Başlangıçta 3.000 kişinin kalmasını amaçlayan Moria mülteci kampında elektriksiz ve sınırlı suyla birçoğu barınaksız 19.000 kişi yaşıyor – Gazeteci Harriet Grant ve fotoğrafçı Giorgos Moutafis oradaki yaşam karşısında hayatta kalmaya çalışanlardan bazılarıyla tanıştı.
Midilli’nin kuzey kıyısında bir tepenin üzerinde gönüllüler, denizi ve Türkiye’nin parıldayan ışıklarını gece gündüz dürbünle izliyor. Sahil güvenlik, bir teknenin yaklaştığını gördüğü gibi karşılamak için fırlıyor; çocukların kayalara ve plajlara tırmanırken buz gibi soğuk suya düşmesini engellemek için oraya zamanında ulaşmaya çalışıyor.
11 Ocak sabahı, Afganistan’dan gelen bir grup sığınmacı yakalanmadan karaya çıkmayı başarıyor ve ateş yakabilecekleri, yardım isteyebilecekleri bir zeytin bahçesine doğru yürüyorlar.

Onları Moria mülteci kampına götürecek otobüsü beklerlerken, aileler küçük çocuklarını ısıtmak için onları ateşin başında tutuyorlar.
Grupta, Jalila da dahil olmak üzere, refakatçisi olmayan birkaç çocuk soğuk algınlığına ve açlığa rağmen sohbet ederken gülüşüyor.
“İki gündür yemek yemedik, kampta yemek olacağını umuyoruz.”
Jalila, Taliban’ı ve ülkesindeki zorbalığı geride bırakıp artık burada olduğu için kendini şanslı hissediyor.“Taliban okulu bırakmamı söylüyor: okuma-yazma ve Kuran’ı bilmemin yeterli olduğunu söylediler. Bu yüzden Kabil’e gitmek için yaşadığım yeri terk ettim.”
Fakat Kabil’de de yalnızca şiddetle karşılaşmış.
“Afganistan’la ilgili haberleri gördünüz mü? Yaklaşık üç kez önümde bir bomba patladı. Bir defasında sınıftaydım, okul sallandı. Bir sonraki tüm bölgeyi sallayan bomba yüklü bir kamyondu. Babam açık kafalı bir insan, gitmemi o istedi. Genç yaşta olmama rağmen benimle evlenmek isteyen adamları o engelledi. ‘İnşallah, parlak bir geleceğin olacak’ diyor. Asıl bildiği ise Avrupa’nın kızlar için güvenli bir yer olduğu.”
Kısa bir süre sonra onları Moria kampına götürmek için bir otobüs geliyor. Jalila “Hemen okula başlayabilecek miyim?” diye soruyor.



Ne yazık ki, kampta onun için bir okul yok. Aslına bakarsak, onun da yakında keşfedeceği üzere soğuk kış gecelerinden korunmak için temel barınak bile yok.
Adadaki göçmenlerin sayısı 2015 yılında yaşanan krizdeki sayıya yakın bile olmamasına rağmen, 2016’dan bu yana Avrupa sınırlarının kapanması -bu da insanların adadan uzaklaşmasının hiçbir yolu olmadığı anlamına geliyor- burada giderek büyüyen bir insani felakete neden oluyor; adadaki göçmen sayısının 2015 yılında yaşanan krizdeki sayıya yakın bile olmamasına rağmen.
Başlangıçta, Moria mülteci kampında 3.000 kişinin kalması amaçlanmış. Orada bulunan tek büyük uluslararası STK Médecins Sans Frontières (MSF)’in verdiği bilgiye göre geçtiğimiz Haziran ayına kadar 5.000 kişi kalıyormuş.
Bunların yaklaşık 13.000’i, ana alanı çevreleyen bir zeytin bahçesinde, pislik içindeki gayriresmi bir kampta, muşamba çadırlarda ve paletlerden yapılmış derme çatma kulübelerde yaşıyor. Elektrik yok, yeterli su yok ve çadırların olduğu yer boyunca çamurdan ve çöpten ibaret pis bir su akıyor.
Jalila, 18, Kabil

“Dün geldik buraya. Bana bir ceket ve battaniye verdiler. Kalacak bir yer vermediler ve bütün gece yerde uyudum. Onlara beni destekleyecek kimsem olmadığını söyledim, tek başımayım ben. Benimle karşılayan yardım kurumu bir çözümlerinin olmadığını söylüyor.”
O, karşı konulmaz derecede iyimser. “Gece güzel yıldızların altında uyudum, yani bir sorun yok. Türkiye’deki yolculuğuma göre burada kendimi daha çok güvende hissediyorum; birazcık rahatlayabilirim çünkü burada birçok güzel insanla tanıştım. Burada olduğum için mutluyum ama hala uyumak için sıcak bir yere ihtiyacım var.”
Buradaki göçmenlerin neredeyse yarısı 18 yaşın altındayken, büyük bir kısmı 12 yaşın altında. Koşullar feci halde sağlığa elverişsiz. Çocuklar çamur nehirlerinde ve çöp yığınlarında oyun oynuyorlar. MSF, kampın hemen dışında bir saha kliniği işletiyor, ancak büyük bir tıbbi yardım yok ve sadece acil durumlara öncelik vermek zorundalar. Yardım kurumu, bazıları kronik tıbbi rahatsızlıkları olan binlerce çocuğu desteklemek için mücadele veriyor.
MSF, binlerce çocuğun derhal anakaraya veya diğer Avrupa ülkelerine nakledilmesi konusunda acil bir ihtiyaç olduğunu söylüyor. Hamile kadınlar ve yeni doğmuş bebekleri olanlar da dahil olmak üzere en savunmasız kişiler bile uzman yardım alamıyor. Noel’den önce, dokuz aylık bir bebek ebeveynlerinin yardım talebine rağmen sıvı kaybından hayatını kaybetti.

