[Not: “ Lenin’in 21. Yüzyıldaki Anlamı: Alman Yoldaşlara Yorumlar”, Paul Le Blanc’ın 29 Mayıs – 1 Haziran 2025 tarihleri arasında Berlin’de düzenlenecek olan MarxIs’Muss Kongress 2025’e kişisel katkısıdır. Aynı anda LINKS International Journal of Socialist Renewal and Communis’te yayınlanacaktır . ]
Bu konuşmayı hazırlarken yoldaşlarımla yaptığım tartışmalarda, 1960’larda, “Yeni Sol” grubunun Demokratik Toplum için Öğrenciler ekibinde genç bir eylemci olduğumda, beni Lenin’e yönelten şeylerden bazılarını size itiraf etmem gerektiği sonucuna vardım. Benim için iki kaygı belirleyiciydi.
Bunlardan biri, sosyalizme gerçekten ulaşacaksak, bu hedefin ve bunun için verilen mücadelenin, kendi sendikalı bir ailede büyüdüğüm için yakından tanıdığım işçi sınıfının gündelik hayatı, sendikanın üyeleri ve aileleri için anlamlı olması ve onları dâhil edebilmesi gerektiğine dair katıksız inancımdı. Bu nedenle, bazı “Yeni Sol” liderlerinin temel kaygısının, dünyayı değiştirmek için işçi sınıfı çoğunluğuyla ilişki kurmaktan ziyade şahis isyanlarını propaganda ettiklerini fark ettiğimde şok oldum ve çok öfkelendim.
Bir diğer endişem de “pasiflik” ve “eylemcilik” olarak adlandırdığım şeylere ilişkindi. İlki, radikal düşünceler üretmeyi ve radikal konuşmalar yapmayı seven ancak pasif olmaktan fazlasıyla memnun olan, çok ihtiyaç duyduğumuz değişimleri gerçekleştirmek için eyleme geçmeye meyilli olmayan bazı “Yeni Solcular” ile ilgiliydi. İkinci rahatsızlık -“eylemcilik”- politik ve radikal faaliyetlere katılmaya zorlayıcı bir eğilime sahip kişilerle ilgiliydi: Peş peşe gelen eylemler. Ancak bu faaliyetler, çok ihtiyaç duyduğumuz değişimleri layıkıyla gerçekleştirmekten uzak görünüyordu. Ve daha mantıklı görünen, daha fazla sayıda insanı dahil eden çabaların bile istenen başarıyı getirmede yetersiz kaldığını gördüm.
Böylece daha iyisini yapmamız gerektiği sonucuna vardım. Birçoğunuz kendi deneyimlerinize dayanarak benzer sonuçlara vardınız. Bugün her zamankinden daha fazla, çok ihtiyaç duyduğumuz değişiklikleri gerçekleştirmemize gerçekten yardımcı olabilecek devrimci bir değişim yaklaşımı bulmaya acil bir ihtiyaç var.
İçinde yaşadığımız muazzam, inanılmaz derecede akışkan değişimlerin, gelişen krizlerin ve ardışık felaketlerin olduğu bir zaman dilimi. Neler olduğunu ve ne yapılması gerektiğini anlamak için, sosyal bilimlerin en iyi araçlarından yararlanmamız acildir ve çoğumuz bu nedenle Marksizmi eleştirel bir şekilde kullanmamız gerektiğinde ısrar ediyoruz. Nispeten muhafazakar bir siyasi filozof olan Isaiah Berlin, Marx’ın on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllardaki önemini anlatırken şunları yazdı:
Modern ekonomi tarihinin ve hatta modern sosyolojinin, eğer herhangi bir kişiye böyle denebilirse, gerçek babası Karl Marx’tır… Sadece her ülkedeki çatışan sınıfları, grupları, hareketleri ve onların liderleri değil, tarihçiler ve sosyologlar, psikologlar ve siyaset bilimciler, eleştirmenler ve yaratıcı sanatçılar da toplumlarının değişen yaşam kalitesini analiz etmeye çalıştıkları ölçüde fikirlerinin biçimini büyük ölçüde Karl Marx’ın çalışmalarına borçludurlar. 1
Ayrıca, birçok kişi Leo Huberman’ın 1936 klasiği Man’s Worldly Goods’da Lenin’in Marksizm ile ilişkisine dair vurguladığı temel bir nokta konusunda hemfikir oldu.
Huberman’a göre:
On dokuzuncu yüzyılın sonunun gelmesinden on yedi yıl önce Karl Marx öldü. Yirminci yüzyılın başlangıcından on yedi yıl sonra da Karl Marx tekrar yaşamaya başladı… Marx ile teori olan şey, onun öğrencileri -Lenin ve diğer Rus Bolşevikleri- tarafından 1917’de iktidarı ele geçirmeleriyle hayat buldu. O zamana kadar Marx’ın öğretileri küçük bir sadık takipçi grubuna aşinaydı; o günlerden sonra Marx’ın öğretileri dünyanın odaklanmasını sağladı… 2
Bunun aşırı basitleştirilmiş bir çıkarım olduğu iddia edilebilir. Sonuçta, Avrupa’nın kitlesel işçi hareketi boyunca Marx’ın öğretileri, 1917’den çok önce, işçi sınıfı eylemcileri ve entelektüelleri tarafından bir şekilde benimsenmişti ve Kuzey Amerika ve diğer yerlere de bu mücadele sıçramıştı. Yine de Huberman’ın görüşünde en azından iki düzeyde geçerlilik var.
Öncelikle, Lenin’in önderlik etmede merkezi bir rol oynadığı 1917 devrimi ve Lenin’in örgütlenmesinde merkezi bir rol oynadığı Komünist Enternasyonal, tüm kıtalarda ve tüm halklar arasında güçlü bir küresel etkiye sahip oldu. Devrimci ayaklanmaya karşı olanlar kadar sempati duyanlar da dahil olmak üzere milyonlarca insan arasında, Lenin ve yoldaşlarının kullandığı ve yaydığı çok yönlü Marksist teori gövdesinin farkındalığı yoğun bir katılıma neden oldu. Huberman’ın bu anlamlı yaklaşımının ikinci evresine geçmeden önce birinciye biraz daha zaman ayıralım.
