Mustafa Çiçek, Umut Yazıları

60. Yılında Küba Sosyalist Cumhuriyeti Dimdik Ayakta – Mustafa Çiçek

Aradan geçen 60 yıla rağmen Küba devrimini selamlayan, sempati duyan ya da duymayan milyonlarca insan için Küba, tarihi, kültürel ve siyasi olarak dünyada büyük önem taşımaktadır. İkinci paylaşım savaşıyla birlikte dünya emperyalist bloku içindeki asayiş görevini devralan ve özellikle de Sovyet sosyalizminin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte “dünya jandarmalığını” üstlenen ABD’nin yani başındaki bu küçücük ada ülkesi, dünyanın batı yarım küresinde bir ilki gerçekleştirerek ihtilalciliğin ve isyankârlığın bayrağını ele alarak tüm dünyaya şok yaşattı.

Küba devrimi bir cesaret hikâyesidir. Emperyalizmin ve Kübalı yerli işbirlikçilerinin baskı ve zulümlerinden rahatsız olan kitlelerin sınıf düşmanlarını ülkelerinden defetme kavgasıdır.

Küba devrimi, İspanyol sömürgeciliğine karşı bağımsızlık mücadelelerinin, gerçek ve doğrudan bir demokrasiye ulaşma hedeflerinin kalıcı bir sonucu olmuştur. 19. yüzyıl bağımsızlık savaşlarında Kübalı savaşçılar İspanyol sömürgeciliğine karşı bir yandan fiili bir savaş yürütürken, diğer yandan da mücadelelerini burjuva demokrasisi normlarında bir meşruluğa/yasallığa kavuşturabilmek için mücadele etmişlerdir. Bunun için sırasıyla 1869’da Guàimaro Anayasası, 1878’de Baraguà Anayasası, 1895’te Jimaguayu Anayasası ve 1897’de Yaya Anayasası olmak üzere 4 kez kendi yerel ve ulusal yasalarını yayınlamışlardır. 20. yüzyılda 1901 tarihli Anayasaları ise Amerikan mandası öncesi son anayasaları olmuştur.

Küba, 1903 tarihi itibariyle bir Amerikan mandası olmuştur. Amerika’nın arka bahçesi olarak zengin maden yataklarının sömürülmesi, tarım topraklarının yarıdan fazlasına hakim olması, Küba’nın en temel kaynağı olan şeker ve tütünün işletilmesi ve el konulması, kendi ülkesinde uygulanan içki yasağına rağmen Küba’da içkinin serbest bıraktırılması ve Küba’nın içki ve fuhuş turizminin kuzey ve orta Amerika’daki merkezi haline getirilmesi gibi. Özellikle kumarhaneler ve fuhuş dönemin Küba’sında sıcak paranın döndüğü en büyük iki sektör olurlar ki dönemin Havana’sında hayatlarını seks isçiliği yaparak kazanmak zorunda olan on binin üzerinden kadın olduğu söylenmektedir ve Batista’nın son dönemlerine, 1950’lerin sonlarına kadar da bu şekilde devam eder. 

Amerikan emperyalizmi Küba’yı kendi günahlarının yaşanılabilir bir adası haline getirebilmek için adada kendi sözünden çıkmayacak bir kukla yönetime ihtiyaç duyar ve bu yönetimin adi Batista olur. Batista, devletin yerel kolluk güçleri, gayr-i resmi milisleri, mafyatik organizasyonlarıyla birlikte hem kendi şahsi ve sınıfsal çıkarları için adanın kaynaklarını sömürürken, öte taraftan da büyük patron Sam Amca’nın pastasını hazırlamak ve korumak için çalışır.

Okumanın Önemi, Gizlilik Koşullarına Uyma ve Hareketin Doğuşu

Aralarında Fidel ve Raul’unda bulunduğu yaklaşık 25 yoldaş tutuklanarak cezaevine gönderilirler. Hapishanede kendilerine 26 Temmuz Hareketi ismini verirler. Yoldaşlar hapishanede teorik ve politik olarak kendilerini eğitecekleri bir parti okulu kurarlar. Yaklaşık 2 yıl süren hapishane döneminde her gün saatlerce teorik okumalar ve ideolojik tartışmalar yaparlar. Fidel bu kısa hapishane döneminde bir de kitap yazarak Küba’daki sosyal hayatı, sosyal hayatin eşitsizliklerini kopyalar halinde yazarak dışarıya yollar.

