Umut Yazıları

Aziz olmak – Mehmet Fırat

Saatlerimizi devrime ayarlamalı, ayakkabılarımızın bağcıklarını sıkı bağlamalıyız.”

Tam 5 yıl olmuş Aziz Güler aramızdan ayrılalı. 5 yıl evvel aramızdan ayrıldığını duyduğumda (ne yazık ki) henüz onu tanımıyordum. Kim olduğunu hiç bilmiyordum. İnsanlar vardı onun resmini profillerine koymuşlar, adını sloganlarına eklemişler ve yoldaşlarının cenazesini istiyorlardı. Onu doğup, büyüdüğü topraklara defnetmek istiyorlardı. Ailesinin ve yoldaşlarının hem en büyük hakları hem de ona karşı en önemli sorumluluklarıydı bu. Aziz diyorlardı, toprağına gelmeliydi. Aziz diyorlardı, onu yitirdik, birçoğumuzun korktuğu IŞİD’e karşı insanlığın onurunu savunuyordu Aziz ve şimdi de onun yanıbaşımızda olmasını istiyoruz.

Peki Aziz kimdi? Benim için o zamanlar, canını enternasyonalizm uğruna feda etmiş bir devrimciydi. Elbette bir insan hakkında yargıda bulunabilmek için bu kadarı da yeter diyenler olabilir. Ama Aziz hakkında sadece bu yetmezdi. Onu anlatmak, onu yaşatmak için onu geçmişten bugüne tanımak, gelecek kuşaklara onun bayrağını devralan yoldaşlarına bütünüyle anlatmak gerekirdi. Üniversite sıralarında devrimci mücadeleyle tanışan Aziz, kısa sürede mücadele içinde sivrildi. Üniversitelerde polis-rektör işbirliğiyle öğrencilerin hayat alanlarına, öğrenme, örgütlenme özgürlüklerine müdahale edilmesine karşı en ön safta mücadelede yer aldı. Üniversitelerin özgür-demokratik-özerk bir yapıya kavuşması için Öğrenci Gençlik Sendikası’nın kuruluşunda yer aldı. Bununla geleceğin işçi sınıfı adayları olan öğrencileri sendikalaştırarak hem örgütlenme alanlarını genişletmeyi hem 12 Eylül ve sonrasındaki iktidarların gayri resmi politikası olan “gençliği apolitize etme” çabalarını boşa çıkarmayı hem de Mahir Çayan’ın “Gençlik devrimci yığınların politik bilince ulaşmadıkları bir ülkede, bağımsızlık mücadelesinde toplumun devrimci sınıf ve tabakalarını harekete geçiren bir dinamit fitilidir.” sözünde adı geçen dinamit fitilini oluşturmayı amaçladı yoldaşlarıyla. Artık üniversitelerde, sokaklarda burjuva iktidarlarının ve onun kolluk kuvvetlerinin, gerici-faşist çevrelerin kol gezmesine, öğrencileri, kadınları, emekçileri rahatsız etmesine, baskı altında tutulmasına izin verilmeyecek, bu tür baskıların görüldüğü her yerde karşısına çıkılacak ve halka karşı teşhir edilecekti. İşte böyle bir dönemde yetişiyordu Aziz. AKP iktidarının üniversiteleri ve gençliği baskı altına almaya çalıştığı dönemde gençliğin içinden bir öncü konumuna gelmekteydi. Barikatlardaydı Aziz aynı zamanda; IMF, THY, YÖK direnişlerinde patriyarkal kapitalizme, işçi sömürücülüğüne ve 12 Eylül kalıntısı olan ve amacı öğrencileri ve akademiyi baskılamak olan kurumlara karşı var gücüyle sesini yükseltiyor, sloganlar atıyordu. Gezi direnişi zamanında yine AKP iktidarının insanların yaşam alanlarına karışması, çevreyi katletme girişimlerine karşı sokaklarda “barikatların dekor olarak kurulmadığını” öğretiyordu bizlere. Nasıl ki ondan onlarca yıl evvel Mahirler, Denizler, İbolar devrimciliği, siper yoldaşlığını dövüşe dövüşe öğretmişlerse Azizler, Eylemler, Ulaşlar, Aynurlar ve onların yoldaşları da arkalarından gelecek kuşaklara öyle öğretiyorlardı direnişi. IŞİD barbarları, gözlerini kan bürümüş halde Kobane’ye saldırdıklarında bu sefer enternasyonalist devrimciliğinin gereğini yerine getirmenin gerekli olduğuna inandı Aziz. Kobane’de, insanlığın onurunu savunurken ölümsüzleştiğinde ise henüz 27 yaşındaydı.

Bu 27 yıllık kısacık ömrüne kimilerinin uzun hayatları boyunca kat edemediği yolu kat etti Aziz. Devrimciliğini, teorik gevezelik yaparak değil sokaklarda, barikatlarda gösterdi. Kimileri için acelesi olmayan işleri yoldaşlarıyla, o kimilerinin belki 50 yılda alamayacağı yolu birkaç yılda aldı. Cenazesi 59 gün sınırda bekletildi. İnsanlar onun cenazesini alabilmek uğruna dövüştüler, hapis yattılar. Ve cenazesi Gazi Cemevi’ne getirildiğinde onu tanıyan tanımayan binlerce insan onu uğurlamaya geldi. Gençliğin rehberi olan bir yoldaşlarını ölümsüzlüğe uğurlarken onun türküsünün dillerden düşmeyeceğini, bayrağının elden ele yükseltileceğimi haykırdılar. İşte böyle bir insandı Aziz. Dostlarına, yoldaşlarına çok güzel hatıralar bırakmıştı. İşte o zamanlar tanımadığım Aziz’i tanıyınca “keşke yaşarken tanıma fırsatı bulabilseydim” demiş ve onun anılarına ve mücadelesine tutunarak onun gibi bir devrimci olmayı kafama koymuştum. Bugün hâlâ onun adını, anısını, resimlerini kullanarak, sadece geçmişi yad edip, geleceğe dönük hiçbir iş yapmadan onun mücadelesini kirletmeye çalışanlar da var elbette. Amaçları ve işleri yalnızca nostalji yapmak ve gerçekten devrimcilik yapan insanlara ayak bağı olmak olan bu kimselere yine en büyük cevabı devrimci gençlik verecek, Aziz’in bayrağını burjuvazinin surlarında dalgalandırana kadar mücadeleden vazgeçmeyecektir.

Paylaşın