Ekim 1917 Rus Devrimi’nin görgü tanığı olan John Reed isimli genç bir Amerikalı gazete muhabiri, haberi ABD’ye hızla şöyle iletti:
İşçi, Asker ve Köylü Sovyetlerinin tabanı, Lenin ve Troçki önderliğinin kontrolünde. Programları, toprağı köylülere vermek, doğal kaynakları ve endüstriyi toplumsallaştırmak, bir ateşkes ve demokratik barış konferansı yapmak… Proletarya dışında kimse Bolşeviklerle birlikte değil, ama Bolşevikler proletarya ile sağlam bir ilişki içinde. Tüm burjuvazi ve uzantıları amansızca düşmanca davranıyor. 3
İki yıl sonra, klasikleşmiş bir anlatı haline gelen Reed’in tanıklığı Dünyayı Sarsan On Gün’de, Reed şunları vurgulamaya devam etti: “Eğer Rusya’nın dört bir yanındaki kitleler ayaklanmaya hazır olmasaydı, bu ayaklanma başarısız olurdu. Bolşeviklerin başarısının tek nedeni, halkın en derin katmanlarının, yagın ve basit arzularını yerine getirmeleri, onları eskiyi yıkıp yok etme işine çağırmaları ve sonrasında, yıkıntıların dumanı içinde, yeninin çerçevesini inşa etmek için onlarla işbirliği yapmalarıydı…” 4Bu, daha sonraki muazzam miktardaki bilimsel çalışmayla doğrulanmıştır. 2000 yılında yayınlanan mükemmel bir çalışmada, tarihçi Rex Wade devrimi tüm karmaşıklığıyla özetlemiştir:
1917 Rus Devrimi, bir dizi eşzamanlı ve örtüşen devrimdi: eski rejime karşı halk ayaklanması; eski endüstriyel ve toplumsal düzenin zorluklarına karşı işçi devrimi; askerlerin eski askerlik sistemine ve ardından savaşın kendisine karşı isyanı [yani, Birinci Dünya Savaşı’na karşı]; köylülerin toprak ve kendi hayatlarının kontrolü için devrimi; orta sınıf unsurlarının medeni haklar ve anayasal parlamenter sistem için çabalaması; Rus olmayan ulusların haklar ve kendi kaderini tayin hakkı için devrimi; nüfusun çoğunun savaşa ve görünüşte bitmeyen katliamına karşı isyanı. İnsanlar ayrıca farklı kültürel vizyonlar, kadın hakları, uluslararası, etnik veya dini gruplar içinde ve siyasi partiler arasında ve içinde egemenlik kurmak, büyük ve küçük çok sayıda özlemin yerine getirilmesi için mücadele ettiler. Bu çeşitli devrimler ve grup mücadeleleri, siyasi yeniden yapılanmaların ve istikrarsızlığın, büyüyen toplumsal anarşinin, ekonomik çöküşün ve devam eden dünya savaşının genel bağlamında gerçekleşti. Bunlar hem devrimin canlılığına hem de 1917’de insanları sık sık altüst eden kaos duygusuna katkıda bulundu. 1917 devrimi, Rusya’yı kör edici bir hızla, liberal, ılımlı sosyalist ve sonra radikal sosyalist aşamalardan geçirdi ve sonunda Rus, hatta Avrupa siyasetinin aşırı sol kanadını iktidara getirdi. Hızlı siyasi harekete eşit derecede kapsamlı bir toplumsal devrim eşlik etti ve tüm bunlar dikkate değer derecede sıkıştırılmış bir zaman diliminde gerçekleşti, bir yıldan az. 5
Lenin, Bolşevik Partisi, daha geniş Rus işçi sınıfı hareketi ve isyancı işçi ve köylü kitlelerinin etkileşimi, Rus Devrimi’nin en ciddi çalışmalarını harekete geçirir. Ve bu, John Reed’in Amerika Birleşik Devletleri’nden sol görüşlü gazeteci arkadaşı Albert Rhys Williams’ın bir açıklamasında ortaya çıkar. Reed ve Williams, Louise Bryant ve Bessie Beatty ile birlikte, kendilerini Rusya’ya (Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesinden önce) Williams’ın “özgür, genç, sağlam ruhlar” olarak tanımladığı, ancak “ne aptal ne de salak olan”, geri dönen Rus-Amerikan devrimcilerinden oluşan küçük bir grupla, seyahat ederken buldular. Dünyayı altüst etme fikrini hepsini yollara dökmüştü. Bu devrimciler kahramanlık hikayelerine taparak yola dökülmemişlerdi. Bolşevik hareket köklü ve hırslıydı, ancak bilimseldi, gerçekçiydi ve kahramanlık putlaştırmalarına uygun değildi.” Williams, “İşçilerin tarihi rolüne olan inançlarını, inatçı akıl yürütmelerini, şefkatlerini ve muhtemelen en temel öğesi olan öz disiplini vurguladı. Bunları ve amansız iyimserliklerini, cesaret ve cüretkarlık ruhunu.” 6
Lenin, 1900 tarihli “Hareketimizin Acil Görevleri” adlı makalesinde bu noktayı vurgulamıştı; klasik Marksizmin diliyle, Rus işçi sınıfının “büyük tarihi misyonunu yerine getirmesi gerektiğini -kendisini ve tüm Rus halkını siyasi ve ekonomik kölelikten kurtarması gerektiğini” söylemişti. Ancak, ısrarla, “siyasi liderlerini, bir hareketi örgütleyebilecek ve ona liderlik edebilecek önde gelen temsilcilerini” üretmediği sürece bunun gerçekleşmeyeceğini belirtmişti. “Rus işçi sınıfının böyle erkek ve kadınları ortaya çıkarabileceğini çoktan gösterdiğini” de eklemişti. Lenin şöyle sonlandırmıştı:
Sadece boş akşamlarını değil, tüm yaşamlarını devrime adayacak insanları eğitmeliyiz; çalışmalarımızın çeşitli biçimlerinde sıkı bir işbölümünün getirilmesine izin verecek kadar büyük bir örgüt inşa etmeliyiz. …Sosyal-Demokrasi ellerini bağlamaz, faaliyetlerini tek bir önceden tasarlanmış siyasi mücadele planına veya yöntemine sınırlamaz; Parti’nin emrindeki güçlere karşılık geldiği ve en iyi sonuçların elde edilmesini kolaylaştırdığı sürece tüm mücadele yöntemlerini tanır… Önümüzde, tüm gücüyle, üzerimize mermi ve gülle yağdıran, en iyi savaşçılarımızı biçen düşman kalesi yükseliyor. Bu kaleyi ele geçirmeliyiz ve eğer Rus devrimcilerinin tüm güçlerini Rusya’da hayati ve dürüst olan her şeyi kendine çekecek tek bir partide birleştirirsek ele geçireceğiz. 7