Hareketi gizli hücre sistemi olarak organize ederler. Her hücre sadece kendi hücresindeki yoldaşlarının bilgilerini bilebilirdi. Bu şekilde eğer herhangi bir çözülme ya da devletle işbirlikçilik durumunda en fazla işbirlikçinin kendi hücresindekilerle sınırlı bir deşifre olma durumu yaşanırdı. 

Bu hapishane deneyimiyle hem kendilerine ve hem de biz günümüz komünistlerine mücadeleyi bilinçli ve bilgiye dayalı sürdürmenin, sadece dar particiliğin değil, teori ile harmanlanmış bir birikimin sokaklarda yankılanmasının, düşmanı küçümsemek sizin aynı zamanda mücadele ruhunu bürokratikleştirmeden, mücadeleyi sistem içine çekmeden gizliliğin önemi bizleri başarıya bir adım daha yaklaştıracağını gösteriyorlar.

Hapishaneden çıktıktan sonra Batista rejiminin, siyasi affıyla birlikte yeniden siyasi faaliyetlerini yürütme şansı bulan Castro ve arkadaşları bir yandan açık alanda rejim karşıtı faaliyetlerine hız verirken bir yandan da hapishanede kurdukları 26 Temmuz hareketini güçlendirmek ve toplum içerisinde yaygınlaşmaya çalışırlar. Siyasi hayatın Batista rejimi tarafından yeniden sertleşmeye başlamasıyla birlikte yeniden tutuklanmamak için Meksika’ya kaçmak zorunda kalan Castro kardeşler burada Ernesto ile tanışırlar ve genelde Latin Amerika devrimi özelde ise Batista diktatörlüğüne karşı Küba devrimi üzerine kafa yorarlar. Burada Alberto Bayo ile gerilla mücadeleleri üzerine görüşmeler yapıp Alberto’dan gerilla örgütlenmelerine ilişkin eğitim almaya karar verirler. Bir yandan da finansal sorunları çözmek için çeşitli girişimlerde bulunurlar. Muazzam özveri ve emekle yapılan hazırlıklar ardından Kasım 1956 yılında gizlice Küba adasına çıkarlar. Yolculuk sırasında yaşanılan çeşitli aksaklıklar nedeniyle gecikilmiş olması, önceden planlanmış olan Santiago ayaklanmasının bastırılması ve karaya çıkan silahlı gerillaların Batista güçleriyle karşı karşıya kalmasına neden olur. Burada yaşanan silahlı çatışmaların ardından 82 kişilik gerilla gücünden sadece 11 tanesi hayatta kalabilir.

Bugün bir anket yapılsa 11 rakamı, neredeyse dünyanın her yerinde futbol takımı oyuncu sayısı ile realize edilir. Zira bu 11 rakamı biz enternasyonalist komünistler için bir tarihin yeniden başlatılmasının sembolüdür. Bu 11 isyancı, bu 11 ihtilacı inançlarından ve sisteme karşı olan öfkelerinden bir zerre dahi kaybetmeyerek tıpkı bir Anka kuşu gibi, hareketi adeta küllerinden yeniden vadederek, bir yandan Küba toplumu içindeki saygınlıklarını ve inanılırlığını artırırken, bir yandan da gerilla gücünü, yeni katılımlarla büyüterek isyanın fitilini ateşlemişlerdir.

Gerilla güçlerinin cesur ve kararlıca direnişleri Küba toplumunda çok büyük bir heyecan ve sahiplenme yaratmıştır. Bütün bunların karşısında Batista rejimi ve elbette büyük abi Amerika hareketi bastırmak için saldırılarını artırırlar.

Bir yandan kendilerini ideolojik ve teorik olarak eğiten ve yeniden öğrenen bir çelik çekirdek hareketinin kararlılığı, ama öte yandan da bu kararlı duruşu günlük politik pratik ile birleştiren, toplumun hemen bütün kesimlerine değen bu hareketin karşısında daha fazla duramayan Batista rejimi ve bir bütün olarak emperyalizm kaybetmiştir. Daha birçok önemli önemsiz detayla birlikte bu kararlı duruş ve ne yaptığının bilincinde olma hali Fidel ve Che’yi tüm dünyada isçi sınıfının ve Halkların kurtuluş mücadelelerinin bugün ve gelecekte unutturulamayacak sembolleri haline getirmiştir.

