Trump’ın Amerikan askerlerini Suriye ve Afganistan’dan çekme yönündeki kararı dünyada ve Türkiye’de tartışılmaya devam ediyor. Trump’ın bu kararı ABD, Avrupa ve İsrail’de sert eleştirilerle karşılandı. ABD, Avrupa ve İsrail’deki Trump karşıtı cephe adeta ayağa kalktı ve karar karşısında çok güçlü yeni bir propaganda kampanyası başlattı.
Trump’ın bu kararının Pentagon’un uzun vadeli hesaplarıyla çakışmadığına işaret eden en önemli göstergeler, ABD Savunma Bakanı Jim Mattis ve IŞİD Karşıtı Koalisyon Özel Temsilcisi Brett McGurk’un kararın açıklanmasının ardından gelen istifaları oldu. ABD ve Avrupa’da ana akım basın vakit geçirmeden Mattis’in “kaos içindeki Beyaz Saray’da ne derece önemli bir istikrar adası” olduğunu propaganda etmeye başladı.
Trump karşıtı kampanyanın şiddeti öyle bir noktaya geldi ki, New York Times’ın “itibarlı” yazarı Thomas L. Friedman, “geçtiğimiz haftaya kadar böyle bir şeye karşıydım. Trump’ın geldiği gibi, bir seçimle gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Ama geçtiğimiz hafta yaşananlar öylesine önemliydi ki, Cumhuriyetçilerin ülkemizin birliği ve bütünlüğü için Trump’a olabildiğince hızlı bir şekilde istifa etmesi için baskı yapması gerektiğine inanıyorum” dedi. (Time for G.O.P. to Threaten to Fire Trump, Dec 24)
Friedman’ın Trump’ın asker çekme kararı karşısında böylesine öfkeli olması boşuna değil, o ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinde somutlaşan dünya çapında tam hegemonya projesinin en gür sesli savunucularından birisidir. Yazısında, “küresel sistemin temel taşı olan” ABD’nin Trump eliyle taşındığı istikrarsızlığın, tüm dünyada daha büyük bir istikrarsızlık tehlikesi yarattığına işaret etmektedir.
Trump’ın kararının açığa çıkardığı en önemli olgu, ABD yönetici elitinin derin bölünmüşlüğünün ve şiddetli iç çatışmasının ulaşmış olduğu düzeydir. Bu şiddetli çatışma, Trump’ın kararının gerisindeki en önemli nedendir. İsrail Başbakanı Netanyahu kararın dünyaya duyurulmasının ardından yaptığı açıklamada, Trump’ın kararı açıklamadan üç gün önce kendisine bildirdiğini ve karar hakkında tartıştıkları bilgisini verdi. Netanyahu, “İran’ın Suriye’deki kök salma çabalarına karşı son derece saldırganca hareket etmeye devam edeceğiz. Çabalarımızı azaltmaya niyetimiz yok. Onları yoğunlaştıracağız ve şunu biliyorum ki, bunu ABD’nin tam desteği ile yapacağız.” dedi.
Ana akım Batı basınının tümü, Trump’ın kararı çok ani, kurmaylarına danışmadan verdiğini söylüyor ve Trump’a saldırıyordu; oysa ki Netanyahu’nın açıklamasında belirttiği gibi, Trump kararını açıklamadan günler önce İsrail Başbakanı’yla görüşmüştü. Netanyahu’nun sözlerinden, Trump’tan belirli garantiler aldığı da anlaşılıyordu.
Yandaş basınının ifade ettiğinin aksine, Trump kararını Tayyip Erdoğan’ın sıkıştırması nedeniyle de almamıştı, ama kuvvetle muhtemel ki, devam eden bir pazarlık sürecinin sonunda Tayyip Erdoğan’dan aldığı bazı garantiler onun bu kararı almasında etkili olmuştu. Trump’ın paylaştığı, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de IŞİD’den geriye ne kaldıysa yok edeceği bilgisini verdi…. o bunu yapabilecek biri, üstelik Türkiye Suriye’nin ‘kapı komşusu’ olmalı. Askerlerimiz evlerine dönüyor!” şeklindeki mesajı da bir pazarlığın varlığına ve belirli sonuçlar yarattığına işaret ediyordu.
Trump’ın Erdoğan hakkındaki mesajından sonra paylaştığı başka bir mesajda yazdıkları ise, kararın çok daha geniş kapsamlı bir anlaşma çerçevesinde gündeme geldiğine işaret etmekteydi. Trump paylaştığı mesajında, “Suudi Arabistan, ABD’nin yerine Suriye’nin yeniden inşasına yardım için gereken parayı harcamayı kabul etti. Gördünüz mü? 5000 mil uzaklıktaki ABD yerine son derece zengin ülkelerin komşularının yeniden inşasına yardım etmesi hoş değil mi? Teşekkürler Suudi A.” diyordu.
