Çeviriler, Gündem

Yarasalar, Gen Düzenleme, Biyosilahlar: Son DARPA Deneyleri Koronavirüs Salgınında Endişeleri Arttırıyor – Whitney Webb (Çeviri: Zeynep Aziz)

Whitney Webb’in bu yazısı 30 Ocak 2020’de The Last American Vagabond’da yayınlandı.

Koronavirüsü epidemisinden kısa bir süre önce DARPA (Savunma İleri Araştırma Projeleri Dairesi -Bir ABD devlet kurumudur-) yarasalar, koronavirüsleri ve gen değiştiren “biyo-silahlar” üzerine bir araştırmaya milyonlar harcamıştı. DARPA’nın stratejik müttefikleri şimdi, epidemiyi durdurmak için genetik malzeme temelli bir aşı geliştirmek için seçildi.

Son haftalarda, Çin’de yeni bir koronavirüsün ortaya çıkması ve dünya genelinde medyanın uzmanların ve devlet yetkililerinin bu yeni hastalığın küresel bir pandemiye dönüşme potansiyeline sahip olduğundan açıkça endişe duymaları bu konudaki kaygıları arttırdı.

Devam eden salgının geleceği ile ilgili kaygılar arttıkça, salgının kaynağıyla ilgili spekülatif teorilerin sayısı da arttı; bunların birçoğu çeşitli devlet yetkililerini ve/veya tartışmalı milyarderleri suçluyor. Bu durum, kaçınılmaz olarak, hem ana akım medya kuruluşlarından hem de büyük sosyal medya platformlarından gelen koronavirüs salgını ile ilgili “yanlış bilgilndirme” sürecini kısıtlama çabalarına yol açtı.

Bununla birlikte, bu teorilerin birçoğu açık bir şekilde spekülatif olsa da, tartışmalı bir ABD devlet kurumunun son zamanlarda yeni koronavirüslere, özellikle de yarasalardan insanlara bulaşanlara, ilgi duyduğuna dair doğrulanabilir kanıtlar da var. Bu ajans, Savunma İleri Araştırma Projeleri Dairesi (DARPA), 2018’de milyonlarca harcama yapmaya başladı ve Pentagon tarafından finanse edilen bu çalışmalardan bazıları, Çin’i çevreleyen ABD askeri biyo-silah laboratuvarlarında yapıldı, geçen Nisan ayında düzinelerce yeni koronavirüs türünün keşfiyle sonuçlandı. Ayrıca, şimdiye kadar İngilizce dilinde yayın yapan medyada Pentagon’un Wuhan, Çin’deki ana biyo-savunma laboratuvarı (salgının başlangıç yeri olarak düşünülen bir viroloji enstitüsü) ile olan bağı haber yapılmadı.

Salgına neyin sebep olduğu tamamen bilinmemekle birlikte, DARPA’nın ve Pentagon’un son denemelerinin ayrıntıları açıkça kamu çıkarınadır; özellikle de yakın zamanda koronavirüs salgını ile mücadele etmede aşı geliştirmek için seçilmiş şirketlerin DARPA’nın stratejik müttefikleri olduğunu düşünürsek. Sadece bu da değil; DARPA destekli bu şirketler bu özel koronavirüs türü için daha önce Amerika Birleşik Devletleri’nde insan kullanımı için onaylanmamış bir aşı kategorisi olan tartışmalı DNA ve mRNA aşılarını geliştiriyor.

Bununla birlikte, koronavirüsün pandemik potansiyeli korkusu arttıkça, bu aşılar kamu kullanımı için piyasaya sürülecek ve bu da halkın DARPA’nın koronavirüsler, yarasalar ve gen düzenleme teknolojileri hakkındaki son deneylerinden ve bunların daha geniş etkilerinden haberdar olmasını önemli hale getiriyor.

Son Wuhan-Biyosilah rivayetinin incelemesi

Koronavirüs salgını son haftalarda manşetlere hükmederken, birçok medya kuruluşu, Wuhan, Çin’deki salgının rapor edilen merkez üssünün aynı zamanda Çin hükümetinin biyo-savaş programına bağlı olduğu iddia edilen laboratuvarlar olduğu iddialarını destekledi.

Bununla birlikte, bu ciddi iddianın kaynakları daha fazla incelendiğinde, salgın ile Çin biyo-silah programı arasındaki bu sözde bağlantıların oldukça şüpheli iki kaynaktan geldiği söylenebilir.

Örneğin; bu iddiayı haberleştiren ilk basın kuruluşu, ABD hükümeti tarafından finanse edilen, CIA tarafından gizlice işletilerek Asyalı kitleleri hedefleyen, New York Times’ın “uluslararası propaganda ağı”nda önemli bir rol oynadığını söylediği Radio Free Asia’dır. Artık doğrudan CIA tarafından yürütülmese de, şimdi hükümet tarafından finanse edilen Yayın Yöneticileri Kurulu (BBG) tarafından yönetiliyor ve doğrudan Dışişleri Bakanlığı başkanlığındaki görevinden hemen önce CIA müdürü olan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu muhatap alıyor.

Başka bir deyişle, Radio Free Asia ve BBG tarafından yönetilen diğer medya kuruluşları ABD hükümet propagandasının yasal kuruluşlarıdır. Dikkat çekici bir diğer şey, uzun zamandır yürürlükte olan ülke sınırları içerisinde yaşayan ABD vatandaşlarına hükümetin propaganda yapma yasağı 2013 yılında “güvenli bir şekilde etkili iletişim kurma” ve “El Kaide ve diğer şiddet yanlısı radikallerle mücadele etme” gerekçe gösterilerek kaldırıldı.

