Zamanının tüm liberal palavraları gibi pazarlanmıştı. İnsanlar küresel bir köye dönüşen dünyada düşüncelerini artık hiçbir korku duymadan, sınırlamaya tabi olmadan anında başkalarıyla paylaşıyordu. Gerçek demokrasi ve ifade özgürlüğü gelişen teknoloji şirketlerinin sağladığı olanaklarla sosyal medya platformlarında nihayet inşa ediliyordu. Gerçek demokrasi inşa edilmiyor muydu, hoşunuza giden düşüncelere beğenerek destek veriyor, bu düşüncenin yayılmasını istiyorsanız paylaşıyordunuz. Başkaları da beğeniyor ve paylaşıyor, “doğru” düşünce hızla yayılıyor, geniş kitlelerle buluşuyordu.
Büyük teknoloji şirketlerinin demokrasinin üzerine inşa edileceği zemini hazırladığı düşüncesi, sosyal medya platformlarının yaygınlık kazanmaya başladığı dönemin diğer liberal palavralarıyla ortak temellere sahipti. Teknolojiye atfedilen “doğal” ilericilik, onun sahiplerini de kapsıyordu. Sözgelimi Irak işgali öncesinde sıkça duyduğumuz, “ABD’de enerji ve silah üreticisi şirketler savaş ama hızla gelişen teknoloji şirketleri barış istiyor” lafı bunun parlak bir örneğiydi. Bu temelsiz liberal palavra geniş bir taraftar kitlesi bulmuştu. Oysa sözü edilen teknoloji şirketleri Amerikan Finans-kapitalinin organik bir parçasıydı ve Pentagon, CİA gibi savaşyürütücüsükurumlarla ortak çalışmalar yapıyor, pek çok projeyi birlikte gerçekleştiriyordu.
Sosyal medya platformlarından twitter’ı satın alan ElonMusk’ın bir gazeteciye aktardığı Twitter belgeleriyle, 2020 başkanlık seçimleri öncesinde başkan adayı Joe Biden’ın seçim kampanyası yöneticilerinin talebi üzerine Biden’ın oğlu HunterBiden’la ilgili çıkan haberlerin twitter yetkilileri tarafından nasıl sansürlendiği ifşa oldu. Musk belgelerin yayınlanmasından önce yaptığı bir açıklamada, twitter’ın seçimlere müdahale ettiğini söyledi.
Bir sosyal medya platformu desteklediği başkan adayına yardım etmek amacıyla başkan adayının oğlu hakkındaki haberleri «sahte bilgi» kategorisi içine alarak sansürlemişti.Twitter bunu yapmıştı ancak asıl önemli olan teknoloji şirketlerinin CİA ve Pentagon ile derin bağları ve bu kurumların güçlü denetim mekanizmalarıydı. Teknoloji şirketlerinin yönetim kademeleri eski Amerikan istihbarat yetkilileri tarafından dolduruluyordu. Bu kurumların Demokrat Parti ile güçlü bağları vardı.
Elon Musk’ın ifşası ve sunulan belgeler sosyal medya platformlarının gerçek doğasının aydınlanması bakımından önemli ancak mesele bundan ibaret değil. Amerikan seçimlerine müdahalelere dair iddia ve tartışmalar yıllardır devam ediyor. Yaşanan son olaylarla görüldü ki, bir hafta öncesine kadar “sahte bilgi” kapsamında olanların tek bir dokunuşla “gerçek bilgi” haline gelmesi için bir Finans-kapitalistin bir şirkete 44 milyar dolar yatırması ve bilginin hangi “niteliğe” sahip olduğu hakkında karar vermesi gerekiyor. Böylece demokrasi ve ifade özgürlüğüne temel oluşturacak platformların temel gerçeği burada net olarak gözler önüne serildi. Parayı veren düdüğü çalıyor ve “gerçek bilginin” ne olduğuna karar verme yetkisini ele geçiriyordu. Musk parayı verdi, düdüğü çaldı ancak daha sonra twitter’da kendisine sorulan sorulara bazı ilginç yanıtlar verdi.