Bolşevik Partisi’nin temel unsurlarından biri, Hintli Marksist akademisyen ve devrimci feminist Soma Marik’in şu gözleminde çok güzel bir şekilde dile getirilmektedir:
Şubat 1917’de ortaya çıkan Bolşevik partisi Lenin’in kişisel bir yaratısı değildi. Partinin önde gelen teorisyeni olmasına rağmen, parti işleyişi işçiler ve teorisyenler arasındaki uzun süreli etkileşimlerle yaratıldı ve tekrar tekrar yeniden şekillendirildi. Ne Yapmalı ‘nın temel fikri -işçi sınıfının parçalanmış olması ve büyük bir kısmının proleter olmayan ideolojilerin egemenliğine tabi olması nedeniyle, ileri işçilerin daha büyük bir grev gücü elde etmek için ayrı ayrı örgütlenmesi gerektiği fikriydi- daha sonraki deneyimlerle doğrulandı. Aynı zamanda birçok fikir ve örgütsel kavram olayların baskısı ve sınıf baskısı altında değiştirilmek ve atılmak zorundaydı. 8
John Reed, Dünyayı Sarsan On Gün kitabında Leo Huberman’ın vurguladığı bir noktaya değiniyor:
Bolşevizm hakkında ne düşünülürse düşünülsün, Rus Devrimi’nin insanlık tarihinin en büyük olaylarından biri olduğu ve Bolşeviklerin yükselişinin dünya çapında öneme sahip bir olgu olduğu inkâr edilemez. 9
Bununla ilişkili olarak Huberman’ın doğru yaklaşımının ikinci seviyesi var. Lenin’in oluşmasına yardımcı olduğu şey, 1918-1930 yılları arasında Sovyet Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ve ayrıca Avrupa genelinde Marksist düşüncenin yeni yollarını açan Marksist teori ve analizlerde dikkate değer gelişmelere katkıda bulunmuştur; buna, “Batı Marksizmi” olarak etiketlenen şeyin ortaya çıkması da dâhildir. (Kurucu figürleri -Georg Lukács, Antonio Gramsci, Karl Korsch- Lenin’in merkezi bir referans noktası olduğu ilk dönem komünist hareketin liderliğinden ortaya çıkmıştır). Lenin’in geniş kapsamlı enternasyonalizmi de daha az önemli değildi; bu, özellikle emperyalizm analizi ve gerçek bir Komünist Enternasyonal yaratma taahhüdü aracılığıyla yansımasını buldu ve Avrupa’nın ötesine geçerek Asya, Afrika ve Amerika halklarını kucakladı.
Marksizm içinde Lenin’den bağımsız yaratıcı yenilikler kesinlikle vardı, 1890’lardan 1917’ye kadar – ancak aynı zamanda, bu yenilikçilerin düşüncesi ile Lenin’in düşüncesi arasında güçlü bir yakınlaşma eğilimi vardı. Rosa Luxemburg ve Leon Troçki’nin çalışmalarında iki olağanüstü örnek bulunabilir. Her ne kadar bu olağanüstü devrimci Marksistlerin ikisi de hiçbir şekilde Lenin’in katkılarına bağımlı olmasalar ve onunla birden fazla kez hararetli polemiklere girseler de, zamanla Luxemburg ve -daha da fazlası- Troçki, gitgide daha fazla Leninist yörüngeye dahil oldular.
Lenin’in Marksizm’inin ayırt edici niteliklerini yeterince değerlendirmek için, onun kavramsallaştırmalarını kristalleştirirken yaygın olan Marksizmin niteliklerine dair bir fikre sahip olmalıyız. Rosa Luxemburg, 1903 tarihli “Marksizmin Durgunluğu ve İlerlemesi” adlı makalesinde, Marx’ın teorik başarısının “amaçları için yaratıldığı proleter sınıf mücadelesinin açık taleplerini aştığını” ve “mücadelemizin erken aşamalarında acil ihtiyacımız nedeniyle Marksist cephanelikten çıkardığımız en önemli zihinsel silahları,nasıl yeterli bir şekilde kullanacağımızı henüz öğrenmediğimizi” söyledi. 10
Elbette, Luxemburg ve Lenin gibi devrimciler, Marksizmin bu ilk dönem varyantından (bizim zamanımızda olduğu gibi) çok şey elde edebildiler. Marx’ın bakış açısının (tarihin materyalist anlayışı olarak etiketlendi ) esası, kendi çağımızın kapitalist ekonomisinin geniş bir tarihsel çerçeveye yerleştirilebileceği fikriydi. 5000 yıl önce medeniyetin yükselişinden bu yana, insan toplumları, emeği sömürerek üst sınıf azınlığı geçindiren güçlü ve zengin seçkinler ile sömürülen çoğunluklar olarak bölünmüştür. Binlerce yıl boyunca bu emekçi çoğunluk, köleleri, köylüleri ve köylü serfleri ve (giderek artan bir şekilde) ücretli işçileri içermiştir. Kapitalizm, tarihte ortaya çıkan en dinamik ekonomik sistem olduğunu kanıtlamış ve giderek tüm insanlığı kucaklamıştır. Açgözlü bir sermaye birikim süreci tarafından amansızca yönlendirilen kapitalizm, hem inanılmaz derecede üretken hem de çok sayıda şekilde inanılmaz derecede yıkıcı olduğunu kanıtlamış ve gezegenimizin çeşitli bölgelerinde, yaşamın tüm yönlerine giderek daha fazla nüfuz etmiştir. Kapitalist gelişimin temel bir yönü, kapitalist işletmelerin pazarda sattığı malları yaratmak için işe aldığı işçilerden mümkün olduğunca fazla servet sızdırma çabası olmuştur. Bu, kapitalist sınıf ile işçi sınıfı arasında bazen gizli, bazen açık ama her zaman mevcut olan karşıtlıklar ve mücadeleler yaratır.