Konumuza dönecek olursak; Radio Free Asia salgının Çin devletine bağlı bir viroloji merkezinden ksynaklandığı iddiasıyla yaptığı son haberde sadece Çin Kızıl Haç’ın tıbbi yardım bölümünün eski başkanı Ren Ruihong’u gösterterdi. Ruihong, Çin’de hastalık salgınlarına ilişkin Radio Free Asia’nın birçok haberinde uzman olarak gösterilse de herhangi bir İngilizce dilinde yayın yapan basın kuruluşu tarafından uzman olarak gösterilmedi.

Ruihong, Radio Free Asia’ya şunları söyledi:

Bu, yeni bir mutant koronavirüs türüdür. Genetik dizilimi halka açmadılar, çünkü oldukça bulaşıcı… Genetik mühendisliği teknolojisi şimdi böyle bir noktaya geldi ve Wuhan Çin’de en yüksek araştırma tesisi olan Çin Bilimler Akademisi’nin himayesindeki bir viral araştırma merkezine ev sahipliği yapıyor.”

Ruihong, Çin hükümetinin Wuhan’daki tesiste bir biyo-silah yaptığını doğrudan söylemiş olsa da salgın merkezinde yapılan bu genetik deneyler sonucunda yeni “mutant koronavirüs”ün ortaya çıkmış olabileceğini ima etti.

Radio Free Asia ve onun tek kaynağı yeni koronavirüsünün ortaya çıkmasını Çin Hükümeti’ne bağlayıp spekülasyon yaratırken The Washington Times bir süre sonra daha ileri giderek “Virüs, Çin’in biyo-savaş programına bağlı Wuhan’da bulunan 2 labarotuvarda ortaya çıktı” başlıklı bir haber yaptı. Bu makale de tıpkı Radio Free Asia’nın yaptığı haberdeki gibi tek bir kaynak göstererek, eski İsrail istihbaratı biyo-savaş uzmanı Dany Shoham’ı kaynak gösterdi.

Ancak, makaleyi okuduktan sonra görüyoruz ki Shoham, makalenin başlığında belirtilen iddiayı doğrudan yapmamış, çünkü Washington Times’a sadece şunları söylemiş: “[Wuhan’daki] Enstitüdeki bazı laboratuvarlar muhtemelen Çin’in biyolojik silahlara dair araştırma ve geliştirme çalışmalarına, Çin’in biyosilah düzeyinde olmasa da en azından yardımcı olacak şekilde dahil olmuştu”

Shoham’ın iddiaları açıkça spekülatif olsa da, bize, özellikle 2001 yılındaşarbon saldırılarının Irak’ın, Saddam Hüseyin’in eseri olduğu yönündeki yanlış iddiaları desteklemesinde oynadığı kilit rol düşünüldüğünde, Washington Times’ın ona atıfta bulunmaktan rahatsız olacağını gösteriyor. Shoham’ın, 2003 Irak işgalini desteklemek için kullanılan, Irak hükümeti ve şarbonla silahlanma hakkındaki iddialarının tamamen yanlış olduğu kanıtlandı; çünkü Irak’ın Shoham gibi “uzmanların” iddia ettiği kimyasal veya biyolojik “kitle imha silahlarına” sahip olmadığı öğrenildi.

Shoham’ın şüpheli iddialarda bulunma gibi bir geçmişi olmasının ötesinde, Shoham’ın önceki işvereni olan İsrail Askeri İstihbaratının biyo-silahlarla olan rahatsız edici geçmişini de belirtmek gerekir. Örneğin, 90’lı yılların sonlarında, İsrail’in başta Iraklılar olmak üzere Arapları hedef alacak, ancak İsrailli Yahudileri etkilemeyecek bir genetik biyo-silah geliştirme sürecinde olduğu bazı basın kuruluşları tarafından haberleştirildi.

Shoham’ın şüpheli geçmişi ve hem iddialarının hem de Radyo Free Asia haberlerinin spekülatif doğası göz önüne alındığında, Washington Times makalesindeki bir pasaj özellikle bu iddiaların son zamanlarda neden ortaya çıktığını anlatıyor:

Birkaç hafta önce salgınla beraber başlayan yalan-yanlış söylentiler kaygı verici bir işaret, diyor ABD’li bir yetkili. Virüs silahının yayılmasının ABD komplosunun bir parçası olduğu yönündeki iddialar Çin internet ortamında dolaşıyor.”

Bununla birlikte, bu makalede de görüldüğü üzere, koronavirüsün Çin devletine bağlı bir laboratuvardan yayıldığı suçlamaları, hem Washington Times hem de Radio Free Asia bu iddiayı ileri sürdüğü için gelecekteki bir suçlama değil. Buna karşılık, bu pasajın öne sürdüğü şey, hem Radio Free Asia hem de Washington Times’daki haberlerin, Çin’deki salgında virüs silahlarının yayılmasının ABD komplosuyla bağlantılı olduğu iddialarına yanıt olmasıydı.

Bugüne kadar İngilizce dilinde yayın yapan çoğu medya kuruluşu böyle bir olasılığı soruşturmamış olsa da, incelenmeyi hak eden önemli destekleyici kanıtlar var. Örneğin, yalnızca ABD ordusu değil, tartışmalı araştırma kolu Savunma İleri Araştırma Projeleri Dairesi (DARPA) de yakın zamanda Çin ve çevresindeki yarasalardan kaynaklanan yeni mutant koronavirüsler keşfetti, ancak Pentagon yarasaların biyo-silah olarak potansiyel kullanımından endişe duydu.

Biyo-silah olarak yarasalar

Çin merkezli devam eden koronavirüs salgını diğer ülkelere yayıldığından ve sayısı giderek artan ölümlerden dolayı suçlandığından, son olarak “alışılmışın dışında [başka bir deyişle yeni] koronavirüs” sınıfına giren koronavirüsün yarasalardan kaynaklandığına ve Çin’in Wuhan kentinde egzotik hayvan ticareti yapan bir deniz ürünleri pazarı aracılığıyla insanlara bulaştığına inanılıyor. Wuhan’daki gibi “ıslak” pazar denilen yerler, 2003 yılında Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu (SARS) salgını gibi geçmişte yaşanan ölümcül koronavirüs salgınlarında da suçlanmıştı.

