Umut Yazıları

DevrimcilerKonuşuyor – Devrimci Parti

SORU 1: Pandemi aynı zamanda emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak dünyayı felaketin eşiğine sürüklerken bir yandan da hükümetlerin insan sağlığını ve yaşamını değil şirketlerin çıkarlarını korumakla mükellef olduklarını ortaya serdi. Bu görevi icra eden hükümetten milyonlarca insan adına adım atması beklenemez. Buna rağmen hükümetten istenen talep listeleri ise bir deklarasyon enflasyonu yaratmanın ötesine geçememektedir. Toplumların değiştirici öncüleri örgütlü güçlerdir. Bu temelde kurumunuz, ezilenlerin, emekçilerin insanca yaşam yolunu açacak, güçlü bir odağın inşası için demokrasi, emek ve özgürlük güçlerine nasıl bir çağrı yapmaktadır?

Dünya; tarihin çeşitli dönemlerinde, kapitalist sistem öncesi ve sonrasında pek çok kez salgınlarla sarsıldı. Bunların en önemlisi olarak bilinen ve Kara Ölüm olarak da adlandırılan veba salgınıyla Avrupa’da ve uzun sonuçları itibarıyla da Dünya’da köklü yapısal değişimler yaşandı. Son dönemde ise, domuz-kuş gripleri ya da kapitalist dünyanın pek de umurunda olmayan Ebola gibi salgınlar sonrasında ortaya çıkan Covid-19 bunların hepsini aşan bir etki yarattı. Küresel çapta kapitalizmin içine girmiş olduğu krizle birlikte düşünüldüğünde Covid-19, emperyalist-kapitalizmde yeni bir yapısal dönüşüm yaratma kapasitesi ve/veya tehlikesiyle karşımızda duruyor. Geçmişte de bu tür krizler yaşanıyor ancak bölgesel etkiler yaratıyordu. Covid-19 virüsünün tüm dünyayı tehdit eden küresel bir kriz boyutuna ulaşmasının temel sebebiyse küresel kapitalist ilişkilerdir. Bu nedenle biz Devrimci Parti olarak bu krizi yalnızca bir sağlık meselesi olarak görmüyoruz. 

Bu durumda yani temel sebebin kapitalist sistem olduğu aşikâr iken sorunla ilgili sadece enfekte olmak ya da olmamak üzerinden politika geliştirmek ne kadar doğrudur? Buradaki temel soru; insanı yok eden bu vahşi sisteme -emperyalist kapitalizme- daha ne kadar katlanacağız sorusu olmalıdır. Bu bağlamda patriarkal, emperyalist-kapitalizme ve onun ortaya çıkardığı tüm krizlere, tüm ittifaklara karşı küresel bir mücadele içerisinde olma ve bu yönde oluşacak her türden savaşın etkin bir paydaşı olma düşüncesiyle yaklaşmak zorundayız. Çünkü dünya sermayesi ve onların temsilcisi devletler; bir yandan #EvdeKal çağrıları yaparken diğer yandan kendi karlarından vazgeçmeyerek yaşamı kendileri için olağan akışında devam ettirecek daha otoriter/faşizan politikalar uygulama zeminlerini tartışmaktadırlar. Karşımızda yükselen ve gerçekleşmesi çok da olası bu “otoriter/faşizan gelecek” karşısında bizim ne yapacağımız ise çok kritik bir yerde durmaktadır.

