Metin Göktepe, Türkiye’de görevi başında katledilen gazetecilerden bir tanesi.
Haber takibi yaptığı sırada gözaltına alınıp katledilmesinin üzerinden 23 yıl geçti. 23 yıldır simgeleşen Metin Göktepe ismi toplumsal belleğimize kazılmış bir gazeteci. Türkiye’de ki basın özgürlüğü mücadelesinde bir simge olmaya devam ediyor.
Metin Göktepe’nin katledildiği 90’lı yıllara uzak bir pencereden tekrar bakıp o günden bu zamana Türkiye’de ki devlet yapısının gazeteciliğe bakış açısını değerlendirmekte yarar var.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra cezaevlerine yönelik birçok operasyon gerçekleştirildi. 1981-1995 yılları arasındaki bu operasyonlarda, ölüm oruçları sebebiyle gerçekleşenler dışında, 50’den fazla tutuklu hayatını kaybetti.

90’ların başında ise cezaevlerinin tümünde görece bir iyileşme gözlendi, 1991’de çıkan ‘Terörle Mücadele Yasası’ ile tahliyeler arttı, cezaevlerinin çoğu tenhalaştı. Fakat kalan tutsaklara yönelik müdahaleler sürüyordu. Ocak 1995’e gelindiğinde, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında “Cezaevlerinin tutukluların eğitim kampı olmaktan çıkarılması” kararı alındı. Bu kararla birlikte cezaevlerine yapılacak operasyonların önü açıldı hazırlıklar yapılmaya başlandı.
18 Eylül 1995’te, İzmir Buca Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlüler, yaşam koşullarında iyileştirme talep ederek sayım vermemeye başladı. Eylemin 4. gününde özel harekat timi, asker ve gardiyanların operasyonu ile koğuşlara sis, göz yaşartıcı ve bayıltıcı bombalar atılarak girildi. Operasyon sonucunda Yusuf Bağ, Turan Kılıç ve Uğur Sarıaslan isimli 3 tutuklu öldürüldü, 47 kişi yaralandı.
İzmir Buca Cezaevi’nden 3 ay sonra olaylar bu kez İstanbul Ümraniye Cezaevi’nde yaşanmaya başlandı. Sırada ki saldırı noktası burasıydı. Ümraniye Cezaevi’nde bulunan siyasi tutuklular, görüş haklarının engellenmesini protesto etmeye başladı, bunun üzerine 13 Aralık 1995 günü, polis ve jandarmanın düzenlediği operasyonda 4’ü ağır, 70’den fazla tutuklu yaralandı. Ardından, tutuklular ve cezaevi idaresi arasındaki gerginlik artarak devam etti.
4 Ocak 1996 sabahı gerçekleşen, askerlerin koğuşlara yönelik operasyonunda dövülen 4 tutuklu; Abdülmecid Seçkin, Orhan Özen, Rıza Boybaş, Gültekin Beyhan kaldırıldıkları hastanede hayatlarını kaybettiler, 40 tutuklu yaralandı.
Tüm bu olayların yaşandığı sırada İstanbul’da Evrensel muhabiri olarak görev yapan Metin Göktepe Ümraniye Cezaevi’nde katledilen tutsaklardan Orhan Özen ile Rıza Boybaş’ın Alibeyköy’de ki cenaze törenleri izlemek ve haber yapmak için gittiği sırada ilk olarak ‘’Sarı Basın Kartı’’ olmadığı gerekçesi ile ilçeye alınmadı. Haberi izlemek ve ilçeye girme konusunda ısrarcı olduğunda da polisler tarafından gözaltına alındı. Gözaltına alındığı yaklaşın 1000 kişi ile birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu götürülerek burada ‘‘Gazeteciye özel muamele’’ denilerek dövüldü ve katledildi. Cesedi orada ki bir büfenin kenarına atıldı. Dönemin içişleri bakanı Teoman Ünüsan 11 Ocak 1996 günü 32. Gün programında, “Konuyla ilgili tam bilgim yok. Ancak son gelen bilgiler Metin Göktepe’nin duvardan düşerek öldüğü şeklindedir!” diye bir açıklama yaptı.