Ek olarak, mevcut salgından sorumlu olan koronavirüs üzerinde yapılan bir ön çalışmada, reseptörün, yani anjiyotensin dönüştürücü enzim 2 (ACE2)’nin, sadece SARS koronavirüsü ile aynı olmadığını, aynı zamanda Doğu Asyalıların, çalışmadaki diğer etnik kökenlerden (Kafkasyalılar ve Afrikalı-Amerikalılar) daha yüksek oranda bu reseptörü eksprese eden akciğer hücresine sahip oldukları bulundu. Bununla birlikte, bu bulgular başlangıç niteliğinde ve numune boyutu bu ön verilerden kesin sonuçlar çıkarmak için çok küçük.

İki yıl önce, Pentagon’un yarasaların biyolojik silah olarak kullanılmasından, özellikle de koronavirüslerin ve diğer ölümcül hastalıkların yayılmasında kullanılabileceğinden endişe duyduğu haberlerde tartışılmaya başladı. Washington Post, Pentagon’un ölümcül hastalıkları yaymak için yarasaların silah olarak potansiyel kullanımını araştırma ilgisinin Rusya’nın da aynı şeyi yapma çabalarından kaynaklandığını iddia etti. Bununla birlikte, Rusya’nın yarasaları biyo-silah olarak kullanma konusundaki ilgisine ilişkin bu iddialar, Sovyetler Birliği’nin Marburg virüsünü içeren gizli araştırmalarda bulunduğu 1980’lere dayanmaktadır; yarasaları bile içermeyen ve 1991’de Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle sonuçlanan bir araştırma.

Pentagon’un tartışmalı araştırma programlarının çoğunda olduğu gibi, biyo-silah yarasa araştırması, yarasayla yayılan biyo-silahları içeren herhangi bir tehdit olmamasına rağmen, savunma amaçlı görülmüştür. Bununla birlikte, bağımsız bilim insanları son zamanlarda Pentagon’u ve özellikle onun araştırma birimi olan DARPA’yı, adına “savunma” denilse de aslında “saldırgan” olan bir araştırmaya katılmakla suçladılar.

Hem DARPA hem de basında yer alan haberlere göre bunun en son örneği, DARPA’nın, resmi olarak “çoğu bitki virüsünün bulaşmasından sorumlu böcekler yoluyla bitkilere koruyucu genler sağlayarak ABD tarımsal gıda tedarikini korumayı” ve “büyük bir tehdit durumunda gıda güvenliğini sağlamayı” amaçlayan Müttefik Böcekler” programı.

Bununla birlikte, bir grup saygın ve bağımsız bilim insanı, titiz bir analizle, Müteffik Böcekler programının “savunma” araştırma projesinden çok, “yeni bir biyolojik silah sınıfı” yaratmayı ve sunmayı amaçladığını ortaya koydu. Almanya’da Science dergisinde yazan ve Richard Guy Reeves öncülüğünde çalışan Max Planck Evrimsel Biyoloji Enstitüsü’nden bilim insanları “yatay çevresel gen değiştirme araçları (HEGAAS)” olarak böcekleri kullanan DARPA’nın programı konusunda uyardı ve programın “HEGAA’ların saldırı amacıyla bir taşıma aracı olarak geliştirilme niyetini” ortaya çıkardı.

Pentagon’un yarasaların biyo-silah bir araç olarak kullanılması konusunda yakın zamanda ortaya çıkan beklenmedik kaygılarının ardında yatan gerçek sebebi ne olursa olsun, ABD ordusu geçtiğimiz birkaç yıl içinde yarasaların barındırabileceği koronavirüsler de dahil olmak üzere ölümcül virüsler ve bu virüslerin yarasalardan insanlara nasıl bulaştığı konusunda milyonlarca dolar harcadı.

Örneğin, DARPA 2018’de “son zamanlarda insanlara sıçrayan ve küresel sağlık görevlileri arasında endişe yaratan yarasa kaynaklı virüslerin komplike nedenlerini ortaya çıkarmak için” bir projeye 10 milyon dolar harcadı. Hem DARPA hem de NIH tarafından desteklenen bir başka araştırma projesi, Colorado Eyalet Üniversitesi’ndeki araştırmacıların “taşıyıcıların insanlara hastalık bulaştırmasındaki rolünü anlamak” amacıyla Orta Doğu Solunum Sendromuna (MERS) neden olan koronavirüsü yarasalar ve develer üzerinde incelediklerine dikkat çekti. Bu haberin ilerleyen kısımlarında ayrıntılı olarak ele alınan ABD askeri destekli diğer çalışmalar, hem Çin hem de Çin sınırındaki ülkelerde yarasalar tarafından taşınan birkaç yeni yeni koronavirüs türü keşfetti.

Bu son araştırma projelerinin çoğu, DARPA’nın Nisan 2018’de resmen ilan edilen Yeni Ortaya Çıkan Patojenik Tehditleri Önleme / PREEMPT programıyla ilgili. PREEMPT özel olarak hayvan hastalıklarına, özellikle de yarasalara odaklanıyor. DARPA dahi programın basın açıklamasında, araştırmanın doğası gereği “ortaya çıkabilecek biyogüvenlik ve biyoemniyet hassasiyetlerin farkında olduğunu” belirtti.