Şu soruyu açıkça kendimize yöneltmemiz gerekir; mevcut hükümetlerin varlık sebebi sermayedarlar iken biz devrimcilerinki nedir? İşçi sınıfı ve ezilen halkların kurtuluşu… Peki bunu gerçekleştirmemiz için kaos anlarında devrimci müdahaleleri örgütlemek ve rüzgârı kendi yönümüzden estirmek mi istiyoruz yoksa normalleşme beklentileri içerisinde, hayatı normalleştirme çabasında mıyız? Bizim açımızdan devrimci mücadelenin ve devrim güçlerinin varlık sebebi;  emperyalist-kapitalizmi girdiği bu kriz sürecinden sağ çıkartmamak olmalıdır. Bu esasla gelişen pratik bir hat ortaya koymaktır. “Şimdi zamanı değil” gerekçelendirmesiyle geliştirilen reformist çizgi ancak egemenlere bu kaostan sağ çıkacakları süreyi tanımaktadır. Devrim kesintisiz, planlı ve tutarlı bir mücadele ile mümkünken biz de dâhil hiç kimse yalnızca bir gündeme sıkıştırılan, yalnızca bir süre yürütülen pratiklerin en “militan” biçiminden dahi devrim sonucunu bekleyemez. Böylesine dar bir pratik hattan devrim çıkmayacağını tahmin etmek zor değildir. Bu nedenle; her devrimci dinamiği protestocu, kınamacı ve talepçi pozisyona çekmeye ve bunlarla yetinmeye zorlayan anlayışların “şimdi zamanı değil” gerekçelendirmesi çok açıktan abesle iştigaldir. Bugün devrimci öncülük görevini ancak devrimci fay hatlarını her koşulda zorlayanlar üstlenebilir. Biz tüm devrimci güçleri; sistem içi taleplere sıkışmama, liberal anlayışlara hapsolmama ve buradan hareketle tüm imkânlarımızı birleşik zeminlerle, oluşan/oluşacak fay hatlarını zorlamaya çağırıyoruz. Bugün egemenlerin bu krizden kendini re-organize ederek çıkması demek; emperyalist-kapitalizmin, -daha büyük ölçekte- insanlığı, işçi sınıfını, kadınları ve doğayı orta çağ karanlığına sürüklemesi, devrimci hareketin tasfiyesine yönelmesi demektir.  Bu açıdan da biz “taleplerimizi” ve çağrılarımızı iktidara değil doğrudan işçilere, emekçilere, kadınlara tüm ezilenlere yapıyoruz. Çünkü bu sömürü düzenine son verecek olan iktidarlar değil, onunla çıkarlarıyla her konuda ayrışan ve yegâne devrimci güç olan işçi sınıfı, özgürlük güçleri, onun stratejik ittifaklarıdır.

SORU 2: Ezilen milyonlarca insanın çözüm gücü olarak görebileceği, çağrılarına güvenebileceği, eyleme geçebileceği birleşik güçlü bir odak için muhalif kurumları, partileri yan yana getirmek üzere somut bir adım attınız mı? Attıysanız aldığınız yanıtlar nedir ve herkesin birleşik mücadele çağrısı yapmasına rağmen halen gerçekleşemiyor olmasının önündeki engel nedir, neyle karşılaşıyorsunuz? Size böyle bir çağrı gelirse tutumunuz ne olur?

SORU3: Fiziksel mesafelenme, gönüllü karantina, evde kal gibi kavramların hegemonyası altında ezilen emekçi sınıflarla buluşmak için pandemi öncesi yürüttüğünüz mücadele yöntemlerinde ve araçlardan farklı neler geliştiriyorsunuz? Dönemin sınıf mücadelesi sizce hangi yöntemleri dayatıyor?

Devrimci Parti olarak koronavirüs öncesinde birleşik mücadele ihtiyacına ve nasıl bir birleşikliğe ihtiyacımız olduğuna ilişkin belirli tartışma başlıkları açmıştık. Bunu PM kararı olarak 4-5 ay önce kamuoyu ile de paylaşarak çeşitli örgütlerle birlikte devrimci odak tartışmaları da yürüttük. Korona virüs gündemiyle de beraber bu ihtiyacın nasıl yakıcılaştığına tanık oluyoruz. Şimdi geldiğimiz bu noktada bizler birleşik mücadele tartışmalarının korona sebebiyle rafa kalkmasını değil aksine daha güçlü daha somut muhtevaya, gerçekliğe kavuşması gerektiğini ısrarlı bir şekilde vurguluyoruz.

