Cenk Ağcabay, Slider, Umut Yazıları, YAZARLAR

Colani’nin değişiminin sırrı – Cenk Ağcabay

ABD’nin Ankara büyükelçisi ve Suriye özel temsilcisi Tom Barrack kelimenin gerçek anlamında bir sömürge valisi. The National News’e yaptığı son açıklamalar, Barrack’ın görev yaptığı coğrafyaların halklarına bakış açısını net olarak ortaya koyması bağlamında önemli. Barrack sadece bölgenin güncel meseleleri hakkında konuşmuyor, öncekilerde olduğu gibi, bu kez de bölge halklarının tarihi hakkında da değerlendirmeler yapıyor. Kısa bir süre önce Beyrut’ta bir basın toplantısında Lübnanlı gazetecileri “hayvani” davranış biçimlerine sahip olmakla suçlamıştı. Tepkiler üzerine, “yanlış anlaşıldığını” söylemişti. Bir yanlış anlama yoktu, sadece öfkelendiğinde zihninin gerisinde yatanları açıklıkla ifade etmişti.

Barrack konuşmasında, Ortadoğu’da barışın bir illüzyon olduğunu söylüyor. Bunun nedenini açıklarken, tarihe başvuruyor ve şunları dile getiriyor: “Ortadoğu’da hiçbir zaman barış olmamıştır. Muhtemelen de hiçbir zaman olmayacaktır. Çünkü herkes meşruiyet için savaşıyor. İnsanlar sınırlar için savaştığını söyler. Ama savaştıkları bu değildir. Sınır müzakerenin bir aracıdır. Sonunda birisi hakimiyet kurmak ister, bu da birisinin boyun eğmesi gerektiği anlamına gelir. Dünyanın o kısmında, Arapçada boyun eğmek anlamına gelen bir kelime yoktur. Boyun eğmeyi akılları almaz. Bu yüzden nihai olarak tek yanıt, ‘refah’tır.”

Tom Barrack’ın süslü laflarla anlatmaya çalıştığı gerçek aslında yalındır. Ortadoğu’da halkların ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’i karşısında boyun eğmesini öngören bir savaş programı uygulanmaktadır. Bu programın bir ayağında Gazze halkına uygulanan soykırım bulunmaktadır. Gazze halkına uygulanan soykırımla, tüm bölge halklarına bir mesaj iletilmeye çalışılmaktadır: Boyun eğeceksiniz. Boyun eğmediğiniz takdirde, ölümlerden ölüm beğeneceksiniz. Artık bombayla mı olur, açlıktan mı, seçenekleriniz çok. Boyun eğmiyorsanız, seçin, beğenin ve alın…

Barrack’a göre, “Arapça’da boyun eğmek anlamına gelen bir kelime yoktur.” Oysa Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre, teslimiyet sözcüğü “teslim olma, kendini verme, boyun eğme” anlamını taşımaktadır ve bu sözcük Arapça teslimiyyet kökenine sahiptir. Yani Türkçe teslimiyet Arapça teslimiyetten kök almıştır. Barrack’ın esas sorunu, sözcüğün Arapça’da bulunmaması değil, emperyalizmin işbirlikçisi Araplar dışında bölgede direniş güçlerinin varlığı, teslim olmaması, boyun eğmemesidir. Barrack’ın zaman zaman yaşadığı öfke nöbetlerinin asli nedeni de budur çünkü onun temel görevi bölgenin direniş dinamiklerinin bastırılması, yok edilmesidir.

Barrack konuşmasında, Lübnan hükümetinin Hizbullah’ın silahsızlandırılması için hiçbir ciddi adım atmamasından duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi. Barrack, “İran, Hizbullah bizim düşmanlarımız. Bu yılanların başlarını kesip fon akışını kesmemiz gerekiyor. Hizbullah’ı durdurmanın tek yolu bu.” dedi. Hizbullah’ın gücünü yeniden inşa etmek için çalıştığını belirten Barrack, Lübnan hükümetinin bunu engellemek için kararlı olması gerektiğini savundu. Barrack bu söyleşiden hemen sonra Birleşmiş Milletler’de görüldü, yanında Suriye’nin Cihatçı devlet başkanı Colani vardı. Kuşkusuz Colani Barrack’ı hiç hayal kırıklığına uğratmamıştı.

Colani’nin ABD’de karşısına geçip bir söyleşi verdiği isim de önemliydi: David Petreus. Petreus’u ABD’nin Irak işgalinde ABD güçlerini yöneten komutan olarak anımsıyorduk. Daha sonra CİA başkanlığına getirilmişti şimdi Colani’yi dünya sahnesine sunan akil adam olarak karşımızdaydı. Colani konuşmasında, “İran’ı, Hizbullah’ı biz kovduk. Dünya neredeydi?” gibi dinleyenleri tatmin edecek açıklamalar yaptı. İsrail’le görüşmelerinin iyi gittiğini, yakında bir anlaşmanın gelebileceğini de sözlerine ekledi. Petreus Colani’nin bir hayranı olduğunu söyledi; Colani’nin Irak’taki bir Amerikan hapishanesinden Suriye devlet başkanlığına uzanan yolculuğunun hayranlığının nedeni olduğunu belirtti.

