En Çok Okunanlar

Editörden | Devrim “Hakikat sonrası”nı sona erdirecektir

Amerika Başkanı Biden dış politikaya ilişkin yaptığı ilk açıklamalardan birinde, “Amerika döndü” demişti. Onun bu sözleriyle ne demek istediği, Ukrayna’da yükselen savaş tehlikesiyle birlikte daha anlaşılır hale geldi. Amerikan emperyalizminin aşınan hegemonyasını yeniden tesis etmek için kararlı adımlar atma arzusu Biden’ın bu sözlerinde ifadesini bulmuştu. Biden yönetimi, Rusya’yı Ukrayna’da yeni bir Afganistan batağına çekme politikasının gazına bastı. Senelerdir silahlandırdığı Ukraynalı faşistlerin Donbas’a yönelik provokasyonlarıyla savaşın fitilini ateşleme yönünde hamleler yapmakta.

ABD ve İngiltere’nin son birkaç ay içinde Ukrayna’ya sevk ettiği silah miktarı 1200 tonu bulmuş durumda. Batı basını da durmaksızın savaş tamtamlarını çalıyor. Batı basınına göre, bir Rus işgali an meselesi. Batı basını bu haberleri ise ABD istihbarat kaynaklarına dayandırıyorlar. ABD emperyalizminin uşaklarından Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise yaptığı basın toplantısında, “Rusya’nın 16 Şubat’ta Ukrayna’yı işgal edeceğine dair yüzde 100 bilgi varsa, bu ek bilgileri bize sunun. Bugün bu bilgi havuzunda derin ve tam ölçekli savaş için yoğun bilgiler var. Hatta bunun için tarihler bile açıklanıyor” diyor.

Rusya’nın, Ukrayna’yı işgali hakkındaki istihbarat bilgilerini basına servis edenler, bu bilgileri Ukrayna yetkililerine vermemişler, hem de onca silah sevk etmelerine rağmen. Trump seçimleri kazandığında, Batı basınında yeni bir kavram tedavüle sokulmuştu: “Hakikat sonrası”. Bu kavramla artık gerçeklerin değil, yalanların, komplo teorilerinin hakim olduğu bir dünya kastediliyordu. “Hakikat sonrası” Trump ve benzeri otoriter, yalancı politikacılar eliyle hakim olmaktaydı. Onun rakipleri gerçeği söylüyordu. Trump’tan önce dünyaya gerçekler hakimdi.

Biden’ın, Rusya meselelerinde en üst düzey görev verdiği isim CIA Başkanı olarak atadığı ve halen görevini sürdüren Wiliam J. Burns. Burns, Kasım ayında Moskova’da Putin’le görüştü. Ocak ayında ise Almanya’da Alman yetkililerle Ukrayna meselesini görüşüyordu. Bu görüşmeleri Burns yapıyordu çünkü; O diplomatik kariyerinin önemli bir kısmında Rusya’da görev yapmış ve iyi Rusça bilen bir ABD devlet yetkilisiydi. Burns, uzun yıllara dayanan devlet görevleri sırasında yaşadıklarını bir süre önce kaleme almış, Rusya deneyimleri hakkında da önemli saptamalar yapmıştı.

1995 yılında, Rusya’da görev yaparken ABD Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı bir metni kitabında alıntılamıştı. Onun yazdığına göre, “NATO’nun Doğu’ya doğru genişlemesi Rusya’da tüm politik spektrumun ortaklaştığı temel korku” idi. Ukrayna meselesinde ise, 2008 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Condolezza Rice için yazdığı bir bilgilendirme metninde “Ukrayna’nın NATO’ya dahil edilmesi sadece Putin için değil tüm Rus politik eliti için bir kırmızı çizgidir” demişti. Rusya’daki tüm politik oluşumlarla yaptığı görüşmelerin sonunda ulaştığı sonucu şöyle ifade etmişti: “Putin’in en liberal eleştirmenleri dahil herkes Ukrayna’nın NATO’ya katılmasını ülkelerinin güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak görüyor”.

Burns, sadece bunları yazmamıştı. Amerikan emperyalizminin deneyimli bir yetkilisi olarak, Bill Clinton döneminde, NATO’nun Doğu’ya doğru genişleme hamlelerini “En iyi ihtimalle erken ve en kötü ihtimalle gereksiz yere provokatif” şeklinde değerlendirmişti. Yani Biden döneminde oluşturulan Rusya politikasının temelleri hakkında en ağır eleştirileri o iki yıl önce yayınladığı kitabında yapmıştı.

