Emek - Sermaye, Gündem, İsmail Güldere, Umut Yazıları

Maltepe’de grev kırıcılığı ve CHP – İsmail Güldere

Yıl 1978, sokaklar çöplerle dolu… Yağ, şeker, tüp kuyrukları almış başını gidiyor… Her şeye her gün zam; işçiye, memura, emekliye sefalet ücreti… Kemal Sunal ve Şener Şen’in başrolünü oynadığı çok bilindik “Çöpçüler Kralı” filminin daha ilk sahnelerinden itibaren bunlar görülüyor. Toplumda büyüyen yoksulluk, açlık, karın tokluğuna kölece yaşam bir film metrajından ince ince esprilerle izleyiciye yansıtılıyor.

Aradan geçen kırk küsur yıl sonra “Çöpçüler Kralı” filmi bir nostalji olarak hafızalarımızdaki sahneleriyle kalsa da anlattığı gerçeklikler güncelliğini daha acı gerçekler ile koruyor. Dönemin yönetenlerinin ülkeyi işçi sınıfı ve ezilenler açısından sürüklediği uçurumun boyutları hafızalarda tek tek canlanıyor. Vaatler ve iddiaların benzerliği bugünün yönetenleri açısından hiçbir değişiklik göstermiyor. Aradan geçen yıllarda değişen iktidarların sermaye gruplarının, patronların iktidarı olduğu gerçekliği bugüne kadar işçi sınıfının, emekçilerin, yoksulların haklarını ezmeye yönelik alınan kararlarda kendini kanıtlıyor. İşçinin, çiftçinin, esnafın partisi diye iktidara gelenler Koç’un, Sabancı’nın, Ağaoğlu’nun, Cengiz’in, Limak’ın, Kalyon’un iktidarı olarak yola devam ediyorlar. Bir bütün olarak sermaye devletinin farklı parti şirketleri olan bu örgütlenmeler sadece emeğin nasıl sömürüleceği noktasında ayrışıyorlar. Bir taraf sosyal politikaları da hesaplayarak sömürü planı kurarken diğer taraf sosyal politikaları hiçe sayan sömürü planları kuruyor. Ortak noktaları emeğin sömürülmesi oluyor.

AKP ve CHP emeğin sömürülmesinde bu anlamıyla iki ayrı zıt kutup değil aksine artı ve eksinin buluşması sonucu açığa çıkan enerjinin kendisi oluyor. Bu tespiti doğru yerden ortaya koyarsak CHP’de bulunan Maltepe Belediyesi işçilerinin direnişi daha doğru okunabilir ve mücadele yöntemi de buna uygun gelişebilir.

CHP’nin de bir sermaye, patronlar partisi olduğu ve işçi düşmanlığında AKP’den aşağı kalır yanının olmadığı, işçilerin grevini kırma noktasındaki kararlılığı Maltepe Belediyesi işçilerinin direnişinde bir kez daha güçlü bir şekilde açığa çıkıyor. CHP’nin ülkedeki önemli bir muhalif kitlenin oylarını işçi-emekçi haklarını, mücadelesini anlatarak aldığını düşünürsek bu gerçeklik devrimci bir atılıma zemin olması bakımından önemli bir yerde duruyor. Çünkü devrimciler CHP gibi sol anlatıp sağ yaşamıyorlar. CHP bu anlamıyla devrimci hareketin söylemini, eylemini, fikrini kullanarak devrimcilere karşı da bir örgütlenmenin önemli bir adresi oluyor. CHP vurgusunu güçlü yapabilmenin ve bu vurguyu emekçi halk kitleleri içinde yaygınlaştırmak bugün AKP-MHP faşizmine karşı sahici bir dövüşün parolası olarak da önem kazanıyor.

AKP-MHP faşizminin işçilere, kadınlara, gençlere, Kürtlere, Alevilere bir bütün ezilenlere yönelik saldırılarını her gün görüyor, anlatıyor ve mücadele içinde bulunuyoruz. Ancak faşizmin “gizli” ortakları ile mücadelede dönem dönem zayıflıklar oluyor. Maltepe işçilerinin eyleminde bu zayıflığa yer vermemek gerekiyor. Örneğin yüz kişilik bir çete grubu işçilere rahatça saldırabiliyor. Pek ala bu da AKP’nin paramiliter, kontra güçlerinden farksız bir saldırı pratiği olmuyor. O zaman işçilere saldıran her kim olursa saldırandan bağımsız çizgiyi hemen işçilerin yanına çekmek ve çizmek gerekiyor.

AKP-MHP faşizminin belki de dönemsel olarak kurtarıcısı olarak gördüğü CHP belediyelerindeki işçi grevleri, devrimciler açısından faşizmi yıkma yolunda, işçilerin yolu ile kesişiyor. Buradaki ortak kümede buluşmak işçi sınıfı ile devrimcilerin buluşmasında eşik atlatan bir buluşma olabilir.

Bugüne kadar sermaye partileriyle ilişkilerini birkaç meclis üyeliği ya da farklı ekonomik destek ilişkileri üzerinden kuran bir düzen solu anlayışının ve sendikacılığın köküne ot tıkanacağı bir dönem geliyor. Devrimci duruşa, iradeye, güce daha fazla gereklilik duyuluyor. Maltepe işçilerinin bu anlamıyla Genel-İş merkezinin TİS kararını reddetmemesi ve kendi konseyinde bunu tartışma kararı önemli bir adım oluyor.

Yeni bir devrimci atılım dönemi doğuyor. Oldukça zor koşullar içerisinde ancak gerçekçi, yasal sınırları zorlayan ve iradesini faşizmin iradesini teslim almak üzere birleşerek örgütleyen bir devrimcilik gelişiyor. Boğaziçi direnişi ile başlayan, işçi direnişleri ile süren bugünler devrimci atılımlara tanıklık eden Mart ayı ile devam ediyor. Bahara moral gücü yüksek başlayan bir devrimci zafer çoşkusu faşizmi yıkabilir, özgürlüğü kazanabilir.

Paylaşın