Ernest Mandel’in açıkladığı gibi, bu Leninizm öncesi dönemde “Marksizmin oldukça özet bir versiyonu”, “birkaç temel fikre indirgenmişti: sınıf mücadelesi; bu mücadelenin, üretim ve değişimin başlıca araçlarının kolektif mülkiyeti yoluyla sosyalist hedefi; bu hedefe ulaşmak için siyasi iktidarın ele geçirilmesi; ve işçilerin uluslararası dayanışmasıdır.” Mandel, işçi kitleleri için Marksizmin siyasi perspektiflerinin “güçlü siyasi örgütlenmeye duyulan ihtiyacın tanınması ve sendikal eylemi sınıf bağımsızlığı ve siyasi eylemle birleştirme ihtiyacının genel olarak anlaşılmasını” birleştirdiğini belirtir. Bunun ötesinde, Marksizm “genel bir ‘tarihle birlikte yürüme’ hissi; kapitalizmin mahkûm olduğu ve sosyalizmin onu takip etmesi gerektiği hissi” vermiştir. Marksizm’in bu özel özet versiyonunun temel zayıflığı “kaderciliğe varan dar determinizminde, kapitalizmin sosyalizm tarafından bastırılmasının az çok kaçınılmaz bir şekilde, ekonomik evrimin ve sosyalist örgütlenmenin (işçiler için) birleşik etkisi altında gerçekleştiğini” görmekteydi. Sonuç, “partinin ve kitlelerin siyasi inisiyatifini ve bilinçli eylemini vurgulamayan” bir Marksizm çeşidiydi.11
Lenin’in Marksizm’inin merkezinde, tam da “partinin ve kitlelerin siyasi inisiyatifi ve bilinçli eylemi”ne yapılan bu vurgu vardı – Georg Lukács’ın “devrimin gerçekliği” olarak adlandırdığı şey. Max Eastman, 1926 tarihli Marx, Lenin ve Devrim Bilimi adlı çalışmasında Lenin’in katkısını tanımlamaya çalışırken, Leninizm için esas olanın “devrimden bahseden ve bunun hakkında düşünmeyi seven, ancak ‘ciddi olmayan’ … devrimden bahseden ancak onu üretmeyi amaçlamayan” insanların reddedilmesi olduğunu ileri sürmüştür. Bu tutum, Eastman tarafından şu şekilde tanımlanan, Lenin’in devrimci bir parti inşa etme yaklaşımından ayrılamazdı:
Daha önce hiç var olmamış bir tür örgüttür. Bir siyasi partinin, bir meslek birliğinin, kutsanmış bir tarikatın, bir ordunun, bir bilimsel topluluğun belirli temel özelliklerini bir araya getirir – ve yine de hiçbir şekilde bir tarikat değildir. Üyelerinde mezhepçi bir psikoloji beslemek yerine, Marx’ın tanımladığı gibi toplumun baskın sınıf güçleriyle belirli bir ilişki besler. Ve bu ilişki Lenin tarafından belirlenmiş ve Marx’ın asla hayal etmediği bir incelikle onun tarafından kademeli olarak yeniden düzenlenmiştir.12
Lenin’in 1890’ların başından itibaren Marksist düşünceye giderek daha fazla dalması, Troçki’nin genç Lenin’in “Marx’ın düşüncesinin evrimini takip eden”, “karşı konulamaz gücünü” deneyimleyen ve “giriş cümlelerinde veya notlarda yan yolları gizli dehlizleri” keşfeden ve bunların “uygunluğu ve derinliğinden” fazlasıyla etkilenen anlatımında yakalanmıştır. Troçki şu sonuca varır: “Marx’ın daha iyi bir okuyucusu, daha derinlemesine düşünen veya minnettar, daha dikkatli, uyumlu veya yetenekli bir öğrencisi hiç olmadı.” Lenin’in “kendini beğenmiş cahil ve çok okumuş vasatların Marksizm’i başka, yüzer gezer, bir teoriyle değiştirme girişimlerine önceden de güvenmediğini” ekler.13
Lenin için Marksizm, pratik eyleme yönelik devrimci bir rehberdi. Marx ve Engels’in 1927 tarihli ikili biyografisinde, seçkin Marx araştırmacısı David Riazanov, Lenin’in siyasi yönelimi için, Marx ve Engels’in 1848’deki devrimci deneyimi değerlendiren, 1850 tarihli konuşmasının önemini vurguladı:
Demokratik küçük burjuvazi devrimi olabildiğince çabuk sona erdirmek ve en fazla yukarıda belirtilen amaçlara ulaşmak isterken, tüm az ya da çok mülk sahibi sınıflar egemen konumlarından uzaklaştırılıncaya, proletarya devlet iktidarını ele geçirinceye ve proleterlerin birliği yeterince ilerleyinceye kadar –sadece bir ülkede değil, dünyanın tüm önde gelen ülkelerinde– devrimi kalıcı kılmak bizim çıkarımız ve görevimizdir; böylece bu ülkelerin proleterleri arasındaki rekabet sona erer ve en azından belirleyici üretim güçleri işçilerin elinde yoğunlaşır. Bizim kaygımız sadece özel mülkiyeti değiştirmek değil, onu ortadan kaldırmak, sınıf karşıtlıklarını örtbas etmek değil, sınıfları ortadan kaldırmak, mevcut toplumu iyileştirmek değil, yeni bir toplum kurmaktır.14
