Seçtiklerimiz

SINIF MÜCADELESİ VE SINIF DEVRİMİNİN ARACI PARTİ (II) – Devrim Güven

Bu yazı daha önce gazetemizde yayınlanan “SINIF MÜCADELESİ VE SINIF DEVRİMİNİN ARACI PARTİ (I)” isimli yazı üzerine Devrim Güven tarafından değerlendirilmiş ve kaleme alınmıştır.

 

SINIF MÜCADELESİ VE SINIF DEVRİMİNİN ARACI PARTİ (II)

Devrimin Aracı Parti

“Komünizmi benimseyenlerin önüne başka hiçbir görev geçiremeyecekleri temel görevleri komünist işçi partisinin inşasıdır. İnşa sürecinin tamamlanması, komünist programın üretilmesi, komünist yapı ve işleyişe sahip bir örgütlenmenin oluşturulması, bu örgütlenmenin proleter karakter kazanması demektir.”

Sınıflı toplumların tarihi, sınıf mücadelelerinin tarihidir. Üretim ilişkilerinin gelişmesine paralel bir üretim tarzından bir başkasına geçilerek yazılan insanlık tarihinin geldiği nokta kapitalizmdir. Kapitalist toplum emek gücünün alınıp satıldığı ve artı-değer sömürüsünün yaşandığı sınıflı toplumdur. Kapitalizmde temel çelişki emek- sermaye çelişkisidir. İşçi sınıfı kendi sınıf çıkarlarını savunmaya geçtiği anda karşısında sınıf çıkarlarını savunan burjuvaziyi bulmaktadır.  Kapitalist sömürüye karşı sürdürülen sınıf mücadelesinin toplumsal öznesi ve önderi işçi sınıfıdır.

Marks’sın yaşadığı koşullardan bu yana gelişen, değişen yapısına rağmen kapitalizmin iki temel sınıf üzerindeki kurulu yapısında bir değişiklik olmamıştır. Her geçen gün çözülen ara sınıf ve katmanlar hızla yoksullaşmakta ve emek gücünü satar duruma gelmektedir. İki sınıflı kurulu yapısında ve artı-değer sömürüsünde öz olarak hiçbir değişiklik yaşamayan kapitalizmin üretimdeki biçimsel değişikliklerini öne sürerek değiştiğini iddia ederek sınıfı yok sayan ve Leninist parti anlayışını 21. yüzyıldayız diyerek küçümseyen yok sayan anlayışların sınıf mücadelesi dışına düşmeleri kaçınılmazdır.

Halen süren sınıf mücadelesinde öncelikli olarak ne türden komünistler olduğumuz konusunda bir netliğe sahip olmalıyız. Bu ise politik duruş ve devrimci tavırdan öteye, ama mutlaka bunları da içererek, komünistlerin parti ve program tartışmalarını öncelikli olarak yapmasını, netleştirmesini gerektirmektedir. Eğer teorinin yol göstericiliği yani bilimsel sosyalizm (Marksizm-Leninizm) günün acil, öne çıkan sorunları gerekçesiyle politikalarımızda ve hatta ilişkilerimizde temel olmaktan çıkartılırsa niyetlerimizden öte cehenneme giden yola girmekten kurtulamayız. Marksist-Leninistlerin önündeki başlıca sorunlardan biri olan ‘parti’ (yazıda parti dendiğinde Leninist ilkelere göre kurulmuş komünist partiyi kastediyoruz) sorunun güncelliği sebebiyle yazımızın esas konusu olacaktır.

İşçi sınıfının iktidarı (proletarya diktatörlüğü) noktasından tanımlanacak bir sosyalizm kavrayışı nasıl bir parti sorusuna da cevap verecektir.

Toplumsal siyasi mücadele içerisinde çeşitli egemen sınıf, burjuva siyasi akımlarından olduğu gibi, gerçekçilik adına, nihai hedefe bağlamadan düzende iyileştirmeler mücadelesini temel alan, sınıf uzlaşmacı reformist, kuyrukçu sosyal-reformizm ve revizyonizmden, birçok sınıfa dayanarak demokratizmle sınırlanan, yığınsal devrime inançsızlıkla bireysel terörizme yol açan popülizm ve küçük-burjuva devrimciliğinden, sosyalist diye anılsa da işçi sınıfına dayanmayan, işçi sınıfının dışındaki sınıfları, güçleri işçi sınıfının yerine koyan ve başka sınıfların temsilcisi olan siyasi akımlardan ve bütün diğer siyasi hareketlerden kendisini kesin olarak ayıran komünizm, işçi sınıfının, sınıfların ortadan kaldırılması mücadelesinde, bağımsız siyasi temsilcisi parti ise işçi sınıfının komünist partisidir.

