Amerikalı muhalif yazar Medea Benjamin 15 gün önce, “yaşanan” diyordu, bir “Ortaçağ kuşatmasıdır”. Yazar, “Ortaçağ kuşatmasına” benzettiği ekonomik yaptırımlar nedeniyle Venezüella’nın salgın günlerinde yiyecek, benzin, ilaç ve sağlık ürünlerine erişimde yaşadığı zorluklara işaret etmişti. “İyi bir komşu” diyordu, “diğerlerini açlıktan öldürmek için çalışmaz”. Benjamin ülkesinin egemenlerine Venezüella’ya uyguladıkları “zalim yaptırımların” hemen kaldırılması çağrısında bulunmuştu.
Medea Benjamin’in çağrısına karşılık, Amerikan Ordusunda Özel Kuvvetler mensubu olarak Irak’ta savaşmış 2 eski Amerikan askerinin komuta ettiği bir karşı-devrimci çete grubunun Venezüella’ya yeni bir askeri saldırı girişimiyle geldi. Venezüella halk milisleri karşı-devrimci faşist çeteyle girdiği çatışmada 8 çete mensubunu öldürdü, sekizini yakaladı. Venezüella Devlet Başkanı Maduro olayların gelişimini ve Amerikalı askerlerin pasaport ve kimliklerini dünyaya bir televizyon konuşmasıyla duyurdu.
Maduro karşı-devrimci çetelerin üslenme alanlarının komşu ülke Kolombiya olduğunu konum belirterek açıkladı. Amerikan emperyalizminin bölgedeki karşı-devrimci üslerinden en önemlisi olan Kolombiya, Venezüella’ya yönelik önceki saldırıların da merkeziydi. Maduro konuşmasında, saldırganların bir Amerikan paralı asker şirketi olan Silvercorp tarafından yönetildiği bilgisini verdi.
Silvercorp merkezi Florida’da bulunan bir “güvenlik şirketi”. Şirketin sahibi, ABD ordusundan emekli bir özel kuvvetler mensubu Jordan Goudreau. Goudreau, Maduro’nun açıklamalarının ardından yanında emekli Venezüella Ordusu komutanlarından Javier Nieto ile birlikte televizyonda belirdi. İkili konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Goudreau’ya göre, “Karakas’ın kalbine doğru ilerleyen ‘Gideon Operasyonu’ başarıyla” devam ediyordu. İkili, Venezüella’daki birçok silahlı hücrenin “aktive edildiğini” duyurdu. Goudreau, Maduro’nun açıklamalarını teyit ederek, söz konusu saldırıdaki sorumluluklarını kabul etti. Kendi sorumluluklarını kabul etmekle kalmadı; Venezüella’nın ABD kuklası “muhalefet” lideri Guaido’nun Silvercorp ile yasal bir anlaşma imzaladığını dile getirdi. Venezüella’ya yönelik askeri operasyonlarının bu anlaşmaya dayandığını dile getiren Goudreau, “Venezüellalılar savaşmak istiyor, onlar özgürlük savaşçılarıdır” diyordu.
Amerikan emperyalizminin “özgürlük savaşçılarının” sosyal medyaya yansıyan perişan hali hakkında ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun yaptığı açıklamalarsa, Korona sonrası dünya olarak kodlanan şeye dair çarpıcı fotoğraflar sundu. Pompeo konuşmasında, ABD’nin söz konusu girişimde rol almadığını savundu, “bunun arkasında olsaydık sonucu çok farklı olurdu” dedi. Gözaltına alınan Amerikan vatandaşlarının serbest bırakılması çağrısında bulunan Pompeo, “Maduro rejimi bu kişileri tutmaya kalkarsa geri alabilmek için mümkün olan tüm yolları kullanacağız. Bu bizim sorumluluğumuzdur” sözleriyle, askeri saldırıya uğrayan bir ülkeden kendini saldırıya karşı koruduğu için hesap soruyordu.
Korona sonrası dünyanın temel belirleyeninin azgınlaşmış bir emperyalist saldırganlık olacağını korona günlerinde sık sık belirtmek zorunda kaldık çünkü ortalık temelsiz hayallerden, boş sözlerden geçilmiyordu. Venezüella’ya yönelik bu yeni saldırının Batı kamuoyuna sunuluş tarzı, bir savaş aracı olarak kullanılan “özgür basının” gerçek niteliğini de gözler önüne seriyor. Yakalanan Amerikalılardan Luke Denman’ın Venezüella güvenlik birimlerine verdiği ifadeler Venezüella devlet televizyonunda yayınlandı.
Denman, “Venezüellalıların ülkelerini geri almalarına yardımcı oluyordum” diyerek saldırıya katıldığını kabul etti, görevlerinin Maduro’yu kaçırıp Amerika’ya götürmek olduğunu söyledi. Silvercorp için çalıştığını kabul eden Denman, bu hizmetine karşılık 50 bin ile 100 bin dolar arası para almak için Silvercorp patronuyla anlaşma yaptığını ifade etti. Venezüella’nın Amerikan kuklası “muhalefet lideri” Guaido ise, Maduro’yu planlı bir katliam yapmakla suçladı, bu operasyonla ilişkisinin olmadığını söyledi.