Riazanov’a göre Lenin bu sözleri ezbere biliyordu ve “onlardan alıntı yapmaktan zevk alıyordu.” Riazanov, temel noktaları vurgulamaya devam etti:
Devrimi kışkırtmak, onu kalıcı kılmak ve onu kaybetmemek için mümkün olan her yolu kullanmalıyız… Anlık fetihlerle yetinmeyi göze alamayız. Fethedilen her toprak parçası, daha fazla fetih için bir adım görevi görmelidir.15
Ancak sekter izolasyonun saflığını tercih eden bazı yoldaşlara karşı Lenin, devrimcilerin kitle örgütlerine ve kendi kontrolleri altında olmayan mücadelelere -toplumsal hareketler, sendikalar, demokratik konseyler (sovyetler) vb.- aktif katılımını savundu. Akıllıca işlev görmek, fikirlerini paylaşmak ve bu daha geniş bağlamlarda zaferler kazanmaya yardımcı olmak, onların etkisini ve otoritesini artıracak, giderek genişleyen bir sınıf bilincine ve devrimci mücadeleye katkıda bulunacaktı. Yoldaşı Nadezhda Krupskaya’nın daha sonra açıkladığı gibi, bu tür şeyler acil ihtiyaçlar etrafındaki belirli taleplere dayanmalıdır. Fabrika işçileri arasında bu, işçilerin endüstriyi kontrol etmesi talepleriyle değil, “çay servisi, çalışma saatlerinin azaltılması ve ücretlerin zamanında ödenmesi için bir kampanya” ile başlamıştı. Sadece reformlar için başarılı mücadelelerde, insanların gerçek bilinç seviyeleriyle bağlantı kurarak ve onların onur duygusunu ve şeyleri daha iyiye doğru değiştirme kapasitelerini artırarak, devrime giden yol bulunabilirdi. Bunun sonucu olarak ortaya çıkan siyasi “kirlilikler” ve iddia edilen reformist teslimiyet, Lenin’in yoldaşlarından bazıları tarafından kınandı. Krupskaya şunları anlattı:
Bolşevikler, diye ilan ettiler, sert ve tavizsiz olmalı. Lenin bu görüşün yanlış olduğunu düşünüyordu. Bu, tüm pratik çalışmalardan vazgeçmek, kitleleri gerçek yaşam sorunları konusunda örgütlemek yerine onlardan ayrı durmak anlamına gelirdi. 1905 devriminden önce Bolşevikler, her türlü yasal olanağı iyi bir şekilde kullanabileceklerini, en olumsuz koşullarda bile öne çıkıp kitleleri arkalarında toplayabileceklerini gösterdiler. Adım adım, çay servisi ve havalandırma kampanyasıyla başlayarak, kitleleri ulusal silahlı ayaklanmaya götürdüler. En olumsuz koşullara uyum sağlama ve aynı zamanda öne çıkma ve yüksek ilkeli konumlarını koruma yeteneği – Leninizm gelenekleri böyleydi.16
Marx’ın bakış açısıyla tutarlı olarak, Lenin’in yönelimi her türlü baskıya karşı mücadele etme gerekliliğini vurguladı ve 1902 tarihli klasik broşürü Ne Yapmalı’da sosyalist idealin “sendika sekreteri değil, her türlü tiranlık ve baskı tezahürüne, nerede ortaya çıkarsa çıksın, halkın hangi katmanını veya sınıfını etkilerse etkilesin, tepki gösterebilen halkın kürsüsü olması gerektiğini” vurguladı. Bunun, toplumun sosyalist dönüşümü mücadelesinde elzem olduğunu vurguladı. Halkın devrimci kürsüsü “Tüm bu tezahürleri genelleştirebilen ve polis şiddeti ile kapitalist sömürünün tek bir resmini çizebilen; her olaydan, ne kadar küçük olursa olsun, yararlanabilen”, sosyalist inançları ve demokratik talepleri birleştirerek “proletaryanın kurtuluşu mücadelesinin dünya-tarihsel önemini herkes için açıklığa kavuşturabilen” kişidir.17
Krupskaya’nın belirttiği gibi, Lenin için -felaket niteliğindeki Birinci Dünya Savaşı’nın ortasında, Rusya’nın 1917 devriminin arifesinde- “Sosyalizm mücadelesinde demokrasinin rolü göz ardı edilemezdi.” Kapitalizme karşı mücadeleyi devrimci demokrasi mücadelesiyle (cumhuriyet, milis, hükümet yetkililerinin halk tarafından seçilmesi, kadınlar için eşit haklar, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, vb. dahil) birleştiren stratejik bir yönelim dile getirdi. Lenin şunları vurguladı: “Zaten elde edilmiş demokrasiye dayanarak ve kapitalizm altında onun eksikliğini ortaya koyarak, hem kitlelerin yoksulluğunun ortadan kaldırılması hem de tüm demokratik reformların eksiksiz ve her yönden hayata geçirilmesi için, gerekli bir temel olarak kapitalizmin devrilmesini, burjuvazinin mülksüzleştirilmesini talep ediyoruz .”18Bu, Marx’ın kendi derin taahhütlerini yeniden ifade ediyordu.
