İsrail’in soykırımcı başbakanı Netanyahu, Trump’ın iktidara gelişinden bu yana üçüncü kez Beyaz Saray’da ağırlandı. Netanyahu Beyaz Saray’da yenilen bir akşam yemeğinde, barışa katkılarından dolayı Trump’ın Nobel Barış Ödülü’ne aday olması için Nobel Komitesi’ne bir mektup yazdığını açıkladı. Netanyahu yazdığı mektubun kopyasını Trump’a uzattı ve “Sayın Başkan, Nobel Ödül Komitesi’ne gönderdiğim ve sizi hak ettiğiniz barış ödülüne aday gösteren mektubu size takdim etmek istiyorum. Hak ettiniz ve almalısınız.” dedi. Trump’ın yanıtı: “Teşekkür ederim. Özellikle sizden gelmesi çok anlamlı.” oldu. Netanyahu, Trump’ın barışı bir bölgede bir ülkede ardı ardına tesis etmekte olduğunu söyledi.
Şaka gibi ancak gerçek…
Bir kitle katliamcısı, soykırımcı Nobel Barış Ödülü için bir başka katliam makinesinin başını aday olarak öneriyor. Trump bu yemekte yaptığı konuşmalarda, İran’a attıkları bombaların gücünü keyifle anlattı. Trump bununla da kalmadı, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının ne denli yararlı olduğunu sözlerine ekledi. Savunmasız sivillerin atom bombasıyla vurulmasının “büyük bir başarı” olduğunu iddia eden bir alçak ve onu Nobel Barış Ödülü Adayı olarak öneren bir soykırımcı. Her halde dünyanın içinde bulunduğu askeri ve siyasi gerçekliği gösterecek daha çarpıcı sahneler ve diyaloglar zor bulunacaktır…
Beyaz Saray’daki yemekte, bir gazeteci Trump’a “Filistinlilerin yeniden yerleştirilmesi planınız hala masada mı?” sorusunu sordu. Bu soru, Trump’ın Gazze’yi boşaltma ve burada yeni tatil tesisleri kurma projesine ilişkindi. Bu soruya yanıt Netanyahu’dan geldi. Netanyahu, soruyu yanıtlarken, “Filistinlilerin gönüllü göçü” konusuna işaret etti. Bu konuda şunları söyledi: “Kalmak isteyenler kalabilir ama ayrılmak isteyenler de bunu yapabilmeli. Burası bir hapishane olmamalı, açık bir yer olmalı ve insanlara özgür seçim hakkı tanınmalı. Filistinlilere daha iyi bir gelecek vermek isteyen ülkeler bulma konusunda Amerika Birleşik Devletleri ile çok yakın bir şekilde çalışıyoruz.”
Bilindiği gibi, İsrailli ilerici tarihçi İlan Pappe’nin 2017 yılında yayınlanan kitabının başlığı, “Dünyanın En Büyük Hapishanesi (İşgal Altındaki Toprakların Tarihi)” idi. Pappe’nin bu önemli kitabı Filistin gerçekliğini çok güçlü bir biçimde gözler önüne sererken, Siyonist çevrelerin öfkelenmesine yol açmıştı. Pappe işgal altındaki Filistin topraklarının İsrail askeri aygıtı aracılığıyla nasıl bir açık hava hapishanesine çevrildiğini tezleştirmişti. Şimdi aynı terim Netanyahu tarafından tam karşıtı bir anlamda kullanılıyordu. Netanyahu Filistin halkını Gazze’den sürme projesini “insani” örtülerle süsleyerek satmaya çalışıyordu. Filistin halkına daha iyi bir yaşam verecek ülkeler bulma konusunda ABD ile çok yakın çalışıyorlarmış.
Trump konuşmasında, Abraham Anlaşmasının taraflarının genişlemesini umduğunu söylerken, bunun Ortadoğu’da barış ve istikrara büyük katkı sunacağını belirtti. Netanyahu aynı düşüncede olduğunu ifade ederken, “Barış çemberini genişletme fırsatının, daha önce hayal edebileceğimizin çok ötesinde” olduğunu vurguladı. “Herkesin durumun değiştiğini anladığını düşünüyorum.” diyen Netanyahu, Hizbullah’ın ezilmesi ve İran’ın Suriye’den koparılmasını bu değişimin önemli faktörleri olarak karakterize etti. Bir süredir çeşitli kaynaklarda Siyonist İsrail ile Suriye’nin yeni Cihatçı iktidarının kapalı kapılar ardında görüşmeler yaptığı bildiriliyordu. Bugün New York Times gazetesine düşen geniş bir haber bu görüşmelere ilişkindi.