Barrack söyleşide İsrail hakkında da konuştu. Barrack İsrail hakkındaki soruyu şöyle yanıtladı: “İsrail değerli bir müttefik. Onlara yılda 4 ila 5 milyar dolar sübvansiyon sağlıyoruz. Amerika’nın kalbinde özel bir yeri var ve bu geçiş döneminde neler olup bittiğinin yarattığı kafa karışıklığıyla yaşıyoruz. Yani durum karmaşık.” Burada altı çizilmesi gereken nokta, “Amerika’nın kalbinde özel bir yeri var.” ifadesidir. Bu özel yerin ne olduğunu anlamak için tarihe bakmak verimlidir. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonunda Filistin’i işgal edip, Siyonistler eliyle yeni bir yerleşimci sömürge kurmak isteyen Britanya, manda yönetimi örtüsü altında projesini kurumsallaştırmaya çalışmıştı. Bu proje daha sonra İsrail’in kuruluşuyla maddileşti.

Britanya Sömürgeler Bakanı Winston Churchill 1921 yılında manda yönetiminin kurulduğu Filistin’i ziyaret etti. Churchill’in geleceğinin öğrenilmesiyle birlikte, Filistin Arap halkı mobilize oldu. Manda yönetimi tüm gösterileri yasakladı. Filistin Arap halkı yasakları tanımadı, Filistin caddelerini doldurdu, Britanya işgaline ve Siyonizm’e karşı sloganlarını yükseltti. Britanya askerleri yürüyüşe geçen halka ateşle karşılık verdi. Bir Hıristiyan Arap kadın ve Sünni Arap bir genç katledildi. Yüzlerce kişi yaralandı, tutuklandı. Churchill çok öfkelenmişti. Bir Siyonist yerleşimde yaptığı konuşmada, “Şahsen benim kalbim Siyonizm’e karşı sempati ile dolu. Bu sempati uzun zamandır, 20 yıl önce Manchester Yahudileri ile temas kurduğum zamandan beri var. Filistin’de bir Yahudi ulusal yurdunun kurulmasının tüm dünya için bir nimet, dünyanın dört bir yanına dağılmış Yahudi ırkı için bir nimet ve Büyük Britanya için bir nimet olacağına inanıyorum.” dedi. Churchill de Barrack gibi Siyonist yerleşimcilerin sahip olduğu özel yerden söz ediyordu.

Churchill konuşmasında Filistin halkının hızlı Yahudi göçünden şikayet etmesinin yanlışlığını da vurguladı ve şunları ekledi: “Yemlikteki köpeğin yemlik üzerinde nihai hakkı olduğunu kabul etmiyorum. Orada çok uzun süre yatmış olsa da bu hakkı kabul etmiyorum. Örneğin Amerika’nın Kızılderililerine ya da Avustralya’nın siyah halkına büyük bir haksızlık yapıldığını kabul etmiyorum. Daha güçlü bir ırkın, daha yüksek dereceli bir ırkın ya da her halükarda daha dünyevi bilince sahip bir ırkın gelip onların yerini almasıyla bu insanlara bir haksızlık yapıldığını kabul etmiyorum.” Tom Barrack’ın bölge halklarına bakışını derinlikli kavramak isteyenler Churchill’in bu sözlerinden yararlanabilir. Her ikisinin bakış açısını da ortaklaştıkları emperyalist ideolojik kodlar şekillendirmiştir. Petreus’un Colani’ye duyduğu hayranlığa da emperyalizmin Ortadoğu’da yaratmaya çalıştığı politik mimari ekseninden bakılmalıdır.

Suriye’nin yeni Cihatçı hükümetinin İsrail’le yaptığı görüşmeler hakkında basına yansıyan bilgiler, Colani’ye duyulan hayranlığın nedenlerini aydınlatmaktadır. İsrail’in Suriye’de genişlettiği işgal bölgelerinin küçük bir bölümünden çekilmesi karşılığında, İran’a saldırmak için kullanacağı bir hava koridorunun güvence altına alınması, İsrail için stratejik öneme sahiptir. Cihatçı Colani ABD ve İsrail için işlevseldir. Yeniden güç toplamaya başladığı belirtilen Hizbullah’a karşı askeri bir güç olarak Colani’nin Cihatçı çetelerinin kullanılması kuvvetle muhtemeldir çünkü bunların en temel niteliklerinden biri katı mezhepçi tutumlarıdır. Lübnan’da Colani’yle aynı ideolojik temelden beslenen güçler vardır ve bunların harekete geçirilmesi Lübnan’da ciddi bir iç çatışma başlatabilir. Tom Barrack söyleşide, İsrail’in Lübnan’da işgal ettiği beş bölgeden çekilmeyeceğini de belirtti.

Cihatçı Colani’nin Çarşamba günü Birleşmiş Milletler’de konuşacağı söyleniyor. New York Times gazetesi konuyla ilgili bir haberinde şu ifadeleri kullandı: “Çarşamba günü, Bay el-Şara’nın 58 yıl sonra BM Genel Kurulu’na hitap eden ilk Suriye lideri olması bekleniyor. Bu, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşmiş Milletler tarafından hâlâ resmen terörist olarak nitelendirilen bir adam için şaşırtıcı bir değişim.” Şaşırtıcı mı? Şaşırtıcı değil. Değişimin sırrı emperyalizmin ihtiyaçları ve bunlara uyarlanma yeteneğinde bulunuyor. Cihatçı Colani’de bu fazlasıyla var. Gazze halkına soykırım uygulayan İsrail’le dostluk Colani’nin dilinden düşmeyen önceliklerinden. Bu önceliğin Ortadoğu’da önemli kapıların açılmasında ne derece işlevsel olduğunu iyi biliyor ve bunun gereklerini yerine getiriyor. Böyle olduğu için kapılar bir bir açılıyor.

Paylaşın