Lenin’in siyasi yöneliminin bir diğer niteliği, devrimci örgütün nasıl işlemesi gerektiği konusundaki tavizsiz tutumuydu. Bu, gerginliklerin ve hatta bölünmelerin oluşmasına yardımcı oldu ve Lenin’e hizipçilik, kibir ve hoşgörüsüzlük ünü kazandırdı (Marx’ın da sahip olduğu bir ün). Krupskaya, olayları farklı bir şekilde görerek “Lenin’in etrafında toplanan yoldaşlar, her ne pahasına olursa olsun uygulanmasını ve tüm pratik çalışmalara nüfuz etmesini istedikleri ilkelere çok daha ciddi bir şekilde bağlıydılar” dedi. Bu yaklaşıma keskin bir şekilde katılmayan önemli sayıda yoldaşı, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi içindeki çeşitli bakış açıları arasında “ilkede uzlaşmaya ve tavizlere daha yatkın … sokaktaki adam zihniyetine” sahip olarak tanımladı. Ona göre, “kişilere daha fazla saygı duyuyorlardı” ve bu nedenle uzlaşmacı bir ethos sürdürmeye daha meyilliydiler. 19
Troçki, bu tür “uzlaştırıcılar” arasında en ateşli ve en belagatlı olanlardan biriydi ve bu da kendisi ile Lenin arasında on yıldan fazla süren şiddetli polemiklere yol açtı. Ancak her şey söylendiğinde ve yapıldığında, Lenin’in Bolşevikleri tutarlı ve etkili bir devrimci araç olduğunu kanıtladı ve Troçki ve diğerlerinin sürdürmeye çalıştığı politik olarak çeşitli kümelenme bunu başaramadı. Troçki’nin daha sonra vardığı sonuca göre:
Basit bir hizipler uzlaşması ancak bir tür “orta” çizgi boyunca mümkündür. Fakat bu yapay olarak çizilmiş çapraz çizginin nesnel gelişmenin ihtiyaçlarıyla örtüşeceğinin garantisi nerede? Bilimsel siyasetin görevi, sınıfların mücadelesinin analizinden bir program ve bir taktik çıkarmaktır, siyasi hizipler gibi ikincil ve geçici güçlerin [sürekli değişen] paralelkenarından değil. 20
Marksistler arasındaki anlaşmazlıklarla ilgili olan şey, herkesin Marksizm’i aynı şekilde anlamaması ve kullanmamasıydı. Lenin’in bir diğer Bolşevik yoldaşı olan Nikolay Bukharin, onun Marksizm’e yaklaşımını anlamak için temel bir unsur ekler. Bukharin, “Marx zamanında var olan fikirlerin tamamını” değil, genel yaklaşımı ve “Marksizm’in metodolojisini” benimsemek gerektiğini savunur ve şu sonuca varır:
Leninist Marksizm’in ideolojik eğitimin oldukça özel bir biçimini temsil ettiği açıktır, bunun basit nedeni, kendisinin de biraz farklı bir dönemin çocuğu olmasıdır. Basitçe Marx’ın Marksizm’inin bir tekrarı olamaz, çünkü içinde yaşadığımız dönem, Marx’ın yaşadığı dönemin basit bir tekrarı değildir. 21
Bu bizi Lenin’in siyasi yöneliminde diyalektiğin merkeziliğine getiriyor. 1914’te Granat ansiklopedisi için Marx’ın hayatı ve fikirleri özetinde Lenin, o zamanın Marksistleri için alışılmadık bir şey yaptı: Marx’ın düşüncesinin tartışmasının başına diyalektik felsefenin bir açıklamasını (tarihsel materyalizm veya ekonomik analiz yerine) koydu:
Zamanımızda, gelişme, evrim fikri, toplumsal bilince neredeyse tamamen nüfuz etmiştir, sadece başka yollarla ve Hegelci felsefe yoluyla değil. Yine de, Marx ve Engels tarafından Hegel’in felsefesi temelinde formüle edildiği şekliyle bu fikir, mevcut evrim fikrinden çok daha kapsamlı ve içerik olarak çok daha zengindir. Daha önce geçilmiş aşamaları tekrarlayan, ancak onları farklı bir şekilde, daha yüksek bir temelde tekrarlayan bir gelişme (“olumsuzlamanın olumsuzlanması”), tabiri caizse, düz bir çizgide değil, spiraller halinde ilerleyen bir gelişme; sıçramalar, felaketler ve devrimlerle bir gelişme; “süreklilikteki kesintiler”; niceliğin niteliğe dönüşümü; belirli bir gövde üzerinde veya belirli bir olgu içinde veya belirli bir toplum içinde etki eden çeşitli güçlerin ve eğilimlerin çelişkisi ve çatışmasıyla verilen gelişmeye yönelik içsel dürtüler; herhangi bir olgunun tüm yönleri arasındaki karşılıklı bağımlılık ve en yakın ve çözülmez bağlantı (tarih sürekli olarak yeni yönleri ortaya çıkarır), belirli yasaları izleyen, tekdüze ve evrensel bir hareket süreci sağlayan bir bağlantı – bunlar, geleneksel olandan daha zengin bir gelişme doktrini olarak diyalektiğin bazı özellikleridir.22
Lenin, kendilerine Marksist diyen birçok kişinin “imkansız derecede bilgiççe bir Marksizm anlayışına” sahip olduğundan defalarca yakınmıştır. Marksizm’de belirleyici olanın ne olduğunu, yani devrimci diyalektiğini anlamakta tamamen başarısız olmuşlardır. Marx’ın devrim zamanlarında en üst düzeyde esneklik talep edildiğine dair açık ifadelerini anlamakta bile tamamen başarısız olmuşlardır. Marx’ın devrime yönelik dinamik yaklaşımı, “sıcak bir yulaf lapası kasesinin etrafında bir kedi gibi dolaştıkları” bir şeydi. 23
Bunu hem tarihsel analize hem de pratik taktiklere uygulayan Lenin, kendi dönemindeki birçok Marksist’in “Batı Avrupa’daki kapitalizm ve burjuva demokrasisinin belirli bir gelişme yolunu izlediğini” gördüğünü ve bunu evrensel bir model olarak yansıttığını söyledi. Ancak “belirli değişikliklerin” gerekli olduğunu vurguladı:
Dünya tarihinin bir bütün olarak gelişmesi genel yasaları izlemekle birlikte, hiçbir şekilde dışlanmaz, aksine, belirli gelişme dönemlerinin bu gelişmenin biçimi veya sırası bakımından kendine özgü özellikler gösterebileceği varsayılır. 2424
Bununla ilişkili olarak Lenin’in siyasi yönelimindeki diğer temel unsurlar da vardı. Rusya gibi ülkelerde köylülüğün baskınlığı, diyalektik yaklaşımdan ayrılmaz olan “açık Marksizm” ile birleşerek, Lenin’in stratejik yöneliminin merkezinde yer alan, işçi-köylü ittifakı kavramsallaştırmasına katkıda bulundu. Lenin’in devrimci enternasyonalizmi -birçok Marksist’te olduğundan daha yoğun- ekonomik olarak geri kalmış Rusya’da proleter bir devrim yapmanın içerdiği diyalektik zorunluluklarla iç içe geçmişti.
Bu, emperyalizmin karmaşık dinamiklerine karşı temel bir direnişle örtüşüyordu. Çarlık sisteminin temel taşı olarak aldığı formda, Rusya’yı bir “uluslar hapishanesi” haline getirirken, modern kapitalizmin kalbindeki açgözlü küresel sermaye birikim süreciyle aldığı formda, bu tür emperyalist gerçeklikler, sözde “Büyük Güçlerin” rekabet eden ve çekişen elitleri tarafından ezilen dünya halklarının çoğunluğunu içine aldı. Bu, Lenin ve onun fikirdaşları için, ezen ulusların milliyetçiliğine karşı mücadele ederken, ezilen halklar arasında ulusal özyönetim mücadelelerini destekleme ihtiyacını gündeme getirdi.
