Seçtiklerimiz

Siyaseti Meclis’e, mücadeleyi sosyal medyaya sıkıştırmak – Musa Piroğlu

HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, Yeni Yaşam gazetesi için siyasetin seyrine dair bir yazı kaleme aldı
 

Son bir haftadır gündeme damgasını vuran ekolojik ve toplumsal olarak ağır bedellere yol açan yangın aynı zamanda uzun süredir devam eden bir tartışmanın güncellenmesine ve boyut kazanmasına hizmet etti. Yangının yayılması ve iktidarın seyirci kalan hatta neredeyse yangına körükle giden politikaları karşısında, tatilde olan Meclis’in toplantıya çağrılması yüksek sesle dillendirildi. Bu talep hemen her toplumsal olayda dillendiriliyor ve güncel olarak hem muhalif bazı partiler hem de değişik kalemler tarafından gündemde tutulmaya devam ediyor. İktidar politikalarının yangın meselesindeki duruşu ve yanan bölgelerin ranta açılmasına yönelik politikaları çağrıya meşruluk kazandırıyor. Çağrı, yeter sayıda milletvekilinin imza vermesi, Meclis’i toplantıya çağırması ve Meclis’te yangının hemen öncesinde çıkartılmış olan turizm yasasının yeniden gündeme alınarak değiştirilmesini kapsıyor. Duruş ve bakış ve kapsam itibari ile oldukça radikal bir tutum olarak öne çıkan bu çağrı kendi doğallığında, çağrıya riayet etmeyen tüm muhalif unsurları iktidarın yedeği konumuna itekliyor. Sosyal medya bu çağrıyı büyütürken pek çok olayda olduğu gibi muhalif milletvekillerini işe yaramaz, iş yapmazlıkla suçlamaya devam ediyor. Bazı köşe yazılarına yansıyan daha sert yorumlar ise bir bütün olarak seçilmiş milletvekillerini kendilerini seçenlere ihanet etmekle itham altında bırakan, HDP’yi dahi iktidara yaslanmakla suçlayan yazılarla bezeniyor.

Meclis’in işlevi

Bu bakışın temel hareket noktası Meclis yoklamalarının aritmetiği ve karar süreçlerinde kaç milletvekilinin Meclis’te olup olmadığının hesabı üzerinden şekilleniyor. Daha önce Boğaziçi eylemleri dâhil pek çok toplumsal eylemde, çoğu eylemin içinde olan ama görmezden gelinen vekillerin isimlerini de yayınlayarak hesap soran zihniyetin bir başka türevi de Meclis çalışmaları konusunda kendini ortaya koyuyor. Dışardan bakıldığında oldukça mantıklı görünen hatta radikal içerik taşıyan bu söylem tersten korkunç ve tehlikeli bir liberal bakışı ve gerçekliğe gözünü kapayışı içerisinde barındırıyor. Yangın karşısında iktidar politikalarına karşı parlamentoyu adres gösterenler Meclis’in yapısını görmezden geliyor.

Teşhir kürsüsü

AKP 2002’de iktidara geldiğinden bu yana Meclis’te salt çoğunluğa sahiptir. Hele ki anayasa değiştirilip halkın iradesi Erdoğan’ın iki dudağı arasına teslim edildiğinden bugüne parlamenter muhalefetin realite olarak Meclis’teki ağırlığı en aza inmiştir. İddia edildiğinin aksine Meclis işlevsiz değildir. Tam tersine iktidar Meclis’i kendi baskıcı rejiminin yasal dayanaklarını oluşturmak için neredeyse bir fabrika gibi çalıştırmaya devam etmektedir. Meclis’teki mutlak çoğunluğuna yaslanan iktidar ne yazık ki istediği bütün yasaları çıkartma gücüne sahiptir. Saray neredeyse tek işleri yazılmış yasa tasarılarına “evet” oyu vermekle mükellef olan bir milletvekili çoğunluğunu sürekli Meclis’te tutmakta, bu milletvekilleri meclis salonuna sadece parmak kaldırmak için gelip gitmektedir. Elbette teşhir halkın gerçekleri kavraması açısından önemli bir rol oynamaktadır. Marksistler “parlamento kürsüsünü halkın kürsüsüne çevirmek gerekir” derken tam da bunu anlatmaktadır. Bu noktada parlamenter muhalefet iktidar politikalarının teşhiri dışında bir anlam taşımamaktadır. Bunu yeterince yapıp yapmadığı ciddi bir tartışma ve eleştiri konusu yapılabilir ve yapılmalıdır. Ancak kabul edilmelidir ki Meclis iktidara karşı mücadelenin temel alanı değildir. Çözüm için parlamentonun işaret edilmesi radikal görüntüsünün altında iktidar politikalarına teslimiyeti çağrıştıran ve siyaseti, siyasal mücadeleyi parlamento duvarlarına sıkıştırarak sistem içi bir alana hapseden bir duruştan başka bir şey değildir. Bu haliyle çözümden öte çözümsüzlüğün, çareden öte çaresizliğin gündemde tutulmasıdır. Rejimi, rejimin karakterini ve bu karakter içerisinde meclisin verili yapısını görmezden gelerek yangın ve bütün toplumsal yıkımlar karşısında iktidar politikalarına karşı mücadelenin temel adresi olarak parlamentonun işaret edilmesi popülizmden öteye geçmeyen bir karşılığı olmadığı görülmelidir. Halk kitleleri kendi talepleri ekseninde sokağa çıkıp mücadeleye atılmadığı sürece kaderi Meclis’teki vekillerin iki dudağına sıkışacaktır. Meclis’te varlık koşullarını Saray iktidarının devamına bağlamış vekillerin mutlak çoğunluğu olduğu sürece halkın taleplerinin karşılanmayacağı da bilinmelidir.

