Devrimci Parti 10-11 Nisan 2021 günü MYK ve PM toplantılarını gerçekleştirerek “1 Mayıs” çalışmalarını başlattı. Toplantı sonrası Devrimci Parti’nin kararlarını ve yönelimlerini konuştuğumuz Birleşik Devrimci Parti Genel Başkanı Elif Torun Öneren “1 Mayıs’a çağrınız nedir?” sorumuza; “1 Mayıs’ın çağrısı sosyalizm çağrısıdır” yanıtını verdi.
Umut Gazetesi: 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı. Pandemi nedeniyle 1 Mayıs günü de sokağa çıkma yasağı kapsamında. “Lebaleb” kongreler yapan iktidar partisi söz konusu işçilerin, kadınların, ezilen halkların, LGBTİ+’ların gündemi ve hakları olunca pandemiyi gerekçe göstererek yasaklamalar uyguluyor. 1 Mayıs’ta sokağa çıkılacak mı?
Elif Torun Öneren: Öncelikle 1 Mayıs’a anlamını veren ve tüm dünyada “işçilerin, birlik, dayanışma ve mücadele günü” olarak bayraklaşan bu günlere, binbir mücadele bedeli ödenerek gelindi. Sömürüsüz, sınıfsız bir dünya için bundan sonra da bu bedeller ödenmeye devam edecektir. 1 Mayıs’ın tarihini kuran, bunun için grevlerde, direnişlerde, eylemlerde kurşuna dizilen, idam edilen tüm dünya işçi önderlerini saygıyla anıyorum. Yine ülkemizde başta Taksim olmak üzere 1 Mayıslarda ve işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde ölümsüzleşenlerin yarattığı değerler önünde saygıyla eğiliyorum. Bunun bir anlamı var. O da şudur; bugün işçilerin, ezilenlerin, kadınların lehine olan her şey binbir bedellerle gerçekleşen kazanımlardır. Kazanımlarımız ne dünyada ne ülkemizde egemen olan patriyarkal kapitalizmin, iktidarların, patronların bir lütfu, “iyi niyeti”, verilmiş bir armağanı değildir. O nedenle 1 Mayısların çerçevesini, alanını, içeriğini patronların iktidarları değil, bizler; işçiler, devrimciler, kadınlar, LGBTİ+’lar çizeriz. Bu herhangi bir yasallığa, yasaklamaya sığdırılamayacak kadar enternasyonalist bir davanın kavgasıdır. Sömürü iktidarlarına karşı, sömürülenin iktidar olma kavgasıdır. Bir avuç azınlığa karşı, milyonların davasıdır.
Bu nedenle 1 Mayıs’ta iktidarların kararı değil, savaşta, salgında, her koşulda işe gönderilen, iş cinayetlerinde katledilen, atölyelerde, sokaklarda istismara uğrayan, azgınca sömürülmeye devam eden ezilenlerin kararı bağlayıcıdır. Partimizin ve birleşik mücadele güçlerinin kararı da; gününde ve tüm ülkede 1 Mayıs’ı meydanlarda karşılama kararıdır. Bu temelde 1 Mayıs’ta işçi sınıfının bayrağı, sosyalizmin bayrağı Taksim’de de dalgalanacaktır.
Umut Gazetesi: Peki politik vaziyet. Nereye gidiyoruz?
Elif Torun Öneren: Elbette mücadelenin seyrine ve kararlılığına bağlı ama sosyalizm bayrağının yükseleceği, devrimler çağının başlayacağı bir döneme giriyoruz. Bu bir kehanet değil, toplumsal gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Dünya hızla egemen olan ABD ve Avrupa emperyalizmi karşısında bloklaşan Rusya-Çin arasında çelişkilerin, pazar kavgalarının, bölgesel sürmekte olan savaşın, dünya savaşına doğru ilerlediği bir süreç yaşıyor. Bunun iki nedeni var. Birincisi kendini ve rızayı yeniden üretemeyen ve pandeminin hızlandırdığı emperyalist-kapitalist sistemin siyasal, ekonomik ve sistemsel krizi. Batı emperyalizmin jandarması olan NATO savaş örgütünün 1997 yılında kaleme aldığı “gelecek raporlarında” 2000’lerin, ilk 30 yılı “ayaklanmalar çağı” olarak ifadelendiriliyor ve bunu bastıracak önlemler üzerine kendini yeniden yapılandırma kararları alıyordu. Kuşkusuz “ayaklanmalar” bir sonuç ifade ediyor. Doğayı, insanı sömüren ve doymak bilmez kapitalizmin yarattığı uçurum. Dünya nüfusunun yaklaşık yarısı olan 4 milyar insanın toplam serveti, 26 kişinin servetiyle aynı. Terazinin bir kefesinde 4 milyar, diğer kefesinde 26 kişi var. Kapitalizm bu iki kefeyi eşitliyor. Bu bilime, izana, akla, hakka aykırı bir sistem. Yani milyarlarca insanın ürettiği servete el koyan, onu gasp eden bir azınlık yönetimi mevcut. Bu kapitalizme özgü bir durumdur. Reformlarla, sistem içi çözümlemelerle değiştirilemeyecek kadar kapitalizmin gerçek yasasıdır. Bu bir isyan ve ayaklanma dinamiğidir. Ve bu uçurum artıkça iktidarlar ayakta kalmak için baskıyı, şiddeti, zulmü artırıyor. Çürüme, barbarlık düzeni inşa ediliyor. Bunun karşısında biriken öfke kapitalizmi ve onun yürütücülerini hedef tahtasına oturtuyor. Bu temelde 21. yüzyıl bu barbarlıktan çıkış isteğinin artarak süreci, ayaklanmaların birbirini tetikleyeceği bir çağın başlangıcını oluşturuyor.