Sekiz aylık hamile olan Saber Kuzey Afganistan’ın Kunduz şehrinden kocası ve altı çocuğuyla birlikte şiddetli çatışmalardan kaçmak için gelmiş. İki günlük yolculuğun ardından Midilli’ye geldiğinde karnında ağrı hissetmesine rağmen henüz bir doktor tarafından görülmemiş.
Aileye, zeytinlikteki gecekondu benzeri alanda kalması için 2 kişilik ufak bir çadır verilmiş. Saber, karnı ve sırtındaki ağrılar nedeniyle içeri girmek için yeterince eğilemiyormuş. Kamptaki arkadaşlarından 150€ borç alıp palet ve çivi satın alarak kendilerine bir kulübe inşa etmişler.
Bunu sadece parası olanlar yapabiliyor.
34 yaşındaki Feruze, kocası Jarwad ve ailesi ile

Feruze, bu gece çocuklarının nerede uyuyacağı konusunda endişeli. Aile geldiği zaman sadece tek kişilik bir çadır verildiği için diğer Afganlara ait bir kulübeye sığınmak zorunda kalmışlar. Çocuklardan ikisi hasta ancak bakabilecek bir doktor yok. Yakındaki MSF kliniği Pazartesi günü açılacak, daha 2 gün var ve sadece acil durumlara öncelik verebiliyorlar.
“Dün gece çocuklar çok üşüdü, battaniyemiz yoktu. Oğlum hasta ve titriyor.”
Ahmet, 17

Ahmed, Moria kampına ulaşabilmek için korkunç bir yolculuk geçirmiş. “Türk sınırını geçerken arkadaşım gözümün önünde vuruldu. Amcası bedenini köye, annesine geri götürmeyi başardı. Bu kampa nasıl gireceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Türkiye’de yaptığım gibi güvende olana kadar hareket halinde olup ormanlardan geçmeye devam edeceğimi düşündüm”
Kalacak yeri yok. Yağmurdan ve güneşten koruduğu gereken tek şeyi kendi gibi tek başına olan 2 arkadaşıyla paylaştığı branda bezi.
“Üçümüz birbirimize sokuluyoruz, yağmur yağdığı zaman her şeyi yıkıyor. Paletimiz yok: onlar sadece aileler için.”
“Suriye’deki ailem için hep endişeleniyorum, her şey olabilir; IŞİD veya Türkiye gelip köyümüzü ele geçirebilir. Evimiz zaten bombalandı. Onlar da benim için üzülüyorlar, kimse oğlu bu durumda olsun istemez. Ayrılmaya karar vermem tam bir yıl sürdü, durum kötüleşince gitmek zorunda kaldım.”
Ahmed, İngiltere’nin kuzeyinde kalan kardeşi ve kuzeni ile aile birleşimi için dava açmış. Kampta yaşayan insanların çoğu, Suriye sınırını geçmenin tüm tehlikelerine göze alarak hala devam eden bombardımandan kaçmış.
Burada Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin baskısına ve binlerce çocuk olmasına rağmen, Yunan makamları tarafından resmi bir eğitim verilmiyor. Midilli Adası’nda yaklaşık 6.300 okul çağındaki çocuğun yalnızca 150’si bir okula kayıtlı.
Resmi kampın içinde resmi olmayan bazı derslikler var, ancak zeytinlikte olanlar için hiçbir şey yok.
33 yaşındaki İdlipli Ali ve ailesi

Ali, Suriye İdlipli bir İngilizce öğretmeni. Memleketi bombalanarak yok edildiğinde, o ve ailesi önce Türkiye sınırına, sonra Yunanistan’a kaçmış.
“Dört aydır buradayız; yarın anakarada bir kampa gideceğiz. Moria’daki koşullar tarif dahi edilemez. Bazen su olmuyor, elektrik yok; yağmur yağdığı zaman çocuklarımızın hayatından endişe ediyoruz; yağmurdan, soğuktan, rüzgardan dolayı ölmelerinden korkuyoruz. Suriyeliler için bu bir cehennem. Biz evsiziz, şehrimiz, İdlib yok ediliyor. Yolda ölme riski ne kadar yüksek olursa olsun, ayrılmaktan başka seçeneğimiz yoktu, bugün hala birçok insan kaçmaya çalışıyor.”
“Almanya’ya gidiyoruz – çünkü ailemin yarısı Almanya’da ve biz de onları takip edeceğiz. Çoğumuz yani Suriyeliler, anne babalarını, kardeşlerini, ailelerini takip ediyor – hepimizin özellikle Almanya, Hollanda, Belçika, Norveç başta olmak üzere Avrupa’da kardeşleri, arkadaşları, komşuları var. ”
Ali’nin en büyük üzüntüsü dört çocuğu ve onların normal bir hayat yaşayamadan geçirdikleri aylar.
“Onları burada okula gönderemem. İnsanın bu hayatta bazı öncelikleri var: birincisi huzurlu, temiz ve güvenli bir yer. Bunlar olduktan sonra öğrenme faaliyetine geçebiliriz. Bu koşullar burada, Moria’da mevcut değil. Bazen Moria’nın sadece ölümü beklemek için yapılmış bir yer olduğunu düşünüyoruz.“
“Moria’da yaşamak imkansız – inanın bana – burada çoğumuzun psikolojisi bozuldu. Bazı insanlar akıllarını kaybetti.”
Kaynak: The Guardian