HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu ve CHP Milletvekili İbrahim Kabaoğlu’nun Bolşevikler üzerine yaptıkları değerlendirme aslında sol siyasi gündemde yeni bir tartışma başlattı. Zira Erol Katırcıoğlu AKP’yi Bolşeviklere benzettiğini, kendisini de Menşevikler gibi hissettiğini belirtti. Sonrasında İbrahim Kabaoğlu’da AKP yönetimini Sovyetler Birliği’ni ülkeyi yönettiği gibi ülkeyi yönetmekle suçladı.
Öncelikle bu iki ismin bir tarihin bir döneminde sol değerlerle ilişkili bir zeminde bulunması meselenin vahimliğini daha da artırmaktadır. Bu yönüyle birkaç-özellikle HDP cephesinden duyarlı isimler-Erol Katırcıoğlu’nun yaptığı değerlendirmeler üzerine tarihsel yanlışlığı düzeltme yönünde değerlendirmelerde bulundular. Tabi ki bu değerlendirmeler önemli ve kıymetli ancak Erol Katırcıoğlu’nun yaptığı değerlendirme tarihsel bir bilgisizlikten değildir.
Erol Katırcıoğlu esasen 1990’lı yılların başından bugüne gelişen liberal zihniyetin sonucu olarak aklından geçenleri yüksek sesle söylemiştir. Bugün ülkemiz faşizmle yönetilirken bir faşist rejimi Sovyet Birliği’nde sosyalizmi inşa etmiş Bolşeviklere benzetmek için ciddi bir ideolojik sığlık ve politik öngörüsüzlük içinde olmak gerekir.
Erol Katırcıoğlu, HDP milletvekili olarak böyle bir değerledirme yaparak aslında kendini var eden siyasal zemini ortadan kaldırmaktadır. Sonuç olarak HDP ülkemiz koşullarında işçi ve emekçilerin ortak ittifakı olan bir anti-faşist duruşu demokratik siyaset alanında dillendirmektedir. Bolşevikler, Rusya koşullarında işçi sınıfının iktidarını kurmuşlardır. Bunu yaparken de esasen bir diktatörlük ve dayatma içinde bulundularsa burjuvalar ve karşı devrimci güçlere karşı bunu yapmışlardır.
Faşizme karşı mücadele eden işçi, emekçi ve ezilenler için Bolşeviklik örnek alınacak ve mücadecele içerisinde özdeş olunan bir zemindir. Bolşevik partisi Ekim Devrimi’ni yapan örgüttür. Sonrasında yaşanan iç savaşta çarlık ve onun generalleri yenilmiştir. Menşevikler ise bu süreçte adım adım karşı devrimci saflara düşmüşlerdir. İç savaş bittiğinde tarihsel bir hata olarak tarih içerisinde çıkrığın ve taş baltanın yerini aldılar.
Türkiye Devrimci Hareketi ortaya çıkışından itibaren Bolşevikleri kendisine örnek almıştır. Bugün geriye baktığımızda mücadele ve direnişe dair olan birçok pratikte Bolşeviklerin pratiği bizlere yol gösterici olmuştur.
Gezi direnişinde 11 Haziran’da, Kürdistan’da öz yönetim direnişlerinde mücadele eden devrimciler kendilerine Moskova barikatlarını ve Petrograd barikatlarını örnek almıştır. O barikatların başında olan ve direnişi örgütleyen Bolşeviklerdir. AKP iktidarının benzeri olan Alman faşizmini de yenen Bolşevikler olmuştur. 20 milyon Sovyet vatandaşının hayatı pahasına insanlık faşizm belasından kurtulmuştur. Hitler belasından insanlığın kurtulması da Bolşevikliğin insanlığa armağanıdır.
Bütün bu tarihsel gerçekler herkes tarafından bilinmektedir. Dolaysıyla Erol Katırcıoğlu bütün bu tarihsel gerçeklere rağmen bir Altan Tan pratiği ile devrimci düşünceye ve sosyalizm mücadelesi tarihine saldırmaktadır. Faşist AKP’yi işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinde yüz akı olmuş bir örgütlenme olan Bolşevikliğe benzetmektedir.
1990’lı yılların sonrasında yaratılan neo-liberal düşünce sosyalizme dair birçok şeye dönük ideolojik saldırılara girişmiştir. Bu saldırı içerisinde özellikle burjuvazinin yaklaşımı sosyalizmin bir daha insanlık için bir kurtuluş ideolojisi olamaması için çabalamaktı. Bu görüşler içerisinde özellikle post-modernizm ve Leninizmi aşma iddiaları kendini sosyalist saflarda taraftar bulma çabası içerisinde olmuştur. Bu konudaki sol liberal tutum esasen Plehanov’un küçük burjuva aydınlar için işçi sınıfının partisinin kasvetli ve gri bir fabrikaya benzediği değerledirmesini hatırlatmaktadır. Sol liberaller açısından da böyledir. Bolşevizme tepki bu yüzdendir.
Erol Katırcıoğlu’nun değerlendirmeleri AKP için haksız bir övgü Bolşevikler içinde haksız bir yergidir. Bugün faşizme karşı mücadele eden güçler en genel anlamıyla emek,demokrasi ve özgürlük güçleridir. Bu tür yersiz değerlendirmeler, devrimci demokrasi güçlerinin saflarında sorun yaratmaktadır. Tıpkı daha önce Altan Tan’ın yaptığı gibi. Solun tarihsel değerleriyle sorunlu tutumlar anti-faşist cepheyi zayıflatıp faşizm cephesini güçlendirecektir.
Ülkemizde ve bölgede yaşanan gelişmeler düşünüldüğünde faşist AKP-MHP iktidarı emperyalist güçlerden aldığı destekle savaş politikalarını derinleştirmektedir. Hem içeride hem de dışarda kapsamlı bir savaş politikası izlenmektedir. Muhalif olan faşizme karşı olan herkes faşist rejim tarafından hedef alınmaktadır. Bu yönüyle önümüzdeki dönem bütün enerjimizi faşizmin ülke içinde ve dışında yenilmesi yönünde yoğunlaştırmak zorundayız.
Kendisine anti-faşist, demokrat ya da devrimciyim diyen herkes bu sorumluluğa uygun davranmalıdır. Faşizmi zayıflatacak anti-faşist güçleri güçlendirecek bir söylem ve mücadele pratiği içerisinde olunmalıdır.
Kürt Hareketi ve onunla birlikte olan devrimci güçler faşizmin ağır saldırıları altında bulunuyor. Bu koşullar altında hem kendi zeminini örgütleme hem de en geniş anti-faşist cepheyi örgütleme çabası önemlidir. Dolayısıyla söylem ve propoganda dili bu cepheyi zayıflatıcı bir bilinç bulanıklığı içinde olmamalıdır.
Birileri Bolşevikliğe benzetilecekse bu faşizmin bütün saldırıları karşısında direnerek canları pahasına özgürlük ve sosyalizm ideallerini yaşatan özgürlük güçleri, Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimciler olabilir. Bu koşullar altında birileri yine kendini Menşevik hissedebilir bu artık kişilerin kendi tercihidir.
Kaynak:komungucu1.com