Cenk Ağcabay, Gündem, Umut Yazıları

Evet Enternasyonal’le Kurtulur İnsanlık Ama… – Cenk Ağcabay

Komünist Enternasyonal, dünya komünist hareketinin kaybettiği ve mutlaka yeniden kazanması gereken en önemli mücadele araçlarındandır. İşçi sınıfı mücadelesinin enternasyonal karakteri; dil, din, renk farkı bilmemesi örgüt olarak enternasyonalin siyasi varlığına temel oluşturmuştu. Bu nedenle, Birinci Enternasyonal’in büyük ölçüde Marks tarafından hazırlanan kuruluş belgesi “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” sloganıyla son buluyordu.

Enternasyonal bütün ülkelerin işçilerini birleştirecek ve onları kapitalizme karşı savaşta tek bir orduya dönüştürecekti. Paris Emekçileri 1871’de ayağa kalkıp Paris Komünü’nü kurduklarında, Enternasyonal Avrupa’da tüm kapitalist devletlerin korkulu rüyası haline gelmişti. Birinci Enternasyonal sönümlenip yerini İkinci Enternasyonal aldığında da örgüt tüm kapitalist devletlerin korkulu rüyası olmaya devam ediyordu.

İkinci Enternasyonal’in merkez güçleri olan Almanya ve Fransa sosyalistlerinin Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’na karşı tutumlarıyla açığa çıkan reformist ve sosyal-şovenist yönelimleri örgütün kuruluş ilke ve hedeflerinden bütünüyle kopmuş olduğunun açık ilanıydı. İkinci Enternasyonal çürümüştü ancak işçi sınıfının kızıl bayrağı en canlı haliyle Rusya’da dalgalanıyordu. Lenin emperyalist paylaşım savaşının başlamasından hemen sonra, çürümüş enternasyonalin yerine devrimci bir enternasyonalin inşasını temel siyasi görevler arasına yerleştirmişti.

Komünist Enternasyonal, Ekim Devrimi’nin dünya çapında estirdiği devrimci rüzgarın itici gücüne dayanarak kuruldu. Lenin’in devrimci perspektiflerinin belirleyiciliği, o güne dek Avrupa merkezli olan Enternasyonal’i sömürge ve yarı-sömürge ülke halklarına açarak örgütü kelimenin gerçek anlamında Enternasyonal’e dönüştürdü. Komünist Enternasyonal’e kabul koşulları, örgütün devrimci yöneliminin ve reformizme karşı ödünsüz tavrının en dolaysız ifadesiydi.

Komünist Enternasyonal İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda sönümlendi. O günden beri Enternasyonal, dünya işçi sınıfının ve devrimcilerin mücadelelerinin belirli uğrak noktalarında eksikliğini en fazla hissettikleri örgüttür. Bu nedenle, enternasyonalin yeniden inşası komünist hareketin öncelikli gereksinimlerindendir ve fakat enternasyonalin tarihi, devrimcilere bunun ancak gerçek devrimci gelişmelerle mümkün olacağını da öğretir.

Yeni bir enternasyonalin inşasının temel koşulu, devrimin ağırlık merkezini oluşturacak yeni bir devrimci ocağın ortaya çıkmasıdır. Ekim Devrimi ve sosyalist inşa nasıl Komünist Enternasyonale can verdiyse, yeni devrimler ve o devrimlerin oluşturacağı ağırlık merkezi de yeni enternasyonale aynı biçimde can verecektir. Ancak kendini tüm dünyaya kabul ettirme kapasitesine sahip devrimci bir merkez enternasyonalin yeniden yaşam bulmasını sağlayabilir.

Komünist Enternasyonal temel bir ihtiyaç olarak uzun zamandır devrimcilerin gündeminde. Konuyu daha aktüel kılan unsur ise, 11 Mayıs’ta “Tüm İlerici Güçlere Açık Çağrı” başlığı ile yapılan bir duyuru. Duyuru “İlerici Enternasyonal” adını taşıyan bir oluşumun kuruluşunu ilan ediyor. 11 Mayıs’ta kurulduğu duyurulan “İlerici Enternasyonal” 17 Mayıs’ta açılış toplantısını internet üzerinden yaptı.

Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky’nin “Ya Enternasyonalizm Ya Yok Oluş!” başlıklı kitabını temel alan toplantıya İzlanda Başbakanı Katrín Jakobsdóttir, Yunanistan’da Syriza hükümetinde bakanlık yapan Yanis Varufakis ve başka bir dizi yazar, akademisyen ve aktivist katıldı. Etkinlikte, salgının dünya çapındaki eşitsizliği derinleştirdiği ifade edildi ve eşitsizliğin üstesinden gelmek için İlerici Enternasyonal’e katılma çağrısı yapıldı. İzlanda Başbakanı Katrín Jakobsdóttir “Şimdi yeni bir Enternasyonal’in tam zamanı” başlıklı yazısıyla İlerici Enternasyonal’in dayandığı fikri temelleri açıkladı. Bu yazı, Independent gazetesinin Türkçe versiyonunda yayınlandı.

