amerikan emperyalizminin etkili kurumlarından Dış İlişkiler Konseyinin Başkanı azgın gerici Richard Haass, Bağdadi operasyonu hakkındaki değerlendirmesinde, bu harikulade başarılı operasyonun, Trump’ın asker çekme kararının yanlışlığını açık olarak ortaya koyduğunu söylüyor ve “eğer” diyor, “sahada Amerikan askerleri ve Trump’ın ihanet ettiği Kürt güçleri bulunmasaydı böyle bir operasyon başarıya ulaşabilir miydi?” sorusunu soruyor.

ABD’nin son hamleleri esas olarak, Suriye savaşında yeni bir dizilişi zorlamayı hedefliyor ve bu bağlamda ABD’nin Ortadoğu’dan ya da Suriye’den çekilmesi şeklinde sunulan tablo son derece yanıltıcı. ABD Ortadoğu’daki askeri varlığını genişletiyor, kısa bir süre önce Suudi Arabistan’a ilave 3000 asker sevk etti ve B-1B Lancer tipi stratejik bombardıman uçaklarını Suudi Arabistan’a indirdiğini iki gün önce açıkladı. Çeşitli kaynaklarda verilen bilgilere göre, ABD’nin bölgede bilinen 46 askeri üssünde 54.000 askeri bulunuyor. Bölgeden çekildiği iddia edilen ABD, Doha’daki en büyük askeri üssünü genişletiyor ve Irak’ta, Suriye’de yeni üsler için çalışmalar yapıyor. 

Bağdadi’nin ölümü fiilen işlevini tamamlamış bir projeye son noktanın konulmasıydı, bu gerçeğin altı çizilmelidir çünkü türlü çeşit manipülasyon ve yanlış kanaat ortalıkta dolaşıyor. İdlip’te birikmiş çeşit çeşit IŞİD benzeri örgüte yönelik operasyon için her düğmeye basıldığında ortalığı kaplayan büyük gürültü ve büyük gürültüyü çıkararak IŞİD benzeri örgütlere fiili koruma sağlayanlar aynı zamanda Bağdadi’yi öldürenlerdir ve bunda şaşılacak hiçbir şey yoktur.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Suriye savaşının ilk yılında danışmanı John Podesta’ya yazdığı bir mailde, “El Kaide Suriye’de bizim tarafımızda” diyordu. Bir başka mailinde, El Kaide’nin ABD’nin müttefikleri Suudi Arabistan ve Katar tarafından mali olarak desteklendiğini belirtiyordu. Julian Assange, bu mailleri yayınladığı için İngiltere’de hapishanede tutuluyor.

2012 yılında yayımlanan bir ABD istihbarat raporu, Batılı ülkeler, Körfez ülkeleri ve Türkiye’nin Esad’ı zayıflatmak için İslamcıları desteklediğini ve bu İslamcıların bir “İslami emirlik” kurma niyetinde olduğunu yazıyordu. “İslami emirlik” IŞİD tarafından kuruldu, IŞİD yükseldi, işlevini yerine getirdi ve düştü. IŞİD görece küçük bir grup olarak varlığını sürdürecek ama on binlerce IŞİD militanı benzeri İdlip’te bulunuyor, Rojava işgal girişiminde aktif olarak yer alıyor. Bağdadi’nin öldürülmesinin gürültüsü esas olarak bu gerçekliğin üstünü örtmek amacıyla çıkarılmaktadır.

Henüz geçtiğimiz haziran ayında, Suriye ordusunun topçu ateşiyle Hama kırsalında yaralanan cihatçı militan Abdülbasit el-Sarut Reyhanlı’da bir hastanede öldü. Reyhanlı’da onun için kitlesel bir cenaze töreni düzenlendi. Sarut’un ölümü ve kitlesel cenaze töreni sadece Türkiye’de değil Batı basınında da geniş bir yer buldu. Mesela Amerika’nın etkili New York Times gazetesi olayı, “Devrimin sembolü Suriyeli futbol yıldızı çatışmadan sonra öldü” şeklinde duyururken, Sarut’un “2011 yılında barışçıl gösteriler başladığında liderlik yaptığı gösterilerde söylediği şarkılarla ‘devrimin şarkıcısı’ olarak” tanındığını, “Suriye iç savaşa kaydığında onun da silah kuşandığını” belirtiyordu. Gazeteye göre, “birçok aktivist ve isyancı onu ‘özgürlüğün koruyucusu’ olarak” görüyordu.