DARPA’nın PREEMPT programının duyurusu, ABD hükümetinin tehlikeli patojenleri içeren “işlev kazancı” çalışmaları üzerine bir moratoryumu tartışmalı bir şekilde sona ermesine karar vermesinden sadece birkaç ay sonra geldi. VICE News “işlev kazancı” çalışmalarını şöyle açıkladı:

‘İşlev kazancı’ çalışmaları olarak bilinen bu tür araştırmalar görünürde doğanın bir adım önünde olmaya çalışmakla ilgilidir. Bilim insanları daha patojenik ve kolayca bulaşabilen süper virüsler yaparak, bu virüslerin evrimleşme biçimini ve genetik değişikliklerin virüsün ana-taşıyıcı ile olan etkileşimini nasıl etkilediğini inceleyebilirler. Bilim insanları bu bilgileri kullanıp, bir pandemiyi ortadan kaldırabilen antiviral ilaçlar geliştirerek bu özelliklerin doğal ortaya çıkışını herkesten önce ele geçirmeye çalışabilirler.”

Ayrıca, 2018 yılında hem DARPA’nın PREEMPT programı hem de Pentagon’un yarasalara ilgisi 2018 yılında duyurulmuş olsa da, ABD ordusu – özellikle Savunma Bakanlığı’nın Kooperatif Tehdit Azaltma Programı – 2017’den bir yıl önce koronavirüsler MERS ve SARS da dahil olmak üzere yarasaları ve ölümcül patojenleri içeren araştırmaları finanse etmeye başladı. Bu çalışmalardan biri, “Batı Asya’da Yarasa Yoluyla Bulaşan Zoonotik Hastalığın Ortaya Çıkışı” üzerine odaklanmıştır ve eski Gürcü hükümet yetkilileri, Rus hükümeti ve bağımsız, araştırmacı gazeteci Dilyana Gaytandzhieva tarafından gizli bir ABD biyo-silah laboratuvarı olarak tanımlanan Gürcistan’daki Lugar Merkezi’ni içerir.

Ayrıca, ABD ordusunun koronavirüsler, Ebola ve diğerleri de dahil olmak üzere ölümcül patojenlerin çalışmasını içeren önemli laboratuarlarının, geçen Temmuz ayında Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC) tesiste büyük biyogüvenlik hatalar belirledikten sonra aniden kapatıldığını belirtmek de önemli.

1960’ların sonlarından bu yana ABD ordusunun “biyolojik savunma” araştırmaları konusunda öncü laboratuvarı (Maryland, Fort Detrick’deki ABD Enfeksiyon Hastalıkları Tıbbi Araştırma Enstitüsü-USAMRIID tesisi), CDC’nin yüksek güvenlikli laboratuvarlarda “atık suyu dekontamine etmek için yeterli sistem”in olmadığını ve personelin başka hatalarının yanı sıra güvenlik prosedürlerini izlemediğini tespit etmesinden sonra bir dizi ölümcül patojenle yürüttüğü tüm araştırmaları durdurmak zorunda kaldı. Tesiste hem 3. seviye hem de 4. seviye biyogüvenlik laboratuvarları bulunuyor. Koronavirüsleri içeren deneylerin o sırada devam edip etmediği bilinmemekle birlikte, USAMRIID, Pentagon’un yarasaların biyo-silah olarak kullanımı konusundaki endişelerinden doğru yapılan araştırmalara yakın zamanda katıldı.

USAMRIID’i kapatma kararı şaşırtıcı bir şekilde medyada geniş yer bulmadı; tıpkı geçtiğimiz Kasım ayının sonlarında CDC’nin bu sorunlu tesisi hala “tam operasyonel kapasitede” olmamasına rağmen araştırmaya “kısmen devam etmesine” izin verme konusundaki şaşırtıcı kararı gibi. Son zamanlarda Çin’de meydana gelen koronavirüs salgını düşünüldüğünde, USAMRIID’in bu tür tesislerdeki problemli güvenlik raporu kayıtları, özellikle endişe verici. Bu haberin yakında açıklayacağı gibi, bunun nedeni USAMRIID’in mevcut salgının merkez üssünde bulunan Wuhan Üniversitesi Tıbbi Viroloji Enstitüsü’yle onlarca yıldır yakın bir ortaklığının olması.

Wuhan’daki Pentagon?

ABD ordusunun biyo-silah yarasaların kullanımına yönelik son harcamaları ve ilgisinin ötesinde, ordunun yarasalar ve yakın zamanda Çin sınırlarında ya da yakınlarında ortaya çıkan salgındaki gibi yeni koronavirüsler hakkında finanse ettiği son çalışmalar da incelenmeye değer.

Örneğin, 2018 yılında Güney Çin’de yapılan bir çalışma, Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS) olarak bilinen koronavirüs ile aynı reseptörü kullanan 89 “yeni yarasa koronavirüs” türünün keşfiyle sonuçlandı. Bu çalışma, Çin hükümetinin bulaşıcı hastalık ve biyo-silah araştırmaları konusunda hem CIA hem de Pentagon ile işbirliği yapan USAID Bilim ve Teknoloji Bakanlığı (uzun zamandır ABD istihbaratı ve ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü’nün paravan bir kurumu olduğu iddia ediliyor) tarafından ortaklaşa finanse edildi.

Çalışmanın sahipleri ayrıca bu türlerden ikisi için tam genomları sıraladılar ve mevcut MERS aşılarının bu virüslere karşı etkisiz olacağını ve bu virüslerin önceden geliştirilmeleri gerektiğini öne sürdü. Bu gerçekleşmedi.

