Faşist AKP-MHP ittifakının iktidardaki suyu hızla kaynarken, sarayı saran ateşi söndürme çabaları yargı ve ekonomi başta olmak üzere bir dizi reform paketi sözü ile sağlanmaya çalışılıyor. Parmağındaki yüzüğünden başka kaybedecek bir şeyi olmadığını iddia ederek Türkiye’de yeni bir dönemi reformlar ile kuracağı iddiası ile programını sunduğu “adalet ve kalkınma” partisinin başkanı olarak iktidara gelen Erdoğan şimdi yeniden aynı terane sözcüklerle sonuç almaya, çöküşünü yavaşlatmaya çalışıyor.
Erdoğan’ın demokrasideki, adaletteki eşitlik vurgusu, ekonomideki yolsuzluklarla mücadele ve Türkiye’yi AB ile uyumlu gelişmiş bir ülke yoluna sokma açıklamaları 20 yıl öncesinde ülkenin bazı sol görünümlü liberal-reformist cephesinde dahi “yetmez ama evet” denilerek kabul görüyor ve AKP iktidarına en geniş zeminde ülkeyi yönetmesi için yetki veriliyor. O yetki ile 17-25 Aralık büyük devlet yolsuzluğu Erdoğan ve oğlu tarafından “Sıfırlıyoruz babacığım” tapeleri ile teşhir oluyor, hapishaneleri dolduran binlerce siyasi tutsak başta olmak üzere gazeteci, aydın ve yazarlarla demokrasi rafa kaldırılıyor, Roboski Katliamı ile “Kürt sorunu” yok ediliyor, işçi direnişleri bir bir yasaklanıyor ve faşizmin yolunu oluşturan taşlar adım adım döşeniyor. AB ile tam uyumluluk sürecinden bugüne kalan ise Fransız mallarını boykot çağrısı ve Türk gemilerine düzenlenen Alman askeri operasyonları oluyor.
Lafla peynir gemisinin yürümediği, reformla başlayan faşizmle devam eden süreç 20 yıllık AKP iktidarının pratiğinde ayan beyan görülüyor. Siyasal hattını emperyalist-kapitalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda neo-liberal politikaların uygulayıcısı olarak kuran, işçileri sömürmekte ve halkları katletmekte sınır tanımayan, işgal planları ile Kürt’ü evinden edip cihatçı çetelere ev açan, Ortadoğu’da yayılan savaşlar ile ülkesinden göç eden mültecileri elinde AB’ye karşı koz yapan Erdoğan iktidarı şimdi yeniden “reform” başlığı ile “adalet ve kalkınma” kürsüsüne çıkıyor.
“Yeni reformlar ve atılımlar için hazırlıklar yapıyoruz. Milletimizin geleceğe güvenle bakabilmesi için bugün almamız gereken tedbirler neyse onları hayata geçirmekten kaçınmıyoruz. Şu aşamada bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin de farkındayız” diyen Erdoğan yeni bir dönemi işaret ediyor ve hatta bu yeni dönemde yol alabilmek için bazı bedeller ödemesi, geri adımlar atması gerektiğini de ifade ediyor. Faşist Erdoğan’ın bu ifadeyle iktidarının karanlık bir çöküş dönemine girdiğini kabulleniyor. Ancak başta muhalefet bloku olmak üzere işçilerin, kadınların, ezilenlerin kabullenmemesi, inanmaması gereken şey ise ne Erdoğan bu acı reçeteyi ödeyeceği ne de reformlar gerçekleştirebileceğidir.
AKP-MHP faşist rejimi; işçilerin hak arayamadığı, kadınların konuşamadığı, gençlerin gelecek bulamadığı ve Kürt’ün olmadığı bir Türkiye’de anlaşıyor. Bu anlaşma bir çıkar ve kader ortaklığının sonucuna yani faşist politikaya dayanıyor. ABD seçim sonuçlarına müteakip gelişecek yeni dizaynda kendini AB eksenli bir konumlanışta yer arayan AKP için bu faşist politikalardan dönüş öyle adalet, demokrasi, ekonomide reform söylemlerini pelesenk ederek gerçekleşecek bir boyutu taşımıyor ve de aşıyor. Çünkü bu faşist örgütlenme Türkiye’de işçi sınıfının ezilmesi ve sömürülmesi noktasında Cengiz, Limak, Kalyon şirketleri başta olmak üzere patronların çıkarı için yasalar çıkartıyor, kıdem tazminatını, grev ve sendika hakkını işçilerin elinden alıyor. Bu faşist örgütlenme MHP ile kurduğu ittifak ile geleceğini Kürt’ün yok edilmesi üzerine kuruyor ve dört parça Kürdistan’da kanlı bir savaş, işgal politikası yürütüyor. İşgal politikaları ve desteklediği cihadist çete örgütlenmeleri ile kurduğu siyasal hat bölgede güç olma adına çeteleri savaş bölgelerine ihraç ediyor ve yine bu çeteleri AB’ye şantajda ve terör eylemlerinde kullanıyor. Özel savaş tarzı ile yürütülen bu siyasal hat dış siyaset de daralırken iç siyasette de sıkışıyor. Ekonomik kriz geri dönüşü olmayan bir ivme ile Katar’a yapılan satışlarla dizginlenmeye çalışılırken, bu gidişata ses çıkartan herkes demokrasinin ‘kılıcı’ ile tanışıyor ve her gün biraz daha hapishaneleri doldurulmaya devam ediyor. Faşist Erdoğan iktidarının yürüttüğü bu politikada reform söylemi büyük bir yalandan başka bir şeyi ifade etmiyor. Acı ilaç yoksullara, emekçilere içiriliyor.
Bugün AKP-MHP faşist blokunun reform yapabileceğine inanmak faşizmi meşrulaştırmaktan bir adım daha öteye gidebilecek hiçbir sonuç taşımıyor. Çöküş dönemi reformu olarak karşımıza çıkacak olan yeni dönem siyasal hattı, Kürt bölgelerine yönelik işgallerin artacağı ve bir bütün pandemiden de güç alarak işçi sınıfının daha fazla sömürüleceği bir çizgide ilerleyecektir. Faşizmin çöküş dönemi reform yalanı kadar gerçektir. Şimdi daha fazla sokakta ve isyanda olma zamanıdır.