Musk Twitter’da yaptığı konuşmada, eski ABD Başkanı John F. Kennedy suikastini anımsatarak, «asla açık havada araba ile geçit töreni yapmayacağım, izin verin bu şekilde ifade edeyim» dedi. «Açıkçası başıma kötü bir şey gelme, hatta vurulma riski oldukça önemli… İstersen birini öldürmek o kadar da zor değil, o yüzden umarım öldürmezler ve kader benim yüzüme güler… bu konuda kesinlikle bazı riskler var.» dedi.
Elon Musk’ın ifşaatı ve sonrasında yaptığı bu açıklamalar, Amerikan yönetici seçkinleri arasındaki iç mücadelenin sertleşmesinin bir işareti olarak kabul edilebilir. Onun sözünü ettiği eski ABD Başkanı John F. Kennedy benzer bir iç mücadele sürecinde üstü açık bir arabadayken suikaste uğramıştı. Musk’ın Amerikan emperyalizminin güçlü kurumları Pentagon ve CİA ile derin ve esaslı ilişkileri yaptığı hamlenin önemini daha da arttırıyor. Musk’ın ifşaatının ardından, ABD Tarım Bakanlığı Genel Müfettişliği’nin Musk’ın şirketi Neuralink’e bir soruşturma başlatması çatışmaya ilişkin yeni veriler sundu. Musk’ın şirketi yıllardır faaliyetini sürdürüyordu ancak iyi bilinen faaliyetleriiçin bir soruşturma hemen ifşaatın ardından başlatıldı.
Amerikan seçimlerine uzanan “Putin eli” uzun süre gündemi meşgul etmişti. Demokrat Parti ve ona yakın istihbarat yetkilileri tarafından sürekli gündeme getirilen bir iddia, Trump’ın seçimi Rusya müdahalesiyle kazanmasıydı. Bu konuda yürütülen soruşturmalar herhangi bir sonuç vermedi ancak şimdi ilgili belgelerle görünüyor ki, bir sonraki seçime eller uzanmış. Bu konu önemli çünkü “sahte bilgi” olarak sansürlenen haberlerin bir kısmı Joe Biden’ın oğlu HunterBiden’ın Ukrayna’nın en büyük enerji şirketini “danışmanlık” örtüsü altında nasıl haraca kestiğine dair bilgiler içeriyordu. Başkan Yardımcısı olarak Ukrayna dosyasına bakan Biden’ın oğlunun aynı dönemde Ukrayna’da bu faaliyetleri yürütmesi Trump’ın seçim kampanyasında Biden’a karşı kullandığı önemli bir unsurdu.
Musk öldürülebileceğini söylerken Başkan Kennedy suikastına işaret etti. İki gün önceVaşington’daUlusal Basın Kulübü’ndebu konuyla ilgili bir basın toplantısı vardı. Toplantıda konuşan Jefferson Morley, Mary Ferrell Vakfı’nın önde gelen Kennedy suikastı araştırmacısıydı. Morley, vakfın açtığı bir dava sonucu elde ettikleri bir takım CİA belgelerinde, suikastçı olduğu iddia edilen Lee Harvey Oswald’ın cinayetten sadece aylar önce CIA tarafından düzenlenen bir operasyona katıldığına dair kanıtlar bulduklarını açıkladı. Morley belgelerin, Kennedy’nin ölümünden üç ay önce üst düzey CIA yetkilileri tarafından onaylanan ve teşkilatın Oswald’ı saldırıdan birkaç hafta önce istihbarat amacıyla kullandığını gösterdiğini dile getirdi. (https://www.newsweek.com/new-documents-shed-light-cias-connection-lee-harvey-oswald-1765105)
Morley konuşmasında, elde ettikleri bu belgelerin Kennedy suikastine ilişkin “resmi anlatı” üzerine derin sonuçlar yarattığını ifade etti ve “CİA saldırgan hakkında bugün bile itiraf ettiklerinden çok daha fazlasını biliyordu. Dolayısıyla bu hikaye mümkün olan en yakın incelemeyi hak ediyor.” dedi. Vakıf avukatları, CİA’nın konuyla ilgili 16.000’den fazla ek belgenin yayınlanmasını yasadışı olarak engellediği bilgisini verdiler. Basın toplantısını haberleştiren Newsweek dergisi durumu, bu belgeler “hükümetin şimdiye kadar kabul etmeyi reddettiği şeyin ve kamuoyunun Kennedy suikastının gerçekliği konusundaki güvensizliğinin yaklaşık 60 yıl sonra neden devam ettiğinin altını çizmeye yardımcı oluyor.” şeklinde değerlendiriyor.
