Umut Yazıları

İşçi iktidarı kavgasını büyütmek – Mustafa Akkaya

Ağustos, Eylül ve Ekim ayları boyunca ülkenin birçok yerinde işçi eylem ve direnişleri olup devam etmektedir. Eskişehir Doruk Madencilik işçileri, İzmir Agrobay Seracılık işçileri, İstanbul Trendyol işçileri, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siirt, Batman, Şırnak ve 70 ilçede DEDAŞ işçileri, Çorum’da 670 işçinin çalıştığı Bilsar Tekstil işçileri, Ankara Mamak Belediyesi işçileri ve daha birçok yerde patlak veren irili ufaklı işçi direnişleri gördük.

Bu eylem ve direnişlerin ortak özelliği ekonomik ve sendikal hak talepleri temelinde olmasıdır. Bir diğer ortak özellikleri de işçi sınıfının tarihsel ve doğal sınıf bilincinin olgunlaşmasıyla sermayeye karşı militan, gögüs göğüse bir direniş hattının örülmesidir.

Örneklersek: Eskişehir maden işçilerinin yerin altında açlık grevi yapmaları, Antep Şireci Tekstil ve Koza Halı işçilerinin fiili grevi ve tüm engellemelere rağmen kent merkezinde başka iş kollarındaki sınıf kardeşlerinin de katılımıyla miting yapması, Agrobay Seracılık işçilerinin iş yeri önünde direniş çadırı kurarak iş yerine giriş çıkışları engellemesi, direnişlerini İstanbul ve Ankara’ya taşımaları, Trendyol işçilerinin Esenyurt depo önünde başlattıkları direnişlerini Maslak’taki genel merkez önüne taşımalarıdır. Tüm bu eylem ve direnişler işçi sınıfının örgütsüzlük ve öncüsüzlüğüne rağmen sınıf olarak hareketlendiği, her ne kadar ekonomik ve sendikal haklar için olsa da sermaye karşısında mücadele etmekteki iradesini ortaya koymaktadır.

Sınıf cephesinde bu hareketlilikler yaşanırken geçmişten beri işçi sınıfıyla bir türlü anlamlı bağ kuramamış, sınıfa dokunamamış, her iki kelimesinden biri işçi olup ama bir o kadar işçi sınıfından kopuk olan Türkiye Devrimci Hareketi yine sınıfta kalarak işçileri uzaktan seyretmeye devam etmektedir.

Türkiye işçi sınıfı tarih sahnesindeki yerini alıp günümüze kadar irili ufaklı yüzlerce eylem, grev ve direniş yapmıştır. Bu eylem, grev ve direnişler genellikle ekonomik ve sendikal haklar temelinde olsa da işçilerin bir sınıf olarak ayağa kalktığını söyleyebiliriz.

Türkiye işçi sınıfı 1961 yılındaki Saraçhane Mitingi, 1963 yılındaki Kavel Direnişi, 1970 yılında patronlara korku salan, sermaye devletinin temellerini sarsan şanlı 15-16 Haziran İşçi Ayaklanması, 1975 yılındaki demokratik hak ve özgürlükler mitingi, 1976 yılındaki DGM’lere karşı genel yas kararıyla ülke genelinde şalterlerin indirilerek genel grev yapılması, 1976-77 1 Mayıs’ları, 1977-78-80 MESS Grevleri, 1978 yılındaki faşizme ihtar eylemleri gibi siyasal ve politik eylem ve direnişler gerçekleştirmiştir.

1920-1960 yılları arasında durağan ve dönemlik kimi ileri direnişlere rağmen zayıf olan işçi hareketinin, 1960-1980 yılları arasında ivme kazanması ve politikleşmeye başlamasına karşı TDH’nin bir türlü sınıfla ilişki kurup sınıfa yönelemediğini görüyoruz. Sınıf hareketinin kendisi reformizm ve revizyonizmin inisiyatifine terk edilmiştir. TDH örgütlenmesini ve mücadelesini ya öğrenci gençlik içerisinde ya da emekçi semtlerde küçük burjuva katmanlar üzerinden sürdürmüştür.12 Eylül Darbesinin yarattığı ağır tahribat ve uğrattığı yenilgi zaten sınıfla ilişkisi yok denecek kadar az olan TDH’yi uzun süre sessizliğe büründürmüştür. 1986 yılında darbenin getirdiği zorlu mücadele koşullarında sınıf olmanın verdiği bilinç ve refleksle greve çıkan NETAŞ işçilerinin bu çıkışı bile TDH’ye üzerindeki yenilginin şokunu attıramamıştır.

Ağır tahribat ve yenilginin şokunu daha çok emekçi mahallelerinde, üniversitelerde ezcümle sınıf dışı katmanlar üzerinden örgütlenerek atlatmaya çalışan TDH nihayet yüzünü 1989 yılındaki Bahar Eylemleri, 1990-91 Zonguldak Madenci Yürüyüşü ile işçi sınıfına dönmüş ama bulunduğu ideolojik zemin nedeniyle bir türlü küçük burjuva devrimciliğinden, halkçı popülist söylemlerinden kurtulamayarak, 1995 yılında devlet tarafından planlanıp kontrgerilla tarafından gerçekleştirilen İstanbul Gazi Mahallesi Katliamı ile beraber tekrar sınıftan uzaklaşarak kendisi için en rahat ve güç toplayacağı yer olan emekçi semtlerine ve okullara dönmüştür.

Aslında tüm bir sınıf hareketi tarihi boyunca devrimcilerin, sosyalistlerin sınıfa seslenememeleri ve somut bir ilişki kuramamalarının nedeni onların niyeti değil bulundukları ideolojik zeminin, küçük burjuva devrimciliğinin kendisidir. Küçük burjuva sosyalizmi ve popülist söylemler terk edilmeden sınıf hareketi içerisinde yol alınamaz. İşçi sınıfının devrimci, militan ve ihtilalci hareketini yaratmanın biricik yolu temel çelişkinin emek-sermaye çelişkisi olduğu kapitalizmde işçi sınıfını mücadelenin merkezine oturtup işçi iktidarı kavgasını büyütmektir.

Bugün devrimci sosyalistler açısından yapılması gereken; proletarya ordusundan akan uçsuz bucaksız pınar ile sınıfın partisinin saflarını doldurup, her türlü materyalle donanmış işçi birlikleri ile sermaye egemenliğini hedef almaktır. Yolun sonu kaçınılmaz bir şekilde zafere çıkacaktır!

Paylaşın