“Hakikat sonrası” kavramına birde buradan bakmak yararlı olacaktır. “Gereksiz yere provokatif” olan hamleler şimdi onunda içinde yer aldığı ekip eliyle en tehlikeli biçimde yaşama geçiriliyor. Amerikan emperyalizmi Ukrayna’yı bir savaş bataklığına dönüştürmek için tam gaz ilerliyor. Ancak işler istediği gibi gitmiyor. AB emperyalizminin gel gitleri Ukrayna’daki işbirlikçilerde de karşılık buluyor.

Ana akım Batı basını, Biden’ın ittifakları güçlendirerek Putin’i boşa düşürdüğünü, birliği yeniden tesis ettiğini iddia ediyor, ancak bu hayli tartışmalı. Almanya’yı geçelim, Macron’un sallantılı konumu bile bunun gerçeklikle örtüşmediğinin en açık göstergesi. Diğer taraftan, bu provokasyonların Rusya, Çin İran ittifakını güçlendirdiği, daha sağlam hale getirdiği yok sayılıyor. ABD emperyalizmi Ukrayna pratiğiyle gerileme sürecini durdurmak için gerekirse dünyayı kana ve ateşe boğabileceğinin işaretlerini veriyor. Ukrayna’dan net olarak yansıyan, dünyanın çok değiştiği ve artık ABD’nin istediği gibi at oynattığı bir alan olmaktan çıktığıdır.

2015 yılında, Ukrayna Ordusu ile Donbas milis güçleri arasında yaşanan çatışmaları durduran Minsk Anlaşması imzalandı. Anlaşmaya Rusya, Ukrayna, Fransa ve Almanya imza attı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky geçtiğimiz günlerde, “Minsk anlaşmasının hiçbir noktasından hoşlanmadığını” dile getirdi. Anlaşma kapsamında bölgede ateşkesi izlemele görevlendirilen AGİT temsilcileri geçen hafta ülkeyi terk etti. Bu önemli gelişme sınır bölgesini provokasyona daha açık bir hale getirdi.

“Hakikat sonrası” dediğimizde son derece yeni bir olaya da kısaca bakmak gerekiyor. Güney Afrika’da Omikron varyantını bulan ve bu konuda dünyayı bilgilendiren Dr. Angelique Coetzee, Almanya gazetesi Die Welt’e verdiği söyleşide, “Batılı hükümetler benden bunun hafif bir hastalık yarattığını topluma söylemememi istediler” diyor. Coetzee, “Benden bunu eski varyantlar kadar tehlikeli olarak tanımlamamı istediler” diyerek sözlerini sürdürüyor. Coetzee bu konuda Batılı hükümetlerden baskı gördüğünü ancak gerçeği açıklamanın doğruluğuna inandığı için elindeki sonuçları açıkladığını vurguluyor.

Hakikatin temsilcileri hastalık üzerine çalışmaları yürüten bilim insanı bir kadına, insanları korkutacak şeyler söyle. Topluma dehşet yay demişler, eldeki tüm bilimsel verilere rağmen. Neden acaba? Korku, manipülasyonun temel aracı. Batılı ülkeler, bunlar aracılığıyla yönetiyorlar. “Bilim” dininin savunucusu solcular, işte bu “bilimin” peşinden gidiyor. Sınıf pusulasını yitirdikleri için, kapitalist iktidarların toplumu daha sıkı kontrol etme araçları yaratmasına “halk sağlığı” adına onay veriyorlar.

Kapitalist iktidarların korkuya ihtiyacı var çünkü her yerde covid aracılığıyla uygulanan politikalara karşı ciddi bir muhalefet var. En fazla aşılanan toplumlarda yüksek vakalar ve yüksek hastaneye yatış oranlarının devam etmesi gerçeği giderek daha fazla açığa çıkarıyor. Tekelci ilaç şirketleri kasalarını doldururken, milyonlar yoksulluğa daha fazla itiliyor. Salgını daha fazla kullanmak, daha fazla kazanım elde etmek istiyorlar.

AKP-MHP faşist iktidarının halk düşmanı sermaye yanlısı ekonomi politikaları, halkın en geniş kesimlerini büyük bir yoksullaşma saldırısıyla vurdu. Temel tüketim maddeleri ve enerji fiyatlarındaki yükseliş kış ortasında yoksulluğu yeni seviyelere yükseltti. Halkın en geniş kesimleri için büyük bir yıkım anlamına gelen bu koşullar, bir avuç vurguncu patron ve saray çevresine yerleşmiş yandaşlar için yeni servet kaynakları yaratıyor.