Biz, kapitalizmi alt etmek için yaratıcı bir iradeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu irade, tüm devrimci güçlerin devrime dair stratejilerinde birleşik bir derinleşmenin yaratılmasıyla açığa çıkabilir.  Bu açığa çıkacak iradeyi devrimci mücadelenin her kanalından örgütleme gereğinden yola çıkarak birçok birleşik devrimci aracı kurma/yaratma görevi ile karşı karşıyayız. Bunların en önemlilerinden biri fiili meşru militan mücadeleyi kitleselleştirebilecek, devrim fikrini kitlelerle buluşturabilecek emek, demokrasi, özgürlük cephesidir. Burada tariflerimizi somutlayacak olursak şunları belirtebiliriz; ideolojik hedef noktasında net, güncel ve pratik politikada esnek, kitleleri kucaklayabilmesi bakımından kapsayıcı bir araç olarak tarif ediyoruz bu cepheyi. En başat olarak Kürt özgürlük hareketiyle stratejik ittifakı (amasız) gören, ayrıca kadın kurtuluş mücadelesiyle derinleşmeyi önüne koyan bir perspektifin, kuracağımız aracın devrimci muhtevasında statükocu, sistem içi bütün yaklaşımlarla arasındaki temel ayraçlar olarak görüyoruz.  Bu ayraçları temel alan tüm devrimci güçlere; birleşik devrimci mücadeleyi örme, örgütleme çağrısında bulunuyor ve bu çerçevede yapılacak çağrılara açık olduğumuzu ilan ediyoruz.

Peki, bu koşullar altında somutlayacak olursak, yukarıda saydığımız üst başlığa bir alt başlık çalışması olarak korona virüse karşı neler önermekteyiz? Yukarıda emperyalist- kapitalizmin işçiler-emekçiler üzerindeki politikalarını detaylı bir biçimde anlattık. Sermaye her zamanki gibi kendini korumayı garantileyip, işçileri, yoksulları, kadınları, yaşlıları ölüme göndermek noktasında olağan yaşamını sürdürüyor. Devlet ise -kitleleri uyutma hedefli iddiasının aksine- herkese değil, sadece sermayeye hizmet eden bir araç olduğunu defalarca gösterdi. Bu durumda kaderimizi onun kararlarına terk etmek yerine kendi ellerimize almamız gerekiyor. Bugün bir yandan yoksul halktan kimi zaman zorla bağış toplanırken zenginlerin güya verdiği bağışlar vergilerinden düşülüyorsa, hatta bununla da kalmayarak patronların tüm vergi borçları silinip işçilere ölüm koşulları altında bile “yasal hakları” olmasına rağmen işlerini bırakma hakkı tanınmıyorsa, sarayların temizliği için her gün on binlerce lira harcanıyorsa… Çokça çoğaltacağımız tüm bu örnekler büyük bir uçuruma doğru ilerlediğimizi/ilerleyeceğimizi gösteriyorsa “talep” odaklı bir hat kurmak ne kadar doğrudur? Bugün birleşik mücadele tartışmalarını en başta bu esastan yürütmek gerekmektedir. Korona virüs sürecinde hangi ihtiyaca istinaden bir araya gelmemiz gerekiyor? Kapitalist sistemin normalleşmesi için öneriler sunan, iktidarın politikalarına sadece muhalefet eden bir platform için mi yoksa kaosa karşı devrimci müdahaleleri örgütleyecek ve bunu kitleselleştirecek, iktidar karşısında bir nevi “ikili bir merkez” oluşturarak, kapitalizmi işlemez hale getirecek bir birleşik kurmaylık için mi? Bizim tüm seferberliğimiz ikincisi içindir. Temel çabamız bu olmakla birlikte aynı zamanda buna giden yolda mütevazı adımlar olan, her alanda her zeminde olabildiğince esnek ama belli ilkeler üzerinde yükselen dayanışma ağlarını, kriz koordinasyonlarını, yaşam komitelerini kurmak ve parçası olmaktır.