İkincisi ise küresel emperyalizmin krizini aşma isteğidir. Bu her adımında daha büyük ve çoklu krizler yaratan çürümüş bir düzenin hareket ettikçe yaydığı koku gibidir. Egemenlik, yeni pazarlar ve dünyayı paylaşım kavgası bir süredir yeniden gündemde ve merkezinde silahlanmanın olduğu, kaçınılmaz olarak da savaşların artarak süreceği bir döneme işaret ediyor. Yani kendi pazarlarını genişletmek ve kalıcılaştırmak isteyen emperyalistler arası rekabet, bunun için milyonlarca insanı açlığa, savaşa mahkum ederek servet biriktirmek istiyor. Kanla, acıyla yoksullardan çalınarak biriktirilmiş bir servet. Sermaye dünyayı bir yandan savaşa sürüklüyor, diğer yandan da Marks’ın deyimiyle “kendi mezar kazıcıları” olan işçi sınıfının tarih sahnesine yeniden çıkacağı isyan dinamiğini büyütüyor.
Umut Gazetesi: Türkiye bu ahvalin neresinde?
Elif Torun Öneren: Dünyadaki her esintinin içeride fırtınaya dönüşeceği bir bağımlılık ilişkisinde. AKP-MHP faşizmi dünyada ki bu krizi en derinden hisseden ve kendisi de krizleri yeniden üreten bir ülke. Kısa bir dönem önce emperyalizmin bu krizinden ve çelişkilerinden bölgedeki rolünü geliştirmeye, yeni pazarlar yaratarak içerdeki krizlerini ötelemeye çalışan bir yönelimle hareket etti. Krize giren sistemi ve keskinleşen sınıf mücadelesini bastırmak ve kapitalizmin bekasını sürdürebilmek için işçi sınıfı ve onun örgütlerini, daha da genişletirsek tüm muhalefeti faşist “kurumsallaşmayla” kuşatmak, Kürt halkının yükselen mücadelesi karşısında sömürgeciliği sürdürmek ve diğer parçalardaki kazanımlarını engellemek üzerine kendini ve ittifaklarını dizayn etti. Ancak dışarıda yayılmacılık hevesi bir sona dayandı. Bloklaşmalar kendini yeniden saflaştırırken, AKP-MHP faşizmi batı emperyalist bloğuna ve NATO’ya iktidarını sürdürebilmek için tam tabi olmak adına neredeyse sıraya girdi. Tek şart içeride iktidarına dokunulmasın. Yani içeride azgın sömürünün sürerek devam etmesi için, işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, devrimcilere saldırıları sürecek, Kürt halkını ve onun siyasal öncülüğünü tasfiye etme girişimi devam edecek karşılığında da Batı emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek. Bu kuvvetle muhtemel Batı tarafından da karşılık buldu. Yani bu liberallerin beklentisini bir kez daha boşa düşürdü. “Demokrasi” Batı için bir kriter değil, tek ilke sermayenin çıkarları. Bunu bir kez daha gösterdi. Yani Batı desteğini bu şekli ile arkasına alan Erdoğan’ın içeride ağır saldırı dalgasını sürdüreceği görülmelidir. Yeniden partimizin ortaya koyduğu çizgiye dönüyoruz. Faşizmden, sömürüden, patriyarkadan kurtuluş ancak kadınların, iç dinamiklerin ve enternasyonist güçlerin mücadelesi ve birlikteliği ile kazanılacaktır. Ne dışarıda, ne içeride sistem güçlerinden beklenti taşımak sadece bu topraklarda acıyı arttıracaktır.