Komünist Enternasyonal, devrimsizleşen, kapitalist düzen sınırları içine çekilen Avrupa sosyalizminin çürümesine karşı çok güçlü bir devrimci yanıttı. Böyle olduğu için, İkinci Kongresinde kendini “devrimcileşen dünya proletaryasının ayaklanmasının partisi” olarak tanımlamıştı.

Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresinde, örgütün çürümüş Avrupa sosyalistleriyle temel farklılığı, “Enternasyonal, açık ya da örtük bir biçimde proletaryayı demoralize eden, sersemleten, güçsüzleştiren ve burjuva diktatörlüğünün kendi kendisini süslediği eşitlik, demokrasi, ulusal savunma vs. fetişleri karşısında diz çökmeye zorlayan bütün örgüt ve partileri reddeder” sözleriyle vurgulanmıştı.

“Eşitlik” ve “demokrasi” fetişleri o günden beri burjuva diktatörlüklerini süslemeye devam ediyor ve mesela İzlanda’da kapitalizmin yürütücü heyetinin başında olan ve aynı zamanda “İlerici Enternasyonal” çağrısı yapan Katrín Jakobsdóttir, “Bu krizin demokrasilerimize neler yapacağı sorusu hala geçerliğini koruyor” şeklinde yazarak süslemeciliğin nasıl yapıldığını gösteriyor.

“İlerici Enternasyonal” esas olarak emperyalist-kapitalizmin süslenmesine katkı sunmak için sahne alıyor ve İzlanda Başbakanının yazısında bu şöyle ifade ediliyor “Kovid salgınının ortaya koyduğu şey, bir kez daha, herkes için sağlık ve dayanıklı refah sistemlerinin sadece sosyal adaletin değil, aynı zamanda düzgün işleyen toplumların da temel unsurlarından olduğudur.” Kapitalist bir devletin en tepesinde bir “solcu” olarak yer aldığınızda, rolünüzün düzgün işleyen bir toplum yaratılmasına indirgenmesi kaçınılmazdır.

Emperyalist-kapitalizmin derin bunalımlarla sarsıldığı momentler genel olarak reformizmin de daha fazla siyasal rol talep ettiği zamanlardır. Derinleşen bunalım momentlerinde kapitalizmin aksayan yanlarının düzeltilmesi için harekete geçen reformistlerin gerçek siyasi rolünü en gelişkin haliyle ortaya koyan bir örnek yakın zamanda Yunanistan’da Syriza vakası oldu.

“İlerici Enternasyonal” çağrıcılarından Yanis Varufakis Syriza hükümetinde yer almış ve Yunanistan’ın müzakerecisi olarak Troyka ile yapılan toplantılara katılmış, daha sonra hükümetten istifa etmişti. Syriza süsleme sanatına çok ciddi katkılar sundu. Derin bir bunalımla sarsılan Yunanistan’da, emekçilerin yükselen öfkesinden ve siyasi arayışlarından beslenen yüksek devrimci konjonktürün söndürülmesinde gördüğü işlev kısa sürede açıkça gözler önüne serildi.

Syriza’nın yükseliş ve iktidara geliş süreci ülkemizde de çok yankı yapmıştı. Ülkemiz solunun ekseriyeti o dönem Syriza rüzgarıyla salındı. Syriza’nın seçim zaferi ülkemiz solunu sevince boğdu. Oysa Syriza şefleri o dönem, süsleme sanatında usta olduklarını hiç gizlemeden açık açık yazıyor ve anlatıyorlardı. Avrupalı banker ve devlet yetkililerini “partnerleri” olarak tanımlayan Syriza şefleri, kapitalizme kesinlikle zarar vermeyeceklerini tersine onun sıkıntılarına çözüm üretmek istediklerini “sosyal uyum” arayışında olduklarını finans-kapitalin yayın organlarında dile getiriyordu.

Daha sonra “Syriza ihanetinden” çokça söz edildiği için bunları anımsamak gerekiyor. Ortada bir “ihanet” olmadığı gibi, Syriza’nın tabiatına uygun siyasi yönelişler çerçevesinde Avrupa’nın güneyine hızla yayılma potansiyeli taşıyan bir devrimci yükselişin önü alındı. Syriza, böyle bir devrimci yükselişin siyasi öznesi olma iddiasında değildi, ülkemiz solunun çoğunluğunun da dahil olduğu dünyadan farklı gruplar ona böyle bir misyon yüklüyordu.

Syriza şefleri “partnerleri” ile görüşmeleri henüz iktidara gelmeden başlatmıştı. ”Partnerlerinde” güven yaratmak için, Yunanistan’ın “güven verici” eski Sosyal Demokratlarından transferleri de henüz iktidara gelmeden gerçekleştirmişti. “Yenilikçi” solun en başarılı örneği olarak sunulan Syriza’da açığa çıkan temel unsur, yaklaşık 100 yıllık reformizmin yeni bir kılık altında en fazla gereksinim duyulduğu anda kapitalizme hizmet için sahne almasıydı.