Öldürülen Amerika’nın görevdeki devlet başkanı. Aradan yarım asırdan fazla zaman geçmiş. Devlet arşivinde bulunan bazı belgelere erişilmesi CİA tarafından engelleniyor. Erişilen belgeler, suikastı düzenlediği iddia edilen şahsın CİA’ya çalışan biri olduğunu kanıtlıyor. Tüm bunlara rağmen, Newsweek “kamuoyunun güvensizliğinden” söz etmekle kalmıyor, üstüne “Nihayetinde, belgelerin yayınlanması sadece bir komplo teorisinin doğru olup olmadığını teyit etmek ya da etmemekle ilgili değildir. Bu, hükümetin bildikleri hakkında yalan söyleyip söylemediğiyle ilgilidir.” şeklinde garip laflar ediyor.
Newsweek’in sözünü ettiği “komplo teorisi”, suikast sonrası solda ifade edilen bir düşünceye işaret ediyor. Örneğin Dr. Hikmet Kıvılcımlı 1968 yılında yazdığı “Başkalarını Ezen Milletin Kendisi Hür Olamaz” başlıklı yazısında, “Kennedy’lerikimöldürüyor? Bunukundaktakiçocukbileöğrenebilir. BiravuçFinans – Kapitalist (milyarder şirket) Vietnam’da öldürmek için, Amerika’da da öldürmek zorundadır.» şeklinde yazarak suikastın kaynağına işaret etmişti. Kıvılcımlı şöyle yazmıştı: «Milyarder haydutların, züğürt eşkiyacıktan ayrımı: Korkaklığı ve kalleşlikleridir. Her zengin derebeyi, düşmanını eliyle öldürmez, öldürtür. Maşa dururken elini ateşe sokmaz. Kapitalizmin DEREBEYİLİK (yâni ÖLÜM) çağı olan Emperyalizmin milyarder derebeyileri de, içlerinde düşünmiye çalışan Kennedy’leri öldürmek için iki maşa kullanıyor: MAFİA — CİA…» (http://www.turkiyedireniyor.org/baskalarini-ezen-milletin-kendisi-hur-olamaz/) Yani Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Kennedy suikastı hakkında solda yaygın paylaşılan «komplo teorisi» olduğu iddia edilen düşünceleri savunmuştu.
Ne Dr. Hikmet Kıvılcımlı ne de bu düşünceyi paylaşanlar «komplo teorisi» üretiyordu. Onlara yöneltilen bu suçlamanın kendisi CİA patentli bir komplo teorisiydi. Kıvılcımlı Marksist-Leninist birikimiyle dünya çapında önem taşıyan bir olayın analizi üzerinden bu sonuca ulaşmıştı. Amerikan emperyalizmi «Vietnem’da öldürmekiçin, ABD’de öldürmek zorundaydı» ve suikastı kavramak için temel alınması gereken yol gösterici buydu.
Kıvılcımlı tüm siyasi hayatını bilimsel sosyalizmin yol gösterici ilkelerine dayanarak yaşamıştı. Onun düşüncesine temel oluşturan gerici komplo teorileri değil Marksist analiz yöntemiydi.
Bırakalım iki gün önce kamuoyuna açıklanan belgelerin niteliğini, 1990’larda ABD’de sol içinde gelişen bir dizi tartışma doğrudan konuya ilişkindi. Sol içinde bir grup, Kennedy suikastında CİA’ya bir rol yüklemenin komplo teorisi kapsamına girdiğini savunuyordu. Bu grupla tartışan Amerikalı Marksist Micheael Parenti şunları yazmıştı.
