“Devrimin güncelliği” demişti Marksist düşünür Lukacs, “Lenin’in temel düşüncesi ve aynı zamanda onu Marx’a kesin olarak bağlayan nokta”dır. Lukacs’a göre, “tüm dönemin nesnel temeli ve aynı zamanda onun kavranmasındaki bakış açısı olarak, proletarya devriminin güncelliği Marksçı öğretinin can alıcı noktasını oluşturur” ve “Marksizmin oportünist yorumu (…) devrimi Marksizmin tüm yapısından kesin ve köklü biçimde çıkarıp atmak için” çalışırken en fazla bu can alıcı noktayı karartır.
Lenin’in düşüncesinin temeli olarak “devrimin güncelliği”, onun devrimci siyasi yaşamının hemen her belirleyici dönemeç noktasında kritik bir rol oynamıştı; ancak “devrimin güncelliği” en fazla, milyonlarca emekçinin ölümüne, büyük bir yıkıma yol açan emperyalist savaşın yıkıntılarının altından büyük bir devrimci dalga yükselmeye başladığında belirleyici başat unsur konumuna geldi.
Daha doğrusu, Lenin’in 1914 konjonktüründe geliştirdiği devrimci teori ve pratik, yani o dönem solda hakim olan ekonomik kadercilik ve doğal tarih anlayışını reddi, esas olarak “devrimin güncelliği” perspektifinden beslenmiş, ihtiyaç duyduğu devrimci barutu buradan tedarik etmişti. Tıpkı 1914 konjonktüründen yıllar önce, işçi sınıfının sosyal varlığının otomatik olarak devrimci sosyalist bilinci doğurmayacağını, sınıf bilincinin işçi sınıfına devrimci ideoloji ve devrimci eylem aracılığıyla sınıfın öncü siyasal örgütü tarafından taşınmasının zorunluluğunu teorize ettiği ve bunun araçlarını yaratmak için kolları sıvadığı günlerdeki gibi.
Lenin, “devrimin güncelliği” temel düşüncesi ışığında biçimlendirdiği teori ve pratik bütünlüğünden dolayı, zamanının sosyalistlerinin ezici çoğunluğunun sadece dehşet ve yıkımla özdeşleştirdiği savaş alanı sahnelerinden, mayalanmakta olan büyük bir devrimci dalganın işaretlerini alabilmiş, partisini bu dalganın yaratacağı devrimci imkanlardan yararlanmak için hazırlamaya çalışabilmişti.
1915 Mayıs’ında Avrupa’nın ortasında kan gövdeyi götürüyordu. İrlandalı devrimci önder James Connoly’nin özgün ifadesiyleAvrupa’nın orta yerinde bir “ölüm karnavalı” yaşanıyordu. Avrupalı sosyalistler Mayıs 1915’te, yaşanan “ölüm karnavalının” ortasında, savaştaki emperyalist hükümetlerinden “barış dileniyor”, savaşın aslında burjuvazinin de yararına olmadığını kanıtlamaya çalışan tezler yazıyordu.
Bu sosyalistler, “devrimin güncelliği” düşüncesine uzaklıklarından dolayı, dehşetin ve yıkımın son bulması anlamına gelen barışın yani “normale dönüşün” gerçekleşmesini temel siyasi hedef olarak belirlemişti. Hayat “normale döndüğünde”, bir yanlışlık sonucu “yolundan sapmış” olan “doğal evrim süreci” yeniden yoluna koyulacak; işçi sınıfı nicel ve nitel olarak gelişmesini sürdürecek, sendikalar, işçi kooperatifleri, işçi partileri kapitalist toplumda giderek daha geniş bir alanı kaplayarak sosyalizmin önkoşullarını oluşturacaktı.
İşte bu temel anlayış farkından dolayı Lenin Mayıs 1915’te yayınlanan bir yazısında, Kautsky ve diğer oportünist sosyalistleri eleştirirken, “Oportünistler ve Kautsky gibi, sosyalizmin barış propagandası yapmak olduğunu zanneden sosyal-demokratlar Economist dergisini okuma zahmetine girerlerse yanıldıklarını ve programlarının sosyalist değil, burjuva-pasifist nitelikte olduğunu göreceklerdir. Devrimci eylem için propaganda yürütmeden barış hayalleri kurmak yalnızca savaştan duyulan dehşeti ifade eder, ama bunun sosyalizmle ortak bir yanı yoktur.” diyordu.
Yazısında, Marks’ın da bazı yazılarında burjuvazinin sözcüsü olarak adlandırdığı Economist dergisinin barış isteğinin nedenlerini tartışan Lenin, Economist’in barışın tesis edilememesi durumunda “ufukta kanlı devrimler görünüyor, ufukta emekle sermaye arasında ya da kitlelerle Avrupa kıtasının egemen sınıfları arasında şiddetli savaşlar görünüyor” sözlerini aktarmıştı. Lenin, burjuvazinin temsilcisinin “ufukta bir devrimci kaos gördüğü” için barış yanlısı görüşler ifade ettiğini ve mevcut politik koşulları, emekçi kitleleri sarmaya başlayan hoşnutsuzluğu oportünist sosyalistlerden çok daha gerçekçi biçimde değerlendirdiğini saptamıştı.
Oportünist sosyalistlerin “barış” talebi esas olarak, ufuklarının “reform” düşüncesiyle sınırlı olmasının ürünüydü. Ufuklarının sınırı, onları burjuvazinin temsilcisiyle aynı politik talepte birleştiriyordu. “Devrimin güncelliği” ufkuna sahip sosyalistler ise, savaşın dehşet ve yıkımından bir sosyalist devrimin imkanının varlığını çıkarıyordu.