NYT’nin haberine göre, “Uzun süredir düşman olan iki ülkenin temasları” başlamıştı ve bu temaslara temel oluşturan unsur iki tarafın paylaştığı “İran antipatisi” idi. NYT Amerikalı, İsrailli ve Suriyeli yetkililerle görüşerek haberini hazırlamıştı. NYT’ye göre, “Suriye Devlet Başkanı Ahmed El Şara, sınırdaki sorunları çözmek için diplomatik kanalları kullanıyor ve ABD’nin arabuluculuğuna yardım ettiği İsrail ile dolaylı görüşmeler yapıyor. İsrail ordusu Suriye’nin güneyinde uzun süreli bir işgal korkusu yaratan saldırılar gerçekleştirirken bile iki ülke temaslarını sürdürdü.” Bu noktada Ahmed El Şara’nın son haftalarda gerçekleştirdiği Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretlerine dikkat çekmek gerekiyor. Abraham Anlaşması’nın taraflarından BAE İsrail’le yakın ilişkilere sahip. İsrail’in Jerusalem Post gazetesi, El Şara’nın son BAE ziyaretinde üst düzey bir İsrailli yetkiliyle görüştüğünü,
NYT ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack’ın bir açıklamasına yer veriyor, Barrack, İsrail ve Suriye arasındaki arka kapı görüşmelerini ABD’nin organize ettiğini ve iki ülkenin aralarında bir saldırmazlık anlaşması imzalamasının hedeflendiğini belirtiyor. Geçtiğimiz ay El Şara ile görüşen Simon Wiesenthal Center adlı kuruluşun yöneticisi Rabbi Abraham Cooper, “İsrail ve Suriye’nin düşman olmadığından emin olunduğu ve çatışmasızlığın sağlandığı” bir anlaşma için umutlu olduğunu belirtiyor. NYT geçen ayki görüşmeye Cooper’la birlikte katılan Johnnie Moore’un, Trump yönetimiyle sıkı bağları olan Evanjelik bir lider olduğu bilgisini de paylaşıyor.
Johnnie Moore’un Trump yönetimiyle bağları çok derin ve Beyaz Saray’da yetkililere yaptığı konuşmadaki, “İsrail’i kutsayanlar kutsanacak” açıklamasıyla tanınıyor. Moore Trump’ın İsrail’e büyük elçi olarak tanınmış Siyonist Mike Huckabee’yi atadığını duyurmasından sonra sosyal medya hesabından “Yahudi olmayan bir Siyonist’in ABD’nin İsrail Büyükelçisi olarak seçilmesi, Amerika’nın dost ve düşmanlarına güçlü bir mesaj göndermektedir.” mesajını paylaşmıştı. El Şara sadece İsrail yetkilileriyle gizli buluşmalar gerçekleştirmiyor, önde gelen Siyonist liderlerle açıktan görüşüyor. ABD’nin Suriye’ye yönelik ekonomik yaptırımları kaldırmasını ve Hayat Tahrir Şam’ı terörist örgüt listesinden çıkarması esas olarak bu görüşmelerde elde edilen sonuçlara dayanıyor. ABD ve İsrail’e boyun eğen, uşaklık eden ve etme sözleri verenler ödüllendiriliyor. Hayat Tahrir Şam terör örgütü listesinden çıkarılırken, mesela İngiltere’deki Palestine Action örgütü İngiliz hükümeti tarafından terör örgütü olarak ilan ediliyor. Palestine Action Siyonist işgal ordusuna silah sağlayan İngiliz silah fabrikalarına, İngiliz şirketlerin yönetim merkezlerine karşı eylemler düzenliyor. Filistin halkının özgürlüğünü savunuyor. Hayat Tahrir Şam Suriye’de Alevi katliamlarını sürdürürken terör örgütü listesinden çıkarılıyor ve bütünüyle barışçıl mücadele yöntemlerini kullanan Palestine Action terör örgütü listesine alınıyor. Bu durum tek gerçek ölçütün emperyalizm ve Siyonizm’e teslimiyet olduğunun açık bir göstergesidir.
Suriye’de Hayat Tahrir Şam’ın iktidara yerleştirilmesini değerlendirirken, “İran’a karşı Şam ve Beyrut ekseninde yeni Savunma Kalkanı” başlığını atmıştık. Gelişen olaylar dizisi bu değerlendirmenin kapsam ve içerik olarak büyük ölçüde doğrulandığına işaret ediyor. Suriye’de yaşanan askeri ve siyasi gelişmeler, Ortadoğu’daki Cihatçıların esas olarak ABD ve İsrail’in bölgesel çıkarlarına hizmet ettiklerinin çarpıcı fotoğraflarını sunmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarı da ABD İsrail çıkarları için çalışan bölgesel güçlerin önemli bir unsurudur. Gazze’nin Filistin halkından arındırılması hedefinin en kullanışlı bölgesel araçları bu güçlerdir. İsrail’in Haaretz gazetesinin yazarı Amos Harel, Trump Netanyahu yemeğini değerlendirdiği yazısında, Netanyahu’nun kullandığı “özgür seçim” ve “gönüllü göç” ifadelerinin, gerçekte “Gazze’deki Filistinlilerin şiddet kullanılarak kendi topraklarından atılması” anlamına geldiğini belirtiyor. İsrailli yazarın saptaması doğru.
Haaretz’e konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, Netanyahu’nun yeni projesi olan Refah’ta kurulacak “insani kent” modelinin önce İsrail tarafından kontrol edileceğini, kentin kurulup Filistinlilerin yerleştirilmesinin ardından belirli gelişmeler yaşandığında yönetimin Suudi Arabistan ya da Birleşik Arap Emirlikleri’ne devredileceğini söylüyor. Bölgenin emperyalizm işbirlikçisi gerici devletlerinin ABD ve İsrail çıkarları için canhıraş çalışmaları kuşkusuz yeni değil ama görülüyor ki, yeni boyutlar kazanıyor. İsrail ateşkes anlaşmasına rağmen Lübnan’a yönelik bombardımanlarını sürdürüyor. Sözünü ettiğimiz Şam-Beyrut eksinli savunma kalkanının inşası faaliyetinin özgül parçalarıdır Lübnan bombardımanları ve Şam Tel Aviv görüşmeleri. Ortadoğu’da ABD İsrail ittifakı için dikensiz bir gül bahçesi yaratma yönelişinin aktörleri görevlerini yerine getiriyor.
