Referandumda “hayır” Cephesinin Öğrettikleri
Maneviyatını ve çekirdek kadrolarını “Selefi İslamcılık” anlayışından alan Akparti hükümeti; bir yandan “İttihatçı” devlet yapısının kendi yorumunu ortaya çıkarmış, bir yandan da kendine “parti gayri safi milli hasıla” ekonomisi oluşturmuştur. Bundan yeni yatırımlar oluşturarak zenginleşmekte, devletin “safi hasılası” ile de kitleleri kontrol etmektedir. Parti “Selefi aristokrasiciği” artık inşaat, marketçilik, sağlık, iletişim, enerji gibi birçok alanda devasa yatırımların sahibi olmuştur.
Sona gelirken; iç ve dışta “düşük yoğunluklu barış-savaş politikaları” yetmez olmuş, topyekûn savaş hattına doğru kendine benzemeyen her şeye doğrudan savaş açmakta olan “köşeye sıkışmış kedi” rolüne soyunmuştur. Bu koşullarda “Kur’an’lı Kardinal”le ortaklık bozulmuş, “Selefi Milliyetçilik alanına sıkışmış yeni MHP” bir ortak olarak boşalan kadrolara dâhil edilmiştir.
“Başkanlık Hükümet Sistemi” referandumunun % 50-50 sonucu, 15 yılı aşan Selefi Akparti yönetiminin sonunun gelmekte olabileceğini gösterdi. Tabii başka sonuçları da. “Hayır” oyları Trakya ve İstanbul’dan başlayıp, Ege ve Akdeniz boyundan, Kürt illerinden geçip, Karadeniz kıyısından Artvin’e kadar bir ay oluşturuyor, İç Anadolu’da Eskişehir, Ankara, Kırşehir, Kayseri hattı ise umut vadediyordu. Burası neredeyse üretimin % 85’ine, eğitimli kesimlerin % 80’ine denk geliyordu. Kısaca “Evet” anlayışı Anadolunun iç kısımlarına ve Kara Deniz’e sıkışmış, üretimsiz ve eğitimsiz kesimlerden oluşuyordu.
Mevcut İyiparti-CHP Hattının Konumu
1910’lu yıllardaki yönetme esasına dayalı jakoben İttihat ve Terakki Partisi’nin Enver-Talat paşa anlayışındaki yarılma; şimdilerde yeni bir biçimiyle ortaya çıkıyor. 1945 sonrası Almanya ve Fransa’nın terk ettiği model bizde cap-canlı. Tıpkı kurulduktan birkaç ay sonra hükümeti ele alan Akparti gibi, İyiparti de kurulduktan birkaç ay sonra hükümet alternatifi olarak sunuluyor. Ama yanlarına CHP, Saadet Partisi ile sağdan soldan partileri de devşirerek. Tabii ya İttihatçı Selefi Akparti’ye karşı, İttihatçı diğer “milliyetçi kurtlar” birleşmeli. Sihirli (derin) güçler “Devlet-i Ali”yi sahipsiz bırakacak değil ya. Bir bakıyorsun 15 milletvekili CHP’den İyiparti’ye, 4 milletvekili MHP’den CHP’ye geçiyor. Anket firmaları çalışıyor.
Yeni Bir Durum Olarak Anti-Faşist Cephe:
Aristokratik burjuvazi ve bürokrasi geri kalmış ülkeler kategorisinin figüranı olmaktan rahatsız. Çakal ekonomisine dayanan bir sistemde, modern dünya burjuvazisine hep aşağıdan bakacak. Üstelik gecekondu sermayesi giderek hareket alanını daraltıyor. Yeni çıkarılan seçeneğin “seçeneksizliğin seçeneği” olduğunun da farkında.
Gezi Direnişi, Türkiye’de eğitimlilerden oluşan “plaza çalışanlarının” gücünü ortaya çıkardı. “Yaşam biçimini seçme özgürlüğü” toplumsal bir seçenek haline geldi. Aşağıdan ise kabına, kabuğuna ve sistemin sınırlarına uymayan bir gençlik geliyor. Bu faşist-selefi dünya onlara ait değil.
Aleviliğin kendine özgü Bektaşi, Kürt alevi ve Nusayri biçimleri ile Gayri-Selefi Sünni-Halefiler, Şafiler, Caferiler, Hristiyanlar ve kişisel inanç sahipleri bu “ikili oyun”un tarafında değiller ve kendi kültürel-modern dünyalarını istiyorlar.
Kürtler kendi etkinlik alanlarını yarattılar ve Ortadoğu’nun ilerici-öncü gücü haline geldiler. Birlikte yarattıkları yenidünyada, yanındaki sol güçler ile birlikte kabuklarına sığmıyorlar. Bu gerçeklik Türkiye coğrafyası için de temel birleştirici güç olanaklarını yaratırken “insan ve doğa vicdanı”na ait olmayanlarla arasına giderek derin hatlar çiziyor.
İşçi sınıfı ise esnaf işletmeleri ile sendikal kastlar arasında, yenidünyaya katılmak isteyen, “oyuncuların arkasından koşan çocuk” rolünde. Proletaryanın tarihsel rolünü üstlenmek için demokratik devrimci olanaklarını açması gerekiyor. Çoğunluğu yukarıda sayılan katmanların içinde gelişecekler gibi duruyor.
Kadınlar. Sıra geldiğinde “sûr, borusunu üfleyecek“ olanlar.
Seçime Giderken
Sistem aristokrasisi (oligarşi) son 15 yılda Akparti Hükümetine karşı sadece “Sarıgül seçeneği”ni denedi. Komedi drama dönüştü. Şimdi ise Akparti-MHP’ye karşı yeni bir iç seçenek sunuyor.
İslamcı-yeni milliyetçi destekli Meral Akşener önderliğindeki derin İyiparti ile milliyetçi ve (yeni)sol destekli -solumsu CHP-’nin “Akparti Karşıtı İttifak” adıyla oynamaya çalıştığı “Yeni Oligarşik Hükümet” seçeneği. Yani artık sırtımızdaki tahterevalli borusunun iki oturağı da doldu. Peki, açık yalan nerede? Eğer bu gerçekten Akparti Karşıtı İttifak olsaydı, bunun en azından lafzi olarak içinde HDP de olmaz mıydı?
Özetle Akparti-MHP cephesi de, İyiparti-CHP cephesi de bu koşullardan memnun. Birincisi HDP’nin seçimde başarısız olmasını, diğeri ise başkanlık için karşılıksız özel oy istiyor. Genel oy hakkı yok sayılarak. Buna faşist literatürde “propaganda ile uyutma” deniliyor.
HDP bileşenleri tüm belediyelerine kayyum atanmış, neredeyse tüm il, ilçe, mahalle hatta sokak yöneticileri içeri atılmış, tutuklu milletvekilleri iki cephe içinde pazarlık ve suspayı olarak görülerek ve halkın “OHAL” baskısında tutulduğu bir dönemde bu seçime giriyor. OHAL düzeninde, sadece HDP değil yukarıda saydığımız tüm kesimler de seçime baskı ve şiddet altında tutularak girecek.
HDP her koşulda 80-100 milletvekili ile meclise girecek gibi gözüküyor. Ancak yukarıda sayılan diğer Anti-faşist Cepheyi oluşturulacak güçlerle bu günden başlayarak yapılacak birliktelikler biz devrimcilere daha büyük imkânlar sunacaktır.
Ne diyelim: “Üçüncü şıkkın varlığı.”