Geçen yıl ABD hükümetinin finanse ettiği, daha fazla yeni “yeni yarasa koronavirüs” türlerinin keşfedildiği bir başka çalışma daha yayınlandı. “Çin’i Doğu Avrupa’ya bağlayan Orta Asya’nın yarasa faunası” üzerinde duran “Kazakistan’dan Yeni Yarasa Coronavirüs Soylarının Keşfi ve Karakterizasyonu” başlıklı çalışmada araştırma sırasında keşfedilen yarasa koronavirüs soylarının “Çin, Fransa, İspanya ve Güney Afrika’daki yarasa koronavirüsleriyle yakından ilişkili olduğu, koronavirüslerin birlikte dolaşımının, çakışan coğrafi dağılımları olan birden fazla yarasa türünde yaygın olduğu düşündürüyor.” Başka bir deyişle, bu çalışmada keşfedilen koronavirüsler, diğer ülkeler ve Çin ile Kazakistan arasında göç eden yarasa popülasyonlarında tanımlandı ve Çin de dahil olmak üzere birçok ülkede yarasa koronavirüsleriyle yakından ilişkili.

Bu çalışma, yukarıda bahsedilen 2018’deki çalışma gibi MERS’e benzer koronavirüsleri araştıran bir projenin parçası olarak ABD Savunma Bakanlığı, özellikle de Savunma Tehdit Azaltma Dairesi (DTRA) tarafından finanse edildi. Bununla birlikte, 2019 yılında yapılan bu çalışmanın finansmanının da ötesinde, çalışmayı yürüten kurumların ABD ordusu ve hükümeti ile olan yakın bağları göz önüne alındığında kayda değer.

Çalışmanın yürütücüleri ya Kazakistan merkezli Biyolojik Güvenlik Sorunları Araştırma Enstitüsü ve/veya Duke Üniversitesi ile ilişkili. Biyolojik Güvenlik Sorunları Araştırma Enstitüsü, resmi olarak Kazakistan Ulusal Biyoteknoloji Merkezi’nin bir parçası olmasına rağmen, ABD hükümetinden milyonlar aldı, bu paranın çoğu Pentagon’un Tehdit Azaltma İşbirliği Programından geliyor. Burası, “toplamda 46 bulaşıcı hastalık, 278 patojenik türle son derece tehlikeli hayvan ve kuş enfeksiyonlarının” olduğu Kazakistan hükümetinin resmi deposu. Orta Asya boyunca ABD’nin en büyük rakip ülkelerinin (Çin ve Rusya) sınır komşusu olan, Pentagon tarafından finanse edilen “biyo-silah laboratuvarları” ağının bir parçası.

Duke’un, DARPA’nın resmi olarak “bulaşıcı hastalıklara karşı tıbbi önlemlerin keşfini, entegrasyonunu, klinik öncesi testlerini ve üretimini önemli ölçüde hızlandırmayı” hedefleyen Pandemi Önleme Platformu (P3) programının önemli bir ortağı olması nedeniyle Duke Üniversitesi’nin bu araştırmaya katılımı da ilginç. Duke / DARPA programının ilk adımı, potansiyel olarak tehdit edici virüslerin keşfedilmesini ve “virüsün yayılma çalışmalarında kullanılabilmesi için viral yayılımı destekleyecek yöntemlerin geliştirilmesini” içeriyor.

Duke Üniversitesi, mevcut koronavirüs salgınının başladığı şehirde bulunan ve 2018’de Çin merkezli Duke Kunshan Üniversitesi’nin (DKU) açılmasına neden olan Çin’in Wuhan Üniversitesi ile ortaklaşa çalışıyor. Özellikle, Çin’in Wuhan Üniversitesi – Duke ile ortaklığının yanı sıra- kendi web sitesinde yayınlanan bilgilere göre, 1980’lerden beri ABD Ordusu Bulaşıcı Hastalıklar için Tıbbi Araştırma Enstitüsü ile yakın bir şekilde çalışan çok laboratuvarlı bir Tıbbi Viroloji Enstitüsü’ne de sahip.

Daha önce belirtildiği gibi, ABD’deki USAMRIID tesisi, biyogüvenlik ve uygun atık öğütme prosedürlerine uyulmaması nedeniyle geçen Temmuz ayında kapatıldı, ancak Kasım ayının sonlarında bazı deneylere kısmen devam etmesine izin verildi.

Pentagon biyolojik savaşının karanlık tarihi

ABD ordusu, savaş sırasında hastalığı bir silah olarak kullanmanın rahatsız edici bir geçmişine sahip. Bunun bir örneği ABD’nin Kore Savaşı sırasında biyolojik silah kullanmasıdır; gece yarısı uçaklardan çeşitli patojenleri taşıyan -bubonik veba ve hemorajik ateş de dahil- hastalıklı böcekleri ve tarla farelerini bırakarak hem Kuzey Kore’yi hem de Çin’i hedef almıştır. Dağın kanıtlarla dolu olması ve bu programa katılan ABD askerlerinin ifadelerine rağmen, ABD hükümeti ve ordusu bütün bu iddiaları reddetti ve ilgili belgelerin imha edilmesini emretti.

II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, biyolojik silah geliştirmeye yönelik ABD araştırmalarının diğer örnekleri ortaya çıktı, hatta bunlardan bazıları yakın zamanda basının ilgisini çekti. Böyle bir örnek, geçtiğimiz Temmuz ayında ABD Temsilciler Meclisi, 1950-1975 yılları arasında böcekler ve laym hastalığıyla silahlanma çabaları hakkında ABD ordusundan bilgi istediğinde yaşandı.

ABD, 1969’dan beri saldırı amaçlı biyolojik silahlar kullanmayı sürdürmediğini takip etmediğini iddia etti ve bu iddia ABD’nin 1975’te yürürlüğe giren Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’nin (BWC) onaylamasıyla daha da desteklendi. Gel gör ki, ABD’nin bu tür silahları o zamandan beri gizli bir şekilde araştırmaya ve geliştirmeye devam ettiği, bu araştırmaların büyük bir kısmını yurtdışında yürütüldüğü ve özel şirketlere verildiği ve ABD ordusu tarafından finanse edildiğine dair büyük kanıtlar var. Dilyana Gaytandzhieva da dahil olmak üzere birçok araştırmacı, ABD’nin ABD dışındaki tesislerde -çoğu Doğu Avrupa, Afrika ve Güney Asya’da- BWC’yi ihlal ederek nasıl ölümcül virüs, bakteri ve diğer toksinler ürettiğini belgeledi.