Hükümetin sermaye yanlısı ekonomi politikaları, sınıf mücadelesini keskinleştiriyor. Sınıf mücadelesinin keskinleşmesi kendini en açık Türkiye proletaryasının geliştirdiği yeni grev ve direniş dalgasında ortaya koyuyor. Grev ve direniş dalgası, proletaryanın uzun süredir biriktirdiği enerjiden besleniyor. Bu grev ve direniş dalgası sadece patronlara karşı değil, aynı zamanda patronların uşağı sarı sendikalara karşı da gelişiyor. Türkiye proletaryasının en güvencesiz katmanları dayatılan kölelik koşullarına karşı ayakta.

Yemeksepeti işçileri Migros işçileri, Antep’ten İstanbul’a çorap işçileri kendi öz inisiyatifleriyle geliştirdikleri fiili grev ve direnişlerle sınıf mücadelesi içinde pişiyor. Birleşen ve direnen işçiler elde ettikleri kazanımlarla, sınıf kardeşlerine ileriye giden yolu gösteriyor. Farklı direnişler arasında gelişen sınıf dayanışması adımları, proleter sınıf mücadelesinin bir kez doğru kanala aktığında ne denli hızlı geliştiğinin ve proletaryanın mücadele içinde ne denli hızla doğru hedeflere yöneldiğinin en güçlü göstergeleridir.

Türkiye proletaryasının çeşitli parçaları geliştirdikleri fiili grev ve direniş dalgasıyla sınıfın ekonomik mücadelesinde yeni yollar açmakta. Lenin’den beri, proletaryanın açtığı ekonomik mücadele yollarının ancak; Proletarya devrimcilerinin yolları açan öncü proleterlerle kaynaşmasıyla doğacak devrimci hamlelerle başarı kazanabileceği bilinir. Türkiye proletaryasının çeşitli parçaları hareket halindedir, sarı sendikaların bentlerini aşmıştır, fiili mücadeleyle kazanımlar elde etmektedir. Ancak bu dalganın sağlam, örgütlü bir sınıf dinamiğine dönüşmesinin temel koşulu, proletarya devrimcilerinin doğru taktik hamleler geliştirebilmesidir.

Dijital platformlara bağlı kurye işçilerinin geliştirdiği mücadele, bir yönüyle salgın sürecinde dayatılan çok ağır çalışma koşullarına karşıdır. Salgın sürecinde kapsamını genişleten bu sektörün patronları servetlerine servet eklerken, kurye işçileri ülke ekonomisindeki yıkımın sonuçlarıyla karşı karşıya kaldı ve harekete geçti. Kurye işçileri, eylemleriyle güçlerini herkese gösterdi. Sektörün kapsamının sürekli genişlemekte oluşu, proletaryanın bu katmanının sınıf mücadelesi süreçlerinde kazandığı ve kazanacağı önemli konuma işaret ediyor.

Türkiye proletaryasının çeşitli parçaları geliştirdikleri bu dalgayla, proletaryanın mücadelesinin önemini ve etkisini pratikte hem dosta hem düşmana gösterdi. Proletarya devrimcilerinin temel görevi kendini açığa çıkaran bu büyük dinamikle bütünleşmenin araç ve yöntemlerini bulmak, harekete geçen sınıf dinamiğine ihtiyaç duyduğu bilinç ve eylemi taşımanın yollarını açmaktır.

AKP-MHP faşist iktidarı, proletaryanın geliştirdiği dalganın üzerine tüm hak arama eylemlerinde olduğu gibi kolluk kuvvetleriyle gidiyor. Hareketi henüz başlangıç aşamasında ezmeye çalışıyor. Bu süreçte açık olarak görüldü ki, birleşen işçiler devlet zoruyla geriletilemez. Örgütlülük geliştikçe, kazanımlar görünür hale gelmeye başladıkça hareket sınıfın daha geniş kesimlerine doğru yayılır. Bu dalganın gösterdiği en temel gerçeklerden birisi budur. Sınıfın bileşenleri kendilerini sınıf mücadelesi süreçleri içinde inşa ederler. Böylesi mücadele dalgaları sınıfın kendini inşasının tayin edici momentlerini oluşturur.