Parmak çoğunluğu

Elbette bu tutumun toplumsal ve politik ayakları mevcuttur. Toplumsal mücadelenin gerilediği, hak arama eylemlerinin nerdeyse dibe vurduğu konjonktürde siyasetin Meclis’e sıkışması bir realitedir. Bu durumun bir realite olması durumun kendisinin doğru olduğu anlamına gelmemektedir. Yapılması gerek mevcut durumu değiştirmek olmalıdır. Bütün baskıcı yasalar Meclis’teki parmak çoğunluğu üzerinden çıkarılırken Meclis’teki muhalefeti yeterli bulmayanların söz dışında bir şey üretmemiş olması gerçekliği ortada durmaktadır. Meclis’teki muhalefet ülkedeki toplumsal mücadelenin izdüşümünden başka bir şey değildir.

Sokaktan kaçmak

Aynı durum sosyal medyanın kullanımı açısından da geçerlidir. Siyaset nasıl Meclis duvarları arasına sıkıştırılmak isteniyorsa toplumsal mücadele de sosyal medyanın sınırlarına hapsedilmek istenmektedir. Güncel olarak sosyal medyanın temel iletişim aracı haline geldiği geniş bir yaygınlığa ve etki gücüne ulaştığı reel bir gerçekliktir. İktidarın ana akım medyayı satın almasından sonra sosyal medya kitlelerin bilgiye ulaşımının teme aracı haline gelmiştir. Bu boyutuyla bakıldığında, sosyal medyanın iktidarın baskıcı politikaları karşısında, iktidar karşıtı propagandanın ve iletişimin en ciddi aracı olduğunu kabul etmek gerekir. Bir kere daha teknolojinin muhalif güçlerin kullanımına girdiği anda iktidarlar için ölümcül sonuçlar ortaya çıkarttığı ortaya çıkmıştır. Sosyal medyanın geniş kitlelere ulaşmanın temel aracı haline gelmiş olması hatta bir toplumsal baskı aracına dönüşmüş olması bir şeydir, mücadelenin sosyal medyaya sıkıştırılması ise başka bir şeydir. Toplumsal dinamikleri zayıflayan ve orta sınıf karakterine bürünen muhalefet dinamikleri ne yazık ki, çok uzunca bir süredir iktidara karşı mücadeleyi de sosyal medya üzerinden yürütmeyi tercih etmeye başlamıştır. Sokak mücadelesinden uzak duran, bedel ödemekten kaçınan muhalif güçler siyasal kampanyaları sosyal medya kampanyaları olarak örgütlemeye başlamıştır. Denilebilir ki bütün politik kararları ile sokağı yoksullar ve ezilenler için katlanılmaz kılarken, iktidar karşısında muhalefetin eylemi sosyal medya platformlarında yürütülmektedir. Doğal olarak iktidarın saldırısı altında kalan ve direnmeye çalışanlar sokakta yalnız bırakılmaktadır. Muhalif mücadelenin akıllı telefonun klavyesine indirgendiği, trol isimlerle en keskin lafları büyük cesaret gösterileri ile dile getirildiği coğrafyada söz konusu platformlar direnişçileri sadece yalnız bırakmamakta onları yetersizlikle suçlamaya da devam etmektedirler. İktidarın hayatı sarsan somut politikalarına karşı mücadele sanal dünyanın sanal kahramanları tarafından yürütülmeye çalışılmaktadır. Toplumsal mücadele sosyal medyaya sıkıştırılamayacak kadar gerçektir. Yapılması gereken sosyal medyayı bir eylem alanı olmaktan çıkartıp sahici ve gerçekleşmiş eylemlerin propaganda aracına dönüştürmek olmalıdır.

Halkı örgütlemek

Ülkenin ağır baskı ve toplumsal kriz sürecinden geçtiği, toplumun tüm katmanlarının saldırı altında olduğu bir dönemde toplumsal olaylar karşısında çağrı ne iktidara ne de parlamentoya değil doğrudan halka yapılmalıdır. Parlamentodaki muhalefet ancak mobilize olan dinamik militan bir halk hareketine yaslanıyorsa anlamlıdır. Yangına karşı parlamento çağrılarının yapıldığı süreç boyunca sokağın sessizliğe teslim olmuş görüntüsü belli durumun kabulünden başka bir anlam ifade etmemektedir. Siyaseti Meclis’e, mücadeleyi sosyal medyaya sıkıştırmadan her ikisinin rolünü hafife de almadan kitleleri iktidar politikalarına ve doğrudan iktidara karşı harekete geçirecek söylemler ve kampanyalar örgütlenmelidir. İktidarın devrileceği yer sokaktır.

Paylaşın