Cenk Ağcabay, Gündem, Umut Yazıları

Şinzo Abe Şahsında Japon Emperyalizmi- Cenk Ağcabay

Malum. 2 aydır yıkılan heykeller, anıtlar gündemin önemli başlıkları arasında yer alıyor. Yeni bir heykel “krizi” haberi Güney Kore’den geldi. Japonya Hükümet Sözcüsü Yoshihide Suga yaptığı açıklamada, Güney Kore’de bir botanik parka yerleştirilen kadın ve erkek heykellerinden, erkek olanının Japonya Başbakanı Şinzo Abe’yi temsil etmesi durumunda, bunun “Japonya Güney Kore ilişkileri üzerinde kesin bir etki yaratacağı” uyarısında bulundu. (‘Unforgivable’: Japan decries wartime sex slave statue likened to PM Shinzo Abe, Guardian, 29/7/2020)

Botanik parka yerleştirilen heykellerden birinde, ağaç kökü üzerinde oturan bir kadın figürü bulunuyor. İkinci heykel ise, kadının önünde eğilmiş bir erkek figürü. İlk heykel, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesinde ve savaş sırasında Japon Ordusu tarafından seks kölesi olarak kullanılan yüzbinlerce Koreli ve Çinli kadını temsil ediyor. “Krizin” kaynağını ikinci heykelin kimi temsil ettiği noktası oluşturuyor.

Japon Hükümet sözcüsüne göre, eğer erkek figür Başbakan Abe’yi temsil ediyorsa bu durum, “uluslararası protokollerin ‘affedilmez’ bir ihlali” anlamına gelecektir ve bunun sonuçları ağır olacaktır. Güney Kore hükümet sözcüsü yaptığı açıklamada, hükümetlerin “yabancı devlet başkanları hakkında” dikkatli olmak zorunda olduğunu vurguladı ancak söz konusu heykellerin bulunduğu parkın bir özel şahsa ait olduğu bilgisini verdi.

Seul’e 180 kilometre uzaklıktaki botanik parkın sahibi Kim Chang-ryeol, heykellere “ebedi kefaret” adını verdiklerini; Japon Başbakan’a işaret etme niyetlerinin olmadığını, erkek figürünün “geçmişte ya da günümüzde işlenen seks köleliği suçları nedeniyle samimiyetle özür dileyen sorumlu konumda bulunan herhangi birini temsil ettiğini” ifade ediyor. Japon hükümetinin öfkesi ve sert açıklamaları, Japon faşizminin işlediği ağır suçlar karşısındaki tutumunu çıplak biçimde ortaya koyuyor.

Kapitalist gelişme sürecinde Doğu Asya’da ekonomik ve askeri bir üstünlük sağlayan Japonya’nın dış yayılması, Avrupa’daki benzer örneklerde olduğu gibi, bölgede büyük bir imparatorluk kurma hedefi doğrultusunda ilerlemişti. Japon emperyalizminin 1895’ten itibaren ivme kazanan dış yayılma süreci Doğu Asya halklarına korkunç katliamlar ve büyük acılar getirdi. Katliamlar ve faşist terör 1930 ile 1945 arasında dev boyutlara ulaştı; Koreli ve Çinli kadınların Japon askerleri tarafından seks kölesi olarak kullanılması bu süreçte gerçekleşti.

Sömürge boyunduruğu altına alınan bölgelerdeki kadınlar, kimi zaman şiddet uygulanıp kaçırılarak kimi zaman da garsonluk yapma, hemşirelik yapma vaatleriyle Japon Ordusu tarafından oluşturulan “rahatlatma ya da memnun etme istasyonları” adı verilen kamplara getirildi. Bu kamplarda, kimi zaman 70 askere bir kadın söylemi kullanılarak seks kölesine dönüştürüldü. Devrimci-demokrat Japon araştırmacıların yıllar sonra ulaştığı ve görüştüğü eski Japon askerleri, “rahatlama ya da memnun olma” için “rahatlatma ya da memnun etme istasyonlarında” bekledikleri sıraları ilk ağızdan anlattı.

Japon faşizminin işlediği bu büyük suçlar 1990’ların ilk yıllarında doğrudan Koreli ve Çinli kadınların tanıklığıyla ifşa oldu. İlk çıkışların ardından aynı sömürüye maruz kalmış başka kadınların da yaşadıklarını anlatmaya başlamasıyla konu daha fazla bilinir hale geldi. 1991 yılında Koreli Kim Hak-sun’un yaşadıklarını geniş kapsamlı bir tarzda anlatmasıyla başlayan ifşa süreci genişleyerek yayıldı.

Japon hükümeti 1994 yılında bu büyük acıları çeken kadınlara tazminat ödemesi yaparak ve özür dileyerek konuyu kapatmaya çalıştı. Bazı kadınlar bunun yeterli olduğu kanaatindeydi, bazıları farklı düşünüyordu. Gerçek bir hesaplaşmanın yaşanmadığına inanıyorlardı. Teklifleri kabul etmediler. Gerçeklerin açığa çıkarılması ve gerçek bir hesaplaşmanın yaşanması için seslerini yükselttiler.

Bu süreçte Japonya’da emperyalizm taraftarı güçlü sağcı blok harekete geçmişti. Bu blok, tarihsel gerçekliği kendi bakış açısından yeniden kurguluyor; bu kadınların istasyonlara Japon askerlerini “rahatlatmak” için gönüllü olarak geldiklerini iddia ediyordu. Japon Genel Kurmayı’nın arşivlerinde bu tür faaliyetler hakkında herhangi bir resmi belge bulunmadığını, bu iddiaların “ulusun” düşmanları tarafından yapay olarak imal edildiğini savunuyordu. Bu iddialarda bulunan faşizm yanlısı güçler Japonya’da geçen zaman içinde daha da fazla taraftar kazandı.

