Devrimci Parti MYK, yaklaşan HDP 3. Olağan Kongresi öncesi yapılacak konferansa dair metin yayınladı. Devrimci Parti sitesinde yer alan açıklamada şunlar kaydedildi;
HDP 3.
Olağan Kongresi’ne ülkenin ağır bir ekonomik ve siyasal krizin
içerisinden geçtiği bir konjonktürde, savaş koşulları altında
hazırlanıyor. Parti, kongre sürecine doğru ilerlerken, devletin
yoğun baskısını ve ağır saldırılarını göğüslemek
durumunda da kalıyor. Siyasal iktidar, partinin bütün siyasal
kanallarını kapatmak ve işleyişini durdurmak adına ilan
edilmemiş bir sıkı yönetime başvuruyor. Devlet, gerek
Kürdistan’da gerek Türkiye’de partiyi yalnızlaştırmak,
ilişkilerini baltalamak ve partiyi bir çeşit tecritle yüz yüze
getirmek adına tüm aygıtlarıyla, HDP örgütlerine, yönetimlerine
ve üyelerine karşı ağır bir baskı süreci işletiyor. Binalar
abluka altına alınıyor, kayyum politikalarıyla belediye
yönetimlerine el konuluyor, halkın iradesi gasp ediliyor, üyeler
ve yöneticiler gözaltı, tutuklama terörüyle karşı karşıya
bırakılıyor, eşbaşkanlık saldırılarıyla birlikte kadınların
eşitlik ve özgürlük mücadelesi kriminal ilan ediliyor.
HDP’yi
hedef alan devlet saldırısının bir boyutunu; Kürt halkına karşı
düşmanlık siyaseti oluştururken, diğer boyutunu partinin ve onun
tabanının, ülke siyasetinde oynadığı kilit rolün önemi
oluşturuyor. AKP-MHP-Ergenekon faşist erkek blokunun birleştirici
unsuru, Kürt halkına karşı düşmanlık ve savaş siyasetidir.
Ağır ekonomik ve siyasal krizin ortasında, kendi tabanını bir
arada tutmakta zorlanan siyasal iktidar, gerek yaşanan krizin
kristalize ettiği sorunları ötelemek, gerekse tabanı bir arada
tutup, iktidar blokunun bütünlüğünü korumak adına Kürt
halkına ve siyasal temsilcilerine karşı saldırı politikalarını
yürürlüğe koyuyor. Bu saldırı politikalarının bir ayağını,
Rojava işgali ve ordaki özerk yönetimin kazanımlarını hedef
alan savaş siyaseti oluşturuyor. Rojava’daki işgal saldırısının
iki temel amacı bulunmaktadır. Bu amaçlardan birincisini; dörde
bülünmüş coğrafyada Kürt halkının herhangi bir bölümdeki
kazanımlarının, diğer sömürgeci devletlerin varoluşlarını
tehdit ediyor olması oluşturmaktadır.
Türk Devleti, Rojava ve Kuzeydoğu Suriye’de, Kürt halkının elde ettiği kazanımlarını kendi tekçi, inkarcı ve sömürgeci devlet yapısının varlığına karşı bir tehdit olarak görmektedir. İşgal saldırısının birinci amacını dörde bölünmüş Kürdistan coğrafyasında, Rojava’daki kazanımların, diğer parçalardaki özgürlük mücadelesini güçlendireceği, Kürt ulusunun, uluslararası kazanımlarını pekiştireceği, inkarcı sömürgeci politikaların boşa düşürüleceği olgusu oluşturmaktadır. İşgal politikalarının ikinci bir amacı ise; doğrudan iktidar blokunun varoluş koşullarıyla alakalıdır. Ülke içerisindeki ekonomik, siyasal ve toplumsal gelişmeler bu blokun sürdürülebilirliğini tehlikeye sokmuştur.
İktidarın
sosyal, ekonomik, siyasal ve erkek egemen politikalarına karşı
yükselen halkın ve kadınların tepkisini ötelemek, ekonomik
krizin yol açtığı yıkımı gizlemek ve toplumsal öfkeyi
yatıştırmak için savaş önemli bir araç olarak görülmektedir.