Türkiye ekonomisinin bunalımı yapısal karakterdedir, hükümet çeşitli hamlelerle daha sert bir çöküşü ancak öteleyebilmektedir. İç pazardaki daralma resmi rakamlara yansımaya başlamıştır. Büyük yıkım küçük-burjuvazinin mülksüzleşme süreçlerini hızlandırmaktadır. Mülksüzleşen öfkeli küçük-burjuva katmanların sesini yükseltmesi ve itirazı, sınıfın gelişen mücadele dalgasıyla buluşturulduğunda, proletarya toplumsal mücadeledeki önderlik konumunu somutlaştırabilecektir. Bunun gerçekleşmesinin ön koşulu; Proletarya devrimcilerinin sınıfın öncüleriyle bütünleşip, örgütsel ve siyasal hamleler geliştirebilmesidir.

Hükümet proletaryanın üzerine kolluk kuvvetleriyle gidiyor. Düzen muhalefetiyse, büyük ekonomik yıkımı diline dolayarak, emekçilere kurtuluşun yolunu gösteriyor: “Sandık”. Düzen muhalefetinin şefleri bir araya gelerek, yan yana dizildi. Bu düzen muhalefeti yandaşı basın tarafından “kurtuluşa giden yolda ilk büyük hamle” olarak alkışlandı. Düzen muhalefetinin şefleri yaptıkları toplantıda, “Türkiye’yi bu kutuplaşma girdabından çıkartacağız. Bunun için de güven veren bir sistem, bir hukuk devleti inşa edeceğiz” görüşünde mutabık kalmışlar.

Proletaryanın sınıf mücadelesini yükseltmesi, örgütlülüğünü geliştirmesi ve patronlara iradesini dayatmasından ödü patlayan düzen muhalefeti; Toplumdaki gerçek kutuplaşmanın, toplumsal üretim sürecinde farklı ve çatışan çıkar ve konumlara sahip sınıflar arasındaki mücadeleden kaynaklandığının üzerini “Güven veren sistem”, “Hukuk devleti” safsatalarıyla örtmeye çalışıyor. İktidarın tutumu açık ve net; Proletaryanın gelişen mücadelesini ezmek. Düzen muhalefeti bu safsatalarla, proleteryayı kendi politikalarına yedeklemeyi, sınıf mücadelesini yumuşatmayı temel hedef olarak belirlemiştir. Bu tehlike tüm yönleriyle ortaya konmalı, düzen muhalefeti kararlı bir biçimde teşhir edilmelidir.

Düzen muhalefetinin teşhiri, proletarya devrimcilerinin öncelikli görevlerindendir. Devrimci proleter hareketin, her tür düzen içi yanılsamayı saptaması ve teşhir etmesi, hareketlenmiş proleterlerin ayağını yere daha sağlam basması için elzemdir. Kemal Kılıçdaroğlu düzen muhalefetinin buluşması sonrası yaptığı açıklamada, “Toplumdaki ayrışmayı ortadan kaldıran bir yapıya doğru gidiyoruz.” sözleriyle muradını net bir biçimde ifade etti. 20 Yıllık AKP iktidarının çeşitli dönemlerinde en üst düzey görevlerde bulunmuş; Eli işçi, devrimci ve halk kanına bulanmışları yanına toplayarak nasıl bir ayrışmanın ortadan kaldırılmak istendiğini net olarak gösterdi.

Proletaryanın çeşitli parçalarının hareketlendiği günlerde “Toplumsal ayrışmanın” gerçekte ne anlama geldiğini bıkıp usanmadan anlatmak, kapitalist bir toplumda geniş kesimlerde yoksulluğun artışının aynı zamanda küçük bir grup için zenginliğin artışı olduğunu neden ve sonuçlarıyla ortaya koymak gerekiyor. Gelişen proleter hareket, proletarya devrimcilerinin faaliyetlerine en uygun zemini sunmaktadır. Buradan devrimin temel kadrolarını, sınıfın güçlü mücadele örgütlerini çıkarmak, proletarya devrimcilerinin yetenek, cesaret ve doğru taktik yönelimlerine bağlıdır. Birleşik Devrimi temel alan siyasi güçler hızla bu görevler için harekete geçmelidir.

Proletaryanın hareketliliği, ülkemizin ne denli zengin sosyal ve siyasal dinamikler barındırdığını; Devrimin en canlı güçlerinin var olduğunu gözler önüne serdi. Coğrafyamız çeşitli toplumdal ve siyasal çelişkilerin iç içe geçtiği ve birbirini beslediği ciddi devrim dinamiklerinin merkezidir. Bunlardan bir devrim çıkarmak, dünya devriminin dinamiğini harekete geçirecek, yeni bir dünyanın, emekçilerin eşitlikçi ve özgürlüçü dünyasının temelini atacaktır.

Paylaşın