Sosyalist İktidar ve Anayasa

Anayasalar devletin görevleri ile bireyler arasındaki ilişkileri belirleyen normların yazılı metnidir. Küba Sosyalist Cumhuriyeti’nin Anayasası da aynen bu görevi yerine getirmek için vardır. Buradan hareketle;

1959 yılında sosyalist iktidar tarım reformunu yayınlayarak üzerinde çalıştıkları toprakları köylülere devreder. Yabancıların toprak almasını yasaklar. Ayni zamanda isçilerin ve devlet görevlilerinin maaşlarını düzenleyen kanunları onaylar. Bu şeklide inşa edilmeye başlayan Sosyalist Küba Cumhuriyetinin ilk Anayasası’da hazırlanır. 1959 yılında Temel Kanun adıyla yayınlanan anayasa, 1940 yılındaki anayasa metninin temel özelliklerini devralmıştır.

Bugün hali hazırda yürürlükte olan Küba Anayasası 1976 yılında, referandumda onaylanarak kabul edilmiştir. Yeni anayasa ideolojik olarak Josè Marti’nin düşüncelerinden etkilenilerek yapılmıştır.

Bu anayasanın birinci maddesi;

“bağımsız ve egemen bir sosyalist işçi devletidir; siyasi özgürlük, sosyal adalet, bireysel ve kolektif refah ve insani dayanışma adına herkesin katilimi ile ve herkesin iyiliği için örgütlenen birleşmiş ve demokratik bir cumhuriyet olarak kurulmuştur.”

„Martici ve Marksist-Leninist bir geleneğe yaslanan Küba Komünist Partisi, anayasada Küba halkının örgütlü öncüsü, toplumun ve devletin yüksek yönetici gücü olarak tanınmaktadır; buna göre Komünist Parti, sosyalizmin inşası ve komünist topluma doğru ilerleme nihai hedefleri doğrultusundaki ortak çabayı örgütlemek ve yönlendirmekle görevlidir.“

Sosyalizmin 60. yılının kutlandığı bugünlerde özellikle yeni anayasa tartışmaları ve referandum süreciyle birlikte uluslararası burjuva basının defalarca yaydığı manipülatif haberlere karşın Küba Sosyalist Cumhuriyetinde ve halkın devlet ile olan ilişkisinde temelden bir farklılık söz konusu değildir.

Parlamentoda kabul edilen ve „komünizm“ kelimesinin anayasa metninden çıkarılacağı meselesi, anında burjuva medya kuruluşları tarafından -Küba komünizmden vazgeçti- seklinde yorumlanarak tekrar tekrar yayınlandı.

Gerçekçi Ol, İmkânsızı İste

Gerçekçi olup imkânsızı isteyenlerin yoldaşı Kübalılar, hala gerçekçi olup imkânsızı istemeye devam ediyorlar. Bizler burjuvazinin manipülasyonlarına aldanmadan, hala dünya emperyalizmine karşı dimdik ayakta durup direnmeye devam eden Küba ile dayanışma içinde olmalıyız. Dayanışma sadece sözsel değil, ayni zamanda praktiksel de olmalıdır.

„komünizmden vazgeçmiş“ Küba çok kısıtlı ekonomik kaynaklarına rağmen kurduğu eğitim ve sağlık sistemi ile sosyalizmin doğa ve insanlık için nasıl bir gelecek sunabileceğini yaşıyarak göstermeye devam ediyor. İşte bu imkânsızı istemenin somut göstergesidir.

Gerçekçi olmak kısmına gelecek olursak; çok mu anlaşılmaz bir durumdur yıllar boyunca dünyanın en az yarısı tarafından ekonomik, siyasi olarak ambargolara maruz kalmasına rağmen direnen ve yıkılmayan Küba’mızın anayasa metninde çeşitli değişiklikler yapması? Küba sosyalizmden vazgeçmemiş, aksine sosyalizmi kalıcılaştırmak için bugüne dek biriktirdikleri deneyimleri realize etme gayreti içindedir.