Söylemek gerekir ki hâkim olan bir anlayışla devrimciliği yasal ve yasadışı ayrımına göre ölçme durumu ‘parti’ konusunda önemlice tahribat yaratmıştır. Parti konusu yasal ya da yasadışı olması noktasından ele alındığında asla sağlıklı sonuçlar vermeyecektir. Bu sorun sınıf mücadelesinin (ulusal ve uluslararası) durumu, devletin biçimi, vb. etkenlerle ilişkili ele alınmalıdır. Buna rağmen kabaca şunları söyleyebiliriz; Sosyalizm mücadelesi ve propagandası şartların uygun olduğu her durumda açıktan da yapılmalıdır. Ama bu açıklığın, yasal çalışmanın taşıyıcı mekanizmaları ‘en demokratik devlette’ bile esas olarak gizlilik temelinde oluşturulmalıdır. Bu komünistlerin illegal olarak yeraltında yaşamayı, çalışmayı sevmelerinden değil, iktidara uzandığında ya da bu olasılığın yükseldiği her aşamada devletin partiye ciddi bir şekilde darbe vuracak olduğunu bilmemizdendir.

Örgütlülüğün ve faaliyetin sürekliliğinin sağlanması noktasından konuya yaklaşıldığında ise, gizliliğin gerekliliğinin mantığı daha net anlaşılacaktır. Parti konusunda yasadışılığı savunmayı ilkel bir sosyalizm kavrayışıyla eşitlemek yasalcı reformizme özgüdür. Çünkü bu kavrayışta yasal parti anlayışı, gizlilik temeline karşıymış gibi ele alınabilmekte ve doğrudan yasalcılıkla sakatlanmaktadır.  Ama tersinden koşullar uygunken bile sadece yasadışılığı savunmakta bir o kadar ilkelliktir. Bu iki uca çeken anlayış sağ ve sol sapmaların nedenlerinden birini oluşturur.

Her ülkeye özgü çeşitlilikte komünizm yoksa komünizm evrensel bir teori ve pratiğe dayanıyorsa, (‘ideolojinin yerelleşmesi’ sözü tartışmalıdır bu yanıyla) komünist partinin de bu bağlamda evrensel ilkeleri olacağı, olması gerektiği açıktır. Lenin’in değerlendirmelerine ait ikinci elden yorumlara dayanılarak, icat edilen çeşit çeşit parti ‘teorilerini’, “O Rusya’ya özgü ise bu da bize özgü” diye sunulan anlayışlar, Marksizm-Leninizm’in reddine çıkan yollara girmekten kurtulamamaktadırlar.

Geçinebilmek için emeğini satmak zorunda olan, üretim araçları sahipliğinden dışlanmışlardan oluşan işçi sınıfı bu yönleriyle diğer sınıflardan ayrılır. Parti konusunda Leninist kriterlerden bir tanesi de fabrika hücreleri ve işyeri komitelerinin, partinin taban örgütleri olması konusuna nasıl bakıldığıdır. Komünistlerin kendinden menkul, sınıfın dışında bir politik duruşları olamaz. Siyaset yapmak kavramı, siyaseti sınıf dışı konumlanışlarla yapmak şeklinde ele alınamaz. Ama sınıf zemininde ve sınıfın çıkarları ekseninde siyaset yapmaya başladığımızda bile, bu sorunları nasıl kavradığımız ve bu sorunların ortadan kaldırılmasında komünist ideolojimizin yol gösterip göstermediği gibi sorularda otomatik olarak çözülmüş olmaz.

Parti konusu yaşanmış sosyalizm deneyleri karşısında nasıl bir değerlendirme yaptığımızdan da bağımsız ele alınamaz. Ne türden komünistler olduğumuz, hangi sınıfı ne kadar temsil ettiğimiz soruları teorik ve politik temelleri ile ele alınıp aynı zamanda gerekleri de yerine getirilmelidir. Eğer getirilmezse, bir müddet sonra, sınıf mücadelesi, siyaset yapıyoruz karmaşasında bu gerekler unutulur ve sınıfın dışında oluşturduğumuz yapıyı siyasal özne olarak kutsar, Marksizm-Leninizm dışında bilinmez bir boşluğa doğru yelken açmış bir halde bulabiliriz kendimizi.

