Cenk Ağcabay

Ukrayna’da yeni bir sahte barış girişimi tutar mı? – Cenk Ağcabay

NATO Genel Sekreteri Jens Stolterberg’in Asya seyahati, NATO’nun Hint-Pasifik’te genişleme yolundaki hamlelerini daha görünür kıldı. Stoltenberg, Japonya ziyareti sırasında Japonya Başbakanı Fumio Kişida ile ortak bir basın toplantısında konuştu. Konuşmasında, Hint-Pasifik’in Çin’in tehditkâr davranışlarından Kuzey Kore’nin provokasyonlarına artan zorluklarla karşı karşıya olduğunu belirtti ve “Bugün Avrupa’da olanlar yarın Asya’da da olabilir” diyerek bölgede bir savaş olasılığını seslendirdi.

Kişida ile görüşmesinde Japonya’nın yeni ulusal güvenlik stratejilerini ve ulusal savunma sistemini ele aldıklarını söyleyen Stolterberg, “Bu stratejileri ve Japonya’nın iddiasını yükseltmesini memnuniyetle karşılıyorum” dedi. Stolterberg’in memnuniyetle karşıladığı şey Japon militarizminin yeniden “şahlandırılması” ve geçmişte olduğu gibi Asya halklarının başına bela edilmesidir. NATO’nun Asya ve Ortadoğu’da genişleme hedefiyle attığı adımların en önemlilerinden birisi sözü edilen “strateji ve iddialar”dır ve bölgeye sadece kan ve ateş getirecektir.

NATO’nun Hint-Pasifik’te genişlemesi sürecinin iki temel aktörü Güney Kore ve Japonya’dır. Stoltenberg Japonya’dan önce Güney Kore’deydi. Orada da benzer açıklamalar yaptı. Güney Kore’nin NATO ile ilişkilerini güçlendirmesinin “Nükleer Caydırıcılık” bakımından öneminin altını çizdi. Stoltenberg’in gezisini ve açıklamalarını değerlendiren bir yazı Global Times gazetesi editoryası tarafından yazıldı. Global Times editoryasının yazılarının Çin yönetiminin bakış açısını yansıttığı biliniyor. Editorya’ya göre, “Stoltenberg’in şimdi Kuzeydoğu Asya topraklarında durup ‘nükleer caydırıcılıktan’ böylesine yüksek profilli bir şekilde bahsetmesi, NATO’nun bu bölge için oluşturduğu ciddi tehdidin altını çizmektedir.”

Editorya sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kore Yarımadası’ndaki çıkmaz ve NATO, Soğuk Savaş’ın Avrasya’daki iki kalıntısıdır, ancak birincisi Soğuk Savaş’ın kurbanı, ikincisi ise faydalanıcısıdır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından NATO var olma gerekliliğini ve meşruiyetini yitirmiş ancak yeni krizlerin ve çatışmaların yarattığı gergin ve ürkütücü atmosferi içine çekerek ayakta kalmıştır. NATO’nun Kore Yarımadası’na gözünü dikmesinin nedeni tıpkı sırtlanların diğer hayvanların kanayan yaralarına bakması gibidir. Kuzeydoğu Asya’ya getirdiği şey yeni bir soğuk savaş tamtamlarıdır.”

NATO’nun her zaman olduğu gibi, Ukrayna savaşını Asya-Pasifik’e “savaş korkuları satmak” için kullandığını belirten editorya; Stoltenberg’in Güney Kore başbakanıyla birlikte yaptığı açıklamalarda Çin’i bir tehlike olarak karakterize ettiğine ancak Güney Kore başbakanının konuşmasında bu terimi kullanmamasına dikkat çekiyor. Bu tercihin Güney Kore’nin sorunları Kore Yarım adasıyla sınırlı tutma çabasına işaret ettiğini belirten editorya, Güney Kore’ye NATO planlarına dikkat etmesi çağrısını yapıyor. NATO’nun Avrupa’dan Kuzeydoğu Asya’ya genişlemesinin sorunları çok daha “karmaşık ve çözümü zor” hale getireceğini vurgulayan editorya ekliyor, “ve sonuç hiçbir şekilde Güney Kore’nin görmek istediği gibi olmayacaktır.”

Editorya yazıyı şu sözlerle sonlandırıyor. “Bugün NATO’nun Asya-Pasifik bölgesine müdahil olma niyeti çok iyi bilinmektedir. ‘Susuzluğu gidermek için zehir içmeyi’ nasıl reddedeceği Seul’ün siyasi bilgeliğini test edecektir.”