Syriza’da tıpkı “İlerici Enternasyonal” gibi, artan eşitsizliklerden, güçlenen ırkçılıktan yakınıyor ama tüm bunların emperyalist-kapitalizmle ve onun kalbinde yatan sınıf mücadelesi süreçleriyle bağlantısını kurmuyordu. Bu nedenle, devletin sınıfsal doğasını bulanıklaştırıyor, devletin sınıfsal kavranışının yerine soyut demokratikleşme söylemini geliştiriyordu. Syriza bu bulanıklık sayesinde, hak arama eylemleri geliştiren işçilerin üzerine çoğunluğu faşist Altın şafak Partisi taraftarı polisleri salabildi. Sınıfsız “demokrasi” yolu, işçi sınıfına saldırıya çıkmıştı.  

Syriza diyordu onu savunun solcular, “Yunanistan’da son yıllarda gelişen kemer sıkma karşıtı sokak mücadelesinden geliyor”, sanki 100 yıllık reformizm işçi hareketi dışından gelmiş ya da gelebilirmiş gibi. Reformizmin siyasal işlevi zaten tam da bu nedenle önem taşımazmış gibi. Rosa Luxemburg’un, Karl Liebnecht’in ölüm emrini verenler doğrudan işçi ve sosyalist hareket içinden gelen reformistler değilmiş gibi.

Amerika’da başkanlık seçimleri yaklaşıyor ve Demokrat Parti adayı çok yüksek bir olasılıkla Obama döneminde Başkan Yardımcılığı yapan Joe Biden olacak. Joe Biden Afganistan ve Irak savaşlarını ateşli bir biçimde savunan, görevde olduğu dönemde, Libya, Suriye ve Ukrayna operasyonlarının siyasi sorumluluğunu taşıyan Amerikan emperyalizminin önemli siyasi kadrolarındandır. Ailesi hakkındaki rüşvet ve yolsuzluk iddialarının kaynağı başkan yardımcılığı yaptığı dönemde yakından ilgilendiği Ukrayna meselesi ile bağlantılıdır.

“İlerici Enternasyonal” mensupları arasında adı en fazla ön plana çıkan ve kitabı yapılan toplantıya temel oluşturan Noam Chomsky. Noam Chomsky, yaklaşan seçimde Trump tehlikesinin büyüklüğü nedeniyle Joe Biden’a oy verilmesi çağrısı yapmaktadır. Ona göre, yeni bir Trump dönemi, “yeryüzündeki insan yaşamının yıkımına yol açma” tehlikesi taşımaktadır ve bu tehlikenin önlenmesi için Biden’ın seçimi kazanması gerekmektedir.

Chomsky, artık bütünüyle büyük bir sirke dönüşmüş Amerikan demokrasisini tüm reformistler gibi çok ciddiye alıyor. Amerikan emperyalizminin eli kanlı bir kadrosundan bir “kurtarıcı” yaratmayı başararak süsleme sanatındaki ustalığını gösteriyor. Geçmişte sık sık telaffuz ettiği emperyalizm kavramını görünmez kılarak, yapısal nedenselliklerin yerine politikacılar ve tercihlerini geçiriyor.

Öyle ya… Amerikan emperyalizmini Trump yarattı. Amerika’nın mükemmel işleyen sağlık sistemini Trump bu kısa zaman içinde tarumar etti. Derinleşen eşitsizliğin nedeni de Trump. Herhalde Amerikan emperyalizmini ve onun eli kanlı siyasi kadrolarını süslemek için bundan daha iyi bir numara bulunamazdı.

“İlerici Enternasyonal” adlı oluşumun en önemli simaları ve savundukları yaklaşımlar bunlardır. Salgın sürecinin aynı zamanda büyük bir sınıf saldırısı olarak gelişmesi; işsiz kalan, yoksullaşan kitlelerin Yunanistan’da yakın dönemde olduğu gibi kulaklarını farklı siyasi seslere daha fazla açmalarına yol açacaktır. Emekçilere yönelik bu büyük saldırının devrimci bir konjonktür üretmesi olasılığı yüksektir. Yunanistan deneyimden çıkarılacak dersler, yeni mücadele döneminin sağlam bir devrimci perspektifle karşılanmasına katkı sunacaktır.

Büyük sınıfsal saldırıya karşı koyma sürecinde gelişecek işçi sınıfı hareketi ve onun siyasi kurmaylığı “devrimcileşen dünya proletaryasının ayaklanmasının partisi” olarak Komünist Enternasyonali mutlaka kazanacak ve sahtelerinden farkını ortaya koyacaktır. İnsanlık Enternasyonalle kurtulacaktır ancak sahteleriyle değil.

Paylaşın