Duvardan düştüğü iddia edilen gazetecinin -kamuoyu baskısıyla- gözaltında dövülerek öldürüldüğü kabul edilmek zorunda kalındı.
Metin Göktepe’nin katledildiği yıllar ve bu olaya baktığımızda Türkiye’de ki 90’lı yılların özetini görmemiz mümkün oluyor. Cezaevi katliamları,faili meçhul cinayetler ilk olarak göze çarpıyor ve adeta bu yılları özetleyen bir durum haline geliyor.
Peki, Metin Göktepe Neden Oradaydı?
Katliamların ve faili meçhullerin her geçen gün kendini gösterdiği 90’lı yıllarda çetin şartlarda Üniversite gençlik mücadelesinin aktif bir üyesi olan Metin gazeteciliğe başladığında da bu çizgide mücadelesine devam eden genç bir gazeteciydi. Toplumsal olaylara duyarlı, ezilenden yana gazeteciliğin halk için yapılması bilincinde olan, asıl itibariyle gazetecilik mesleğinin öznelerine sahip bir bakış açısı Metin Göktepe’yi o gün o haberi yapmak için oraya götürmüştü. Yaşanılan katliamları, hak ihlallerine haber yapacak bir cesaret ve özveri Metin’i o gün o haberi ‘‘ Mutlaka ben izlemeliyim’’ dedirterek oraya götürmüştü. Gazeteciliği ‘‘tarafsızlık’’ adı altında yapıp, sadece egemenlerin diliyle ve onların penceresinden bakan bir göz olmaktan çıkıp, ezilenden yana taraf olup, katliamlara ‘‘katliam’’ katledilenlere ‘‘katledildi’’, yapılanlara ‘‘evet yapıldı’’ deme cesareti gösteren, her türlü tehdit ve zorlamaya karşı gazeteciliği bu çizgilerden kopmadan yapan bir duruşun vücut bulmuş halidir Metin Göktepe. İşte tüm bunlar o gün Metin Göktepe’nin o gün orada olmasının en önemli sebebi oluyor.
Katledilişin 23. Yılında Metin Göktepe bugün bize ne anlatıyor?
Metin Göktepe’nin katledilişinin üzerinden 23 yıl geçmesine rağmen bu olay hala bugün bizlere bir şeyler anlatmaya devam ediyor. 90’lar gibi zorlu süreçlerde ‘‘hak’’ odaklı habercilik anlayışının en önemli simgesi haline gelen Metin Göktepe bugünün Türkiye’sinde bir yol gösterici olmaya devam ediyor. Hak odaklı ve halk için gazetecilik anlayışını benimseyen muhalif gazetecilerin yaşadıkları durumları göz önüne aldığınızda Türkiye’de ki basın özgürlüğü mücadelesinin Metin Göktepe’den bu yana çok ta bir yol ve kazanım elde edilmediği maalesef üzücü bir durum olarak bugün yüzümüze vurmaya devam ediyor. Gazetecilere olan baskıları hız kesmeden devam ettiği bu yıllarda aslında 90’dan günümüze devletin gazetecilere bakış açısının asla değişmediği açık bir şekilde göz önünde bulunuyor.
90’lı yıllarda faili mechullere kurban giden gazeteciler günümüzde ise tutuklama ve gözaltı terörü ile karşı karşıya bırakılırken, hedef gösterilme ve linç ise hız kesmeden muhalif gazeteciler üzerinde kendisini göstermeye devam ediyor. Gazetecilik deyince akla gelen muhaliflik ve kimselerin söylemediğini söyleyen algısı, artık iktidar ve güç odaklarının etrafında dönen kimliksizleşen bir meslek anlayışına evrilme yolunda ne yazık ki ilerlemeye devam ediyor.