Lenin’in 1914 konjonktüründe emperyalist savaş karşısında, oportünist sosyalistlerin “barış” talebine karşı geliştirdiği temel politik perspektif, savaşı devrimci bir iç savaşa dönüştürme, savaştan bir proletarya ayaklanması çıkarma yönelişlerine sahipti. Zamanın çok bilmiş sosyalistlerine göre, bu yönelişler ancak “zırva” değeri taşıyabilir, “gerçeklikten kopuk” bir nihilistin hezeyanları olarak kabul edilebilirdi.
Milyonluk işçi partilerine sahip Avrupalı sosyalistler, kendi hükümetlerinden “barış” dileniyor “normale dönme” talep ediyordu; “devrimin güncelliği” düşüncesini temel alan Lenin önderliğinde Bolşevikler ise krizlerle sarsılan kapitalizmin bir proleter devrimle tarihin çöp sepetine gönderilmesinde ısrar ediyordu.
Savaşın yarattığı koşullardan beslenen devrimci dalga Rusya kıyılarına ulaşıp emekçi kitleleri harekete geçirdiğinde, Lenin tereddütsüz olarak devrimci eylemin alması gereken doğrultuya işaret etti. İşaret etmekle kalmadı, yarattığı devrimci partiyle devrimci dalgayı siyasi doğrultusuna kavuşturmak için eyleme geçti. Ekim Devrimi aşağıdan gelen devrimci dalgayla devrimci siyasi öznenin iradesinin kesiştiği bir tarihsel momentin ürünü oldu. Ezilen ve sömürülenlerin devrimci iktidarının yolunu açan dünya-tarihsel bir momente güçlü bir zemin oluşturdu.
Avrupalı sosyalistler siyasi tutumlarına bağlı kalarak kendi özgül yolları doğrultusunda ilerledi; Rusya’dan sonra devrimci dalga Avrupa kıyılarını dövmeye başladığında devrim karşıtı düzen yanlısı siyasi konumları tereddütsüz benimsediler, ellerindeki silahları işçi sınıfına yönelttiler, zaman içinde burjuvazinin düzeninin aksayan yönlerini düzeltme işine yoğunlaştılar ve o günden bugüne en belirleyici karakteristiklerinden biri Ekim Devrimine ve ilk işçi sınıfı iktidarına mutlak düşmanlık haline geldi.
Lenin, Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliğinde ilk işçi sınıfı iktidarının kuruluş sürecinde çok ayrıksı ve özel bir rol oynadı. Devrimci önder Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın sözleriyle Lenin, Ekim devrimi ve sosyalist kuruluş sürecinde tarihsel bir kategori olarak “kişi üretici gücünün” cisimleşmesi olarak varlık kazandı.
Tarih kendini hiçbir zaman aynı şekilde tekrar etmez ama Marksizm sınıfsal ve siyasi ilişkileri en iyi “tarihsel deneyimin” bilgisi aracılığıyla kavrayabileceğimizi öğretir. Bu demektir ki, nasıl Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı emperyalist-kapitalizmin yapısal-temel bunalımının ürünü idiyse ve Bolşevizm bu bunalımda bir sosyalist devrimin imkanlarını buldu ve örgütlediyse; aynı şekilde Koronavirüste esas olarak emperyalist-kapitalizmin yapısal-temel derin bunalımının ürünüdür ve günümüz Bolşevizmi eğer var olacaksa, bunu bir sosyal devrimin imkanlarını bu sürecin içinden bulup çıkararak ve örgütleyerek realize edecektir.
Lenin tarihin, ekonomik evrimin yönelttiği düz bir çizgi üzerinde ilerlediğine inanan sosyalistlerin bu inancını çocukça buluyordu. Bu nedenle, “gerçekte her şeyin çarpışmaksızın, dümdüz bir çizgi üstündeymiş gibi yavaşça ve gittikçe yükselir bir biçimde yürüyeceğini düşünmek, tarih üzerine çocukça bir fikir edinmektir” diyordu çünkü ona göre, “Marksizm tarihte sıçramalar bulan bir öğreti” idi.
Burjuvazinin koronavirüs aracığıyla tüm dünyayı esir aldığı günümüz koşullarında, Leninist eylem öncelikle bu esarete karşı bir hareketi, devrimci bir sıçramayı zorunlu kılıyor. 1 Mayıs süreci bu bağlamda her zaman sahip olduğundan çok daha özel bir önem kazanıyor. İşçi sınıfının evlere kapanamayan ve evlere sığmayacak olan bölükleriyle yan yana ve omuz omuza olmak, işçi sınıfının bu bölüklerine toplumsal kurtuluşun ancak sosyalizm ve devrimle realize olabileceğini düşünce ve eylemle göstermek temel görev olarak beliriyor.
Lenin 150 yıl önce bugün Rusya’da doğdu. Ürettiği teori ve pratik birikimiyle Ekim Devrimi’nin, ezilen ve sömürülenlerin en uzun süreli iktidarının mimarı oldu. Onun yarattığı teori ve pratik birikimi günümüzde ezilen ve sömürülenlere yol göstermeye, devrimci işçi sınıfı iktidarı için ilham vermeye devam ediyor. Onun açtığı yoldan yürüyen devrimciler, yeni Ekim Devrimleri için yürüyüşlerini inançla ve kararlılıkla sürdürüyor.