Seçim öncesi her fırsatta esas olarak 25 Haziran sonrasına hazırlanmak gerektiğinin altı sürekli çizildi. Seçim bitti, neredeyse taşlar yerine oturdu ve seçim atmosferinden çıkarak yaşamın gerçeklerine döndük. İktidarıyla, muhalefetiyle havalarda uçuşan seçim vaatleri çizilen mutlu tablolar bir sonraki seçime kadar hatırlanmamak üzere geride kaldı.
Devletin tüm imkanlarını kullanarak, muhalefeti baskı altına alarak, yandaş medyası ile seçim öncesi psikolojik üstünlüğe oynayarak bir seçim kazanan Erdoğan ve AKP; “Tek Adam” hayallerini gerçekleştirme olanağını tam olarak olmasa da büyük ölçüde elde etti. Bunun ile birlikte alınan seçim sonucu; AKP’nin ve Erdoğan’ın toplumda, özelliklede işçi sınıfı içinde belirgin bir ağırlığının olduğunu ve bu ağırlığın hala devam ettiğini gösteriyor.
Tüm olumsuz çalışma koşullarına rağmen işçi sınıfının yoğun olduğu şehirlerde AKP oyları neredeyse hiç düşüş göstermedi. Kocaeli, Bursa, Sakarya gibi sanayi kentlerindeki seçim sonuçları bunu çok net göstermektedir. Bu da demektir ki kitle güçlerini buralardan alıyorlarsa eğer işçi sınıfı içerisinde gericiliğin etkisi kırılmadıkça dinci-faşist hegemonyanın geriletilmesi oldukça zordur. Bizim olmamız gereken yerde olmadığımız için boşluğu gericiler doldurmaktadırlar. Egemenlerin kendi aralarındaki çelişkilerden medet ummak ise sadece hayal kırıklıklarına ve sistemin devam etmesinden başka bir şeye yaramayacaktır.
İşçiler tüm olumsuz çalışma koşullarına rağmen AKP’ye oy veriyorsa bilelim ki bu başka partileri ve başka kimseyi alternatif görmediği içindir. Ekonomideki kötü gidişatın, olası bir krizin ve artan dış borçların faturasının işçilere ve tüm halka çıkartılacağı önceki krizlerden tecrübemizdir. Sermaye yaşadığı tüm krizlerin faturasını işçilere çıkarmıştır. Bu nedenle işçi sınıfı başta olmak üzere bütün toplumsal kesimlerin çalışma ve yaşama koşullarının daha da kötüleşeceği bugünden görülmektedir. Bu günlerin ilk habercisi gibi olan “yeniden yapılandırma” başta olmak üzere krizi bahane ederek “küçülüyoruz” diye işten çıkarmalar ve aylarca maaş ödememeler, işyeri kapatmalar çoğalmaya başladı bile. Ama aynı zamanda uygulanan baskı politikaları, zamlar, işsizlik, özgürlüklerin kısıtlanması gibi olumsuzluklar siyasi iktidarın ve egemenlerin açmazlarıdır. Bu açmazlar ise artarak devam edecektir.
İşgücünde kadın ve çocuk emeği yaygın kullanılırken, istihdam yapısında da esnek ve güvencesizlik anlamında önemli değişiklikler yaşanmaktadır. Taşeron, sözleşmeli, part-time, kiralık ve benzeri sıfatlarla farklılaştırılan, ama geçici işçiliğin esas olduğu bir çalışma biçimi temel çalışma haline neredeyse getirilmiştir. Tüm kuralların esnetildiği ve kuralsızlığın kural haline geldiği bir çalışma biçimi büyük oranda yasallaştırılmıştır. Artarak süren işsizlik baskısı altında kurulan çalışma ilişkilerinde ağırlıkla sendikasız işçiler ve bütünüyle taşeron işçiler gelecek kaygısıyla en olumsuz çalışma koşullarına bile rıza göstermek zorunda bırakılmaktadır.
Önümüzdeki süreç baskıların daha da artacağı, devlet içi ve dışı saldırıların yoğunlaşacağı bir döneme işaret ediyor. Bu AKP’nin oy tabanında, esas olarak işçilerde ekonomik krizi aşmak adına uygulanacak ekonomi politikalarının yol açacağı tahribatı, kırılmayı dolayısıyla da eylemliliklerin artması olasılığını oldukça yükseltmektedir. Bu politikalar esas olarak işçi sınıfında, yoksul kitlelerde önemli yıkıma ve bu yıkımın yol açacağı tepkilere sebep verecektir. Cumhur ittifakından ve Erdoğan’dan mevcut sorunları çözmesini bekleyen, bu umutla oy veren işçi ve emekçiler bunun ne kadar yanlış bir beklenti olduğunu yakında göreceklerdir.
Proletarya sosyalistleri işçi sınıfına, halk kitlelerine ve kendisine yönelen ağır saldırıları göğüslemek, öte yandan kitlelerin öfkesini ve ileriki süreçte meydana gelecek olan sosyal yıkımın ortaya çıkaracağı büyük kırılmaları sırtlamak, açığa çıkacak olan öfkeyi saray ile sermayeye ve emperyalizme yönlendirmek göreviyle yüz yüzedir. Bu görevi gerçekleştirebilmek için özelde örgütlenmek, dışımızda ise ortak çıkarlar temelinde, ortak hedefler için mümkün olduğunca birleşmek gerekmektedir. Partimizde, işçiler arasında, sendikalarda örgütlenmeli, örgütlülüğümüzü ve sınıf mücadelesini yükseltmek için tüm gücümüzle yüklenmeliyiz.