Trump’ın Venezüella danışmanı Juan Cruz Amerikan basınına yaptığı açıklamalarda, bu gelişmelerin iki ülke arasında zaten çok gergin olan ilişkiyi daha da kötüleştirdiğini söylerken, depolarının “Tomahawk füzeleriyle dolu olduğunu” anımsatma gereği duydu. Cruz, Amerika’nın Venezüella hükümeti üzerindeki baskıyı arttırmak için, Amerikan askerlerinin doğrudan kullanılmayacağı bazı askeri opsiyonları güzden geçirdiğini sözlerine ekledi.
Konuyla ilgili olarak Amerikan basınına konuşan Hernan Aleman bir Venezüellalı “muhalif”, Venezüella’da milletvekilliği yapmış. Bir süredir Kolombiya’da yaşıyormuş. Yaptığı açıklamada, Kolombiya’da eğitilip donatılan 150 kişilik askeri birimin gereksinim duyduğu mali kaynaklar ve örgütlenme için kampanyalar düzenlediğini anlatıyor. Aleman bu işi kendisinden önce, Kolombiya’da bulunan eski Venezüella devlet görevlilerinden Oliver Alcala’nın yaptığını, Alcala hakkında Amerika’da uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla dava açılması ve Alcala’nın ABD’ye iade edilmesi üzerine kendisinin onun yerine geçtiği bilgisini veriyor. (‘Freedom Fighters’ Led by American Tried Invading Venezuela, WSJ, 6 April)

Amerikalı eski askerlerle el ele “özgürlük savaşçılarını” örgütleyen şef uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla ABD’ye iade edilmiş ve bilindiği gibi, geçen ay ABD’de Maduro ve bazı devlet görevlileri hakkında uyuşturucu kaçakçılığı suçlamasıyla bir dava açıldı. Amerikan savaş gemileri “uyuşturucu ticaretiyle mücadele” adı altında Venezüella etrafından dolaşmaya başladı. Herhalde sözü edilen “Tomahawk füzesi dolu” depoların bir kısmı bu gemilerde bulunuyor. Muhtemelen Maduro ve diğerleri hakkında açılan davanın en önemli “kanıtlarını” da mahkemeye daha önce “özgürlük savaşçılarını” örgütleyen Oliver Alcala sunuyor.
Bilindiği gibi, Venezüella’nın petrol satışlarından elde ettiği ABD bankalarında bulunan 5 Milyar dolarına geçen yıl ABD tarafından el konuldu. El konulan paraların bir bölümünün “muhalif lider” Guaido’ya aktarıldığı Amerikan yetkilileri tarafından açıklandı. Silvercorp şirketine yapılan ödemeler Venezüella halkına ait bu paralarla yapılıyor. Venezüella halkına ait paralar, Amerikan şirketlerine, karşı-devrimci faşist çetelere ABD yetkilileri eliyle bu mekanizmalarla aktarılıyor.
Venezüella halkı yaptırımlar ve el konulan paralar nedeniyle Medea Benjamin’in belirttiği gibi türlü çeşit yoksunluklarla salgına karşı mücadele etmeye çalışırken, bir taraftan da emperyalist saldırılara karşı savunmasını güçlendirmeye çalışıyor. Bir saldırı silahı olarak Batı basını, “özgürlük savaşçılarını” hemen sahiplendi, Maduro’nun elinde şimdi kim bilir ne kötü şartlarda, belki de işkence altında olduklarına dair haberler yapmaya başladı. Özellikle Küba’nın bu operasyonda oynadığı role dikkat çekiyorlar, Batı basınına göre bu operasyon, Venezüella güvenlik güçlerine komuta eden Kübalı asker ve istihbaratçıların eseri.
Küba ve Venezüella arasındaki sıkı dayanışmanın özellikle eğitim, sağlık, ekonomi alanlarında geliştiği kimse için sır değil. Bu dayanışmanın emperyalist saldırganlığa karşı mücadeleyi kapsaması da son derece olağan. Hani derler ya “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”. Venezüella halkına yönelen bu azgın saldırganlığın temel nedeni, ülkenin Bolivarcı hükümetlerle birlikte Amerika ile uzun süreli arkadaşlığını terk edip, Küba ile arkadaşlığı tercih etmesi, demokratik-halkçı yönelime girmesidir.
Amerika’nın paralı askerlerine yönelik operasyonun detayları, bu operasyonun esas olarak halk milisleri tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. Halk milislerinin varlığı ve alanını genişletmesi Venezüella’nın emperyalist saldırganlığa karşı direnişinin temel dinamiği ve en önemli güvencesidir. Venezüella’da olan bitenler, emperyalist saldırganlığın Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya şiddetini arttırarak yükseleceğinin işaretidir. Halkların bu saldırganlığa yanıtı devrimci mücadeleyi yükseltmek olacaktır ancak bunun temel koşulu, halklara güven veren, somut ve açık mücadele perspektifleri sunan bir devrimci öncünün varlığıdır.