En Çok Okunanlar, Umut Keçer, Umut Yazıları

Asgari ücret değil kölelik ücreti – Umut Keçer

”Tarihin çarkı işlemeye devam ediyor. İşçi sınıfı ve emekçiler mevcut iktidarın sömürü politikalarını sonsuza kadar sabırla ve metanetle karşılamayacaktır.”

İktidar 2025 yılı asgari ücretini açıkladı. Asgari ücret net 22.104 olarak belirlendi. Bu bir önceki asgari ücret olan 17.000 liraya  göre % 30’luk bir artışı içeriyor. Öncelikle bu ücret artış oranının işçi ve emekçiler açısından tatmin edici bir ücret artışı olmadığını söylemek gerekiyor.

Türkiye ekonomisi büyük bir enflasyon baskısını her geçen gün daha yoğun bir şekilde hissetmektedir. Enflasyon işçi ve emekçilerin yaşamında temel olan tüketim mallarının fiyatlarının düzenli olarak artması anlamına gelmektedir. Bu koşullar altında enflasyon oranın çok altında bir asgari ücret artışı esasen krizin faturasını işçi ve emekçilere kesmek anlamına gelmektedir.

Bugün itibarıyla ülkede 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı için ihtiyacı olan gelir 20.000 lirayı geçmektedir. Bu koşullar altında asgari ücret açlık sınırının hemen üstünde bir sefalet ücretidir. AKP iktidarı son dönem uyguladığı şimşek politikaları da denilen kemer sıkma politikalarıyla işçi ve emekçilerin tarihsel kazanımlarının birer birer elinden alma çabası içerisindedir. Ülke genelinde yoksulluk ciddi boyutlara ulaşmış bulunuyor.

Birçok konuda kendisini dünya lideri olarak gören ve Türkiye’yi dünya lideri olarak tanımlayan AKP iktidarı asgari ücret konusunda kendisini aynı liderliğe aday göstermemektedir. Zira gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında oldukça düşük bir asgari ücret gerçekliği Türkiye toplumunun en önemli sorunlarından biridir.

AKP iktidarı emekçi sınıflara laik gördüğü bu sefalet ücretiyle esasen sermaye sınıfının karına kar katmaktadır. Bu yönüyle Türkiye kapitalizmi emeğin maksimum sömürüldüğü ve sermayenin azami kar elde ettiği bir sömürü düzenidir. Bu yönüyle çalışma ilişkileri ve emeğin üretiminin bölüşüm ilişkileri açısından Avrupa kapitalizminin 19. y.y.‘daki acımasız sömürü ilişkilerini Türkiye kapitalizmi içerisinde görmek mümkündür.
İktidar asgari ücreti bu kadar düşük tutarken aynı zamanda emeğin üzerindeki vergi baskısını da artırarak faşist rejim olarak yürüttüğü bütün askeri harcamalarını ve savaş politikalarının faturasını da emekçilere kesmektedir.

Fabrikalarda ve atölyelerde çalışan işçilerin alın terinden gasp edilen vergiler faşist rejimin ülke dışındaki işgal politikalarına destek olarak kullanılmaktadır. Savaş politikaların sonucu olarak işçi sınıfı saflarına dönük olarak şovenizm propagandası derinleştirilmekte emekçi sınıflar daha yoğun bir şekilde yürütülen savaş politikalarına ortak edilmeye çalışılmaktadır.

2024 yılına damgasını vuran Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerin daha da yoksullaşması bunun karşısında bir avuç iktidar yandaşı patronun zenginliğine zenginlik kattığı gerçeğidir. Şimdi iktidar yandaşları ve onların Türkiye solu içindeki aparatları hepimiz aynı gemideyiz edebiyatı yapsa da gerçek öyle değildir. İşçi sınıfı ve emekçiler yoksulluk ve sefalet içinde yaşarken iktidar yandaşları patronlar zevki sefa sürmektedir.

Türkiye toplumu için yaşananlar büyük bir yoksullaşma yaşandığı ve emekçiler için hayatın her geçen gün daha da zorlaştığına işarettir. Bizler bu koşullar altında emekçilerin yaşamını devam ettirmek için örgütlenmek ve mücadele etmek dışında bir kurtuluşu olmadığını görmekteyiz.

Bu yönüyle iktidarın bütün büyük devletiz bölgede oyun kurucuyuz vs. göz boyama çabalarına rağmen emekçilerin hayatının her geçen gün daha da zorlaştığını görüyoruz. Sömürü düzeninin acımasız dişlileri emekçilerin yaşamını her gün daha da çekilmez kılıyor.

Bütün bu tablo içerisinde asgari ücretin bile altında çalışan ve hiçbir güvenceye sahip olmayan yüz binlerce işçi var. Türkiye kapitalizmi esasen son yıllarda gösterdiği gelişmeyi ağır çalışma koşullarında elde ettiği yüksek emek sömürüsüne borçludur.

Tarihin çarkı işlemeye devam ediyor. İşçi sınıfı ve emekçiler mevcut iktidarın sömürü politikalarını sonsuza kadar sabırla ve metanetle karşılamayacaktır. Mutlak bir şekilde direniş ve emeği özgürleştirecek nihai hesaplaşma günün işaretleri kendini güçlü bir şekilde yaşamın içinde göstermektedir.

Birbirinden bağımsız bir şekilde gelişen işçi direnişleri aynı iktidarın kölelik koşullarına karşı sınıfın içinden gelen kendiliğinden isyanın dışa vurumudur. Yoksulluğun bu kadar hissedildiği ve hayat pahallılığın artığı koşullarda emekçi sınıfların öfkesinin 2025 yılında daha güçlü bir şekilde kendini hissettireceğini görmek için müneccim olmaya gerek yoktur.

Türkiye toplumsal mücadele tarihi açısından dönüp dolaşıp aynı sonuca çıkıyoruz. İnsanca bir yaşam ve çalışma ilişkilerinin kurulabilmesi içinde bu faşist iktidarın yıkılması gerekiyor. Bu sömürü ilişkileri devam ettiği sürece asgari ücret sefalet koşullarında yaşanabilecek bir ücret olmadan öteye gidemeyecektir.

İktidarın istatistik cambazlıklarına rağmen emekçi sınıfların saflarında oluşan huzursuzluk ve öfke her geçen gün daha da büyümektedir. Kölece çalışma koşulları karşısında işçi sınıfının öfkesi daha da bilenmektedir.

Bu yönüyle işçi sınıfının insanca yaşam mücadelesi doğrudan faşist iktidarın sömürü sistemini temelden sarsacak bir aktördür. Yeter ki devrimciler tarihsel sorumluluklarını yerine getirerek işçi sınıfının faşist iktidardan alacaklarını alma ve ondan hesap sorma mücadelesine güç versinler.

2024 yılı işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesi açısından yoğun ve zorlu bir yıl olarak geçti. 2025 yılı daha yoğun ve daha zorlu bir yıl olacak. Bu yoğun ve zorlu görevleri yerine getirmek için kolları sıvama zamanıdır.

Paylaşın