Gerçekçi olmak mi? Evet, sınıfsız, sınırsız, devletsiz bir toplum olan komünizm insanlık için hala uzak bir hedef, hele koskoca dünyada tek başına bir ada ülkesi olarak kalakalmışken.

Burjuvazi özellikle 2008 finansal kriziyle birlikte yaşadığı sıkışmışlığı aşabilmek için dünyanın çeşitli bölgelerinde etnik, dini ya da politik farklılıkları kaşıyarak gerilimler ve çatışmaların çıkmasına ya dolaylı ya da direkt olarak neden olmaktadır.

„Arap Baharı“ ile başlayıp Suriye’ye kadar(şimdilik) ilerleyen bölgenin ve dünya kaynaklarının yeniden paylaşım mücadelesinde Ortadoğu’da, politikanın en açık ve şiddetli savaş enstrümanlarını -daha çok vekâlet savaşları- yöntemiyle sergilerken, öte taraftan basta Küba sosyalizmi olmak üzere sınıfsal olarak başkaldırı potansiyeli taşıyan Latin ülkelerine karşı kara propagandadan ekonomik ambargolara kadar birçok farklı ideolojik mücadele aygıtlarını seferber etmek kaydıyla saldırmaktadır.

İşte Küba Anayasa metninden „Komünizm“ ibaresinin çıkarılma meselesini de bu seklide bir kara propagandaya alet ederek, sosyalizmin artık bittiği, kendini tükettiği, uygulanabilirliğini ve sürdürülebilirliğini kaybettiğini, bu yüzden de anayasadan başlayarak piyasa ekonomisine adım adım geçmeye başladıkları manipülasyonu ile kitleleri kandırmaya çalışıyorlar.

Bunu yapıyorlar çünkü yapısal sorunlarına çözüm bulamıyorlar-bulamayacaklar. Bu durum dünyanın farklı coğrafyalarında her seferinde farklı iz düşümsel nedenlerle kitlesel isyanlara dönüşmeye başlamasına neden olacak.  Kapitalizmin neo-liberal saldırıları altında yasayan işçi sınıfı ve ezilen halklar her gecen gün daha fazla yoksullaşıyor ve mutsuz oluyorlar. Dün Gezi isyanı ile bugün sarı yelekliler farklı hareket noktalarına sahip olmakla birlikte, bu durumun en güncel iki büyük örneğidir. İşte bu isyancı kalkışma ruhunu gören burjuvazi ve onun siyasi ve askeri aygıtları alternatif toplumsal yaşam biçimlerinin imkânsızlığı üzerine propagandalarını güçlendirebilmek için hala ve her şeye rağmen dünya işçi sınıfına ve dünya ezilen halklarına umut olmaya devam eden Küba’mıza saldırıyor. Bu saldırı ve tehditlere en güzel cevabi Raul Castro vermiştir…

“Castro Kardeşlersiz ve Komünizimsiz” Küba

Devrimin 60. yıldönümü, yine Fidel’in devrimi ilan ettiği ve mezarının bulunduğu Santiago de Küba’da büyük bir coşku ve kararlılıkla kutlandı. Burada bir konuşma yapan Komünist Parti genel sekreteri Raul Castro, ABD’nin basta Küba olmak üzere tüm Latin Amerika ülkelerine yönelik devam eden direkt ya da endirekt politik müdahalelerine rağmen ayakta durmaya devam ettiğini, bağımsızlık ve sosyalizmi korumak için tüm güçlerini seferber ettiklerini oldukça net bir şekilde dile getirdi.  Bundan önceki 12 ABD yönetiminin tüm ambargolarına, suikast ve darbe girişimlerine, istikrarsızlaştırma politikalarına boyun eğmeyen Küba halkı, Trump ve Trump’tan sonra gelecek yeni yönetimlere de ayni kararlılıkla cevap verileceğini ve sosyalizme tüm dünya halkları adına sahip çıkılacağı mesajını verdi.

Castro’nun bu açıklamaları da açık bir şekilde göstermiştir ki; ne Küba Devrimi ve Küba Halkı Castro’suz kalmıştır, ne de Küba Halkı sosyalizmden vazgeçmiştir.

Paylaşın