ABD Savunma Bakanı Austin’in Filipinler seyahatinde iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin güçlendirilmesi ve ABD ordusunun Filipinler’deki varlığını genişletilmesi için yeni bir anlaşma imzalandığı açıklandı. Onlarca yıldır Filipinler de ABD ordusunun Kuzey Asya’daki en geniş varlığı bulunuyor. Bu anlaşmayla ABD askeri varlığının Filipinler’in en kuzeyindeki adalara taşınması karar altına alındı. Tayvan ya da Güney Çin Denizinde yaşanacak olası çatışmalarda bu adalar stratejik olarak önem kazanıyor. ABD’nin Çin’i askeri olarak çevreleme hamlelerinde yeni bir adım böylece atılmış oldu. Bu anlaşmanın imzalanması için yürütülen görüşmeler altı yıldır devam ediyordu.

NATO Genel Sekreterinin “Bugün Avrupa’da olanlar yarın Asya’da da olabilir” sözleriyle bölgede “savaş korkusu satma” çabası ciddi tehlikelere işaret ediyor. Avrupa’da olanlar Hint-Pasifik’te olacaklara ışık tutuyor. Macaristan devlet başkanı Victor Orban son konuşmasında Avrupa’da olanların anlamına dair şu tespitleri yaptı: “Başımız büyük, çok büyük belada. Rusya’nın yaklaşan bahar saldırısı başarılı olursa, NATO ülkeleri şu soruyla karşı karşıya kalacak: Ukrayna için savaşmak üzere asker gönderelim mi? Bu Amerikan halkının düşündüğü bir şey değil. Ancak savaşın yayılması halinde ülkeleri yıkıma uğrayacak olan ve sayıları giderek artan Avrupalıların aklında bu konu var. Batı, Rusya ile bir savaşın içinde. Gerçek bu. Her geçen gün daha da içine giriyoruz.” Orban savaşın başından beri Batı ittifakından farklı bir tutum geliştirdi. Rusya’ya uygulanan yaptırımları kabul etmedi. Ukrayna’ya silah göndermedi. Savaşın genişlemesinin Avrupa için yarattığı tehlikeleri sürekli gündemde tuttu.

Macaristan Savunma Bakanı Szalay-Bobrovniczky 2 gün önce  Avusturya Savunma Bakanı, Klaudia Tanner ile görüştü ve düzenledikleri ortak basın toplantısında, “Macaristan’ın duruşu net, çatışmaya silah göndermiyoruz çünkü tırmanmasını engellemek istiyoruz. Bu konuda Avusturya ile hemfikiriz. Tarafsız Avusturya da savaşa silah yollamıyor. Ama aynı zamanda her iki ülke de savaştan kaçanlara insani yardım sağlıyor.” dedi.   

Batı ittifakının bir başka üyesi Hırvatistan devlet başkanı Zoran Milanovic, Ukrayna’ya silah göndermeye hazırlanan Avrupa’nın büyük bir tehlikeye sürüklendiğini söyledi. Milanoviç konuşmasında, “Avrupa, histeri ve nefret çerçevesinde tehlikeye sürükleniyor. Alman tanklarının Ukrayna’ya gönderilmesi, Rusları birbirlerine daha da bağlayacak. Çin de aynı şekilde. Benim vazifem, bundan uzak kalmamızı sağlamak ve sirk hayvanına dönüşmemize engel olmak. Savaşa her türlü müdahil olmak, ölümcül tehlike arz ediyor.” dedi. Ona göre Ukrayna’ya daha fazla silah gönderme, “Bu, savaşı uzatmaktan başka bir işe yaramayacak.”

Avrupa Birliği ve NATO üyesi devlet başkanlarının bu açıklamaları, Avrupa’nın ABD ve NATO eliyle içine çekildiği bataklığa dair gerçekçi görüntüler sunuyor. İttifak içindeki çatlakların büyüdüğü ve “uzun ve yıpratıcı bir savaş”ın yarattığı sıkıntıların giderek daha fazla hissedildiği anlaşılıyor. Son birkaç haftada Paris’te, Londra’da alanları dolduran kitlelerdeki hoşnutsuzluk bu sıkıntıları büyütüyor. ABD’de Pentagon’la derin bağlara sahip olduğu bilinen Rand Corporation’ın 2020 yılında yayınladığı bir rapor Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte yeniden gündeme gelmişti. Bu raporda Rusya’nın zayıflatılması için askeri olarak Ukrayna’ya çekilmesi, Ukrayna’nın Batı ittifakı tarafından askeri ve mali olarak güçlü bir biçimde desteklenmesi ve uygulanacak yaptırımlarla Rusya’nın ekonomik olarak yıpratılması ve uluslararası alanda tecrit edilmesi önerilmişti. Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte kimi yorumcular, Rand Corporation’ın planının işlediğini, Rusya’nın Ukrayna’da ABD tuzağına çekildiğini yazmıştı.

