Ali Saydam

Devrimci Politikaya Kara Düzen Bir Bakış-Ali Saydam

Devrimci politikanın zor bağlamında katledilen mesafe, taktik değil stratejik bir kazananımdır. KSD retoriğinde zor, siyasal mücadelenin alelade taktik bir unsuru olarak ele alınıyordu ve ‘’ devrim konjonktüründe siyasal mücadele taktiği ‘’ olarak paradoksal bir sınırlandırılmaya maruz bırakılmış haldeydi. Paradoksal diyoruz çünkü mücadeleyi devrim konjonktüre taşıyacak asli unsurlarından biri yok sayılmaktayken, aynı unsurun ‘’ devrim konjonktürüne özgü olduğunda ısrar etmenin, başka bir anlamı yoktur. ‘’

Dünü bugüne bağlamanın yolu, katedilen devrimci mesafeyi ortaya koymanın yanı sıra, dünü devrimci bir analize tabi tutmaktan geçmektedir… Kuşkusuz zorun devrimci politikayla ilişkilenmesi yepyeni değildir. Ancak burada bahsedilen; Zorun – taktiğin değil- stratejinin bir parçası olmasıdır. Yazı sınırları itibari ile sadece tarih muhasebesini önerebilir. Örneğin 12 Eylül’e karşı oluşturulan politik hat ve hattın uygulanışı, sonrasında Kuruçeşme, BSP, ÖDP süreçleri ele alınmak zorundadır. Burada bir çeşit günah çıkarma yâda reddi miras önerilmiyor. Önerilen; Tarihin devrimci bir muhasebe vasıtasıyla bugüne bağlanmasıdır. Aksi halde, muhasebe edilmemiz tarihin kendisi, anakronik bir maraz olarak, her daim yarını sakatlayabilecek potansiyelini korumaya devam edecektir.

Başta bahsettiğimiz paradoksa dönecek olursak, durumun hayattan bir örnek ile somutlandırabiliriz. Karşımızda yıkmamız gereken kalın bir duvar ve elimizde de bir balyoz olduğunu varsayalım. Eski retorik, balyozu sadece duvarı yıkacak için son vuruş için kullanmayı örgütlemektedir. Ancak duvarın son –tek- bir vuruş ile yıkılabilecek hala ve zayıflığa, balyoz kullanılmadan, nasıl getirileceğinden bahsedilmemektedir. Bunun yerine, balyozun duvara vurulması ile çıkacak gümbürtünün yol açacağı belalar ballandırılarak anlatılmakta, bir nevi gözdağı verilemektedir… Bu retorik sadece teori-politik olarak değil, pratik yazımsal anlamda da, yani eşyanın tabiatı gereği de sorunludur, açmazlarla doludur. En basitinden, balyoza ısınma alışma süreci yok sayılmaktadır. Duvara küçücük bir çivi çakılırken bile, çiviyi ıskalamadan, düzenli bir şekilde çakmaya başlamak, bir süreci ön varsayar… Çekiç orada çiviyi tutan parmağa gelir, parmağı ezer, kanatır… Çekici ortalayamamışsanız, çivinin kıyısına vurursunuz, çivi yamulur, yamulttuğunuzu çıkartıp atmanız gerekir vs. vs. Kaldı ki balyozdan bahsediyoruz! Paradoksal retorikte, balyozu tutacak kolun kuvvetlenmesi, kasların açılması, yapılan isabetsiz vuruşların anti rehberliğinde hedefin sabitlenmesi gibi sayısız aşama, bir hokus pokusla yok sayılmaktadır. Paradoksun yazımsal boyutu detaylandırılabilir ancak bu, teori-politik boyutu es geçmememize yol açmamalıdır… Zira asli olan ilki değil, ikincisidir. Teori-politik boyut neden- sonuç denkleminin kafalarda yer etmesi açısından önemlidir. Bu yazı, yine sınırları itibari ile sadece bir takım noktaları değinmekle yetinecektir.

Teori- politik temel ile konjonktürel durum birbirine karıştırılmamalıdır. İlki ‘’ neden sorusunun cevabı ‘’ ile ikincisi ‘’ nasıl sorusunun cevabı ‘’ ilişkilidir. İlki stratejinin, ikincisi taktiğin çalışma alanındadır. İlki programatiktir, ikincisi pratikseldir.

  • Teori-politik boyutun esası, Lenin’in Devlet- Devrim denklemine Mao’nun ‘’ İktidarın nerede olduğunu tayin eden meşhur deyişine yaslanmalıdır ‘’ anlatılmak istenen meselenin lokal, yerel değil, evrensel bir esas olduğunun eksik bırakılmamasıdır
  • Aynı şekilde, mesele ‘’ mekansal ‘’ olmadığı gibi ‘’ zamansal ‘’ da değildir. Ulaş Bayraktaroğlu’nun deyişi ile ‘’ Sınıflı toplumla beraber, insanlaşan insana karşı sömürücülerin kapsamlı bir karşı devrimi gerçekleşmiştir. Bu karşı devrimin varlığı, Spartacüs’ten ( Köleci Toplum ), Şeyh Bedrettin’e ( Feodal Toplum ), Mahir’den Che’ den Lenin’e, Kara Panterlere kadar tek geçerli – yeterli- ‘’ zamansal ‘’ kıstastır. Diğer bir deyişle zor bağlamında ‘’ koşullar’’ , sömürücülerin karşı devriminin gerçekleşmiş bulunduğu her tarihsel momentte mevcuttur.
  • Zorun işlevi de ayrıntılandırılmaya muhtaçtır. Sadece ‘’ çürümüş ağacı, yıkacak nihai darbe ‘’ işlevi ile değil örgütleyici, karşı örgütlenmeyi bozucu- dağıtıcı, mevcut çelişkileri derinleştirici, fay hatlarını kırıcı, moral değer üretici ve diğer işlevleri ile beraber ortaya konulmalıdır.
    Toparlanacak olursa, hali hazırda parça parça ve dağınık bir şekilde mevcut olan nitelikli bir derleme ile köşeli bir bütün haline getirilmelidir. Meselenin bir tercih değil politik bir zorunluluk olduğu, ikna edici bir şekle ortaya konulmalıdır. İnanç-bilinç-zafer denklemi ayakları üzerine oturtulmalıdır, çünkü; ‘’ Herhangi bir mücadeleyi kazanacağına inanmadan, rakibi alt edeceğini bilmeden kimse zafer kazanmaz ‘’ U.B
  • Rosa Lüksenburg’un Bernskin ‘in reformizmini teşhir ettiği tartışmadaki ifadeleri, bahsettiğimiz ‘’ paradoks meselesini de aydınlanmaktadır, o yüzden paylaşıyoruz: ‘’ İşçi sınıfın olgunluğa ulaşmasının, iktidarı ele geçirmenin uygun anının gelmesini beklemesinin tek yolu, kendini bu ele geçirme edimi için oluşturması eğitmesidir ve bu eğitimi elde etmenin tek olasılı yolu tamda bu vaktinden önceki girişimlerdir… Eğer sadece uygun anı beklersek, hiçbir zaman onu görecek kadar yaşayamayız, çünkü bu uygun an devrimci gücün ‘’ öznenin ‘’ olgunlaşmasının öznel koşulları gerçekleşmeden gelemez. Yani ancak bir dizi vaktinden önce başarısız girişimden sonra gelebilir. Böylece iktidarın vaktinden önce ele geçirilmesine karşı çıkmanın iktidarı ele geçirmenin kendisine, genel olarak karşı çıkmak olduğu gösterilmiş olur. ‘’

Paylaşın