Çinli tarihçi Su Zhiliang yaptığı arşiv çalışmalarıyla, Japon Genel Kurmayı’nın bu faaliyetler hakkında sadece bilgi sahibi olmadığı doğrudan bu faaliyetleri örgütleme emri verdiği, bu faaliyetleri günü gününe izlediğini ve gerektiğinde müdahalelerde bulunduğu gösterildi. Zhiliang çalışmalarında, konuyla ilgili belgelerin pek çoğunun savaşın kaybedildiği belli olduğunda Japon Genel Kurmayı tarafından yok edildiğini de ortaya koymuştu. Zhiliang günümüzde konunun en yetkin araştırmacısı olarak kabul ediliyor.

2015 yılına gelindiğinde, Güney Kore’de bir yaşlı bakım evinde birlikte kalan son kadın tanıklar bir kez daha konuştu. 88 yaşındaki Lee Ok Seon, 14 yaşındayken evden işe giderken nasıl kaçırıldığını, bir tren yolculuğunun ardından kendini Çin’de bir “rahatlatma istasyonunda” bulduğunu ve yıllarca Japon askerlerinin tecavüzüne maruz kaldığını anlatmıştı. Lee, defalarca kaçma teşebbüsünde bulunduğunu, eksik dişlerinin ve duyma yetisini kaybedişinin kaçma girişimleri sonunda yakalandığında istasyonda uygulanan şiddetin ürünleri olduğunu da belirtmişti. (BBC News, Japan revisionists deny WW2 sex slave atrocities, 3 August 2015)

Japon yöneticileri ve basınına göre, Lee ve diğerleri “Güney Kore hükümetinin aletleriydi” ve yaşadıklarını abartıyorlardı çünkü Güney Kore hükümeti Japonya’dan “daha çok para koparmaya” çalışıyordu. 2015’te ABD’de Amerikan Kongresi’ne hitap eden Japonya Başbakanı Abe’de geçmişte yaşanan tatsız olayların üzüntü verici olduğunu belirtmişti. Abe konuşmasında, “istasyonlardaki kadınların oraya zorla getirildiğine dair hiçbir ciddi belge bulunmadığını” iddia etmişti.  

Masayoshi Matsumoto 2015 yılında 93 yaşındaydı. 20 yaşında Japon işgali altındaki Kuzey-Batı Çin’de askeri doktor olarak Japon Ordusu saflarında görev yapmıştı. 2015 yılındaki söyleşide, “ben bizim birliğimizde bulunan altı kadını ayda bir kez cinsel yolla bulaşan hastalıklara sahip olup olmadıklarını öğrenmek için kontrolden geçirmek zorundaydım” diyordu. Matsumoto’ya göre, “Koreli kadınlar genellikle komutanlara aitti. Sıradan askerler işgal altındaki köylerde kadın ararlardı. Köylerde kendilerine karşı gelenleri soyar, döver, öldürürlerdi.”

Matsumoto savaştan sonra yaşananlardan duyduğu pişmanlık nedeniyle rahip olmuş, yaşananlar hakkında uzun yıllar konuşmamayı tercih etmişti. 2015 yılında, Başbakan Abe’nin konuşmaları hakkında, “bu konuşmalar gülünç, o yaşamadı ben yaşadım” diyordu. Ona göre, Abe tarihsel gerçeklerin hafızadan silinebileceğini ve böylece aslında kötü olan şeylerin hatırlanmayacağını düşünüyordu. Matsumoto söyleşinin sonunda elini boğazına götürüyor, böyle konuşmaya devam ederse “sağcıların geleceğini” ve onu orada boğazlayacaklarını söylüyordu.

Bugün tüm tarihsel veriler Japon emperyalizminin Doğu Asya’da işlediği büyük suçların kapsamını görmemize olanak sağlıyor. Japon emperyalizminin işlediği büyük suçlar onun Doğu Asya’nın en büyük ve ileri kapitalist ülkesi olmasıyla doğrudan ilişkiliydi. Doğu Asya’da bir sömürgeci imparatorluk kurma hedefi işlenen suçların asli motivasyon kaynağıydı.

Japon emperyalizmi işlediği suçların en net ve gerçek yanıtını Çin ve Kore devrimlerinde aldı. Japon emperyalizmine en büyük ve güçlü darbeleri bu devrimler vurdu. Japon emperyalizmi yaşadığı ve siyasal egemenliğini sürdürdüğü için geçmişte işlenen suçlarla gerçek bir hesaplaşma yaşanamadı. Hesaplaşma yaşanamadığı için, Şinzo Abe gibi liderlikler altında, işlenen büyük suçların gizlenmesi, normalleştirilmesi eğilimleri devam etti ve ediyor.

Japon faşizmi 1945’te yenildi. Görüldüğü gibi, onun işlediği en büyük suçları gizleyen, normalleştirmeye çalışan eğilimler capcanlı yaşıyor çünkü o suçların işlenmesine neden olan gerçek temel olduğu gibi yerinde duruyor. Bu gerçeklik, Japon emperyalizminin de ancak gerçek bir proleter iktidar altında tüm yönleriyle, tarihsel cürümleriyle sanık sandalyesine oturtulabileceğini gözler önüne seriyor.

Paylaşın