Rand Corporation geçtiğimiz günlerde konuyla ilgili yeni bir rapor yayınladı. Raporun başlığında raporun içeriği özetlenmiş, başlık: “Uzun bir savaştan kaçınmak: ABD politikası ve Rusya-Ukrayna çatışmasının yörüngesi”.  Raporda Ukrayna savaşına dair ortalığı kasıp kavuran Batı propagandasını boşa düşüren bir dizi tespit var. Önemli bir tespit, ABD’nin askeri ve ekonomik desteği durdurması halinde Ukrayna’nın “kısa zamanda tamamen çökeceğidir”. Bununla bağlantılı olarak vurgulanan bir diğer unsur, ABD ve Ukrayna’nın bu savaştaki “çıkarlarının eşanlamlı” olmamasıdır. Rand NATO ülkelerinin savaşa giderek daha fazla katılmasının Rusya’yla daha büyük bir savaşa yol açma riskini son derece arttırdığını, bunun mutlaka engellenmesi gerektiğini belirtirken, Ukrayna’ya sağlanan askeri ve ekonomik yardımın “sürdürülemez olduğu” kanısındadır. Batının Ukrayna savaşındaki politikasının kısa sürede değiştirilmesinin zor olduğunu vurgulayan Rand, savaşı “müzakere edilmiş bir sona ulaştıracak araçların” geliştirilmeye başlamasını önermektedir. “Araçlar”, Ukrayna’nın tarafsızlığı konusunda bir takım garantiler verilmesi ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların hafifletilmesidir. Rand Ukrayna’ya sunulan mali ve askeri desteğin müzakereler için uygun adımlar atma koşuluna bağlanmasını da önermektedir.

Rand’ın politika değişikliği önerisinin kilit unsuru, ABD’nin önceliklerine dair yaklaşımıdır. Bu şöyle ifade edilmiş, bu çatışma “üst düzey politika yapıcıların zamanını ve ABD askeri kaynaklarını emiyor ve Washington’un dikkatini Çin gibi diğer küresel önceliklerden uzaklaştırırken Moskova’yı Pekin’e yaklaştırıyor.” Rand raporu, ABD yönetici seçkinlerinin Ukrayna savaşında gelinen nokta itibariyle ciddi bir tartışma yürüttüklerinin işaretini sunuyor. Bu tartışmanın başat nedenleri, Batı ittifakında yaşanan çatlaklar ve sahadaki gelişmelerdir. Bir yıla yaklaşan büyük propaganda kampanyasıyla gizlenmeye çalışan bir temel gerçek iki gün önce New York Times gazetesinde yayınlanan bir geniş haberle gözler önüne serildi. Haberin başlığı manidardı: “Rusya Dostlarının Yardımıyla Batı’nın Cezalarından Kurtuldu”.

Haberde, ekonomik yaptırımlara rağmen Rusya ekonomisinin beklenen çöküşü yaşamamasına odaklanılmıştı. Rusya ekonomisi çökmemişti çünkü “dostları yardım etmişti.” Haberde çeşitli rakamlarla ortaya koyulan duruma göre, Rusya’nın dış ticareti savaş öncesi seviyesine dönmüş durumda. Bunun yaptırımlara rağmen nasıl sağlandığı sorusunun yanıtı şöyle veriliyor: “Türkiye, Çin, Belarus, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerin, Batılı ülkelerin Moskova’nın Ukrayna’yı işgalini cezalandırmak için kesmeye çalıştığı birçok ürünü Rusya’ya sağlamak için devreye” girmesi. Örneğin Ermenistan Rusya’ya akıllı telefon satışını bu yıl on kat arttırmış. Batılı şirketlerin telefonlarını satın almış ve Rusya’ya satmış. Batılı şirketlerin pazardan çekilmesinin ardından bir süre bekleyen ve yaptırım şartlarını inceleyen Çin şirketleri pazardaki boşluğu doldurmaya başlamış. Haberde yaptırımların beklenen sonuçları yaratmadığı vurgulanırken, yaptırımların Batı ekonomileri üzerinde yarattığı yüklere de dikkat çekiliyor.

Önce ABD ardından bir bölge ziyareti gerçekleştiren Alman başbakan Scholz Brezilya devlet başkanı Lula’dan Ukrayna’ya silah göndermesini istedi. Lula bu talebe yanıtını Arjantin devlet başkanıyla birlikte düzenlediği basın toplantısında verdi. “Biz silah göndermeyiz. Barış için çalışılmasını istiyoruz.” Lula, yürütülen faaliyetlerin barış için değil savaşı büyütmek için gerçekleştiğini vurguladı ve barışçıl bir çözüm için çalışacak bir uluslararası heyetin oluşturulmasını önerdi. Brezilya ve Arjantin bölgenin büyük ve ağırlık taşıyan ülkeleri, Ukrayna’ya silah göndermeyi reddetmeleri ve barış için inisiyatif almaya çalışmaları önem taşıyor.  