Sonuç olarak, bugün Marksist eylemcilerin karşı karşıya olduğu dört sorumluluğa daha fazla dikkat gösterilmelidir. Birincisi, kendi zamanımızın işçi sınıfını anlamak ve onunla etkileşim kurmaktır. İkincisi, devrimci örgütlenmenin temel sorusuyla ilgilidir. Üçüncüsü, böyle bir örgütün eylemci yönelimi için hayati unsurları içerir, özellikle reform ve devrimin etkileşimi, bu tür örgütleri çok sık alt eden yozlaşmayı önlemeye yardımcı olacak uygun bir dengeye ulaşmak. Bu özellikle reform ve devrimin etkileşimiyle ilgilidir. Dördüncüsü, devrimci enternasyonalizmin merkeziliğini içerir. Hepsi daha ileri müzakerelerin odak noktası olmalıdır.
<><><><> <><><><> <><><><> <><><><>
Bu, sunumu bitirirken sahip olduğum düşüncelerden oluşan “Felaket Zamanında Lenin” konulu konuşmamın devamı niteliğindedir. Bunlar, günümüzde devrimci Marksist eylemcilerin karşı karşıya olduğu, dört birbiriyle ilişkili sorumluluğu içerir. Hepsini listeleyeceğim ancak daha sonra ikisine odaklanacağım. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gerçekliklerle ilgili kendi deneyimlerimden ve algılarımdan bahsedeceğim. Almanya’da, gezegenimizin diğer birçok ülkesinde olduğu gibi, önemli şekillerde her şey kesinlikle farklıdır. Ancak söyleyeceklerim sizinle de bir miktar alakalı olabilir. Dört sorumluluk şunlardır:
Bugünün gerçek işçi sınıfı çoğunluğunu anlamalı ve onlarla ilişki kurmalıyız.
İşçi sınıfının içinde, her türlü baskı ve sömürüye karşı etkili bir şekilde mücadele edebilecek ve aynı zamanda kapitalizmden sosyalizme geçişi sağlamaya yardımcı olabilecek bir örgütlenme ve hareket inşa etmeye ve güçlendirmeye yardımcı olmalıyız; özgür ve eşit bir toplum, ekonomimizin toplumsal olarak sahiplenildiği (hepimiz tarafından), demokratik olarak denetlendiği ve tüm insanlar için insanca bir yaşam, gerçek bir topluluk, gerçek özgür gelişme, yaratıcı etkinlik için gerçek çıkış noktaları sağlamak için kullanıldığı bir toplum.
Böyle bir örgütlenme ve hareketin, onları özgürlük ve sosyalizm için etkili bir güç haline getirecek strateji ve taktiklerle bir yönelim geliştirmesine yardımcı olmalıyız; kapitalist statüko tarafından soğurulmaktan ve sekter izolasyondan kaçınmalıyız.
Düşüncede, sözde ve eylemde, işçilerin ve ezilenlerin zaferinin ancak gezegenimizdeki tüm halkları ve kültürleri kucaklayan canlı ve etkili bir uluslararası hareketin inşasıyla gelebileceğini anlamalıyız.
Aşağıda bu noktalardan birinci ve üçüncüsüne odaklanacağım. Bu tartışmaya katılan diğer yoldaşlar, düşünmemiz için daha fazla başlık açacaklar.
Benim anlayışıma göre, Marx proletaryayı, yani işçi sınıfını, geçimini sağlamak, yani yiyecek, giyecek, barınak ve diğer ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlayacak bir gelir elde etmek için emek güçlerini, çalışma yeteneklerini bir işverene satan kişilerden oluşan bir grup olarak tanımlamıştır; ayrıca belki de en azından birkaç tane “lüks” olarak adlandırılan şeyleri de satın alabilirler.
Bu sınıf, anladığım kadarıyla, geniştir ve içinde çeşitli kimlikler barındırır. Geçimini sağlayan kişinin maaşına bağımlı olan aile üyelerini içerir. Bir işleri olsaydı emek güçlerini satmaya bağımlı olacak işsiz işçileri içerir. Dahil olanların “mavi yakalı” veya “beyaz yakalı” olarak kabul edilip edilmediğine bakılmaksızın, üretim işçisi veya hizmet çalışanı olmalarına bakılmaksızın, çok çeşitli eğitim geçmişleri, mesleki kategoriler, beceri setleri ve gelir düzeyleri içerir. İşçi sınıfında tüm cinsiyetler ve cinsel yönelimler, tüm yaşlar ve kültürel tercihler, tüm ırksal ve etnik geçmişler, tüm dinsel ve laik ideolojiler bulunabilir.
Bazı kategorileştirmeler nüfusun bazı kesimlerini işçi sınıfından yanlış bir şekilde ayırır. Bu kategoriler arasında entelektüeller ve sözde profesyonel sınıflar ve eğitimli sınıflar vardır ancak bu insanların geçimlerini nasıl sağladıklarına baktığımızda, kendilerini bu şekilde düşünmeseler bile, genellikle işçi sınıfından olduklarını keşfederiz. Diğer bu tür kategoriler arasında orta sınıf (genellikle orta gelirli işçileri ifade eder) ve “fakirler” (genellikle düşük ücretli işçileri ve işsizleri ifade eder) bulunur.
Doymak bilmez sermaye birikim süreci, tüm ülkelerde işgücünün ve nüfusun giderek daha fazla kesimini proleterleştiriyor. Proletarya yok olmuyor. Biz çok sayıdayız. Soldaki çoğumuz, nüfusun tamamında olduğu gibi, bu çok yönlü işçi sınıfının bir parçasıyız. Bunu doğru yapmak, işçi sınıfı bilinci, işçi sınıfı dayanışması ve işçi sınıfı mücadelesi için olmazsa olmazdır.
Bu bizi, sınıf mücadelesini ilerletmek için en etkili programın, en makul stratejilerin ve taktiklerin ne olduğu sorusuna getiriyor. Rosa Luxemburg’un bir zamanlar söylediği gibi, bu bize [sosyalist hareketin] sürekli tehdit altında olduğu iki tehlike arasında gidip gelmesi halini göstermektedir. Biri kitlesel karakterini kaybetmek; diğeri hedefinden vazgeçmek. Biri sekter durumuna geri dönme tehlikesi; diğeri burjuva toplumsal reform hareketi haline gelme tehlikesi. Luxemburg’un da vurguladığı gibi, elbette, “toplumsal reformlar ve [sosyalist] devrim arasında … çözülmez bir bağ vardır.” Reform mücadeleleri, sosyalist bir işçi sınıfı hareketinin büyümesinin araçlarıdır; üyeleri örgütlenmeyi öğrenir, burada ve şimdi, hatta kapitalizm altında bile zaferler kazanarak deneyim ve güven kazanır, yaşamlarını ve koşullarını iyileştirir.
