Sermayenin patriyarkayla işbirliği, bu kriz döneminde yine kadınları sefalet ücretlerine mahkum ederek çalıştırmayı, esnek çalışma adı altında zaten güvencesiz çalıştırdığı kadınları ilk elden işten çıkarmayı, evlere parça başı iş yapmaya göndererek sosyal kazanımlarımızı gasp etmeyi, düşen hane gelirlerinin de ailenin tasarrufa gitmesi adı altında kadınların ev içindeki yükünü arttırarak telafi edilmesini öngörüyor.
Neoliberalizm kimi işkollarını ve meslekleri kadın işi olarak kodladığından beri en düşük ücretli ve güvencesiz çalışmayı kadınlar için norm haline getirdi. Bu anlamıyla bazı işkollarında kadınların kriz nedeniyle de olsa erkeklerle ikame edilmesi söz konusu olmayabiliyor ancak bu söz konusu güvencesiz esnek kayıt dışı işlerde kriz nedeniyle kadınlar açısından sömürünün yoğunlaşması anlamına da gelecek. Tabi kuralsızlığın en ağır koşulları altında çalışmak zorunda kalan göçmen kadınlar için sömürü köleci çalışma düzenini hatırlatan boyutlara ulaşacak.
Ekonomik veriler, istatistikler, geleceğe yönelik analizler hep finans, üretim, tüketim gibi kavramlar çerçevesinde dönüp duruyor. Kadınlar bu değerlendirmelerde ancak işsizlik istatistiklerinin parçası olarak yer alabiliyor. AKP iktidarının ekonomi ve aile politikaları, sayısal verilerin ötesinde kadınların nasıl etkilendiğiyle ilgilenmezken, kadınlar açısından ev içinde ağırlaşan koşullara çözüm getirmeyi hedeflemesi imkânsız. Ev işlerini her durumda kadın işi olarak gören istihdam ve aile politikalarıyla AKP krizi fırsata çevirerek kadınların aileye bağımlılığını artıracak.
Kriz kadınlar için somut maddi kayıpların ve artan iş yükünün ötesinde aile içinde erkek iktidarının güçlenmesi anlamına geliyor. Aileler sınırlı kaynaklarını kız çocuklardan çok erkek çocuklar için harcayacak. Yoksulluğun ve işsizliğin arttıracağı erkek şiddetinin bedeli dayak, ölüm, bazen de fuhuşa zorlanma olarak somutlanacak kadınların hayatında. Kadınlar erkek baskısından kurtulmak için yalnız yaşama girişimlerini erteleyecek, babaya ve kocaya mahkumiyeti sürdürmek zorunda kalacak. Aslında krizin tedirginliği bile kadınları aileye bağlıyor bugün.
Aile bakanlığıyla çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığının birleştirilmesi ve “aile çalışma ve sosyal politikalar bakanlığı”na dönüşmesi, AKP’nin kadınların sadece ücretli emek gücüne katıldıklarında kamusal alanda var olmalarını öngördüğünü gösteriyor. Yani kadınlara ya ailenin parçası olarak anne, eş kimliğiyle ya da zorunlu olarak ücretli istihdama katıldıklarında çalışma bakanlığının ilgi alanında var olma hakkı tanınıyor. Kadınların eşitlik mücadelesinin kamu politikalarının bir parçası olma ihtimali tümüyle ortadan kaldırıldı. Sosyal “güvenlik” kavramının bizzat bakanlık adından çıkarılması tüm emekçiler açısından bir kayıpken kadınlar açısından birey olarak varoluşlarının yok sayılması anlamına geliyor.
AKP iktidarının özellikle son beş yıldır kararlılıkla yürürlüğe soktuğu politikalarının başında aileye ve kadınlara ilişkin her konuda diyanetin yetkilendirilmesi oldu. Evlenme, boşanma, “aile içi şiddet” diye tanımlanan erkek şiddeti, yoksulluk vb. hep diyanete bağlı/bağlantılı kurumlarla ele alınan başlıklar olageldi. Her adımda kadınların boşanmasını, yalnız yaşayabilecek olanaklara sahip olmasını aslında erkeklerden bağımsızlaşarak özgürlük alanlarını genişletmeye çalışmalarını engellemek üzerinden şekillenen politikalar, kurumsal olarak aileyi ilgilendiren her konuyu diyanete bağlama politikasıyla sonuçlandı. Tüm bunların bir sonucu da aslında, özellikle AKP’li yerel yönetimler aracılığıyla yapılan yoksulluk yardımlarında diyanetle bağlantılı kurumların etkilerinin ve belirleyiciliklerinin artması oluyor.
Bu kriz döneminde kadınlar açısından yoksulluğun katmerleneceği düşünüldüğünde dine dayalı baskıyla belirlenen aile politikalarının doğrudan yoksulluk yardımları aracılığıyla etkinliğinin artırılacağı şüphesiz. Diğer yandan diyanetin sosyal politika alanında etkinleşmesi Sunni İslam inancına sahip olmayan kesimlerin, yalnız yaşayan veya yaşamak isteyen kadınların sosyal politika alanında yok sayılması anlamına geliyor. Tam da bu noktada bir hak olarak sosyal güvelik anlayışının yerini iktidarın keyfi sosyal politikalarına bırakmasının kadınlar açısından krizin cinsiyetinin belirginleşmesinde ve derinleşmesinde etkili olduğunu göreceğiz.
Ekonomik kriz dönemleri tüm toplumda aile dayanışması kavramının öne çıkmasına popülerleşmesine neden olur. Ancak krizlerin cinsiyeti daha doğru bir deyişle cinsiyetçiliği kadınların erkek egemenliği karşısında mevzi kaybetmelerine neden olur. Ailenin güçlenmesi her daim kadınların sırtından gerçekleşir, ailenin güçlenmesi her daim erkek şiddetinin artması ve meşrulaşması anlamına gelir. Belki de tam da bu nedenle kriz dönemlerinde feminist siyasetin sesinin daha çok ”aile değil kadınız” sloganı çerçevesinde yükselmesi gerekir.
Defne Rüzgar
27.09.2018
Kaynak: Komungucu1.com