Bununla beraber yıllardan bu yana devletin gazetecilere yapmış olduğu baskı politikaları son yıllarda AKP iktidarı ile sistematik ve tek elden yürütülen açık bir saldırıya dönüşmüş durumda. Muhalif ve halk odaklı habercilik anlayışını benimseyen bir çok gazeteci ya gözaltına alınıp tutuklanmakta,ya hedef gösterilerek linç kültürünün ortasına bırakılmaktadır. Bu durum toplumsal belleğe dahil o derece kazınmış bir sistematik saldırı durumuna gelmiştir ki sokakta herhangi birine gidip gazeteci olduğunuzu söylediğinizde direkt olarak bir tutuklama muhabbeti ile karşı karşıya kalırsınız. Bu basit bir örnek dahil toplumsal olarak gazeteciliğe karşı oluşan algının önemli bir yansımasıdır.
Metin Göktepe’den günümüze gazetecilerin maruz kaldığı durumlar ise o dönemki benzerlikler ile devam ediyor.
Bunların ilki ‘‘Sarı Basın Kartı’’ olarak kendini gösteriyor. Bilindiği gibi Metin Göktepe haber takibi için gittiği Alibeyköy de Sarı Basın Kartı olmadığı için ilçeye alınmamıştı. Sarı Basın Kartı şartı bugün hala gazeteciler üzerinde bir baskı mekanizması olarak kullanılmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesinde Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nce ‘‘belli şartları ve yasal bekleme sürelerini yerine getiren gazetecilere Basın Kartları Komisyonu tarafından verilen kart’’ olarak ifade edilen sarı basın kartı, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi sonrası cumhurbaşkanlığına bağlanmış,ilk olarak başvuru aşamasında valilik tarafından tabii tutulan güvenlik soruşturması gibi prosedürler eklenmiş ve devlet organlarında çalışan(TRT,AA) gazeteciler dışında özellikle muhalif ve anaakım medya dışında çalışan gazetecilerin alması neredeyse imkansız hale gelmiş durumda oluyor. Geçmiş zamanlarda Emniyet Genel Müdürlüğü, “Olayları izleyen gazetecilerde çalıştıkları kurumun kartını taşımaları yeterli olacak.” şeklinde açıklamalar yapılmasına rağmen bugün toplumsal bir olayı haberleştirmek için olay yerinde bulunan gazeteciler polislerin sarı basın kartı sorusuna olumsuz yanıt vermeleri durumunda ya olay yerinden uzaklaştırılıyor ya da gözaltına alınıyor. Son yıllarda toplumsal olayları haberleştirmek için orada bulunmayan onlarca gazeteci gözaltına alınıp bunlardan bir çoğu da tutuklanmıştı. İktidar yöneticileri tarafından yapılan ‘‘Tutuklu olan gazeteci sayısı 1-2,diğerleri gazeteci değil’’ şeklinde ki açıklamalar yine sarı basın kartı sahip olmasına göre yapılıyor. Var olan şartlarda muhalif gazetecilere zaten verilmeyen sarı basın kartı,ilerleyen dönemlerde tutuklanan muhalif gazetecileri yine sarı basın kartı olmadığı için devlet tarafından tutukluluk süreçlerinde gazeteci olduklarının kabul edilmemesine neden oluyor.
Gazetecilere gözaltına özel muamelede devam ediyor.
Metin Göktepe gözaltına alındığında ‘‘Gazeteciye özel muamele’’ denilerek polisler tarafından dövülerek katledildi. Bugün toplumsal bir olayı haber yapmak için izleyeme giden özellikle muhalif gazeteciler olası bir polis müdalesinde gözaltına alınma hedefi olan ilk kişiler olarak dikkat çekiyor. Gözaltına alınan gazetecilerin birçoğuna ise işkence ve şiddet uygulanmaya devam ediliyor. 2018 yılının ilk 11 ayında 112 gazeteci gözaltına alındı. Bunlardan bir çoğu gözaltında şiddet ve işkenceye maruz kaldı.
Gazetecilere yönelik iktidar yöneticilerinin yaptığı açıklamalar
Metin Göktepe’nin katledilmesinden sonra Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti gizlemeye çalıştı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia etti.
Bugün ise iktidar tarafından hemen hemen her gün birçok muhalif gazetecinin hedef gösterildiği açıklamalar yapılarak, gazeteciler yargıya ve toplumsal linçe hedef gösterilmektedir.