Lenin’in yakın yoldaşı Nadezhda Krupskaya’nın bir zamanlar iddia ettiği gibi, işçileri gerçek yaşam sorunları etrafında örgütlemenin pratik çalışmasından uzak durmak bir hata olurdu. “Adım adım,” diye açıkladı, “kapitalist fabrikada çay servisi ve havalandırma kampanyasıyla başlayarak” Bolşeviklerin, sosyalist devrim için bir işçi sınıfı çoğunluğunu harekete geçirebilecek bir kitle tabanı ve bilinç inşa etmesi giderek mümkün hale geldi.
Luxemburg ve Lenin’in üzerinde anlaştığı birçok şeyden biri, reform mücadelelerinin uzun vadeli devrimci mücadeleyle etkileşimine yönelik belirli bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğuydu; bu yaklaşım birkaç nitelikle doluydu: (a) baskıcı ve sömürücü güç sahiplerine boyun eğmeyi reddetme; (b) ana akım siyasetin geçici “gerçekçiliğine” boyun eğmeyi reddetme -özellikle de pro-kapitalist liberal politikacıların “liderliğini” takip etmeyi içeriyorsa-; ve (c) tüm faaliyetlerin işçi sınıfı bilincini, kitlesel işçi hareketini ve kapitalizmi devirmek için gerekli devrimci örgütü inşa etmeye nasıl yardımcı olduğuna göre ölçülmesi.
Notlar:
- Isaiah Berlin, Karl Marx, Yaşamı ve Çevresi (Oxford, İngiltere: Oxford University Press, 1978), s. 116, 207-08. ↩︎
- Leo Huberman, İnsanın Dünya Malları: Milletlerin Zenginliğinin Hikayesi (New York: Harper and Brothers, 1936), s. 205. ↩︎
- John Reed, “First Proletarian Republic Greets American Workers,” New York Call , 22 Kasım 1917, Philip S. Foner’ın editörlüğünü yaptığı The Bolshevik Revolution: Its Impact on American Radicals, Liberals, and Labor: A Documentary Study (New York: International Publishers, 1967) adlı eserde yeniden basılmıştır, s. 54. ↩︎
- John Reed, Dünyayı Sarsan On Gün (New York: International Publishers, 1926), s. 279. ↩︎
- Rex A. Wade, The Russian Revolution, 1917 (Cambridge, İngiltere: Cambridge University Press, 2000), s. 283. Ayrıca bkz. Ronald Grigor Suny, Red Flag Unfurled: History, Historians, and the Russian Revolution (Londra: Verso, 2017). ↩︎
- Albert Rhys Williams, Lenin—the Man and His Work (New York: Scott and Seltzer, 1919), s. 45-5; ayrıca bkz. Albert Rhys Williams, Journey into Revolution: Petrograd 1917-1918 (Chicago: Quadrangle Books, 1969), s. 51, 62. ↩︎
- VI Lenin, “Hareketimizin Acil Görevleri”, Toplu Eserler , cilt 4 (Moskova: Progress Publishers, 1960), s. 371-2. ↩︎
- Soma Marik, Devrimci Demokrasi: Klasik Marksizm’de Kurtuluş (Chicago: Haymarket Books, 2018), s. 289. ↩︎
- Reed, Dünyayı Sarsan On Gün , s. xii. ↩︎
- Rosa Luxemburg, “Marksizmin Durgunluğu ve İlerlemesi”, Rosa Luxemburg Konuşuyor’da , Mary-Alice Waters editörlüğünde (New York: Pathfinder Press, 1970), s. 111. ↩︎
- Ernest Mandel, Tarihte Marksizmin Yeri (Atlantic Highlands, NJ: Humanities Press, 1996), s. 74-5. ↩︎
- Max Eastman, Marx, Lenin ve Devrim Bilimi (Londra: George Allen ve Unwin, 1926), s. 150, 151, 159-60. ↩︎
- Leon Troçki, Genç Lenin (Garden City, NY: Doubleday, 1972), s. 187-8. ↩︎
- Karl Marx ve Frederick Engels, “Merkez Komitesinin Komünist Birliğe Hitabı” (Londra, Mart 1850), Marxist Internet Archive’de, https://www.marxists.org/archive/marx/works/1847/communist-league/1850-ad1.htm. Ayrıca bkz. David Riazanov, Karl Marx ve Friedrich Engels, An Introduction to Their Lives and Work (New York: Monthly Review Press, 1973), s. 99-100. ↩︎
- Riazanov, s. 100. ↩︎
- NK Krupskaya, Lenin Anıları (New York: International Publishers, 1970), s. 167. ↩︎
- VI Lenin, Ne Yapmalı? Toplu Eserler, cilt 5 (Moskova: Progress Publishers, 1960), s. 402, 423. ↩︎
- Krupskaya, s. 328. ↩︎
- Krupskaya, s. 96. ↩︎
- Leon Troçki, Stalin, İnsanın ve Etkisinin Değerlendirilmesi (New York: Stein and Day, 1967), s. 112. ↩︎
- NI Bukharin, Lenin as a Marxist (Londra: Büyük Britanya Komünist Partisi, 1925), s. 17-8, 23. ↩︎
- VI Lenin, “Karl Marx,” Toplu Eserler , cilt 21 (Moskova: Progress Publishers, 1974), s. 54-5. ↩︎
- VI Lenin, “Devrimimiz”, Toplu Eserler , cilt 33 (Moskova: Progress Publishers, 1973), s. 476. ↩︎
- Aynı eser, s. 477. ↩︎
*Bu yazı 31 Mayıs 2025 tarihinde Umut Gazetesi Kolektifi tarafından çevrilmiştir.
Makalenin Orijinali. https://mronline.org/2025/05/28/a-lenin-for-the-21st-century/#