Suudi Arabistan’ın Suriye’nin yeniden inşasında finansör olmayı kabul etmesi, Tayyip Erdoğan’ın Suriye’de daha büyük bir rol sahibi olmaktan duyduğu memnuniyet ve İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını arttıracağı yönündeki açıklamalar; Trump’ın kararının gerisindeki dinamiklerin daha açık görülmesine olanak sağlıyor. Karar ve ardından gelen bu açıklamalar, bunun Trump’ın anlık bir tercihinin ötesinde daha geniş kapsamlı bir yönelişe dair olduğuna işaret ediyor. Bu bağlamda ilk not edilmesi gereken, Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin geçtiğimiz haftalarda yaptığı, “artık Astana’nın fişini çekme zamanı geldi” açıklamasıdır.
Kararın “Astana’nın fişini çekmeye” yönelik bir hamlenin parçası olduğu net olarak gözükmektedir ve bunun için Tayyip Erdoğan’a verilecek bazı tavizler stratejik değil taktik niteliklidir. Bu bağlamda, Trump karşıtı cephenin sözcüsü New York Times’ın Trump’a sorduğu “İran’a karşı maksimum baskı politikasına ne oldu?” sorusu bir anlam taşımamaktadır. Bu hamle, “İran’a karşı maksimum baskı politikasının” yeni bir versiyonudur.
Trump’ın bu hamlesinin şaşırtıcılığının bir sonucu olarak İsrail’in onurlu sesi yazar Gideon Levy hemen harekete geçti. Emperyalizm ve Siyonizm karşıtı net tutumu nedeniyle Tel Aviv’de ölüm tehditleri ve küfürler ortasında yaşamak zorunda kalan Levy, Haaretz’deki yazısında, Trump’a bu kararından ötürü teşekkür etti. (Thank You, Trump, for Getting Out of Syria, Dec 24)
Levy, bu kararı ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi konusunda bir başlangıç noktası olarak kabul ediyordu ve bunun en çok İsrail halkına yararlı olacağını düşünüyordu. ABD’nin Ortadoğu’daki varlığının İsrail devletini çok güçlendirdiğini ve onda bir güç zehirlenmesine neden olduğunu düşünen Levy, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle İsrail’in kendi ayakları üzerinde durmaya başlayacağını ve bu durumun onu bölge gerçekleriyle tanıştıracağını ve onun saldırganlığına sınırlar çizeceğini düşünüyordu. Onun her zaman en keskin ifadelerle eleştirdiği Trump’a teşekkür etmesinin nedeni bu düşüncesiydi.
Levy, Kore’den Suriye’ye, Vietnam’dan Irak’a ABD savaşlarının sadece yıkım ve katliam getirdiğini, bu nedenle İsrail’de hakim tutum olan ABD’nin çekilme kararı için yas tutmanın anlamsızlığını vurguluyor, İsrail’in ABD’nin gölgesi altında Suriye’de faaliyet sürmesinin durdurulmasının barış için önemli bir kazanım olduğunu dile getiriyordu. Levy, “İsrail daha az bombalayacak, bu iyi, artık kendi gücünün sınırlarını görecek bu daha da iyi” diyordu.
Levy’nin kendi isteklerinin ifadesi olan bu düşünceler tabii ki Trump’ın bu kararının hedeflediği sonuçlar değildi, tersine bu kararın daha agresif bir İsrail tutumuna temel oluşturması kuvvetle muhtemel ve bunun ilk işareti de bugün geldi. Suriye devlet televizyonu Ikhbariya haberinde, “Suriye hava savunması, Şam’ın batı kırsalındaki hava sahasında birkaç füzeyle yapılan saldırıyı püskürttü” şeklinde bir açıklama yaptı ve saldırıya ilişkin görüntüleri yayınladı.
Lübnan ulusal televizyonu NNA haberinde, İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait uçakların, bugün saat 22.00’de 10 dakika boyunca alçak irtifada uçuş yaparak Nebatiye ve Tufah üzerindeki hava sahasında saldırı imitasyonu gerçekleştirdiğini ve savaş uçaklarının ayrıca Sur ve Sayda şehirleri üzerinde de alçak irtifada manevralar yaptığını bildirdi. İsrail ordusundan yapılan açıklamada da, Suriye’den fırlatılan uçaksavar füzesinin imhası için hava savunma sistemlerinin çalıştırıldığı bildirildi.
Trump’a yönelik muhalefetin şiddeti ve ABD’de çok önemli güç merkezleri olan Pentagon ve CİA’nın, ABD’nin Avrupalı ortaklarının hoşnutsuzluğu dikkate alındığında, Trump’ın bu hamlesinin oldukça ciddi engellerle karşı karşıya olduğu aşikar. Bu nedenle, Trump’ın Astana’nın mı yoksa kendisinin mi fişini çektiği sorusu tartışmaya açıktır.
Kuşkusuz ki, bu karar bölgede ve Suriye’de sürecin akışına önemli etkilerde bulunacaktır. Oluşan bu yeni durum karşısında, çok geçmeden yeni bir bölgesel dizilişin ana aktörleri belirginleşecek, yepyeni ittifak politikaları gündeme gelecektir. Beklenen odur ki, yeni koşullarda ortaya çıkacak politik diziliş bölge halklarının eşitlik, özgürlük ve kardeşliğini güvenceye alan ana ilkeler temelinde şekillensin.