Dünyanın pek çok yerinde kira grevleri başta olmak üzere, kendilerine dayatılan yoksullukla beraber hala ödenmesi söylenen her türlü fatura, vergi, kira vs. ye karşı “ödemiyoruz” hareketi başlamıştır. Bu noktada ertelemeyi talep eden değil ödenmemesinin meşruluğunu esas alan bir yaklaşımla mücadeleyi en yerelimizden dayanışmayla kurmamız gerekiyor. Aynı zamanda gelinen noktayla da birlikte yine mücadelemizi gıda ve sağlık ürünleri başta olmak üzere her türlü yaşamsal ihtiyaçların karşılanması için girişilecek her türden toplumsal hareketlerin, çıkışların (kamulaştırma) meşruluğunu gören ve bu hareketleri iktidar hedefine yönlendiren bir hat çizmeyi esas alıyoruz. Yine, medyadan bilim kuruluşlarına kadar bilgiyi tekelleştiren ve manipüle eden iktidara karşı doğru bilgi paylaşımını, iletişim kanallarını yaratacak ve bunu en yerele ulaştırabilecek araçları oluşturmanın da çalışmanın başka bir ayağını kuracağını düşünüyoruz.   Ayrıca tüm bu dayanışma ağlarının yanında gençlik ve kadın meclislerini de kurmayı esas alıyoruz.

Unutulmamalıdır ki kadınların en çok sömürüldüğü yerlerden biri de erkek-devletin hücresi olan evlerdir. Bugün erkek şiddeti sonucunda kaybettiğimiz kadınların %60’ı o evlerden, mahallelerden çıkamamışlardır. Kadınlar tüm bu komiteler içinde büyük özgüvenle yer almalı hem kendi dayanışma ağlarını kurarak hem de “yaşamayı ve birbirlerini” yaşatmayı esas alarak, erkek-devlete mahkûm olmadıklarını görmeli/göstermelidirler. Bu anlamda kadınlar açısından da gelişecek öz-savunmaların, örgütlü mekanizmalarla, örgütlü savunmaları yaratma hedefine yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 

Bugün bütün sindirme politikalarına, korku stratejisine karşın açlığı, çaresizliği, boş dolapların gerçekliğini her hücresine kadar yaşayan işçiler, işsizler, emekçiler tüm yoksullar ardı ardına seslerini yükselmektedir. Bugün ABD ve İtalya’da genel grev, kira grevi çağrıları yükselirken; Fransa’da iş durdurma kararını tanımayan patronları işçiler iş alanlarından kovuyor; Lübnan’da açlıktan öleceğimize virüsten ölürüz diyen kitleler sokağa çıkarken, Türkiye’de de iş bırakma eylemlerinin ve çığ gibi büyüyen sosyal medya çağrılarının da bu noktada kalmayacağı aşikârdır. Bu bağlamda biz örgütlü güçlere, bütün devrimcilere, muhaliflere düşen görev yıllardır tartışılan emek, demokrasi, özgürlük cephesini hiç bir bahaneye sığınmadan artık inşa etmektir. Bu kapsamda bizler, Gezi Direnişi sırasında büyük tecrübeler edindik, Taksim Dayanışmasının yetmezliklerini de gördük, ortak bir birleşik yapıya olan ihtiyacı da test ettik. Bu açıdan bir kez daha belirtelim; ülkemizdeki tüm antikapitalist güçleri küresel krize ve kapitalizme karşı ortak hareket etmeye çağırıyor ve bu yöndeki tüm çabaların içerisinde olacağımızı söylüyoruz. 

SORU4: Emperyalist- kapitalizm kendini yeniden inşa edebilir mi? Bu büyük kriz içerisinde sosyalizm ufukta mı? Bu “son kavga” mı? Devrimci siyaset açısından bu kriz içerisinde örgütünüzü neye hazırlıyorsunuz?