Yakın zamana kadar  ‘modern sanayi proletaryası’ dendiğinde ve üye çoğunluğunun bu zeminde, öncü işçiler partiye kazandırılarak oluşturulacağı söylendiğinde tartışmasız genel kabul görmüş olan Leninist parti anlayışı, günümüzde önemli kırılmalara, sapmalara uğratılmıştır. Bir türden çoğulculuğun temel alındığı ve açıktan olmasa da demokratik merkeziyetçiliğin reddedildiği parti anlayışları savunulmuş ve pratikte gerçekleştirilmiştir. İşçi sınıfı iktidarından ezilenlerin iktidarına evrilen sosyalizm anlayışları ister istemez partiyi ittifaklar alanı gibi algılamaya kapı aralamış Leninist partinin inkârı sayılacak parti anlayışları savunulmuş ve böyle partiler kurulmuştur.

İşçi sınıfının tarihsel görevi bir başka sınıf tarafından devralınabilir mi? sorusunun cevabı ‘hayır’dır. Çünkü işçi sınıfı dışında başka bir sınıf olan küçük-burjuvazinin kapitalist gelişme karşısındaki nesnel konumu, sahip olduğu küçük mülkiyetini korumak için olanca gücüyle mücadeleye iter. Bu ara sınıf hem kapitalist gelişmeye karşı çıktığı hem de işçileşmeye karşı direndiği için tarihsel konumu itibariyle devrimci değildir hatta genelde gerici bir sınıftır. Kendisini yok edecek olan kapitalist gelişmeyi ve tarihin tekerleğini durdurmaya çalıştığı için gericidir. İşçi sınıfı açısından bakıldığında kapitalizmin gelişmesi sınıfın örgütlenme olanaklarını artırarak onların tarihsel görevlerini yerine getirebilmesi için işçilerin birliğinin ve devriminin yolunu döşer. Aynı zamanda tarihsel olarak engel olamayacağı bir şekilde kapitalizm kendi mezar kazıcısını işçi sınıfını güçlendirir. Bu ve benzer nedenlerle tarihsel süreçte işçi sınıfının ilerici, devrimci yüzü geleceğe dönükken küçük-burjuvazi daima küçük mülkiyete sahip olduğu geçmiş dönemlerin özlemini çeker. Bu nedenlerle yapısını, örgütlenmesini ‘kendi sınıfına ihanet etmişler’ diye nitelendirilse de küçük-burjuva tabana dayamak, esas olarak oradan beslenmek en başından devrim mücadelesini kaybetmek demektir.

Bir diğer sapma ise işçi sınıfını toplumun bir tabakası sayıp toplumsal kurtuluşu hedeflediğini söyleyip sınıfın ve toplumun dışında kurduğu illegal yapılanma ile sınıfa ve devrime öncülük edeceğini iddia eden anlayıştır. Kitlelere ve hatta kendi ‘kadrolarına’ yönetilmesi gerekenler gözü ile bakan bu anlayışın kolektif bilinç ve örgütlenmeyle yani Leninist parti ile uzaktan yakından alakası yoktur.

Biliyoruz ki Marksizm-Leninizm’i içten içe oyan bu yanlış anlayışlar sadece günümüzün sorunu değil, neredeyse 150 yıldır Marksizmi, 100 yıldır Leninizmi  orasından burasından kemiren anlayışlardır. Bunlar ve tüm diğer sapmaların ortak paydası, işçi sınıfını görse de görmese de bir çeşit ‘ikamecilik’ yapmalarıdır.  Bu türden sapma anlayışların neredeyse hepsinin sınıf mücadelesinde tarihsel kökleri vardır. (Menşevizm, Narodnizm vb. gibi)