«Kennedy’nin en yakın yardımcılarından Kenneth O’Donnell, başkanın 1964 seçimlerinden sonra Vietnam’dan çekilmeyi planladığını yazdı. CIA’in örtülü operayonlarına askeri destek sağlayan Teğmen L. Fletcher Prouty’e göre sadece Amerikan askerlerinin değil tüm Amerikalıların çekilmesini — yani CIA memurları ve ajanlarının da- öngören 263 sayılı Ulusal Güvenlik Eylem Belgesi’nin “etli kısımlarını” Kennedy dikte ettirmişti. Prouty o nedenle başkanın “kendi ölüm fermanını imzaladığını” düşünüyordu. Ordugazetesi “Stars andStripes” şöyle bir başlık geçti: “Başkan 1965’e Kadar Tüm Amerikalılar Dışarı Diyor”. Poutry’ye göre “Pentagon öfkeden deliye dönmüştü. Pentagon koridorlarında JFK küfür olarak kullanılıyordu.»
Amerikan solunun önde gelen bazı isimleri tüm bu olgulara rağmen ABD başkanının CİA ileter düşmesi için bir neden olmadığı kanısındaydı. Oysa gerçek hayat zihinlerdeki şemalardan daha canlıydı. Sadece Kennedy değil Trump da CİA ve Pentagon ileters düşmüştü. Afganistan ve Suriye’den asker çekme, NATO’yu artık eskimiş ve gereksiz bir kurum olarak görme başlıklarında sadece Demokrat Parti ile değil CİA ve Pentagon’la da ciddi bir çatışma yaşamıştı. Bu durum Trump’ın faşist karakterini değiştirmediği gibi, Kennedy’nin tutumları da onun Amerikan emperyalizminin önmli siyasi kadrolarından olması gerçeğini değiştirmiyordu.
Amerikan emperyalizmin çıkarlarının ve hakimiyetinin korunması yolunda farklı öncelikler ve yollara işaret etmek yaşanan çatışmaların temel nedeniydi. Egemen sınıf içi rekabet ve çıkar çatışmaları zaman zaman ölümcül sonuçlar yaratabilirdi. Bir Amerikan başkanının ölümünde CİA rolü olamayacağını düşünenler, nasıl oluyorsa, birkaç bin meczup Trump taraftarının Amerika’da darbe yapıp iktidarı ele geçirebileceğini düşünüyordu. Bırakalım birkaç meczup Trump taraftarının darbe yapmasını; seçimle iktidara gelen Trump, neredeyse söylediği şeylerin tümünün tam tersini ifade eden kararnamelerin altına imza atmıştı. Trump belki de tam da bu nedenle hayatını devam ettiriyordu.
Komplo teorisi dedik ya, uzağa gitmeyin… Beyoğlu’nda patlayan bomba sonrası Türkiye’de büyük çoğunluk 2015 seçimleri sonrası yaşanan türden bir bombalama dalgası mı başlıyor diye düşündü. Neden? Çünkü 2015 seçimlerinden sonra Türkiye’de devlet eliyle bir bombalama dalgası yaşanmıştı. Bu bombalama dalgası, AKP açısından siyasi olarak istenen sonuçları da yaratmıştı. Büyük çoğunluğun yeni birdalga mı diye düşünmesinin nedeni bu apaçık gerçekti. Gerçek deneyimlerdi, milletin komplo teorileri peşinde koşan meczuplar olması değil.
Gerici komplo teorileri tam da bu dünyada yaşanan gerçek ilişkilerden kök alıyor. Nasıl mı? Dünya tahıl ticaretinin yaklaşık yüzde 80’i Batılı ADM, Bunge, Cargill ve (Louis) Dreyfus tekelleri tarafından kontrol ediliyor. Irak işgalinden sonra ABD yönetimi Irak’ta tarımsal üretimi yeniden yapılandırmak için özel bir birim kurduğunda, birimin başına Cargill’in CEO’su Dan Amstutz’u geçirmişti. 1988’de Uruguay’da gerçekleştirilen toplantılarla tarım ticareti de içinde olmak üzere dünya ticaretinin kuralları neo-liberal bir çerçeve doğrultusunda yeniden belirlendi. Uruguay’da ABD heyetinin baş müzakerecisi yine Amstutz idi. Amstutz sadece Cargill CEO’su olarak görev yapmamıştı, bir dönem ABD finans tekeli Goldmann Sachs’ın da yönetimindeydi. Yani ABD Finans-kapitali dünya tahıl üretimi ve ticareti süreçlerini has kadroları aracılığıyla şekillendiriyordu…