İktidarın, Kürt halkına karşı saldırısı sadece Rojava ve
Güney Kürdistan’ı hedef alan askeri operasyonlarla sınırlı
kalmamış, Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin, ülke
içerisindeki kazanımlarına yönelmiştir. HDP’ye yönelen saldırı,
Saray’a karşı oluşan bloku dağıtmanın bir yöntemi olarak da
devreye konulmaktadır. Böyle bakıldığında, Kürt halkını ve
HDP’yi hedef alan savaş politikaları ve devlet terörü son
tahlilde AKP-MHP-Ergenekon faşist blokunun devam etmesini sağlamayı
amaçlamaktadır. Doğal olarak bu saldırı, sadece Kürt halkı,
HDP ve bileşenlerine yönelik bir saldırı olmaktan öte; emek,
demokrasi, özgürlük,kadın kurtuluş güçleri ve bütün Saray
karşıtı güçleri hedef almaktadır. Saldırı sadece Kürt halkı
ve Kürdistan’a yönelik değil, tüm emekçi halklara, ülkenin
geleceğine, kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik bir saldırıdır.
Bu saldırının ve savaş politikalarının boşa düşürülmesi,
ülke halklarının çıkarına olacaktır.
HDP 3. Olağan
Kongresi, bir yanıyla partinin içinden geçilen sürece yönelik,
stratejik ve taktiksel adımlarının belirlendiği, eksikliklerinin
tespit edilerek, örgütsel tahkimatın yapıldığı bir kongre
niteliği taşımaktadır. Aynı zamanda kongre, partinin kendi
varoluşunu hedef alan devlet saldırısının boşa düşürüldüğü
bir süreç olarakta okunmalıdır. Partiye yönelen saldırının,
bir bütün olarak emek ve demokrasi güçlerini hedef alan bir
saldırı olduğu tespitinden hareket edilecekse, HDP’ye yönelen
saldırının boşa düşürülmesinde, bu güçlere de önemli
sorumluluklar düştüğü kabul edilmelidir.
Saldırı altındaki
partinin yapması gereken temel görevlerden birincisi; bu
saldırının, tüm toplumsal dinamikleri hedef aldığı gerçeğini
ortaya çıkarmak ve söz konusu dinamiklerle buluşacağı zeminleri
tarif etmek olmalıdır. Burada kabul edilmesi gereken temel
gerçekliklerden birisi de; tüm zorbalığı ve saldırganlığına
rağmen iktidarın kaybetmeye başladığı gerçekliğidir. Ağır
ekonomik kriz ve sosyal çürüme iktidar blokunun kendi tabanı
üzerindeki hegemonyasında derin çatlakların oluşmasına yol
açmıştır. Artan işsizlik, büyüyen yoksulluk tüm ülke
genelinde, büyük hoşnutsuzlukları beslemekte ve öfke
biriktirmektedir. Ayrıca büyük erkek ittifakıyla kadınlara ilan
edilen savaş ve kadın kırımı, kadınlarda da isyanı büyüten,
sokaktan çekilmeyen bir direniş yaratmıştır. Dünya çapında
meydana gelen halk ayaklanmaları, kadınların özgün isyanlardaki
öncülüğü bu öfkenin nereye evrilebileceğinin somut örneğini
oluşturmaktadır. HDP, Kürt halkına karşı saldırılar ve
Rojava’yı hedef alan savaşın, emperyalizmle alakasını gören bir
yerden siyasetinin bir ayağını bu politikalara karşı kurarken,
diğer ayağını yaşanan ekonomik sıkıntının biriktirdiği
öfkeyi örgütleme üzerinde kurgulamalıdır. Dünya çapındaki
ayaklanmalar, halkların kaderlerinin iç içe geçtiğini göstermeye
başlamışsa, ülkede ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Türkiye
işçi sınıfı, kadınlar, demokrasi güçleri ve toplumsal
muhalefetiyle, Kürt halkının kaderinin iç içe geçtiğini,
mücadelelerinin birleştirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Parti,
ne yazık ki, şimdiye kadar bu iç içeliği gören bir yerden
hareket etmemiş, işçi sınıfının mücadelesi ve yoksul halk
kitlelerinin talepleri konusunda, atılması gereken adımları
atmamıştır. Gerek dünya çapında yaşanan halk ayaklanmaları
gerek Fransa’da olduğu üzere meydana gelen büyük grevler gerekse
Şili’de #LasTesis eylemiyle yayılan kadın kurtuluş mücadelesi,
önümüzdeki süreçte bu üç dinamiğin belirleyiciğini açığa
çıkarmıştır. Muğlak ifadeler ve kavramsallaştımalar altında
sınıf mücadelesinin geçiştirilmesi, krizin yol açtığı yıkıma
cevap üretilememesi, erkek egemenliğinin silikleştirilmesi kabul
edilebilir bir durum değildir. Kongre, bu eksikliğin giderilmesi
için gerekli adımları atmalı politikaların üretilmesi ve
güncelleştirilmesi yönünde parti organlarını harekete
geçirmelidir.