Günümüzde dünya bir terör ve bölgesel çatışmalar sahasına çevrilirken, emperyalizmin kendi iç çelişkileri artmakta, bir dönemin müttefikleri, yavaş yavaş olası ciddi savaşların tarafları olarak hazırlanmaktadır. Eğer Marksizm-Leninizm hala ideolojimiz olarak savunuluyorsa, böylesi bir dönemde de kapitalizmin tek alternatifinin komünizm, kapitalistlerin karşısına çıkabilecek sonuna kadar tutarlı tek toplumsal gücün işçi sınıfı olduğu bir kez daha hatırlanmalıdır. Sınıf ancak fabrika ve işyerlerinde sınıftır ve komünizm, komünistler bu zemine ayak basıp, nüfuz edip, örgütlenip, komünist programı ürettiğinde, sınıfsal örgütlülük (parti) üzerinden siyaset yapmayı da beraberinde getirecektir. Bu noktada tüm yönleri ile siyasi faaliyeti yürüten, devrimi ve işçi sınıfının iktidarını hedefleyen Leninist ilkelere göre kurulmuş işçi sınıfının komünist partisi daha da önem kazanmaktadır.

 

Komünist Parti

İşçi sınıfının, günümüz toplumundan başlayıp komünizme, sınıfların yeryüzünden silinmesine kadar, sınıf mücadelesinin, politik mücadelesinin aracı olan komünist parti; diğer tüm sınıflardan ayrı, bağımsız, enternasyonalist,  sınıf mücadelesinin son hedeflerine kadar sınıfa önderlik etmeyi amaçlayan partidir.

Komünist Parti üç temel yönün bileşimine karşılık gelir: komünist program, çalışma tarzı (Leninist örgütlenme ilkelerine uygun siyasi parti örgütlenmesi) organik bileşim (üyelerinin çoğunluğunun işçi olması). Partinin hedefine ulaşması, onun temel özelliklerini kazanmış olmasını gerektirir. Hem komünist bir program üretilmiş, hem komünist ilkelere uygun işleyen bir örgütlenme oluşturulmuş, hem de bu örgütlenme sınıfla bağ kurmuş, sınıfın önderliğini kazanmış olmalı, bunların her biri ayrı ayrı yaratılmış olmalıdır. Bu temel özelliklerin her birinin ayrı ayrı yaratılması gereklidir, çünkü bu özelliklerin hiçbiri bir diğerini otomatik olarak, kendiliğinden yaratamaz. Komünist parti; komünist programın üretilmiş, komünist yapı ve işleyişe sahip bir örgütlenmenin yaratılmış, örgütlenmesi proleter karakter kazanmış, üyelerinin çoğunluğunun işçi sınıfından gelmiş olması demektir.

Komünist partinin, işçi sınıfının günümüz toplumundan komünizme kadar mücadelesinin koşullarının çözümlenmesine dayanarak hedeflerini sıralayan programı, ideolojik-politik hattını ifade eden en temel belgesidir. Komünist program, gündelik taktiklere yol gösteren, andaki mücadeleleri komünizm hedefine bağlayan, birleştiren politik bir belge olmakla birlikte, aynı zamanda , işçi sınıfının bütünlüklü dünya görüşü, ideolojisi doğrultusunda, sınıf mücadelesinin koşulları üzerine teorik bir çalışmanın, bilimsel bir çözümlemenin de ürünüdür.  Komünist partinin –sınıf mücadelesi koşullarının temel olarak değişmediği sürece geçerli olan– programı, işçi sınıfının komünist siyasi hareketini, oportünizm, revizyonizm de dahil, tüm diğer siyasi hareketlerden ayırt ederken, örgütsel bağlayıcılığıyla, üyelik koşulu olmasıyla, ideolojik-politik birliğinin de ifadesidir.

İşçi sınıfının komünist partisi, örgütlenmesinin yapısı ve faaliyetiyle de diğer bütün işçi örgütlerinden ve örgütlerden ayrıdır. Örgütlenme ve çalışma tarzı, aynı politik hat ve organik bileşim gibi, komünist işçi partisinin belirleyici özelliklerini oluşturur. Bu anlamda komünist parti, işçi sınıfının herhangi bir örgütlenmesi değil, belirgin, somut ilkelerle biçimlenmiş siyasi örgütlenmesidir. Siyasi polise karşı mücadelede uzmanlaşmayı, aniden gerçekleşebilen siyasi koşullardaki değişikliklere karşı hazırlıklılığı içeren komünist çalışma tarzı, açık ve gizli çalışmanın her dönem –döneme uygun biçimde– birleştirilmesini gerektirir.