Ordunun kendi araştırmalarının yanı sıra, çok tartışılan bir neo-muhafazakar düşünce kuruluşu (artık feshedilmiş olan Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC), ırka özgü genetiği değiştirilmiş bir biyo-silahın “politik anlamda yararlı bir araç” olarak kullanılmasını açıkça destekledi. Bu düşünce kuruluşunun “Amerika Savunmasının Yeniden İnşabaşlıklı tartışmalı belgesinde, biyo-silahların faydalarını açıkça tartıştığı şu cümleleri içeren birkaç pasaj var:

“… muharebe muhtemelen yeni boyutlarda gerçekleşecek: uzayda, “siber uzay” ve belki de mikroplar dünyası… spesifik genotipleri “hedefleyebilen” gelişmiş biyolojik savaş formları biyolojik savaşı terör alanından politik olarak faydalı bir araca dönüştürebilir.”

Her ne kadar çok sayıda PNAC üyesi George W. Bush yönetiminde öne çıkmış olsa da, daha tartışmalı üyelerinin birçoğunun siyasi şöhreti yine Trump yönetiminde yükseldi.

“Amerika Savunmasının Yeniden İnşası” yayınlandıktan birkaç yıl sonra, ABD Hava Kuvvetleri aşağıdaki pasajı içeren “Biyoteknoloji: Genetik Olarak Tasarlanmış Patojenler” başlıklı bir belge yayınladı:

Akademik bilim insanlarından oluşan JASON grubu ABD hükümetine teknik danışmanlık yaptı. Çalışmalarda, toplum için ciddi tehditler oluşturabilecek genetik olarak tasarlanmış altı ana patojen sınıfı oluşturuldu. Bunların arasında fakat bunlarla sınırlı kalmayan ikili biyolojik silahlar, genetik tasarımlar, bir silah olarak gen terapisi, gizli virüsler, ana taşıyıcı değiştirebilen hastalıklar ve tasarlanmış hastalıklar var.”

Biyolojik silahlarla yapılan Pentagon deneyleriyle ilgili kaygılar, özellikle DARPA’nın 2017 yılında tüm nüfusun genetiğini kalıcı olarak değiştirme ve diğerlerinin neslinin tükenmesini hedefleme gücüne sahip olan tartışmalı “gen-tahrik” teknolojisinin en yüksek destekçisi olduğunu ortaya çıktıktan sonra, medyanın dikkatini çekti.

Basında yer alan haberlere göre, DARPA’nın bu tartışmalı teknolojiyi kullanan çalışmalarından en az ikisi sınıflandırılmış ve “gen-tahrik teknolojisinin potansiyel askeri uygulaması ve gen tahrik kullanımına odaklanılmış”. Bunun açığa çıkması, ETC Grubu adı verilen bir örgütün, Bilgi Özgürlüğü Yasası (FOIA) talebinin bir parçası olarak ordunun teknolojiye olan ilgisi hakkında 1000’den fazla e-posta almasıyla gerçekleşti.

ETC Grubu eş direktörü Jim Thomas, bu teknolojinin biyolojik bir silah olarak kullanılabileceğini söyledi:

Gen-tahriki güçlü ve tehlikeli yeni bir teknolojidir ve potansiyel biyolojik silahlardır; özellikle yanlış kullanıldığında barış, gıda güvenliği ve çevre üzerinde feci etkiler yaratabilir. Gen-tahrik teknolojisinin şu anda öncelikle ABD ordusu tarafından finanse edildiği ve yapılandırıldığı gerçeği, bu alan hakkında endişe verici sorular doğuruyor.”

Ordunun bu teknolojiye olan ilgisinin ardındaki kesin sebep bilinmemekle birlikte, Pentagon’un, ABD askeri hegemonyasına yönelik en büyük iki tehdidini -Rusya ve Çin’i- göz önünde bulundurarak kaynaklarının çoğunu onları engelleme konusuna adadığı açıktı.

Çin, geçen Temmuz ayında Aspen Güvenlik Forumu’nda Pentagon’un savunma politikası konusunda en üst danışmanı olan ve Çin’i “ABD’deki yaşam biçimi” için en büyük tehdit olarak tanımlayan John Rood da dahil olmak üzere, birkaç Pentagon yetkilisi tarafından en büyük tehdit olarak gösterildi.

Pentagon politikalarını ve araştırmalarını Rusya ve Çin ile girilecek “uzun bir savaş” için “yeniden tasarlamaya” başladığından beri, Rus ordusu ABD ordusunu gizli bir biyo-silah programının parçası olarak Ruslardan DNA toplamakla suçladı ve bu suçlamayı Pentagon yalanladı. Bu iddiaları ortaya atan Rus ordusunun radyasyon, kimyasal ve biyolojik koruma biriminin başkanı Tümgeneral Igor Kirillov aynı zamanda ABD’nin bu tür silahları Rusya ve Çin sınırlarına yakın civarlarda geliştirdiğini ileri sürdü.

Çin ayrıca ABD ordusunu, 12 genetik deneyde 200.000 Çinli çiftçinin bilgi vermeden ve rızasını almadan kullanmakla ve Çin vatandaşlarından kötü niyetlerle DNA toplamakla suçladı. Bu deneyler, ABD hükümetinin finanse ettiği bir projenin parçası olarak Harvard araştırmacıları tarafından gerçekleştirildi.

DARPA ve ortakları koronavirüs aşısını geliştirmek için seçildi

Geçen Perşembe günü, Epidemi Hazırlık Yenilikleri Koalisyonu (CEPI), mevcut salgından sorumlu yeni koronavirüs için bir aşı geliştirilmesini teşvik etmek üzere üç ayrı programa fon vereceğini açıkladı.