7 Haziran seçiminden 23 Haziran İstanbul
seçimine, bugüne gelen süreç, HDP’nin Türkiye coğrafyasında
toplumsal mücadeleler açısından, reddedilemez bir rol oynama
kapasitesi olduğunu açığa çıkarmıştır. Gerek krizin
dayattığı işçi sınıfı mücadelesi gerek ağır baskı altında
bunalan Saray karşıtı güçlerin, adalet ve demokrasi mücadelesi
gerekse iktidarın erkek egemenliğinin ve faşist karakterinin
tehdit ettiği toplumsal dinamikler, HDP ve onun temsil ettiği
tabanı Saray’a karşı müttefik olarak görmeye başlamışlardır.
Bu durum Türkiye yakasında HDP’nin siyaset yapabileceği, çok
geniş bir yelpazenin oluşmasına zemin oluşturmuştur. Parti
,kongre-konferans sürecinde bu dinamiklerle buluşabileceği
zeminleri tartışmalı, kendisine yönelen saldırıyı boşa
düşürmek, emek, demokrasi ve kadın kurtuluş mücadelesini
güçlendirmek, sosyalizm talebini büyütmek adına, gerekli
politikaları oluşturmalıdır.
Bu kongre süreci aynı zamanda
partinin bileşeni olan güçlerin de, kendi konumlarını ve
pratiklerini sorguladığı, eksikliklerini sorguladığı bir süreç
olarak ele alınmalıdır. HDP’nin bileşenleri, gerek işçi
sınıfının, emek ve demokrasi güçlerinin ortaya koyduğu
mücadelenin isterlerinin karşılanmasında gerekse partiyi hedef
alan saldırının göğüslenerek boşa düşürülmesinde olması
gerekeni olması gerektiği kadar ortaya koyamamışlardır. Bu büyük
bir eksikliktir.
HDP; parlamenter, bürokratik bir yapı değildir. Türkiye işçi sınıfıyla, Kürt halkının, Türkiye Sosyalist Hareketi ile Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin ittifak zeminidir. HDP’yi vareden, söz konusu güçlerin ağır bedeller uğruna ortaya koyduğu mücadele ve birikimlerdir. Parti mücadelesini ve örgütlenmesini seçimler ve parlamenterizmle sınırlamaya kalkmak, HDP’nin varoluş koşullarını ortadan kaldırmak demektir. Gerek küresel ölçekte meydana gelen halk ayaklanmaları gerek Kürt halkının ve dostlarının emperyalizme, faşizme ve sömürgeciliğe karşı büyük bedeller uğruna ortaya koyduğu kahramanca direniş ve gerekse biriken öfke, gelmekte olan sürecin direniş ve mücadele süreci olacağını işaret etmektedir. Kongre, bu mücadele sürecini sırtlayacak ve yönlendirecek bir perspektifle hareket etmeli, yukardan aşağıya bütün parti bu perspektif doğrultusunda konumlandırılmalıdır.
Devrimci Parti MYK