NYT’nın haberinde vurgulanan bir başka unsur, onun “sürekli olarak isyancılar arası çatışmalara karşı çıkması” ve “hükümet güçlerine karşı birlik çağrısı” yapmasıydı. Bu doğruydu ama Sarut’un birlik çağrısı yaptığı güçler belirtilmiyordu. Sarut’un birlik çağrısı yaptığı güçlerin kimler olduğunu, TİP Milletvekili Barış Atay mecliste Süleyman Soylu’ya konuyla ilgili sorduğu sorularda belirtmişti, Atay meclis kürsüsünde şunları söylemişti: “Eskiden IŞİD’e biat etmiş olduğu bilinen, El-Nusra ile IŞİD’e birlik çağrısı yapmış olan bu şahsın terör örgütleriyle bağı daha önceden tespit edilmiş midir?”

Atay’ın sorusu isabetliydi, Sarut IŞİD ve El Nusra’ya birlik çağrıları yapan bir “özgürlük savaşçısıydı”. İngiltere’nin solcu gazetesi Guardian’da Sarut’un ölümüne geniş bir yer ayırmıştı ve bir ayrıntı dikkat çekiyordu. Haberde verilen bilgiye göre, Sarut’un “yaşam öyküsünü ve Suriye Devrimi’ndeki rolünü konu edinen ‘Humus’a Dönüş’ adlı belgesel film 2014 yılında Sundance Film Festivali’nde ödül almıştı”. 

Alman sinemacıların desteğiyle yapılan bu belgesel film 20 kasım 2013’te, Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’nin açılış filmi olmuştu. Sundance’da aldığı ödül ise filmin Almanya’ya, Fransa’ya, İsviçre’ye, Kanada’ya, Japonya’ya ve İsveç’e televizyonlarda gösterilmek üzere satılmasının yolunu açmıştı. 2014 yılında San Francisco Uluslararası Film Festivali ve Krakow Film Festivali’nde de ödüller alan film, dünyanın değişik bölgelerinde birçok festivalde gösterilmişti. Ana akım Batı basınının neredeyse tümü o günlerde filmi çok övücü ifadelerle sayfalarına taşımışlardı. Film hakkında Batı basınında yazılan coşkulu övgüler ve filmin katıldığı festivaller returntohoms.com adresinden görülebilir.

“El-Sarut’un yaşam öyküsünü ve Suriye Devrimi’ndeki rolünü konu edinen” bu film Batı’ya bir “özgürlük ikonu” sunmak, Batı kamuoyundan “devrime” politik destek üretmek amacıyla yapılmış ve Batı’da yaygın olarak tanıtılmıştı. Bu filmi festival festival dolaştıranlar, geniş izleyici kitlesine ulaşması için televizyonlara pazarlayanlar El-Sarut’un muhalefete “Alevilerin kökünü kazıyacağız” sözleriyle hitap ettiğini, “ılımlı isyancı” olarak sunulan grupların ezici çoğunluğunun IŞİD ve El-Nusra ile yakın ilişkilere sahip olduğunu çok iyi biliyorlardı.

Bağdadi öldürüldü ama El-Sarut’lar yaşıyor ve işlevlerini yerine getiriyorlar. Koparılan büyük gürültü karşısında, içinden geçilen günlerde savaşın temel gerçeklerini bıkmadan açıklamak, yaşanan bilgi kirliliğine karşı durmak yaşamsal bir öneme sahiptir.

Paylaşın