Kendisini “yüksek öncelikli halk sağlığı tehditlerine karşı aşıların gelişimini finanse edecek ve koordine edecek kamu, özel, hayırsever ve sivil kuruluşların ortaklığı” olarak tanımlayan CEPI, 2017 yılında Norveç ve Hindistan hükümetleri tarafından Dünya Ekonomik Forumu ve Bill ve Melinda Gates Vakfı ile kuruldu. Büyük fonları ve kamu, özel ve kar amacı gütmeyen kuruluşlarla yakın bağlantıları, aşıların hızlı bir şekilde oluşturulmasını finanse edebilecek ve bunları yaygın bir şekilde dağıtabilecek şekilde konumlandırmıştır.

CEPI’nin son duyurusunda, geçtiğimiz yılın başında CEPI’nin ortağı haline gelen Avustralya’nın Queensland Üniversitesi’nin yanı sıra iki ilaç şirketine de -Inovio Pharmaceuticals ve Moderna Inc.-kaynak sağlanacağı açıklandı.

Özellikle, seçilen iki ilaç şirketi, DARPA ile yakın bağlara ve/veya stratejik ortaklıklara sahipt ve tartışmalı olarak genetik materyal ve/veya gen düzenlemeyi içeren aşılar geliştirmekte. Queensland Üniversitesi’nin de DARPA ile bağları var, ancak bu bağlar üniversitenin biyoteknoloji araştırmalarıyla değil, mühendislik ve füze gelişimiyle ilgili.

Örneğin, Inovio Pharmaceuticals’ın en büyük fon sağlayıcıları arasında hem DARPA hem de Pentagon’un Savunma Tehditleri Azaltma Dairesi (DTRA) bulunmaktadır ve şirket DARPA’dan Ebola aşısı geliştirmek için 45 milyon dolarlık hibe de dahil olmak üzere milyonlarca dolarlık hibe yardımı almıştır. Inovio, alıcı hücrelerinin bir antijen üretmesine neden olan ve bir kişinin DNA’sını kalıcı olarak değiştirebilen genetik olarak tasarlanmış DNA içeren DNA immünoterapileri ve DNA aşılarının oluşturulmasında uzmanlaşmıştır. Inovio daha önce Zika virüsü için bir DNA aşısı geliştirdi, ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde insanların kullanımı için hiçbir DNA aşısı onaylanmadı. Inovio, yakın zamanda -Inovio ve USAMRIID tarafından ortaklaşa geliştirilen DNA aşılarının verilmesinde kullanılacak küçük, portatif bir intradermal cihazın geliştirilmesi için- ABD ordusundan 8 milyon dolardan fazla ödül aldı.

Bununla birlikte, Inovio’nun MERS’a neden olan koronavirüs için DNA aşısını geliştirmeye devam etme çabalarını finanse ettiğinden koronavirüs ile mücadelede CEPI’in hibesi değişebilir. Inovio’nun MERS aşı programı 2018 yılında CEPI ile ortaklaşa 56 milyon dolarlık bir anlaşma ile başladı. Şu anda geliştirilmekte olan aşıda, “kişinin bağışıklık sistemini aktive eden protein antijenlerine çevrildikleri hücrelere optimize edilmiş sentetik antijenik genler sağlamak için Inovio’nun DNA ilaçları platformunu kullanıyor” ve program diğerleri arasında ABD Ordusu Tıbbi Araştırmalar Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü (USAMRIID) ve NIH ile ortak. Bu program şu anda Orta Doğu’da test ediliyor.

Inovio’nun ABD ordusu ile DNA aşıları konusunda işbirliği yeni bir şey değil, çünkü hem Ebola hem de Marburg virüsü için bir DNA aşısı geliştirme çabaları da Inovio’nun CEO’su Dr. Joseph Kim’in “Savunma Tehditlerini Azaltma Dairesi (DTRA), Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü (NIAID) ve diğer devlet kurumlarından çok sayıda hibe alan” “aktif biyo-savunma programı” olarak adlandırdığı şeyin bir parçasıydı.

CEPI’nın bu MERS’e özgü programa desteğini artırma konusundaki ilgisi, bunu yapmanın mevcut koronavirüs salgınıyla mücadele edeceği iddiasıyla çelişiyor gibi görünüyor; çünkü MERS ve söz konusu yeni koronavirüs benzer değil ve bazı koronavirüslere yönelik tedavilerin diğer türlere karşı etkisiz olduğu da görüldü.

Ayrıca Inovio Pharmaceuticals’ın, şu anda Inovio yapımı DNA immünoterapi ürünlerini Çinli müşterilere satmak için özel bir lisansa sahip olan Çin’in ApolloBio Corp. ile ortaklığıyla Çin ilaç pazarına doğrudan erişimi olan CEPI tarafından seçilen tek şirket olduğunu da belirtmek gerekir.

CEPI tarafından yeni koronavirüs için bir aşı geliştirmek üzere seçilen ikinci ilaç şirketi, ABD NIH ile işbirliği içinde yeni koronavirüs için bir aşı geliştirecek ve tamamen CEPI tarafından finanse edilecek olan Moderna Inc. Söz konusu aşı, Inovio’nun DNA aşısının aksine, RNA (mRNA) taşıyan bir aşı olacak. Bir DNA aşısından farklı olsa da, mRNA aşıları da “vücudun hücrelerini hücre içi, membran veya salgılanan proteinler üretmeye yönlendirmek için” genetik materyal kullanmaktadır.