Umut Gazetesi: İç mücadele derken, nasıl bir yöntemi ifade ediyorsunuz?
Elif Torun Öneren: Bugün faşist düzen altında yaşamı reddeden milyonlarca öfke ve potansiyel birikmiş durumda. Çok açık söyleyebiliriz ki üstelik bu iktidar kitlesini oluşturan toplamın, sayısal olarak da çok üstünde. Bu dinamikler kendi talepleri konusunda bulduğu her fırsatta tekil tekil isyan ediyor. Sokağa çıkıyor, direniyor. İktidar da bunları kendi yatağında tecrit ederek birbiriyle buluşması konusunda engelleyici bir yöntem izliyor. O halde lokal ya da mücadelenin tekil tekil parçalarını oluşturan bu güçleri tek hedefte ve birleşik bir yapıda buluşturmak temel hedef olmalıdır. Bu hedef tek üst başlıkla “faşizmi yıkmak” olarak ifadelendirilebilir. Kayyum rektör de, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hamlesi de, grev yasaklamalar, işten atmalar, özgürlükler sorunu da faşizmin varlığında düğümleniyor. Tekil tekil belki geçici başarılar elde edilebilir. Ancak kalıcı bir zafer iktidar sorununda düğümleniyor. İkinci yönü yerine ne konulacağıdır. Burada elbette sistem içi bir güce yedeklenme, ya da “parlamenter sisteme dönüş” acılarımıza son vermeyecek kadar gericileşmiş bir taleptir. Bunun belki de önsel güncel yanıtı “demokratik halk iktidarı” olarak formüle edilebilir. Burada ikili bir yaklaşım öne çıkıyor. İlki; iktidar hedefi taşıyan devrimci güçlerin oluşturduğu birleşik mücadele güçlerinin militan meşru mücadelesinin bir odak olması, ikincisi ise; bu hattın faşizmle mücadele etmek isteyen kitlelerle buluşması ve anti-faşist güçlerin harekete geçirilmesidir. Elbette bunun yeni bir mücadele tarzı olmalı. Klasik olarak sürdürülen; deklarasyonlardan, sosyal medya odaklı muhalefet ifadesinden öteye çıkan sokağın birleşik militan hattını oluşturmalı. Faşizmin yaratmaya çalıştığı korku duvarları parçalandıkça, o daha sert biçimde korku duvarları inşa etmeye çalışıyor.
Kaybedecek şeyi olanlar korkar. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, LGBTİ+’ların, Kürtlerin, ez cümle halkların kaybedecek neyi var? Bu sistemden kurtulmanın bir yolu olarak insanlar intihar ediyor. Bizim bu kavgada, kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Oysa onlar için öyle mi? Sarayları, rant düzenleri, para kasaları, şatafatlı yaşamları… Kaybedecek çok şeyleri var. Korku onların, cesaret bizimdir.
Umut Gazetesi: Son olarak 1 Mayıs çağrınız ve hazırlıklarınız nedir?
Elif Torun Öneren: Partimiz aynı zamanda BMG’nin bir parçası ve öznesidir. Bu açıdan çalışmalarımızın önemli bir bölümü bu ortaklaşmanın birleşik gücüyle örgütleniyor. BMG “Emeğimiz ve özgürlüğümüz için her yer 1 Mayıs, her yer direniş” başlığı ile 1 Mayıs günü çeşitli kentlerde, meydanlara çıkmak için gerek teknik, gerekse siyasal çalışmasını yürütüyor. İstanbul için 1 Mayıs Meydanı bellidir. Partimiz Taksim’de olacaktır. Bunun yanında 1 Mayıs günü birçok noktada emekçilerin ve devrimci güçlerin sokağa çıkmasına yönelik çağrılar ve organizasyonlar hazırlıyoruz.
Yine partimiz, 1 Mayıs öncesi yürütülen çalışmaların, 1 Mayıs’ı kazanmada oynadığı role uygun yaygın bir çalışmayı hedefliyor. Ayrıca belirtmekte fayda var ki; bizim 1 Mayıs çağrımızdan öte, tüm dünyada 1 Mayıs bizi bir şeye çağırıyor. Bu sosyalizm çağrısıdır. Bu çağrı sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız bir dünya çağrısıdır.
Son bir cümleyle bitiriyorum. Ben aynı zamanda sosyalist-feminist bir kadınım. Tüm dünyada, sokakta, fabrikada, cephede, kadın kurtuluş mücadelesi/feminist mücadele yürüten kardeşlerime sevgilerimi gönderiyorum. Kadınlar özgürlüğünü kazanmadıkça, dünya özgür olamayacak.
Teşekkür ederim.