Parti inşa sürecinde organik yapısını proleterleştirmek için, siyasi faaliyeti işçi sınıfı içerisinde sürdürmelidir. İlk yan yana gelmede aydınların çoğunluk olması kabul edilebilir ama Leninist ilkelere göre kurulmuş parti niyeti ile yan yana gelenlerin önlerindeki ilk iş işçi sınıfına yönelik siyasi faaliyettir. Komünist siyasi faaliyet, ajitasyon, propaganda, örgütlenme çalışmalarının birlikteliğini gerektiren, işbölümü ve uzmanlaşmaya dayanan, profesyonelce sürdürülen, sürekliliği güvenceye alınmış siyasi faaliyettir. Ama bu biçimde profesyonelce siyasi faaliyet, maddi ve manevi olarak asgari bir birikimi, hazırlığı gerektirir. Bu hazırlık süresince pratik ve siyasi çalışmada çubuk işçi çalışmasına (öncü işçi örgütlenmesine) bükülmelidir. Ancak proleter karakter kazanmış, sınıfın öncülüğünü pratikte kazanmış bir parti toplumun tüm diğer kesimlerine gidebilir ve hegemonya kurabilir.

Parti acil çıkarları için köylülüğün, öğrencilerin, liberallerin, vs. mücadelesine doğrudan öncülük etmez. Çeşitli toplumsal tabakaların egemen devletin (oligarşi) devrilmesine ‘katılımında’ öncü olmak isteniyorsa, bu yönüyle, onların da sorunlarının sınıf mücadelesinde, proletarya diktatörlüğünde olduğunu gösteren çözümler sunmalıdır. Parti bu sınıf ve tabakaların acil çıkarları için mücadelelerine doğrudan önderlik edemez ve onların sınıfsal temsilcisi olamaz.

Komünist partinin hedefine uygun olarak, kendi içerisinde yöneten-yönetilen ayrımının giderilmesini, üyelerin haklarının, özgürlüklerinin eşitliğini, katılımını, yönetimini, kolektif iradesinin gerçekleşmesini sağlayan ise demokratik merkeziyetçi işleyiştir. Komünist parti örgütlenmesinde demokratik merkeziyetçilik, gerçek bir sentez, merkeziyetçilik ve proleter demokrasisinin bir kaynaşması olmalıdır. Bu kaynaşma ancak sürekli ortak faaliyet, tüm parti örgütünün sürekli ve ortak mücadelesi temelinde sağlanabilir. Biçimsel veya mekanik bir merkezileşme, ‘yetkinin’ üyelerin geri kalan kısmına hâkim olan bir bürokrasinin elinde merkezileşmesi demektir.

Egemen sınıf olarak burjuvazinin, egemenliğini sürdürmek, korumak için her daim baskıya, şiddete, teröre dayanması, işçi devrimine karşı her türlü araca başvurarak direnmesi, işçi sınıfının burjuvaziyi devirmek, kapitalizmi yıkmak için devrimci şiddetini, silahlı ayaklanmasını (zor devrimin ebesidir)  zorunlu kılar. Parti, burjuvazinin egemenliğinin-devletinin-  yıkılması, işçi sınıfının mücadelesinin zaferle sonuçlanması için devrimin, silahlı ayaklanmanın öncüsü, önderi olarak ‘zor’u da örgütleyen, gereklerini yerine getirendir. (milis örgütlenmesi, uzmanlık isteyen diğer işlerin örgütlenmesi vb.)

Yasal olsun yasadışı olsun parti çevrelerinin her ikisi arasında da, yasadışı örgütsel faaliyeti, parti örgütünün ve faaliyetinin geri kalanından tecrit edilen, kapalı ve salt askeri bir örgütün kurulup yaşatılması olarak görme eğilimi vardır. Bu eğilim kesinlikle hatalıdır. Aksine, devrim öncesi dönemde, savaş örgütümüzün oluşturulması esas olarak, partinin bir bütün olarak genel çalışmasının sonucu olmalıdır. Parti bir bütün olarak devrim için savaşan bir örgüte dönüşmelidir. İşçi sınıfının iktidara yerleştiği, egemenlerin devletinin parçalandığı bir devrimin gerçekleştirilmesi başka türlü mümkün değildir.