Moderna’nın mRNA aşıları dahil mRNA tedavileri büyük ölçüde DARPA’dan 25 milyon dolarlık hibe kullanılarak geliştirilmiştir ve sıklıkla basın açıklamalarında DARPA ile stratejik ittifaktır. Moderna’nın geçmişteki ve devam eden araştırma çabaları, kişinin benzersiz DNA’sına göre uyarlanmış mRNA aşılarının geliştirilmesini ve ayrıca ABD hükümeti tarafından finanse edilen Zika Virüsüne karşı bir mRNA aşısı oluşturmak için başarısız bir çabayı içermektedir.

Hem DNA hem de mRNA aşıları, kişinin hücrelerine yabancı ve tasarlanmış genetik materyalin sokulmasını içerir ve geçmişte yapılan çalışmalar, bu tür aşıların “belirgin öngörülemezliğe ve bir takım doğal zararlı potansiyel tehlikelere sahip olduğunu” ve “istenmeyen olayların olasılığını veya genetik değişikliklerin sonuçlarını tanımlamak için yeterli bilgi olmadığını” ortaya koymuştur. Ancak, koronavirüs salgınının yarattığı korku ortamının bir sonucu olarak kamu ve özel sektörün bu tür tartışmalı tedavileri geliştirmesi ve dağıtması için mevcut salgının epidemi potansiyeli korkusu yeterli olabilir.

Bununla birlikte, Modern ve Queensland Üniversitesi tarafından geliştirilen terapiler de DARPA’nın gen düzenleme ve aşı teknolojisi konusundaki hedefleriyle uyumlu. Örneğin, 2015 yılında, DARPA genetik uzmanı Col. Daniel Wattendorf, ajansın “yeni aşı üretimi yöntemini [bu] belirli antikorları yapmak için vücuda talimat vermeyi nasıl araştırdığını anlattı. “Vücut kendi biyoreaktörü olacağından, aşı geleneksel yöntemlerden çok daha hızlı üretilebilir ve sonuç olarak da daha yüksek bir koruma seviyesi olur.”

Wattendorf’un basında yer alan o zamanki ifadelerine göre, aşı şu şekilde geliştirilecekti:

“Bilim insanları, grip veya Ebola gibi bir hastalıktan kurtulmuş birinden viral antikorları toplayacak. Antikorların bir petri kabındaki virüsleri nötralize etme yeteneği test edildikten sonra, en etkili olanı izole edilip antikoru yapmak için gerekli genleri belirleyecek ve daha sonra bu genlerin birçok kopyasını dairesel bir genetik materyal parçacığına kodlayacaklar – daha sonra ya DNA ya da RNA antikoru birleştirmek için vücudu bir yemek kitabı gibi kullanacak.”

Wattendorf, bu aşıların etkilerinin kalıcı olmayacağını iddia etse de, DARPA, ABD birliklerini biyolojik silahlardan ve bulaşıcı hastalıklardan korumanın bir yolu olarak kalıcı gen değişikliklerine teşvik ediyor. “DARPA bunu neden yapıyor? Savaş alanındaki bir askeri, genomlarını kontrol ederek kimyasal silahlardan ve biyolojik silahlardan korumak için – genomun, askerleri içten dışa otomatik olarak koruyacak proteinler üretmesini sağlamak için”, o zamanki DARPA direktörü Steve Walker (şimdi Lockheed Martin ile birlikte) projenin geçtiğimiz Eylül ayında “Güvenli Genler” olarak adlandırdığını söyledi.

Sonuç

Pentagon ve DARPA tarafından özel olarak yürütülen araştırmalar, sadece biyo-silahlar ve biyoteknoloji alanında değil, aynı zamanda nanoteknoloji, robotik ve diğer alanlarda da sürekli endişe yaratıyor. Örneğin DARPA, insan beyninden anılar yaratabilip anılar silen mikroçiplerden problemlerle dolu bir oylama makinesi yazılımına kadar bir dizi rahatsız edici araştırma projesi geliştiriyor.

Şimdi, mevcut koronavirüs salgını ile ilgili korku zirveye çıkmaya başladığında, DARPA ile doğrudan bağları olan şirketler, uzun vadeli insan ve çevresel etkileri bilinmeyen ve zamanı belli olmayan fakat birkaç hafta içinde piyasaya çıkması beklenen aşıyı geliştirmekle görevlendirildi.

Dahası, DARPA ve Pentagon’un biyo-silahlarla olan geçmiş tarihi ve genetik alterasyon ve yok olma teknolojileri ve Çin yakınlarında yaptığı yarasa ve koronavirüs deneyleri, halka açık bilgiler olmasına rağmen büyük ölçüde sonlandırıldı.

Basında yer alan haberlerdeki rivayetler dışında, DARPA ortaklı Duke Üniversitesi’nin ve USAMRIID’in Wuhan şehriyle doğrudan bağları olmuştur; üniversitenin Tıbbi Viroloji Enstitüsü de dahil.

Koronavirüs salgınının kaynağı bilinmemekle birlikte, ABD ordusunun -“ulusal güvenlik” adına gerekçelendirilmiş olsa da – yukarıda bahsedilen araştırma çalışmaları ve araştırma kurumlarıyla olan bağları bu tür araştırmaların istenmeyen, dünyayı değiştirebilecek sonuçlara yol açan korkutucu bir potansiyele sahip olduğu için detaylandırılmaya değer.

DARPA’nın tartışmalı genetik imha araştırmalarını sınıflandırma kararı ve teknolojinin bir savaş silahı olarak kullanımıyla bu araştırma hakkında şeffaflık olmaması bu endişeleri birleştiriyor. Sorumsuzca yapılan spekülasyonlardan mümkün olduğunca kaçınmak önemli olmakla birlikte, bu haberdeki bilgilerin halk yararına olduğu ve okuyucuların bu bilgiler ışığında burada tartışılan konuları kendi sonuçlarına ulaşmak için kullanmaları gerektiği düşünülmektedir.

Çeviri: Zeynep Aziz

Paylaşın