Batı basınında son zamanlarda değişen ses tonunun nedenleri üzerine düşünürken bu gelişmeleri dikkate almak gerekiyor. Almanya’nın Die Welt gazetesi savaş kışkırtıcılığında başı çeken burjuva yayın organlarından biriydi ancak bugün yer verdiği bir köşe yazısında, yazarı Christoph B. Schiltz şu tespitleri yapmıştı: “Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin insan gücü tükeniyor, düşman daha iyi adapte oluyor ve büyük miktarda malzemeye sahip, bu nedenle Ukrayna’nın zaferi her geçen gün daha az olası hale geliyor.” Bu tespitleri yapan yazar, Batılı diplomatların her geçen gün “savaşın tırmanması tehlikesi” ve “demokratik toplumlardaki savaş yorgunluğu”ndan daha fazla söz etmeye başladıklarını belirtiyor ve bu nedenle bir ateşkes sağlanmasının kulislerde daha fazla konuşulduğunu bildiriyor. Bu yazının başlığı “Ukrayna’nın kazanması neden neredeyse imkansız?” idi.

Hazal Yalın’ın bir Polonya gazetesine dayanarak verdiği bilgilere göre, ABD Başkanı Biden ay sonunda Polonya’ya ziyaret edecek. Burada Ukrayna devlet başkanı Zelensky ile görüşmesi bekleniyor. Zelensky hazırlayacağı 10 maddelik “barış” programını Biden’a sunacak ve bir uluslararası konferans toplanması çağrısı yapacak. Hazal Yalın, “bu konferansa Kiev rejimine garantör olacak olan şu ülkelerin katılması öngörülüyor: ABD, Kanada, Türkiye, Britanya, İsrail, Almanya ve Polonya.” bilgisini veriyor. Böyle bir hamlenin gerçekleşmesi kuvvetle muhtemeldir ve bunun temel hedefi barışı kazanmak değil, Rusya’nın hazırlandığı bahar saldırısını durdurmak ve silah akışının sağlanması için zaman kazanmaktır. Yani yeni bir Minsk sürecidir. Son birkaç ay içinde doğrudan imzacıları birinci ağızdan Minsk sürecini Ukrayna’ya savaşa hazırlıkları için zaman kazandırmak amacıyla yürüttüklerini söylemişken, Rus yönetiminin aynı suya tekrar girmesi olasılığı çok düşüktür.

Rus Ordusunun hazırlandığı bahar saldırısının sahadaki sonuçları sürecin nasıl akacağını büyük ölçüde belirleyecektir. Bazılarının öngörüleri “derindir”. Birkaç gündür sosyal medyada oligark George Soros’un 1993 tarihli bir yazısı yaygın olarak paylaşılıyor. Soros bu yazısında, Rusya’nın nüfuz alanlarını kontrol etmek için yeniden harekete geçme tehlikesinden söz ediyor. Avrupa’da insanların 2. Dünya Savaşından beri savaştan uzak kaldığını, savaşmak istemediğini ancak iyi silahlara sahip olduğunu belirtiyor. Doğu Avrupa’daki insan gücünün Batı silahlarıyla birlikte Rusya’ya karşı ciddi bir caydırıcılık rolü oynayabileceğini söylüyor. Ukrayna’da olup bitenlere bakanlar, Soros’un “derin” öngörüsünü sosyal medya hesaplarından paylaşıyor. İktidara taşınmasında Soros’un büyük emek ve para harcadığı ancak daha sonra azılı düşman olduğu Victor Orban, bu “derin” öngörülerin sonuçları hakkında Ukrayna bağlamında şunları söylüyor: “Burası artık Afganistan ve kimsenin olmadığı bir yer.”

https://www.globaltimes.cn/page/202301/1284482.shtml

ARMED CONFLICTS

US Installs New Nukes in Europe: As Destructive as 83 Hiroshima Bombs

https://istiraki.blogspot.com/2023/01/hintli-devrimciler-ve-bolsevikler.html

https://www.gazeteduvar.com.tr/lula-da-silva-ukraynaya-muhimmat-gondermeyecegiz-haber-1600945

https://www.gazeteduvar.com.tr/tarim-nerede-neden-nasil-basladi-haber-1600868

https://popularresistance.org/ukraine-the-war-that-went-wrong/

Russia sends veiled threat to Israel, US over Iranian weapons depot blast

Paylaşın