24 Haziran pazar günü yapılan seçimlerde Cumhur İttifakı meclis çoğunluğunu sağlayarak , Tayyip Erdoğan ise %52 alarak seçimlerden ”galip” çıktı. Ancak bu galibiyetin hakkıyla ya da eşit koşullarda alınmadığı kanısı seçim öncesi süreçte AKP-MHP tabanınca seçim çalışmalarına yapılan saldırılarla, seçim faaliyeti yürüten özellikle gençliğe yönelik polis tacizi ve operasyonlarla, havuz medya tarafından seçim propagandasındaki ayrımcılıkla kısacası her aşamasında büyük bir eşitsizlik içinde yaşanan seçimlerin sonuçlarının olduğu gibi kabul edilmesi kuşkusuz ki mümkün değil. Bütün anti-demokratik seçim yasaları, sandıklarda yapılan hileler ve oy hırsızlığı, seçim sürecinde eşitsiz koşullarda yapılan çalışmalar ve bir bütün olarak muhalefet cephesine uygulanan baskı, seçimlerde Tayyip Erdoğan’ı memnun edecek noktaya taşıyamadı. Yaşadığımız baskı ve sansür altında seçimlerin kendisi demokratik muhtevasını yitirdi ve iktidarın elinde bir araca dönüştü. Seçimler, iktidarın istediği gibi eğip büktüğü, küçük hesaplarla istediği zaman gündeme taşıdığı anlamını yitirmiş birer araç haline gelmiş durumdadır. 24 Haziran için alınan ‘erken’ seçim kararı da bu araçsallaştırmanın en açık örneğidir.
Üç yüz vekil barajını aşamayan AKP-MHP ile ittifakını bu süreçte de devam ettirmek zorunda kaldı ve böylece hükümetteki etkinliği azalırken Bahçeli’nin yaptığı ”dengeleyici ve denetleyici bir unsuruz” açıklaması önümüzdeki süreçte iktidarın kırılgan yapısında çatlamalar olabileceğinin ilk işareti durumundadır. AKP ve MHP bloğunun yönetsel açıdan epey zorlanacağını söyleyebiliriz. Yükselen ekonomik kriz ve artan yoksulluk, iktidarın daha sert ekonomik ve siyasal tedbirler uygulayacağı, sosyal baskının daha da artması, karşı hareketleri güçlendirmesi ve uzun olmayan bir zaman diliminde yeni bir seçime gitmek zorunda kalması kuvvetle muhtemel bir durum.
Neredeyse AKP’den önceki iktidarları hatırlamayan gençlerin seçim günü değişim umuduyla sandığa ve ardından il seçim merkezleri önüne hiçbir çağrı olmadan gitmesi gençliğin topyekün çabaları ve değişime olan büyük bir inanç vardı. Bu inanç kitlesel mitinglerle beraber, Muharrem İnce’nin sandıkları ve sonuçları son ana kadar savunacağı üzerine verdiği demeçlerle beraber 24 Haziran seçimleriyle değişimin kapılarının aralanacağı ve gençliğin başta kendi geleceğine dair müdahale hakkının yaratılacağı inancı oluştu. Özellikle seçim gecesi ve ertesi gün siyasiler tarafından kabul edilen mağlubiyet ve “adam kazandı” benzeri yaklaşımlarla, 16 yıllık AKP ve Erdoğan rejiminin ellerindeki yetkiyi arttırarak ülkeyi bir süre daha yönetecek olması özellikle gençlerde hayal kırıklığıyla beraber ciddi bir öfke yarattı. Bu tabloda kaçırmamamız gereken ufak ama toplumsal anlamda önemli ayrıntılar var. Bunlardan esas olanı seçim faaliyetlerinde değişim inancıyla kurduğumuz yan yana gelişler ve kuvvetli bağlardır. Seçim faaliyeti ve sokak mücadelesi birbirini dışlayan değil tamamlayan inşa dinamikleri koyuyor önümüze. Elbette bu birleşik zeminleri inşa fırsatı hala önümüzde duruyor; önümüzdeki süreçte özellikle iktidarın toplumu kutuplaştırma siyasetinde ısrar etmesi faşizan taban hareketlenmeleri için bir zemin oluşturabileceğinden anti-faşist mücadele, barış savunusu ve elbette yaklaşan krize karşı mücadele bu birleşik mücadelenin zemini olacaktır. 16 yıldır eğitim sisteminin anti-bilimselleştirilmesi, cinsiyetçiliğin tırmandırıldığı, sınav siteminin sürekli değiştirildiği, eğitimin niteliğinin gün geçtikçe düşürülmesi yetmezmiş gibi, mezun olduktan sonra ucuz iş gücü ve çoğu zaman işsizlik/geleceksizlik kaygısıyla karşı karşıya gelinmesi, yaşam tarzımıza kadar maruz kalınan tüm saldırılara karşı gençliğin örgütlenme zorunluluğu bir kez daha tüm gerçekliğiyle ortaya çıkıyor. Eğer bu gidişata dur diyebilecek geniş bir örgütlülük yaratamazsak bu çok ağır ve uzun bir baskı sürecinin tepemizde var olacağını göstermektedir.
Çok Her ne kadar koşullar ve verili durumlar aynı olmasa da 1912 yılında Bolşevikler, Duma (Rus parlamentosu) seçimlerine katılıyor ve Lenin: ’’Ülkedeki devrimci durumu Duma’da olup bitenlere bakarak değerlendirmemeliyiz. Tersine, Duma’da ortaya çıkan olayları ve meseleleri ülkedeki devrimci duruma bakarak ele almak durumundayız.’’ diyor. Bolşevikler bu seçimleri çarlık rejimini teşhir etmenin, mücadele alanlarını güçlendirmenin ve büyütmenin bir aracı olarak değerlendirdiler. 24 Haziran seçimlerinden sonra toplumsal muhalefet ve özelde de gençlik olarak da içinde bulunulan hayal kırıklığı derhal terk edilmeli, mücadele alanlarımızı güçlendirme ve büyütme çabasını hayata geçirmeliyiz. 24 Haziran seçimlerinden sonraki süreci geniş politik birliktelikleri kurabilmenin/sürdürebilmenin dönemeçlerinden bir tanesi olarak değerlendirebiliriz. Önümüzdeki süreçte iktidarın kutuplaştırma siyasetini boşa çıkaran, ittifaklara açık, ezberleri bozan siyasal bir dil oluşturmak ve bunu kalıcı kılmaya çalışmak da önemli. Nitekim referandum sürecinden edinilmiş kimi deneyimler oluşmuş ve 24 Haziran seçimlerinde de gençlik ‘TAMAM’ diye haykırabilmenin yollarını aramıştır. Gençliğin önünde ise bir tek yol kalmıştır: mücadeleyi büyütmek.
Mücadeleyi büyütmeliyiz çünkü özgürlük, kendisini talep edenlere tarihin hiçbir döneminde bağışlanmadı. Onu hak edenlerce mücadele ve bedellerle kazanıldı. Toplumsal mücadeleler tarihinde esas olan mücadeledir. Bunları hatırlamak ve bunlar üzerine ısrarla, inatla yeni birikimler koymanın yegane yolu mücadele etmek ve bu mücadeleyi büyütmekten geçiyor.
Gençliğin önünde duran bu tarihsel sorumluluk için bütün gençliği örgütlenerek mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