Komünist Parti sınıflar üstü ya da sınıflar dışı bir parti yada kitle partisi, halk partisi değil, bir sınıf partisidir, işçi sınıfının partisidir. İşçi sınıfının sınıfsal çıkarlarını temsil eden komünist parti, organik bileşimi açısından da işçi sınıfına dayanır; diğer sınıfların acil çıkarlarının doğrudan temsilcisi olmadığı gibi, örgütlenmesinde de işçi sınıfı dışındaki sınıfları ‘sınıf olarak’ içermez. Diğer sınıflardan gelen üyeleri, (her zaman azınlıktır yoksa partinin karakteri tartışmalı hale gelir) kendi sınıflarının çıkarları yerine işçi sınıfının mücadelesini, koşullarını benimsemiş, işçi sınıfıyla kendilerini özdeşleştirmiş olanlardır.

Parti sınıf mücadelesi içerisinde işçi sınıfının bütününü temsil etmekle birlikte, örgütlenmesi, işçi sınıfının bütününü değil, yalnızca onun sınıf bilincini almış parçasını içerir, komünizmi benimseyen, komünist siyasi faaliyet sürdüren öncü kesimiyle sınırlıdır. Ama öncü işçilerin varlığı ve bağı ile parti sınıfın çoğunluğunu harekete geçirir. Kendini komünist öncüyle sınırlayan partinin örgütlenmesi, bu anlamda kesin, belirgin sınırlara sahiptir. Bu sınırın ve bağın kurulmadığı durumlarda bir parti için sınıfın öncülüğü iddiası içi boş, kof bir iddiadır. Sınıfın öncü işçilerini bağrında toplamayan, bu bağı muğlaklaştıran bir partinin öncülük iddiası ise sadece ikameciliğe denk düşer.

Son olarak;

Lenin, en çok parti konusunda çarpıtılmış, ‘aşılmış’ daha doğrusu saptırılmıştır. Partinin proleter karakteri, profesyonellik, çelik çekirdek, öncülük, komünizm ile işçi hareketinin çakışması, bilincin dışarıdan verilmesi, devrimciler örgütü-işçiler örgütü, yasal-yasadışı çalışma, ordulu-ordusuz parti, bütün sınıflara gitmek, teorinin önemi, kendiliğindencilik ve bilinç gibi başlıklar Lenin’in en çok okunan tartışılan ama en çok yanlış anlaşılan ve en çok çarpıtılan konularıdır. Tüm bu çarpıtmalar sonucu Lenin’in hayatı boyunca mücadele ettiği sapma akımlar (ekonomizm, halkçılık) Lenin referans gösterilerek savunulabiliniyor, Leninist parti diye anlatılabiliniyor. Bu sapmalarda Lenin haricinde en çok kullanılan gerekçe ise günümüzde koşulların değiştiği bunun içinde parti-örgütlenme anlayışının da değişmesi gerektiğidir. Bu tespit üzerine tüm bilinen ve kapitalizm var oldukça, sınıf mücadelesi sürdükçe geçerli olan temel doğrular bir kenara bırakılarak değişik partiler kurulabilmektedir. Bu duruma itiraz edenler ise koşulları görmeyen, değişime direnen ilkeller yada tutucular diye yaftalanılıyor. Sanki her değişim ilericiymiş gibi (hem de tarihen birçok kez somut olarak mahkum edilmesine rağmen) düz mantıkla düşünmemiz ve kabul etmemiz isteniyor.

Leninizm açısından, işçi sınıfı-sosyalizm ilişkisini çözümlemekte, kendiliğinden hareketi yücelten ekonomizme ve halkçılığa karşı, sosyalist teorinin önemini vurgulayan, işçilerin siyasi örgütünün diğer örgütlerden ayrımını çizerek partiyi, devrimci mücadeleyi anlatan  ‘Ne Yapmalı’, ‘Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar’, ‘SOL KOMÜNİZM Bir Çocukluk Hastalığı’ başta olmak üzere Lenin’in eserlerinin tekrar okunması, doğru anlaşılması bu sapmalarla malül olan sosyalist-devrimci yapılar için akıl tutulmasından kurtulmak adına anahtar bir role sahiptir.

Devrim Güven

Kaynaklar: Ne Yapmalı (Lenin), Komintern Üçüncü Kongresi(Komünist Partilerin Örgütsel Yapısı, Yöntemleri ve Çalışması Üzerine Tezler), KSD (sayı11. Ekim 2005)

 

 

 

 

 

 

 

 

Paylaşın