Umut Yazıları

Cemre’den yazılar: Faşizmin derinleşmesi / Liberal restorasyon (3. Sayı)

Uzun bir süredir, Tayyip Erdoğan’ın, Türk devletinin geleneksel egemen fraksiyonlarını büyük ölçüde hizaya çektiğini, kendi bedenine eşitlediğini ve bu sayede egemen fraksiyon konumuna geçtiğini ifade ediyoruz. Türk devletinin tepesinin işleyişindeki bu değişimin sıradan olmadığını, finans-kapitalin ihtiyaçları ölçüsünde başarılı olduğunu ve tefeci-bezirgân kökenlerinden ötürü de faşist yöntemleri uygulama becerisini iyiden iyiye geliştirdiğini savunuyoruz.

24 Haziran’da yapılacak olan baskın seçim kararı, bu seçimin baskın zamanlamasından dolayı yalnızca AKP’nin aldığı bir karar değildir. Seçimin ilanı, seçim etrafında kurulan ittifaklar ve aday tespit taktikleri düşünüldüğünde; AKP faşizminin Tayyip Erdoğan etrafında kenetleyerek sönümlendirmeyi başardığı hizipleri bir türlü yok edemediği açıkça görülecektir. AKP faşizmi nezdinde başarı gibi görünen, ama sürekli bir çıkmaza ve krize sürüklenen gidişatın esas nedeni, rejimin kendi iç tutarlılığının ve bir davasının var olmamasıdır. 16 yıllık iktidar tarihi boyunca;

  1. 2002-2007 dönemi: Uluslararası finans-kapitalin merkezi olan ABD ve AB emperyalizmine doğrudan bağımlı politika izleyen AKP, birincil çelişki olarak askeri bürokratik tahakkümünün ideolojisini ilan etti, kadrolarla sürtüşmekten kaçındı. İktidar olmasına rağmen, geleneksel devlet kurumlarını yönetememekten yakındı ve uluslararası sermaye çevrelerinin ihtiyaçtan kaynaklı liberal teveccühünü kazandı.
  2. 2007-2011 dönemi: Bu dönem, Cumhuriyet mitinglerinin başarısızlığa uğradığı ve o güne kadar Türk ulusalcı çevrelerin hâkimiyetindeki bölgelere artık yavaş yavaş girildiği ve otoriterleşmenin yaygınlaştığı evredir. Neoliberal yıkımın olanca hızıyla devam ettiği, Fethullahçı cemaat mensupları ile ilişkilerin sorunsuz olduğu, ABD-AB emperyalizmin desteğinin maksimum seviyeye çıktığı ve liberallerin hiçbir çelişki görmediği ‘altın çağ’ bu dönemdir. İktidarın birincil hedefi, ordu ve bürokraside ciddi bir karşılığı olan Kemalist kadrolardır.
  3. 2011-2015 dönemi: Gezi direnişinin patlak verdiği, özgürlüklerin kısıtlandığı ve ekonomik bunalımların baş gösterdiği bu zaman diliminde AKP, Kürt sorununu çözerek kendi çelişkilerini gidermeyi umut etmiştir. Gerçekten de Kürt sorununu çözmek, TC tarihinde görülmedik şekilde, egemen bir fraksiyonu rahatlatacak potansiyele sahiptir. AKP, bu hamlesinden de eli boş çıkmıştır.
  4. 2015- 2018 dönemi: AKP bu evrede tek millet, devlet, bayrak ve vatan söylemiyle ırkçı hezeyanları arkasına almış ve kontrgerilla ile ittifak kurmuştur.

AKP’nin gerçek kimliği hangisidir? AKP, sürekli dönemsel ve geçici politikalar mı izlemektedir; yoksa nihai bir hedef uğruna taktiksel hamleler mi yapmaktadır? Tayyip Erdoğan etrafında kümelenmiş ve iktidar olmuş bu yapılanmayı en iyi ifade eden evre, içerisinden geçmekte olduğumuz son dönemdir. Mevcut iktidar, TC’nin 1930’lardan beri kurumsal hale gelen sürekli faşizminin kadrolarına karşı olabilir; ancak yöntemlerine muhtaçtır. Bu yöntemleri uygulayacak kadrosal ve mekânsal birikimi ancak son evrede elde edebilmiştir. Sınıfsal kökenleri ve yapıp ettikleri itibarıyla, bu birikimi başka bir denge unsuruyla paylaşmak artık imkânsızdır.

Eskiden iktidar odaklarında varlık bulan; ancak yaklaşık beş yıldır yerlerinden olan diğer egemen fraksiyonlar, 24 Haziran seçimlerinde devletin liberal bir restorasyonunu hedeflemektedirler. Abdullah Gül ismi etrafında liberallerin, Milli Görüşçülerin ve hatta seküler kesimlerin ortaklaşmasının altındaki arayış, liberal restorasyon çabasıdır. Abdullah Gül isminin hiç de post-modern sayılamayacak, gayet modernist bir darbe ile engellenmesi üzerine de her klik kendi adayını çıkarma kararını almıştır. Meral Akşener, Muharrem İnce ve Temel Karamollaoğlu ismindeki adayların da programı devletin liberal restorasyonundan başkaca bir şey değildir.

Tayyip Erdoğan’ın, bu aşamadan sonra, iktidar odaklarını paylaşması ve restorasyonu üstlenmesi imkânsızdır. Onun programının faşizmi kurumsallaştırmayı ilerletmek ve istibdadı derinleştirmek olduğu açıktır. Erdoğan karşıtı egemen fraksiyonların temel yönelimi ise geleneksel devletlû kimlikleri ve görev paylaşımlarını muhafaza etmektir. Bu istek öylesine kuvvetlidir ki, başkanlık seçimleri kaybedilse bile, yeni dengeleyici unsur olarak Meclis veya kuvvetli/yekpare bir CHP planlaması yapılmaktadır.

Erdoğan ve ona muhalif olan egemen hiziplerin güdümündeki ezilenler açısından, baş çelişki elbette ki Erdoğan iktidarıdır. Bu çelişki etrafında atılacak her adım olumludur. Bunun yanında ikincil çelişkilerin gözden kaçırılması, olası bir restorasyon çabasının turuncu devrime uzaması ve sosyalistlerin dahi ikna edildiği bir zamanların Yetmez ama Evet’çilerinin hatasını tersinden tekrarlama riskini taşımaktadır.

Paylaşın