Yine bir devlet geleneği ‘‘Cezasızlık’’
Göktepe’ye şiddet uygulayan beş polis ‘kastı aşan şekilde insan öldürmek’ (öldürme niyeti bulunmadan, taksirle) ve ‘faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek’ suçlarından yedi yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Bir polis memuru ise Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetinden uzaklaştırma cezası aldı. Bunlara rağmen Metin Göktepe katilleri yargılanıp ceza alan ilk gazeteci olmuşutur.
Sanıkların bir kısmı bir buçuk yıldan az süre cezaevinde tutuldu, ancak 2000’de yürürlüğe giren Şartlı Af Yasası cezaların tamamlanmasına engel oldu.Öldürülmesinden sorumlu polisler kamuoyunda “Rahşan affı” diye bilinen afla şartlı tahliyeden yararlanarak toplam 1 yıl 8 ay yatmışlardır.
Metin Göktepe’den bu yana devletin gazetecilere bakış açısının aslında hiç değişmediği açıkça belli oluyor. Günümüzde tektipleşen ve iktidar odaklı bir medya anlayışının oluşması ile birlikte muhalif gazeteciler işsizlik,tutuklama ve baskıların arasında mesleklerini yerine getirmeye çalıştıkları bir dönemden geçiyorlar.
Türkiye’nin 2018 basın karnesi
Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi ise var olan durumu açıkça bir şekilde gösteriyor. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla 2018 yılı ‘Basın Özgürlüğü’ karnesini açıkladı
2015 yılının sonunda 31 olan tutuklu gazeteci sayısı, 2018 sonunda neredeyse 5 katına çıktı. Aralık ayı itibariyle cezaevindeki tutuklu gazeteci sayısı 145’e ulaştı.
2018 yılının ilk 11 ayında 112 gazeteci gözaltına alındı.
Ocak-Şubat-Mart aylarında 301 gazeteci, köşe yazarı, yayın sorumlusu ve çizer tüm ceza ve tazminat davaları kapsamında 20 ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet hapis, 3 bin 158 yıl 6 ay 8 gün hapis, 2 bin 545 bin TL adli para cezası ve 2 milyon 545 bin TL tazminat cezası, Nisan-Mayıs-Haziran aylarında 315 gazeteci 47 ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet hapis, 3 bin 34 yıl 6 ay hapis, 4 milyon 40 bin TL maddi ve manevi tazminat cezası ve Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında 304 gazeteci 46 ağırlaştırılmış müebbet, 1 müebbet hapis, 3 bin 23 yıl 10 ay hapis, 30 bin TL adli para cezası ile 3 milyon 540 bin TL manevi tazminat cezası istemiyle yargılandı.
2018’DE 74 GAZETECİYE 400 YILI AŞKIN HAPİS
Basın özgürlüğü açısından kaygı verici yeni tehlike gazetecilik faaliyetleri nedeniyle açılan davalarda kesinleşen mahkumiyet kararları. 2018 yılının ilk 11 ayında 74 gazeteciye verilen toplamda 400 yılı aşan hapis cezası kesinleşti. Gazeteci Murat Aksoy ve Atilla Taş hapis cezalarının kesinleşmesinin ardından yeniden cezaevine girdiler.
‘CUMHURBAŞKANINA HAKARET’TEN 53 GAZETECİYE HAPİS’
Gazetecilere açılan davaların önemli bir kısmını ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ davaları oluşturuyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Örgütü’nün verilerine göre ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla 53 gazeteciye toplam 75 yıl hapis cezası ve milyonları bulan tazminat cezaları verildi.
‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla son iki yılda açılan soruşturma sayısı 20 bin 539’a ulaştı. Bunların 6 bin 33’ü hakkında dava açıldı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü raporuna göre Türkiye’nin Basın Özgürlüğü alanında 180 ülke içerisinde 157’inci sıraya gerilediğini, Freedom House’un 2018 Dünyada Özgürlük raporunda ise ‘Özgür Olmayan Ülke’ kategorisine gerilediğini hatırlattı.