Kapitalizm; tıpkı neoliberalizmi inşa ederken olduğu gibi bugün de ülkeler ve dünya pazarı temelinde egemenlik dengelerinin yeniden kurgulandığı bir geçiş sürecini yaşamaktadır. Bu süreçte patriarkal kapitalizmin kendini tahkim etmeyi başarıp başaramayacağı ise her şeyden önce bu tahkime doğrudan doğruya karşı çıkacak ve çelişkileri örgütleyecek bir maddi gücün somut olarak ne ölçüde var olup olmayacağına bağlıdır. Somut bir güç olarak; kapitalizm karşısında etkili bir devrimci muhalefet odağı oluşturulamadığı, devrimci öncülüğün ortaya çıkamadığı, kitlelerin politik mücadeleye sevk edilemediği bir momentte kapitalizm kendi restorasyonunu öyle ya da böyle gerçekleştirecektir. Yakın tarihimizde bugünkü duruma benzer süreçler yaşanmış ve ne yazık ki doğru an ve zamanda devrimci müdahaleler gerçekleşmediği için kapitalizm yaşadığı krizlerden daha güçlü çıkarak kendisini yeniden üretebilmiştir. Bu süreçlerde fay hattına yüklenen enerjinin ivmesi düşürülmüş, biriken enerjinin “kırılmaya yol açmadan” tahliye edilebileceği yol/yöntemler yaratılmış, ya da her şeye rağmen engellenemeyen kırılmalardan açığa çıkan yıkıcılığın hedefi saptırılmış ve sanal hedeflere yönlendirilmiştir  

Elbette ki yükselen işsizlik, yoksulluk, ağır sömürü koşulları, ataerki, ekolojik tahribat ve benzeri etkenler; işçileri, emekçileri, kadınları ve tüm ezilen kesimleri bir alternatif arayışına yöneltmektedir. Toplumun çok büyük bir kesiminde kapitalizme karşı yükselen radikal memnuniyetsizlik söz konusudur. Bugün geçmişte hiç olmadığı kadar mevcut sistemi saf dışı bırakacak bir alternatif arayışı burjuvazi dışında kalan tüm kesimlerde sesli olarak dile getirilmektedir. Bu alternatifin varlığına ve bunun da sosyalizm olduğuna işaret etmek anlamlıdır ancak yeterli değildir. Bu yetersizlik; kapitalizmin insanlığa karşı topyekûn bir saldırı, bir savaş haliyle yüklendiğini bilerek ve buna karşı mevzilenerek ortadan kaldırılabilir. Virüs salgını zemininde mücadeleyi emperyalist kapitalizme karşı mücadele çerçevesine taşıma-oturtma, mevcut krizi derinleştirme ve somut çelişkileri örgütleme güncel bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Kapitalizm karşısında alternatif bir devrimci odağın oluşturulması gereğiyle hareket ediyoruz. Kapitalizme karşı savaşan örgütlerle yükselecek birleşik bir mücadele inşa etmeyi, mutlak bir devrimci görev olarak önümüze koyuyoruz. Bu örgütlenmenin sonucu oluşacak mücadelenin de iktidarların mevcut hegemonyasını parçalayacak alternatif yapılar oluşturması ve devrimci iktidar perspektifine sahip olması gerektiğini düşünüyoruz.  

Halklardaki, yoksullardaki hoşnutsuzluğu gören, kapitalizmin yaşadığı krizi okuyan, emperyal devletlerin ezilenler lehine çözüm üretmeyeceğini bilen ve patriyarkanın kapitalizmde asla yok olamayacağını bilen bir yerden baktığımızda; ezilen tüm kesimlerin devrim için örgütlenmesi koşullarının -yalnız bu topraklar için değil tüm dünya için- bugüne kadar hiç olmadığı derecede elverişli durumda olduğunu görüyoruz. Potansiyel devrimci enerji; doğru zaman, doğru mekân ve doğru önderliğe sahip olarak harekete geçerse mevcut durum ezilenler lehine gelişecektir. 

“Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda var olan öncüllerden doğacaktır.”

(Karl Marx)

Paylaşın